Okunulan satırların başlığında hayatının tarihimizi ilgilendiren gizemli ve tartışmalı bir yanına işaret edilen modern İngiliz (ve hatta dünya) edebiyatının kurucu babalarından Daniel Defoe (1660 (?) - 1731, 24 Nisan) öleli neredeyse 3 asır olacak. O, ölümsüz eseri Robinson Crusoe sayesinde, çokça dillendirilen bir popüler deyişle, hepimizin hayatına / hayalhanesine bir şekilde dokunmasını bilen yaratıcı yazarlardandı. Onun, başlıkta sorgulandığı üzere, Osmanlı / Türk casusu olup olmadığı konusunu ilerleyen satırlara bırakıp, hayatının satır başlarına kuş bakışı değinelim diyorum.
Robinson Crusoe'nin 1719'da yapılan ve çok nadir olan ilk baskısının künye sayfası ve onu önceleyen gravürlü sayfası. |
Araştırmacıların doğum tarihi konusunda anlaşamamalarına karşın, üzerinde ittifak ettikleri husus, aynı zamanda ölüm yeri de olan Londa'da dünyaya merhaba dediğidir. Defoe çok yönlü birisiydi. Adeta girmediği iş, kalkışmadığı teşebbüs kalmamıştı. Ticaret, sanayicilik, bürokratlık, yazarlık, araştırmacılık, yayıncılık, gazetecilik, gizli örgüt üyeliği, ihtilâlcilik ve casusluk bu enerjik (ve belki de hiperaktif ve maymun iştahlı) kişinin cv'sine yazabileceğimiz meşgalelerinin en belli başlılarındandı.
1685'de, henüz 25 yaşındayken, ihtilâlci bir gizli örgütün üyesi olan Daniel Defoe kral 2. James'e karşı gerçekleştirilen bir ayaklanma hareketinin de içerisinde yer almıştı. Katolik olan kralın dini inançlarını İngiltere halklarına zorla dayatması büyük tepki çekmekteydi ve özgürlükçü fikirleriyle öne çıkan Defoe'nun buna tepkisiz kalması çok zordu. 1710'da, 40. yaşına girdiği bir sırada yaptığı köklü bir hayat muhasebesi sonucu, diğer bütün ilgi alanlarını ve faaliyetlerini bir kenara bırakan Daniel Defoe, gazetecilik ve yazarlık işlerine odaklandı.
Hayatının bu yeni döneminde, mutlakiyetçi rejimi ve diğer birçok sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri eleştiren sert broşürler, kitapçıklar yayınladığı için, rejimle ve kanunla başı sürekli belâya girdi, sürekli tutuklandı ve hapse atıldı. Bu süreçte yazdığı ve 1719'da basılan romanı Robinson Crusoe olağanüstü ilgi gördü ve üst üste yeni baskıları yapıldı. Mutlakiyeti, doğadan uzaklaşarak şehir hayatına teslimiyeti, kolonyalizmi, Afrika kökenlilerin aşağılanmasını ve sınırsız ve doymak bilmez bir mülk edinme hırsını eleştiren alegorik alt metinlerin zekice harmanlandığı eseri dünya edebiyatının baş yapıtlarındandır.
Başlıkta dillendirdiğim konuyu, Defoe'nun Osmanlı casusu olup olmadığı meselesini, mercek altına almanın zamanı geldi. Bazı kaynaklara göre Defoe, ailesinin Romanya kökenli oluşu yüzünden olsa gerek, Osmanlı / Türk / Müslüman adetleri ve yaşam tarzına aşinaydı. Kimi araştırmacılar onun bu niteliğini, İngiliz kültürünü ve İngiltere'de uygulanan rejimi eleştiren broşürleri (bazı kaynaklarda bunlardan 'mektuplar' şeklinde söz edilmektedir) Osmanlı yöneticilerine göndermesinden hareketle, onu Türkler adına casusluk yapmakla suçlamışlardır. Aytunç Altındal da Defoe'nun Türk / Osmanlı casusu olduğu iddiasını dillendiren araştırmacılardandı.
Bu müzmin muhalif yazarın söz konusu broşür ya da mektupları dönemin belli başlı Avrupa devletlerinin yöneticilerine de gönderip göndermediğinin bilgisine erişemedim. Öte yandan, Defoe'nun profiline sahip aktivist bir yazarın, bu paylaşımları Osmanlı İmparatorluğu dışındaki ülkelerle de yapmış olması ihtimalinin masada olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de (bilgi temelli değil, sadece mantıksal çıkarımlarıma ve sezgilerime dayanarak), ona nispet edilen bu casusluk iddiasının aşırı yorum olduğunu düşünüyorum.
Daniel Defoe'ya ve başyapıtı Robinson Crusoe'ya bir de bu gözle bakalım derim.
1685'de, henüz 25 yaşındayken, ihtilâlci bir gizli örgütün üyesi olan Daniel Defoe kral 2. James'e karşı gerçekleştirilen bir ayaklanma hareketinin de içerisinde yer almıştı. Katolik olan kralın dini inançlarını İngiltere halklarına zorla dayatması büyük tepki çekmekteydi ve özgürlükçü fikirleriyle öne çıkan Defoe'nun buna tepkisiz kalması çok zordu. 1710'da, 40. yaşına girdiği bir sırada yaptığı köklü bir hayat muhasebesi sonucu, diğer bütün ilgi alanlarını ve faaliyetlerini bir kenara bırakan Daniel Defoe, gazetecilik ve yazarlık işlerine odaklandı.
Hayatının bu yeni döneminde, mutlakiyetçi rejimi ve diğer birçok sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri eleştiren sert broşürler, kitapçıklar yayınladığı için, rejimle ve kanunla başı sürekli belâya girdi, sürekli tutuklandı ve hapse atıldı. Bu süreçte yazdığı ve 1719'da basılan romanı Robinson Crusoe olağanüstü ilgi gördü ve üst üste yeni baskıları yapıldı. Mutlakiyeti, doğadan uzaklaşarak şehir hayatına teslimiyeti, kolonyalizmi, Afrika kökenlilerin aşağılanmasını ve sınırsız ve doymak bilmez bir mülk edinme hırsını eleştiren alegorik alt metinlerin zekice harmanlandığı eseri dünya edebiyatının baş yapıtlarındandır.
Başlıkta dillendirdiğim konuyu, Defoe'nun Osmanlı casusu olup olmadığı meselesini, mercek altına almanın zamanı geldi. Bazı kaynaklara göre Defoe, ailesinin Romanya kökenli oluşu yüzünden olsa gerek, Osmanlı / Türk / Müslüman adetleri ve yaşam tarzına aşinaydı. Kimi araştırmacılar onun bu niteliğini, İngiliz kültürünü ve İngiltere'de uygulanan rejimi eleştiren broşürleri (bazı kaynaklarda bunlardan 'mektuplar' şeklinde söz edilmektedir) Osmanlı yöneticilerine göndermesinden hareketle, onu Türkler adına casusluk yapmakla suçlamışlardır. Aytunç Altındal da Defoe'nun Türk / Osmanlı casusu olduğu iddiasını dillendiren araştırmacılardandı.
Bu müzmin muhalif yazarın söz konusu broşür ya da mektupları dönemin belli başlı Avrupa devletlerinin yöneticilerine de gönderip göndermediğinin bilgisine erişemedim. Öte yandan, Defoe'nun profiline sahip aktivist bir yazarın, bu paylaşımları Osmanlı İmparatorluğu dışındaki ülkelerle de yapmış olması ihtimalinin masada olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de (bilgi temelli değil, sadece mantıksal çıkarımlarıma ve sezgilerime dayanarak), ona nispet edilen bu casusluk iddiasının aşırı yorum olduğunu düşünüyorum.
Daniel Defoe'ya ve başyapıtı Robinson Crusoe'ya bir de bu gözle bakalım derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder