TRT Radyo 1, Sayfaların Dilinden Programı, metinler - 9


01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 04 Mart - 08 mart döneminde yayınlanması plânlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek söz konusu programı Dünya'nın her yerinden dinleyebilirsiniz.


46) Konu: Mazhar Osman, kitap: Mazhar Osman, Kapalı Kutudaki Fırtına

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Mazhar Osman Usman, bahsedeceğimiz kitap Mazhar Osman, Kapalı kutudaki fırtına

Geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinde gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki pratikleriyle Mazhar Osman Usman, şu an verili olan aktüel psikiyatri anlayışımız ve sistemimizin temellerini atmış, mezkûr disiplinin 'kurucu babası' olmuştur. 'Deli'den akıl hastasına, 'tımarhane'den akıl hastanesine geçişimizi borçlu olduğumuz yaşarken efsaneleşmiş bu sıra dışı doktor, 1884'de doğdu, Haydarpaşa Askeri Tıbbiyesini dereceyle bitirmek de dahil, kariyerinde gerçekleştirdiği işlerin tamamında üstün başarı sağladı. Akıl ve Sinir hastalıklarında muasır tedavi usullerini tutkuyla uygulayan; feci durumdaki Toptaşı Bimarhanesini modern bir akıl hastanesi haline getiren; seroloji, Nöropatoloji ve deneysel psikoloji laboratuarlarını kuran; Fahrettin Kerim Gökay gibi ülkemizin ilk nöropsikiyatrlarını yetiştirerek bir ekol oluşturan; bir avuç idealist talebesi ve genç meslektaşıyla, inşaatı yarım kalmış Reşadiye kışlasını Bakırköy Akıl Hastanesine dönüştüren; cüzzamlılar için önce Toptaşı'nda müstakil bir koğuş açan, ardından Elazığ'da coğrafyamızın ilk Cüzzam Hastanesi'ni kuran; uyku hastalığı, merkezi sinir sistemi frengisi ve şizofreni konularındaki çalışmalarıyla uluslararası literatüre katkı yapan; sosyolojik bir fenomene dönüşmüş uzun soluklu halka açık konferanslar serisi olan ‘Şişli Seminerlerini vererek sağlık alanında büyük bir farkındalık ve aydınlanma oluşturan; 1919'dan vefat ettiği 1951'e değin aralıksız 32 yıl boyunca tıbbi ‘İstanbul Seririyatı’ dergisini yayınlayan; Alkole olan düşmanlığına, her vesileyle tekrarladığı 'insanı delirten amillerin en önemlisi alkol belâsıdır', 'sarhoşluk deliliklerin en müthişidir!', 'Efendiler, hedef alkolün azaltılması değil, hiç ağza alınmamasıdır' sözleriyle vurgu yapan, bu anlayışını Yeşilay’ın kurucu başkanı olarak taçlandıran; Hilal-i Ahmer’i Kızılay adıyla reorganize edip modernleştiren öncülerden olan Mazhar Osman'ın tenkide muhtaç yanları da vardı hiç kuşkusuz. Evlatlarına, özellikle de erkek olanlarına olan sevgisini asla beli etmeyen, sert mizaçlı, öfke kontrolü yaşayan biriydi; kadınlara karşı takındığı 'kadın çalışmamalıdır, hele de onların doktorluk yapmaları asla kabul edilemez' ifadesiyle özetlenebilecek ayrımcı - aşağılayıcı - maskülist tavırları 100 yıl önce bile eleştiriliyordu; 'Öjenik, İğdiş, Kısır' eserinde kristalize olan görüşleri, bugün artık lanetlenen ırkçı sözde bilim öjenizmin tutkulu bir taraftarı olduğunun kanıtıdır; talebelerinin köpekler üzerinde uyguladığı eroin tolerans testleri de çok eleştirilmiştir. Kamu sağlığına verdiği onca öneme, halkın sıhhi meselelerde bilinçlenmesi için yaptığı bütün o misyonerce faaliyetlere karşın Mazhar Osman, kendi sağlığına hiç dikkat etmediği ve döneminde yaşanan onca sosyopolitik alt üst oluşta asla taraf olmayıp 'apolitik' bir duruş sergilediği için muasırlarınca epeyce hesaba çekilmişti. 1930 - 1990 döneminde halk arasında oldukça popüler olan deyişler, anekdotlar ve fıkralar Mazhar Osman'ın, sosyolojimiz ve kültürümüzde ikonik bir karaktere ve cerbezeli bir kahramana dönüştüğünün ispatıdır. 

Liz Behmoaras'ın yazdığı Mazhar Osman, Kapalı Kutudaki Fırtına, bu öncü bilimcinin hayatını ayrıntılı olarak vermekle kalmaz, uzunca bir süre insanımızın diline pelesenk olmuş 'bu adam tam Mazhar Osman'lık', 'gidip bir Mazhar Osman'a görünsene!', 'En iyisi bunu Mazhar Osman'a yatırmalı!' gibi deyişlerin kökenine ve üstadın ölmeden kısa süre önde Cumhuriyeti kuran kadrolar ve onlara ideoloji üreten aydınlar için söylediği 'biz sadece aldatıcı bir şafak idik!' sözünün manasına dair ilginç alt metinler de içeren bir biyografi olarak okurunu bilgilendirir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 




















47) Konu: Boşluk ve Doluluk, kitap: Boşluk, Aşırılık ve Keyfilik

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Boşluk ve Doluluk, bahsedeceğimiz kitap Boşluk, Aşırılık ve Keyfilik

'Boşluk - doluluk düalitesi' insanlığı daima meşgul etmiştir; antik çağda İyonya doğa filozofları Evrenin kurucu unsurları olarak boşluk ve doluluk'a işaret eder. Aristoteles, 'Doğa boşluk kabul etmez!' derken, 2000 yıl sonra Newton, uzayın, ışığın içinde hareket ettiği eter denilen bir maddeyle dolu olduğunu savunur. Galaksilerin ilmi Genel Görelilik Prensibi temelli Kozmolojiyle, atom altı parçacıkların ilmi kuantum teorisi temelli partiküler fizik, mercek altına aldığımız boşluk - doluluk ikiliğinde çelişen şeyler söylemekte.  Kozmolojinin son çalışmaları 'evrenin zemini olan 4 boyutlu uzay-zaman sürekliliğinin her metre kübü en az 1 hidrojen molekülü içerir' der ve ekler: 'Evrenin boş olarak algılanan her yeri, hidrojenin yanı sıra, bilinen madde ve enerjiyle etkileşime girebilen sanal parçacıklarla da doludur. Bunlar, madde - anti madde çiftleri olarak belirir, sonra yok olur; bu böyle sürer gider. Kuantum köpüğü denen bu hareketli kozmik doku, evrenin madde ve enerji üreten fabrikasıdır.' Böylece güncel kozmolojik argümanlar bize 'EVREN DOLUDUR, DOLULUKTUR!' der. Partiküler fizikçilerin, atomların merkezindeki çekirdekle, etraflarında dönen elektronları arasındaki boşluğun, atomun toplam hacminin %99.99'unu oluşturduğunu, en katı sandığımız elmas ve çelik de dahil, var olan bütün nesnelerin esas olarak boşluktan oluştuğunu kanıtlamalarının üzerinden 1 asır geçti. Atomlarımızdaki boşlukları yok ederek maddemizin tamamını bir araya getirebilseydik, gezegenimizde yaşayan 8.1 milyar insanı bir ceviz kabuğuna sığdırmamız mümkün olurdu. Anlayacağınız parçacık fizikçileri, kozmologların aksine, 'EVREN BOŞTUR, BOŞLUKTUR!' diyor. Doğa bilimlerinde ortaya çıkan ve antagonist gibi gözüken bu çelişki aslında zahiridir; aynı olguya farklı merceklerden, değişik perspektiflerden bakmaktan kaynaklanan bir optik yanılsama, bir algı sorunudur. Benzer bir algı - olgu problematiği, Doğu ve Batı medeniyetlerinin insanlık hallerini, dünya vaziyetlerini değerlendirmesinde de belirir. Semavi dinlerle Grek ve Roma Medeniyetlerinden beslenen Batı düşüncesi 'içindeki eşya ve nesneler mekânı değerli kılar' ve  'beyni bilgiyle, fikirle, soruyla ve cevapla dolu insan makbuldür' derken; Taoizm, Budizm gibi kâdim disiplinlerden beslenen Doğu düşüncesi ise 'mekânın kıymeti sahip olduğu boşluktadır' ve 'beynini düşüncelerden temizlediğin, zihnini boşalttığın oranda bilgesin, değerlisin' tezlerini savunur. Görüldüğü üzere, Doğu ve Batı zihniyetleri arasında da, uzlaştırılması mümkün gözükmeyen bir çelişki mevcuttur. Ancak, bu da, parçacık fiziği ve kozmoloji arasındaki çelişki gibi olgusal değil, algısal; bâtınî değil zahiridir. 'Her şey zıddıyla kâimdir' prensibi ve Yin ve Yang diyalektiği gereği, bulunduğumuz yere, zamana ve bakış açımıza göre Evren bazen dolu, bazen boştur, veya, hem dolu, hem boştur; kâh nesnelerle dolu bir mekân kıymetlidir, kâh boş olanı; zihnimizi boşaltmamızın değerli olduğu anlar vardır, bir fikre konsantre olmamız gereken zamanlar da. Olgu bir, algı muhtelif anlayacağınız.

Sohbetimizde boşluk - doluluk ikiliğini kozmoloji, parçacık fiziği ve algı farklılığı üzerinden kuşatmaya çalıştık. Referans metinlerimizden Özgür Taburoğlu'nun yazdığı Boşluk, Aşırılık ve Keyfilik kitabıysa, söz konusu problematiği Machiavelli, Hobbes, Durkheim, Weber, Gökalp, Schmitt, Lukács, Tanpınar, Lacan, Küçükömer, Foucault, İnalcık, Mardin, Kıray, Agamben, Butler, Žižek'e verdiği referanslarla sosyoloji, siyaset bilimi, tarih, psikoloji, etik, felsefe, edebiyat, iktisat gibi beşeri disiplinler dolayımından incelemekte, muhatabını farklı okuma biçimlerine teşvik etmekte. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.


48) Konu: Satranç, kitap: Benim Ustalarım

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Satranç, bahsedeceğimiz kitap Benim Ustalarım

Zekâ oyunları ve beyin sporları olan satranç, dama ve go, diğer bütün oyunlar ve sporlar gibi, gündelik pratiklerimizden uyarlanarak tasarlanmış, kültürel kodlarla sosyolojik normların tahkim edilmesine ve aktarılmasına hizmet eden stilize modeller, oyuncularını, hayatın olası problemlerine karşı çözümler üretmeye hazırlayan simülasyonlardır. Programımızın konusu olan satrancın kökenleri günümüzden 4000 yıl öncesine kadar inmesine karşın, onu domine eden kurallar setinin aktüel halini alması 19. asırda olmuştur. Geç Orta Çağda, bilinen coğrafyalarda, özellikle de Avrupa'da popüler olan satranç, çoğunlukla asiller ve yöneticiler tarafından oynandığı için 'kralların oyunu' diye anıldı. 1850'lerden bu yana düzenlenen Dünya Şampiyonalarının ilk resmi galibi Wilhelm Steinitz'di. İspanya, İtalya ve Fransa'nın hakimiyet çağlarından sonra, 19. asırda İngilizler, 20. asırda ise Ruslar domine ettiler satrancı. 1972'de İzlanda, Reykjavik'de çıktığı ünvan maçında Dünya Şampiyonu Boris Spassky'i yenen Bobby Fischer, 1975'de Anatoli Karpov'la yapması gereken unvan maçına çıkmadı. Rusya'nın satrançtaki bâriz hegemonyasını kırarak Soğuk Savaş'ta Komünist rejime zarar veren Fischer, ABD ve İsrail'e sert muhalefeti yüzünden 1992'den öldüğü 2008'e kadar kaçak yaşadı, 2005'de de İzlanda vatandaşı oldu. 1996'da Fischer Satrancı denen kuralları değişik bir oyun icat eden tarihin bu en aykırı ve ayrıksı satranç dehasını, Central Park'ta, gökyüzüne bakarak, sanki oradan birileriyle konuşurmuşçasına satranç oynarken gördüğünü ileri sürenler olmuştur. 

Hangi zekâ oyununun daha zor ve kaliteli olduğunu uzun süredir tartışıp duruyoruz; böylesi bir mukayese ne kadar anlamlıdır bilinmez, lâkin, buna çoğunlukla 'satranç' cevabı verilir. Cevap olarak 'go' diyenler de epeycedir. Yapay zekânın satrançta 1997, damada 2007, goda ise 2016'da insana üstünlük sağlaması, gonun, muhtemelen, oyun içi olasılıklarının daha fazla olmasındandır. 

Satrançseverlerin oyun hakkındaki sözlerinden seçtiklerimiz şunlar: 'Hayat satranç için çok kısa'; 'Satrancın hayat için çok uzun olduğu söylenir; bu satrancın değil, hayatın kusurudur.'; 'Satranç tahtası insan zihninin jimnastik salonudur'; 'Satranç tahtasında tüm denizlerdekinden daha fazla macera vardır.'; 'Satranç zihinsel işkencedir.'; 'Kafanız karışıksa, satranç oynayın.'; 'Kaybeden her zaman hatalıdır.'; 'Satranç insanlık için bir lanettir.'; 'Satranç oyunların ecesi ve Tanrı'nın bir lütfudur.'; 'İyi oyuncu her zaman şanslıdır.'; 'Tek bir kötü hamle kırk iyi hamleyi boşa çıkarır.'; 'tecrübe kazandıkça piyonlar daha önemli gözükür.'; 'piyon kaybetmektense parmağımı kaybetmeyi yeğlerim.'; 'En zoru, kazanılmış oyunu kazanmaktır.'; 'Aslında en zoru, kayıp oyunu kazanmaktır.'; 'Satrançtaki pişmanlıktan daha büyük bir pişmanlık yoktur.'; 'Rakip Şahın kellesi için hiç bir bedel fazla değildir.'; 'Satranç zalimdir, iyi kalpliyseniz oynayamazsınız'; 'İyi bir hamle görünce aceleyle oynama, daha iyisini vardır, ara ve bul'; 'satrançta yalan ve riyaya yer yoktur!'. 

Garry Kasparov, yazdığı Benim Ustalarım'da, satranç tarihinin 4 büyük dehası Wilhelm Steinitz, Emanuel Lasker, José Raúl Capablanca ve Alexander Alekhine'in hayatı ve satranç kariyerlerini, dönemlerinin özellikleri ve oyuna yaptıkları katkılarla birlikte mükemmel şekilde tasvir etmiş, bu alandaki ustalık ve orijinalitesini de kanıtlamıştır. Satranç tarihi, felsefesi ve psikolojisi bakımından benzersiz olan eser meraklısı için âdeta mücevher mahiyetindedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


49) Konu:
Fiziğin Kuantum Hali, kitap: Kuantum Kuşakları

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Fiziğin Kuantum Hali, bahsedeceğimiz kitap Kuantum Kuşakları

Newtonian Klasik Fizik, başta kara cisim ışıması ve fotoelektrik tesir olmak üzere, bazı doğa olaylarını açıklamada yetersiz kalınca; Max Planc, Albert Einstein, Niels Bohr, Erwin Schrödinger, John von Neuman, Werner Heisenberg, Paul Dirac, Wolfgang Pauli ve Max Born'un arasında olduğu parlak bilimciler, 1900 - 1930 döneminde, aralarında Richard Feyman gibi dahilerin de olduğu sonraki kuşaklardan fizikçiler ise 1940 - 1960 periyodunda, Kuantum Mekaniğini büyük ölçüde inşâ ettiler. Newton Fiziği, gündelik pratiklerimizde karşılaştığımız sorunları çözerken; yıldız sistemleri, kara delikler ve galaksiler gibi olguları konu alan kozmolojinin dayandığı fizik kuramı Genel Görelilik Teorisidir. Fiziğin; atomlar, moleküller ve elektron, proton, foton, gluon gibi atomaltı parçacıklar dünyasını konu edinen dalı ise Kuantum Fiziğidir. Buna göre: 

1- Evren'deki her şey dalgalardan oluşur; 2- Dalga karakteri gösteren nesneler, kimi zaman parçacık gibi davranarak ikili bir yapı arz eder; 3- Gözlemci, gözlediğini etkiler, değiştirir, bu durum gözlem ve deneyin, hatta varoluşun nesnelliğini zedeler; 4- Bir atomaltı parçacığın hangi uzay-zaman koordinatında olduğunu kesin olarak biliyorsak hızını; hızını kesin olarak biliyorsak bu kez de yerini tam olarak bilmemize imkân yoktur. Bu, Kuantum Mekaniğinin temel argümanlarından olan Belirsizlik Prensibidir; 5- Atomaltı parçacıkların hareketlerini nicelleştirmeye kalktığımızda, Kuantum Mekaniği bize kesin sayılar değil, istatistiki matematik çerçevesinde yüzde bazında olasılık miktarlarını verir; 6- Elektron gibi atomaltı parçacıklar, aynı anda sayılamayacak kadar çok koordinatta bulunur; 7- GözlenMEdiğinde aynı anda birçok yerde ve halde bulunan kuantum nesnesi, bunların her birini temsil eden kuantum hal denklemlerinin üst üste bindiği bir süperpozisyon halindedir; gözlendiğinde ise, bu çoklu halden tek bir varoluş kipine çökerek Newton Fiziğinin konusu haline gelir; 8- Bütün bunlar, kuantum süreçlerinin sebep - sonuç ilişkisinden bağımsız davrandığı, sağduyuya aykırı olduğu gibi bir resim çıkarır ortaya. Kuantum mekaniğinin, klasik fiziğin ve onu temel alan felsefi yorumların Evrenin ve varoluşun tunç yasası olarak formüle ettikleri determinizm ilkesini, partiküler fizik düzeyinde de olsa, geçersiz kılmasının çok derin felsefi ve bilimsel sonuçları oldu. Richard Feynman: 'Rahatlıkla söyleyebilirim ki hiç kimse kuantum mekaniğini anlamamaktadır' ve Niels Bohr: 'Eğer ki Kuantum Mekaniği sizi derinden sarsmadıysa, onu henüz anlamamışsınız demektir' dediğinde, kastettikleri işte bu felsefi ve bilimsel depremin etkileriydi. Kuantum Fiziğinin klasik fiziğe ve sağduyuya aykırı sonuçlarının çarpıtılmış yorumları teoloji, psikoloji, kişisel gelişim, tıp, edebiyat ve sinemayı da etkiledi; 'evrenden iste gelsin', 'hepimiz ışığız, hepimiz enerjiyiz', 'güç sende, istediğin her şeyi yapabilir, her şeyi elde edebilirsin', 'tedaviye gerek yok, iyileşeceğim de iyileş' diyen sözde kişisel gelişimcilerin, çakma yeni çağ maneviyatçılarının ve sahte şifacıların önünü açtı, onların geniş yığınları istismar etmesine neden oldu.

Danimarkalı bilim tarihçisi Helge Kragh, yazdığı Kuantum Kuşakları - 20 Yüzyıl Fiziği Tarihi ile, fiziğin hem kuramsal ve hem de uygulamalı veçhelerinin söz konusu dönemde hangi aşamalardan geçtiğini ortalama okurun anlayabileceği yalınlıkta işlerken, aynı zamanda, alanın profesyonellerinin de faydalanabilecekleri bir başvuru kaynağı ortaya koyarak, ender rastlanır bir başarıya imza atmış. Bu durum, sohbetimizin referans metni olan kitabı, konuya dair kapsamlı bir çalışma arayışında olan herkes için cazip haline getirmekte. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 



50) Konu: Nedir Felsefe?, kitap: Felsefe Nasıl Çalışır?

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Nedir Felsefe?, bahsedeceğimiz kitap Felsefe Nasıl Çalışır?

İnsanın kendisi, öteki ve var olanlar dairesi hakkında sorduğu 'ben kimim, öteki kim?', 'şeylerin temel unsurları nelerdir?', 'nereden geldik, nereye gidiyoruz?', 'olanlar niçin oldukları gibi oldu?', 'niçin hiçbir şey yerine bir şey var?', 'boşluk ne, doluluk ne?', 'süreklilik ve akış nedir?', bilgimin doğruluğundan nasıl emin olur, doğru bilgiye nasıl erişirim?', 'mutluluk nedir, nasıl mutlu olurum?', 'doğru yaşam nedir?', 'özgür irade nedir?', 'güzellik nedir?', 'hiçlik ve sonsuzluk nedir?', 'madde ve mana nedir', 'deneyimlememin imkânsız olduğu şeyler hakkında bilgi edinebilir miyim?', 'her şeye gücü yeten bir antite var mı?', 'olan biten her şeyden mesul olan varlıkla olan ilişkim nasıl olmalı?', 'yaşamdan sonra ne var?', 'hak ve vazife nedir?', 'adalet nedir, nasıl adil olunur?' sorularıyla, bunların cevaplarını kapsayan argümanlar koleksiyonuna felsefe denir. Etimolojik köken itibarıyla 'hakikat aşkı, irfan tutkusu, bilgi sevgisi' anlamındaki Grekçe 'philos-sophia'dan gelen kavram 26 asır önceye kadar iner. Kendisine filozof, yaptığı işe felsefe diyen ilk düşünür MÖ 6. asırda Efes'te yaşayan Herakleitos'tu

Felsefenin varoluşun ve var olanların mahiyetini sorgulayan kolu ontoloji; bilginin mahiyeti ve güvenirliğini inceleyen dalı epistemoloji; doğru yaşamanın neliği ve yollarını araştıran departmanı etik; insanda bedii zevkler uyandıran güzellik ve güzele dair konuşan branşı estetik; ortaya çıkışı, gelişimi ve olası akıbetiyle Evren'i mercek altına alan seksiyonu kozmoloji; deneyimlememizin imkânsız olduğu gayri maddi aleme dair yargıda bulunan disiplini metafizik; Yaradan, inanç, inananla ilgili problematikleri dillendiren kısmı teoloji; akıl yürütmenin doğru yollarına ve imkânlarına odaklanan kırılımı mantık; dilin kökenine ve imkânlarına odaklanan alt alanına lengüistik; bilinç ve beden - zihin ikiliği gibi sorunsallara dair konuşan dalı zihin felsefesi; yönetme - yönetilme dikotomisi ve bunun tezahürleriyle ilgilenen kısmı siyaset felsefesi; bütün branşlarıyla bilimin tartışma alanına çağırdığı olgu, olay ve süreçleri değerlendiren departmanı bilim felsefesi ve nihayet felsefenin kendisini mercek altına aldığı, kendisini sorguladığı kısmına metafelsefe denir.

Yeri gelmişken doğru sanılan bir yanlışı düzeltelim: insanlığın felsefe macerası Antik Grek Medeniyeti ile başlamadı; Hindistan'da, Çin'de, Mezopotamya'da ve Antik Mısır'da, felsefe terimiyle ifade edilmese de, felsefe diyebileceğimiz düşüncenin ortaya çıkışı, onun Ege Havzasında çiçeklenmesinden yüzlerce, hatta binlerce yıl önceye denk düşer.

Felsefe 17. asra kadar insanlığın neredeyse bütün sorunlarına çözüm, bütün sorularına da cevap üretme iddiasındaydı. Descartes ve Newton'ın müktesebatının müstakil bilimlerin temelleri oluşturmasıyla birlikte, felsefenin kapsamı daralmaya, vazgeçilmezi zedelenmeye başladı. Sosyopolitik olayların sürekli içinde olan aktivist filozof Jean-Paul Sartre ise, insanlığın tanıyıp takdir ettiği son düşünürdü. Bugün Gazze'de bir millet soykırıma uğrarken buna şiddetli ve etkili tepki veremeyen felsefeciler, mesleklerinin yaşadığı aktüel itibar kaybının mesulü olup, bizi de 'böyle felsefe olsa ne olur, olmasa ne olur!' diye düşünmeye zorlamakta.

Marcus Weeks'in editörlüğünde uzman felsefecilerin yazdıkları Felsefe Nasıl Çalışır?, felsefenin 5,000 yıllık tarihini görseller, şemalar eşliğinde, rahat okunur ve kolay anlaşılır bir üslupla okuruna sunan başarılı bir giriş kitabıdır. Bu vasfıyla eser sadece yeni başlayanlara değil, sahanın profesyonellerine de seslenmektedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

-------------------------------

Önceki 45 metne erişmek için bknz.

https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/02/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program_12.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder