Toplumların (diğer bir çok şeyin yanı sıra); sosyal ve doğal bilimlere, teknolojiye, felsefeye, güzel sanatlara ve mimariye olan katkıları, onların aynı zamanda gelişmişlik düzeyine de işaret eden tezahürlerdendir. Sosyal ve beşeri gelişmişlik söz konusu olduğundaysa, devreye (gündeme) giren faktörlerin başında 'dil' gelir.
Dilin bu bağlamda esasen ikili bir mahiyeti ve işlevi vardır.
Konuşulup yazıldığında (kullanıldığında), hem olası bütün duygu durumlarını, hem de her çeşit malûmat, kanaat ve fikri yalın, dolaysız, kolay anlaşılır, estetik, tempolu ve zengin bir şekilde ifadeye ehil olan bir lisan; bir taraftan onun sahibi ve yaratıcısı olan toplumun bahse konu gelişmişliğinin bir sonucu, diğer yandan da, bu gelişmişliğe olumlu katkı yapan bir antitedir. Bir diğer deyişle, toplumsal gelişme mevzu bahis olduğunda hem sebeplerin ve hem de neticelerin hanesine adını yazdıran dil (lisan), gelişmişlik bahsinin olmazsa olmazıdır (sine qua non).
Çokça tekrarlanıp, yerli yersiz kullanıldığından olsa gerek, zaman zaman içeriği boşalan, ya da zayıflayan bir argümanı dillendirmenin şimdi tam sırasıdır: dil, bir insanın (toplumun) ana vatanıdır, sılasıdır, asli ocağıdır, ilham kaynağıdır, jeneratörüdür, dinamosudur, belleğidir, muhayyilesidir, mutasavveresidir, ana rahmidir ve tabii ki sığınağıdır da.
Dünyanın belli başlı toplumlarının dillerini sürekli geliştirmeye ve zenginleştirmeye uğraşmalarının; adeta bilâ fasıla bir tempo ile kavram (kelime, terim, ıstılah) üretmeye çalışmalarının arkasında çalışan dinamiklerden birisi de işte bu realitedir.
Şu hakikatin sarahati, yukarıda paylaşılan hususlardan sonra, tartışılmayacak kadar ortada olsa gerektir: bir toplumun kelime haznesi ne kadar geniş ise, onun kendisini ifade imkân ve istidadı da o denli kapsamlı, derinlikli ve zengindir. Bu yüzden bizlerin, sadece kullanmakla yetinmeyip, yanı sıra da, dilimizin zenginleşmesine, gücümüz ve kapasitemiz nispetinde katkı vermemiz elzemdir.
Bu cümleden ve anlayıştan olmak üzere, zaman zaman, aklım erdiğince ve de elimden geldiğince, kavramsallaştırmalar yapar ve bu yeni terimlerden bazılarını da teklif ederim. Böylelikle Türkçe'nin ve onun dolayımı üzerinden de Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun bir gıdım daha ileriye taşınmasına, Kainat'ta zerre miskal mertebesinde bile olsa, katkı vermeye gayret ederim.
Aşağıda bazı örneklerini paylaşacağım bu tekliflerin 'Türkçe' olmadıklarına işaret ederek itiraz edilmesine ise iştirak edemeyeceğim ne yazık ki!
'Büyük bir dil büyük bir imparatorluk gibidir'. Roma, Osmanlı, ABD gibi büyük imparatorlukların çok sayıda kavmi, ulusu bünyelerine katmaları sırasında; bunlardan orijinal bünyesini muhafaza etmek isteyeni otantik haliyle, asimile olmayı içine sindireni (kabulleneni) ise, formatlayarak bünyesine katmasına benzer bir şekilde; bir büyük dil de, her lisandan kelimelere (kavramlara, deyişlere, söz öbeklerine) korkmadan, komplekse kapılmadan açar kucağını ve onları da katar sözcük dağarcığına.
Büyük bir dil budur ve böyle büyük bir dil olunur ancak!
İşte, bu fasileden ve bu zihniyetten olmak üzere, tedavüle sokulması maksadıyla son zamanlarda emisyonunu gerçekleştirdiğim (teklif ettiğim) kavramlardan bazıları şunlardır:
*** Yükseltgemecilik (oksidationizm):
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/02/yukseltgemecilik-oxidationism-ya-da.html
*** Dinokatür:
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/09/dinozorlar-bu-olumcul-hatay-yapmasa.html
*** Argumentum ad gastroenterum:
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2013/10/argmentum-ad-gastroenterum.html
*** Mütwitter:
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/02/mutwitter-bildimcik-bocegi-dinokatur.html
***Bildimcik böceği:
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/09/tnt-kargo-beni-cok-uzdu.html
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/09/bildimcik-bocegi-kavram-insanlga-hayrl.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder