Cemal Süreya'nın askerleriyiz!


1931, Pülümür - 9 Ocak 1990, İstanbul

İnanılır gibi değil, üç on yıldan fazla zaman geçmiş demek ki üzerinden... Twitter'da ölüm yıldönümüne dair açılan hashtag'de yazılanları okurken, yıllar yıllar önce vefatını öğrendiğimde benliğime hakim olan halet-i ruhiyenin, sanki onu henüz dün yaşamışımcasına, canlanıp ete kemiğe bürünüverdiğini ve aktüel moodumu domine ettiğini deneyimliyordum. Bir taraftan da 'vay canına, - zaman su gibi akıp gidiyor / geçiyor - geyiği gerçekten de 'Varoluşun Tunç Yasaları'ndanmış' diye mırıldanıyordum.

Evet, bugün itibarıyla, en sevdiğim şairlerden olan Cemal Süreya'nın ölümünün üzerinden tamı tamına 31 yıl geçmiş oldu.

Bir diğer deyişle, aşık olabilme ve vicdanlı davranabilme gibi insanlık durumlarının şiir şeklinde damıtılmış ifadesi olan hâlis ve sâlih Şair Cemal Süreya'sız geçen koca bir 31 yıllık dönem yaşadı yerelde bu coğrafyanın sakinleri; genelde / globalde ise insanlık familyasının tamamı.. 

'Şairin anısına hürmeten ne desem yakışık alır?' diye düşündüğümde, aşağıdaki dizeler / üşüşüverdi / düşüverdi aklıma - ki, onu yâd etmenin en manalı hâlînin, arkasından dize düşürmek olduğunda, sanırım ve umarım ki, hemfikirsinizdir benimle değerli dostlar.

Hakir kardeşinizin, Cemal Süreya anısına istihsal ettiği lâkırdı muhterem kârîm, işte şudur:


bir orduya şartsa yazılmak ne deriz 
biz de cemal süreya'nın askerleriyiz 

Blogumun devamında, bu kelime kuyumcusunun, bu hissiyat çerçisinin, bu aşk müstahsilinin, bu empati ve hassasiyet temsilcisinin unutamadığım bazı dizlerini terennüm etmenin manalı olacağını düşündüm.

İşte Cemal Süreya'nın o doyumsuz retrospektifinden mini minnacık bir buklet:


'ne demiş uçurumda açan çiçek, yurdumsun ey uçurum' dizesi gibi çok sayıda ölümsüz (immortal) dizeye imza atan ve 9 Ocak 1990'da aramızdan ayrılan aşk ve vicdanlı olmak gibi insanlık hallerinin en hâlîslerinin şairi Cemal Süreya'yı anmanın şimdi tam zamanıdır.




Kısa Türkiye Tarihi



Şelaleye 
Düşmüştür 
Zeytinin dalı; 
Celaliyim 
Celalisin 
Celali. 


II 

Üç anayasa 
ortasında büyüdün: 

Biri akasya 
Biri gül 
Biri zakkum.



   Teknokratlar


   Bütün mimarlar yüksek,mühendisler de 
   Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta!

Ölüm 


Ölüm geliyor aklıma birden ölüm 

Bir ağacın gölgesine sarılıyorum




Kahvaltı 


Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem 

Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı


Kırmızı bir kuştur soluğum 


Kırmızı bir kuştur soluğum 

Kumral göklerinde saçlarının 

Seni kucağıma alıyorum 

Tarifsiz uzuyor bacakların 

Kırmızı bir at oluyor soluğum 
Yüzümün yanmasından anlıyorum 
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa 
Dörtnala sevişmek lazım.


    Hükümet

Bu hükümet 
Pir Sultan'a pasaport vermiyor, 
Onu anladık. 

Yunus Emre'ye de 
Basın kartı vermiyor, 
Onu da anladık. 

Ama bu hükümet 
Ferman çıkarmış 
Karacaoğlan'ı 
Otobüse bindirtmiyor.

Park

Öyle sevdim ki seni 
Öylesine sensin ki! 
Kuşlar gibi cıvıldar 
Tattırdığın acılar

    


    İlkokulu Bitirdiği

İlkokulu bitirdiği gün Cumhuriyet şairi, 
Saçında kurdelesi Lozan gibi; 
Sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de 
Hemeninden göğe hüthütler çizildi. 

Gelecek zaman oldu şimdiki zaman; 
Irmak aşağı inen güz parçası, 
Çok süslü bir halkın arasından, 
Benimsin! 

İyi anlarında sesin kalınlaşıyor 
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.



.....rahmetle, muhabbetle, özlemle ve minnetle anıyorum.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder