Yıllar yıllar önceydi; teoloji, metafizik, felsefe, kozmoloji, teorik / uygulamasız fizik ve uygulamasız (pür) matematik gibi disiplinlerde okumalar yapan ve bu alanlara dair orijinal fikirleri olan bir arkadaşımla yaptığımız bir sohbet sırasında ona, 'biliyor musun', demiştim, 'ABD'nin Massachusetts eyaletinin Massachusetts beldesindeki Medfield State Hospitalîn arazisinin bir parçası, hastane de ölenlerin gömüldükleri 'Medfield State Hospital Cemetery' isimli bir mezarlığa tahsis edilmiştir. İşte o mezarlıkla, İstanbul'un Şişli ilçesinin Esentepe Mahallesi'ndeki Zincirlikuyu Mezarlığını birbirine bağlayan bir tematik bir link var. Bana kalırsa onların...' diyerek de devam etmiştim. Lâfımın burasında,
yukarıdaki ve aşağıdaki fotoğrafların olduğu dergi kupürlerini uzatıvermiştim ona. O, kupürlere şöyle göz ucuyla bir nazar atarken, yarım bıraktığım cümlemi tamamlamak üzere açmıştım ki ağzımı, adeta bugünmüş gibi hatırlıyorum,
'ABD'deki o mezkûr mezarlık, girişine dikilmiş olan o taş ve o taşın üzerindeki o motto yüzünden gündeme gelir sık sık, malûmumdur; keza, Zincirlikuyu'daki ayeti kerimeyi de bildiğimi bildiğini biliyorum, en azından varsayıyorum. Öte yandan, Dünyanın bütün mezarlıkları arasında, hermenötik tekniğine müracaat edecek olursan, anlamsal / tematik bir birlik de yok mudur zaten?' diyerek, sinirlerimi ayağa kaldıran 'herşeyibilenenbilgekişi' modunda girmişti lâfıma muhatabım ve devam etmişti: 'bak arkadaş...',
...ne demeye çalıştığının, lâfı nereye getirmeye gayret ettiğinin farkındayım; sen, transandantal ve kutsal olan argümanla, beşeri ve dünyevi olan lâkırdıyı ontik skalada aynı seviyede değerlendiriyorsun. Ve, bunu yaparak da bir taraftan sentaksa dair, metodik ve mantıkî ve öte yandan da muhtevaya dair, felsefi ve semantik olmak kaydıyla, birbirini besleyip büyüten iki ehemmiyetli hatayı birden yapmaktasın.'
Soluklanmak için durmasını fırsat bilerek almıştım lâfı ağzından: 'Dur bi dakka, lâfımı tamamlamadan onu ademe mahkûm ettin âdetâ, izin ver de tamamlayayım lâkırdımı,' diyerek devam etmiştim: '...hatırlayın bizi, bizde yaşamış, sevmiş ve gülmüştük.', ya da, daha serbest çevirilerle: 'biz de bir zamanlar sizin gibi yaşamış, sevmiş, gülmüştük' ya da 'Bir zamanlar sizin gibi yaşadığımızı, sevdiğimizi ve güldüğümüzü unutmayın.' şeklinde çevirdim o mottoyu. Onu ilk gördüğümde...', diyerek devam etmiştim konuşmama: '...Zincirlikuyu Mezarlığı'nın girişinde yazan ve geçtiğimiz yıllarda Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun mütedeyyin / muhafazakâr ve seküler / laik şeklinde tarif ve tavsif edilebilecek olan kesimlerinin, hakkında hararetli tartışmaları
gerçekleştirdikleri 'Külli nefsin zâikatü'l-mevt' yani 'Her nefs ölümü tadacaktır' ayetini hatırladım. Bana kalırsa bu iki argüman da aynı dalga boyunda konuşuyorlar, benzer frekanslarda veriyorlar mesajlarını. Demeye çalıştığım şey tam da buydu işte (i).' diyerek nihayet meramımı itmama muvaffak olmuş idim.
Arkadaşım oturduğu iskemlede geriye doğru kaykılarak ve yukarıda dillendirdiğim o 'herşeyibilenenbilgekişi' edasını pekiştiren bir vücut dili eşliğinde ve bu tarzını besleyen bir üslupla, ki, toplam havası / aurası bana zerrece iştirak etmediğini bas bas bağırıyordu - , şöyle devam etmişti:
'Lafını tamamlamış olman, yukarıda işaret ettiğim iç içe geçen iki hatadan âzâde kılmadı ne yazık ki argümanını. Akıl yürütmendeki arızanın üç boyutlu tomografisini çektiğimde gördüğüm şudur: ABD'deki epitaph, yaşayanlara ölenleri hatırlatarak, bunun üzerinden onlara 'carpe diem' zihniyetine mutlak bir teslimiyetin sakıncalarını hatırlatsa da, özünde / temelde hümanist / insan merkezli bir mesaj taşırken; ikincisi, İstanbul'daki ayet, İbrahimi dinlerin: 'Ölümü metanetle karşılayın, zîrâ bu kaçınılmazdır' ve 'Dünya hayatınızı yaşarken ardından gelecek olan sonsuz Öte Alem deneyiminizi de göz ardı etmeyin' şeklinde özetlenebilecek rabbani / Yaradan merkezli uyarılara referans vermekte, böylelikle de 'memento mori' diyen skolastik zihniyete referans vermektedir.
Farklı düzlemlerde / bağlamlarda dillendirilmiş bu mesajlara hermenötik / yorumsamacı yaklaşıldığında 1 - 'Birisi - temelde - beşeri diğeri ise ilahi zaviyelerden meseleye yaklaşan ifadeler, ele aldığı problematiği kuşatarak birbirini beslemekte, böylece de insanın Kozmos'taki yerine dair bütünlüklü bir argümana erişilmektedir' ve 2 - 'Semavi / ilâhi kaynaklı ikinci ifadenin beşeri bir argüman olan ilk deyişin desteğine ihtiyacı yoktur. Bu bakımdan da ikinci ifade, insanın mevcudattaki duruşunu kuşatmaya / anlamlandırmaya / açımlamaya tek başına ehildir. İlki ise, beşeri bir duygu durumuna ve insanlık vaziyetine referans vermesi bakımından, edebiyat bazlı bir entelektüel efora nispet edebilir sadece. Bir diğer deyişle ilk ifade ikincisine ancak kenar süsü olabilir olsa olsa, o kadar!' gibi birbiriyle tamamen zıt olan iki sonuca / hükme ulaşmak mümkündür. Dolayısıyla da, bu hükümlerin hangisine râm edileceği, - ha, bu arada söyleyeyim: senin ilkine meyyal olduğunu ayan beyan ortadadır - aralarında ontik (ii) düzey farkı olan argümanlardan hangisine yaslanılacağı, kişinin muhayyele ve mutasavveresinde hayat bulan onto-kozmolojisinin fiziki ve metafiziki fundamentallerine bağlıdır vesselam.'(iii).
Dediğim gibi; teoloji, metafizik, felsefe, kozmoloji, teorik / uygulamasız fizik ve uygulamasız (pür) matematik gibi disiplinlerde bana göre çok daha fazla okuma yapmıştı ve mezkûr disiplinlerin uzmanı olarak kabul edilen biriydi bahse konu dostum. Bütün bu evsafının yanı sıra o, sizinle paylaştığım mood'da, kipte ve uzay - zaman koordinatlarında olan hususatta serdettiği argümanlarının, bunlar onun inhisarındaki entelektüel fenomenalar olduğundan, mutlak manada tartışmaya kapalı olduğuna kuvvetle inanan bir tarzın ve tavrın temsilcisiydi. Bu tutumunu yakinen bildiğimden karşı muhalif görüş belirtmemiş, lakırdısını tamamladığında, başımı teyid manasında sallamış ve 'hmm' demekle iktifa etmiş idim.
'Nunc et hic / şimdi ve burada', okunulmakta olan satırlara vücût verdiğim tam şu sırada ve bu 'mahal'de, ya, 1879'un 14 Mart'ında Ulm'da gözlerini mevcudata açan Aşkenazi Yahudisi menşeyli Einstein nam Germenin dediği gibi ' 4 boyutlu uzay - zaman sürekliliği'nin, ya, 26 Ağustos 1951'de Baltimore'da Varlık Silsilesi'ne 'merabayın' diyen bir başka Yahudi kökenli kuramsal fizikçi olan Edward Witten'ın M(embrane) Theory'de iler sürdüğü üzere, daha yüksek boyutlu bir meta-evren'in içerdiği sonsuz evrenciklerden birisinin, veyahut da, (yakın ya da uzak) gelecekte, bir başka (Yahudi?)(iv) genius aktörün argümante edeceği bir kuramın tarife ehil ve mümeyyiz olduğu bir küll'ün ehemmiyetsiz bir cüz'ü olarak bu satırları, diğer birçok şeyin yanı sıra, elektronik güncem olarak da gördüğüm bloguma dercetmekteki maksadım, 'bunlar da oldu Acun'un Dünya'sında ve onun da Anataolia'sında, zamanlardan bir zamanda!' şeklinde bir tespit yapmak adına idi. Nitekim, yapıldı işte o tespit.
Şunu da not düşerek itmam etmiş olayım bu metni; iki mezarlıktaki ifadeler hakkında 'herşeyibilenenbilgekişi' kipinde ikamet eden arkadaşımın yaptığı 'iki klasifikasyondan ilkine yakın durduğum' şeklindeki tespiti hakikatle mutabıktır (v).
dipnotlar:
(ii): Felsefe disiplinine, bu bakımdan da felsefi ıstılahlara / terminolojiye aşina okur, maalesef çoğu zaman özdeş kavramlarmış gibi birbirinin ikamesi olarak kullanılan, 'ontik' ve 'ontolojik' kavramlarını arasındaki farka yabancı değildir; insana dair varlıkbilimsel problematiklerin tartışıldığı zeminlerde ontoloji - ontolojik terimlerini kullanmak icap ederken; cansız nesnelere, hayvanlara ve bitkilere dair varlıkbilimsel problematikleri kuşatmak için ise kullanılması gereken kavram hiç kuşkusuz ontik olmalıdır.
(iii): Meâlen aktarılan mezkûr ayet Kur'ân'da üç surede geçmektedir: Âl-i İmran, 3/185; Enbiyâ: 21/35; Ankebut, 29/57 (https://sorularlaislamiyet.com/her-nefis-olumu-tadacaktir-ifadesi-ayet-midir-yoksa-hadis-i-serif-midir-bu-ifadedeki-nefis-sozunden)
(iv): Zikrettiğim bilim insanlarının Yahudiliğine vurgu yapmam belirli bir inanç ehlini ya da bir kavmi yüceltmeye, veya, oluşturulmuş olan negatif anlatılara yaslanmak suretiyle, verili bir dinin ve / veya milli aidiyetin mümessillerinin müellifi oldukları müktesebat etrafında bir şüphe halesi yaratmaya çalışmak şeklinde yorumlanmamalıdır. Bu, olsa olsa, bir toplumun ideolojik bagajının, sosyo-kültürel kodlarının ve itikadi umdelerinin, onların bilim dediğimiz 'anlatı' külliyatına yaptıkları katkılar üzerinde ne gibi tesirler icra edebileceği hakkında 'konuşan' ve 'etnobilim / ethnoscience' diye tavsif ve tarif edilen antiteye dikkat çekmek kaygısını koyar ortaya, o kadar (https://en.wikipedia.org/wiki/Ethnoscience).
(v): Bu blogun ilk versiyonunun linkini paylaştığım Facebook gönderime Celâl Öcal üstadım bir soru ile katkı verdi; o soru üzerine metnimi revize ettim, genişlettim ve cevaben de metnin sonuna bir final paragrafı ekledim. Muhterem Celâl Öcal'a, okunulan satırları olgunlaştırmama vesile olduğu için müteşekkirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder