Manga, Akira, Heidegger, Nietzsche, Freud, Dali, Lacan, Hakikat, kurgu, psikanaliz, metafizik, ontoloji, fenomenoloji falan filan


Akira 1.Cilt

İki on yıldır ve bilhassa da onun son beş yılında, evimiz olan şu ihtiyar gezegenimizde, kelimenin hakiki manasıyla, bir manga fırtınası esmekte, bir mangamania yaşanmakta; çizgi roman ve grafik roman meraklıları, özellikle de onların 'Z Kuşağı' diye tarif ve tavsif edilenleri, en çok manga okuyorlar, manga biriktiriyorlar, mangalar üzerinden dolaşıma sokulan kültürel ve sosyolojik kodları içselleştiriyorlar bugünlerde.

ABD'nin süper kahraman temelli comicsleri, meselâ, o sektörün itici gücü olan DC Comics ve Marvel Comics yayınları, değerleri (sinema ve dizi sektörlerindeki faaliyetleri ve sayıları binleri bulan, lisanslı ürünleri dahil) onlarca milyar dolara erişen iş hacimlerine karşın, çizgi roman satış rakamlarında mangaların gerisine düştüler. Fumettiler, (Tintin ve Lucky Luke gibi fenomen seriler dışındaki) frankofonlar ve 'bağımsız' ve 'yeraltı' diye tarif edilen üç önemli çizgi roman ve grafik roman kozmosu, mangaların karşısında net bir tiraj ve hasılat kaybı yaşamakta epeydir.

Bunun nedenleri hakkında küresel ölçekte yapılan araştırmaların oluşturdukları literatür ciddi boyutlara erişti; bahse diğer olduğu için ona şimdilik girmiyorum. Şu kadarını söylemekle yetinmiş olayım: bahsettiğim 2000 - 2022 döneminde manga artistleri, hayatın, sayısı yüzlerle ifade edilebilecek hemen her alanına - veçhesine - hakikatine - görüngüsüne - problematiğine dair sayısız yaratıcı, kaliteli ve orijinal öyküler yazmayı ve bunları başarıyla illüstre etmeyi becerdiler. Onlara yönelik ilginin tavan yapmasının en belirgin nedeni budur bana kalırsa.

Sadece bir örnek üzerinden ilerleyeceğim: Türün eksperlerince modern manganın kurucu babası olarak kabul edilen öncü ve dahi mangaka Osamu Tezuka'dan sonra, bu janrı domine eden en önemli usta sayılan Katsuhiro Otomo'nun baş yapıtı olan Akira'yı okuduğunuzda, ister istemez 'bu hem çok iyi edebiyat, hem de mükemmel bir grafik sanat eseri!' demekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi.

Japonya'da 20 Aralık 1982 - 25 Haziran 1990 döneminde okuruyla buluşan, İngilizceye, 6 albüm halinde, çevrilerek ABD'de ve bütün dünyada kült eser muamelesi görmeye başlaması ise 2000 - 2002 periyoduna denk düşen Akira'nın ilk albümü, pandemi yasaklarının bütün yakıcılığıyla insanımızı teslim aldığı (bir Anadolu tabiriyle zenginleştireyim ifademi), eve kapanma kâbusunun âdeta iman tahtamıza çöktüğü sırada, Mayıs 2020'de, Gerekli Şeyler etiketiyle Türk okurunun huzuruna çıkmış idi.

Katsuhiro Otomo'nun ve yayımcısı Kodansha'nın baskı kalitesi ve formatı hususlarında çıtayı çok yukarılara çekmeleri ve bunlara dair de çok ciddi kontrol ve denetleme mekanizmaları oluşturması yüzünden, diğer mangalara kıyasla çok daha uzun bir hazırlık dönemi gerektiren serinin ikinci albümü ilkinden tam iki yıl sonra Mayıs 2022'de buluştu meraklısıyla.

Mezkûr seri, içerdiği çok sayıdaki alt metinleri ve barındırdığı zengin göndermeleri sayesinde birden çok janra dahil edilmektedir. Üstüne üstlük, semantik ve grafik potansiyeli ve imkânları yüzünden Akira, o janrların her birinde de başyapıt olarak kabul edilmektedir. İşte bütün bu keyfiyet yüzünden, iki yıl önce bahse konu manganın hakkında yazdığım denemeyi, güncelleyip, yeniden paylaşmanın anlamlı olacağını düşündüm. Nihayetinde ortaya çıkan metne baktığımda, okunulan satırların başlığının da îmâ ettiği üzere, deli dolu ve dizginlenmesi gerçekten güç bir iddialar ve teklifler kaleydoskopunun oluştuğunu gördüm; Tabii, müellifin telifine dair algısı ve alımlaması bir şeydir, lâkin ve hiç şüphesiz, ona muhatap okurun algısı ve alımlaması ise daha ehemmiyetli ve daha kıymetli olmak kaydıyla, bir başka şeydir. Bakalım sen nasıl karşılayacaksın ilerleyen satırların îmâ, iddia ve nispet ettiği fikirleri değerli okur.

0* Prolegomena / medhal
21 Mayıs 2020'de, zengin içeriği yüzünden, siberpunk, politik kurgu, thriller ve post apokaliptik bilim kurgu türlerinin her birine dahil edilen ve bunların tamamında da başyapıt mevkiine olduğu hususunda, manga dünyasının bütün bileşenlerinin umumi bir mutabakata vardıkları Akira'nın Türkçe edisyonundan yola çıkarak attığım ve ilerleyen satırlarda paylaşacağım bir tvitle başladı bu satırların yazım macerası. Sürecin bir anında yazarını devreden çıkaran ve âdeta kendi kendini inşaaya girişen metin, mezkûr tivitin paylaşılmasının üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın, kendisini yazmaya devam ediyor.
2022 Haziran'ının sonuna doğru ilerlediğimiz aktüel uğrak itibarıyla da ortaya, popüler kültürün çizgi roman bahsi, felsefe, edebiyat kuramı ve pratiği, psikanaliz, varolan'ın / varoluş'un bileşenleri olarak 'detay - esas diyalektiği', otobiyografik skeçler ve ifadelerin mantıksal geçerliliği / doğruluğu ve bütün bu bahse konu olgulara / şeylere fenomenolojik - ontolojik yaklaşım teşebbüslerinin semeresi hakkındaki bu kapsamlı blog çıktı.

Çok az kişinin gördüğü, görenlerin ezici çoğunluğunun ise umursamadığını sandığım (aşağıdaki bölümde dillendirilecek) bir detaydı bu satırların tetikçisi, dölleyicisi, rahmi ve ebesi olan o mezkûr tivitim. Aslına bakacak olursanız, sadece Akira'daki bu detay değildir çoğunluğun görmezden geldiği. Dünya'nın '[Dünya / Welt' kavramını, üzerinde yaşadığımız gezegen manasında kullanmıyorum; onu serdederken ki kast-ı mahsusam 'CÜMLE ANLAM ALANLARININ ANLAM ALANI'nın / 'TÜM VAR OLUŞ DAİRELERİNİ KAPSAYAN DAİRE'nin / 'BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'nin temsil ve tarif ettiği uzay-zaman sürekliliğine / koordinatlar dizgesine (entelektüel bir coğrafyaya - kartografyaya - topolojiye) taşıyabilmektir metnin muhatabını] zannımca ve sezgimce, esasını oluşturmalarına karşın, detayların kısm-ı azâmisi ıskalanırlar...bu da fakirleştirir algımızı, çoraklaştırır anlam dünyamızı ve sakil kılar hayatımızı(0). Bu yüzden detay avcılığı yapar, ayrıntı stalker'lığına soyunur, teferruat koleksiyoneri kipini kuşanır; onları hayatımın merkezine yerleştiririm, becerebildiğimce tabii. Bu, az kişi tarafından da olsa, yapılagelmiştir aslında tarih boyunca. Meselâ son 2 asırdır icra edildiği üzere, bazen (başta Søren Kierkegaard, Edmund Husserl, Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre olmak üzere, birçok büyük düşünürün müktesebatını domine eden fenomenolojinin temel metodu olan) fenomenolojik indirgemeyle erişilen 'bilinç akımı'yla, kimi zaman edebiyat dairesinde tatbik edilen bilinç akışı tekniğiyle, bazen de Dadaistlerin ve Sürrealistlerin popüler kıldığı 'otomatizm'le (bilinç akışı ve otomatizm'de 'serbest çağrışım' ile 'Freudian ve Lacancı diğer psikanalitik argümanlar' merkezi önemdedir) düşüncelerinizi (bilinç altınızı / bilinç dışınızı?) kayıt altına almaya kalktığınızda, verirler kendilerini ele işte o mezkûr detaylar(1).
Freud ve Lacan için Teoloji | Düşünbil Portal - Düşünmek Özgürlüktür!Que testimonio precioso de Dalí... "... - Centro Psicoanalítico de Madrid  CPM | Facebook
Lacan ve Freud Lacan ve Dali

İlerleyen satırlarında bu blog, yukarıda da işaret ettiğim üzere, bir
taraftan çizgi roman evrenine dair konuşurken, diğer yandan da, serbest çağrışıma dayanarak, hayatın ıskalanan kimi ayrıntılarını (ilgili dipnotta da serdedildiği üzere: ayrıntı = fenomen) dillendirecek, böylece iki eksende birden kendisini var edecektir. Bunu yaparken de, kâh ekranlarımızın delişmen figürü Aslı Şafak'ın performanslarında olduğu gibi, her an her şeyin olabileceği, herhangi bir satırından umulmadık bir fikrin, beklenmedik bir iddianın zuhur edebileceği hissini tattırmaya çalışacaktır okuruna; kâh, spor medyamızın orijinal ve aykırı simâsı Cem Dizdar'ın diskuruna ve duruşuna hakim olan 'itiraz kipini, eleştiri moodunu ebedi ikâmetgâhı bellemiş müzmin huysuz' seslenecektir onun satırlarından (ve tabii ki satır aralarından da). AŞ & CD hakkındaki lâkırdı bidâyetteyken, imajları (bknz. bu satırların sonu) nihâyettedir. Metinlerimin mimarisini, bahsettiğim antite ile görselinin olabildiğince birbirine yakın duracak şekilde kurguladığım göz önünde bulundurulduğunda, okunulan satırların istisnai bir hale işaret ettiği aşikârdır. Blogumun teamüllerine aykırı bu durumun, metnin AŞ & CD parantezine alınmış olmasına delâlet edip etmeyeceğini okurun yorumuna ve ferasetine emanet ediyorum. Uçurum gözlü, bıyıkları magnificent Prusyalıdan mülhem argümanla bitiyor başlangıç: 'yazdıklarımla örtüşmüyorsa, Hakikat adına ne yazık!'
Friedrich Nietzsche: Tanrı'nın Ölümü ve Üst-İnsan (Übermencsh ...1* Ah, öyle çok bekledim ki onu!
İngilizce edisyonunu okuduktan neredeyse iki on yıl sonra basılan Türkçesinin ilk albümünü bitirir bitirmez, yukarıda değindiğim üzere, 21 Mayıs 2020'de Twitter'da şu paylaşımı yapmıştım: 'Gerekli Şeyler Yayınevi cyberpunk - bilim kurgu türünün başyapıtlarından olan Akira serisini yayınlamaya başladı. Kitabın şömizinin kulaklarındaki açıklamalar Japonca ve İngilizce olarak basılmış; Türkçe'ye çevirmeyi atlamışlar. Koleksiyonerlere duyurumdur: Erorlu baskı olduğundan ilerde çok kıymetlenecek, demedi demeyin😄'(2). Şaka kabilinden bir ifadeyle finalize etmiş olsam da, çr tutkunlarını, 9. sanat
'prim yapacak, alırsanız kazançlı çıkarsınız' anlamına gelecek şekilde uyarıp teşvik ettiğimden, sorumluluk hissettim ve konuyu (etraflıca ve derinlemesine olmak kaydıyla) tahkik etmeye karar verdim. Entre parenthèses ('anti-parantez' demeye zinhar tevessül etmeyiniz, aksi takdirde, ecnebi lisan ve bilhassa da Fransızca bilinen ve konuşulan kibar muhitlerde fena şekilde kınanırsınız) belirtmeliyim ki, aşağıda fotoğraflarına yer verilen eşhasın konumuzla ve okunulan satırlarla olan irtibat ve iltisakına az sonra değineceğim. Bir aşk hikâyesini anlatan minnak (Aslı Şafak'ın bir kerre daha çınlasın kulakları, e mi) bir parantez daha açmama müsâde ediniz lütfen.

Kurt Gödel, Kurt Gödel'in Hayatı
Kurt Gödel, Dr. Sheldon Cooper ve Ludvig Wittgenstein
2* LA'de tanımış, ilk görüşte aşık olmuştum
Akira ile ilk olarak Barnes & Noble'ın Santa Monica, the Third Street Promenade'daki ikonik köşe mağazasında karşılaştım. Mangalara ayrılmış reyonda albenili bir şekilde duran Dark Horse'un yayımladığı 6 ciltlik takımın ilk iki albümü yüksek iskontoyla sunulmuştu satışa (her yerde olduğu gibi bu kitapçı zincirinde de 2001 Noel ve Yılbaşı indirimleri uygulanıyordu, demek ki 2001 sonu, ya da 2002 başı gibiydi). Tereddütsüz almış, bir solukta okumuştum. Bu arada, Barefoot Gen (dilimize Yalınayak Gen ismiyle kazandırıldı ve Tudem - Desen yayınevi tarafından basıldı) takımını da tam bir fırsat fiyatıyla olmak kaydıyla, yıllar sonra, aynı satış noktasından alarak koleksiyonuma kattığımı da ekleyeyim. Bir sohbetimiz sırasında bunlardan bahsederek, mangalara dair bir merak duygusuna sahip olmama neden olan kişi, Poly Languages İnstitute'den sınıf arkadaşım ve benim gibi çizgi roman ve grafik roman tutkunu Güney Koreli bir subaydı. Akira'ya yeniden dönecek olursam....Demek ki, Türkçeye kazandırılmasını neredeyse 20 yıldır bekliyormuşum. Akira için 'başyapıt, 'şaheser' kavramları kifayetsiz kalır; o, temel hikâyesiyle, dramatik örgüsü, ritmi ve temposuyla, derinlemesine işlenmiş çok sayıdaki alt metinleriyle, (taşıdığı plastik, estetik ve artistik nitelikleri yüzünden benzerleri arasında sivrilen) illüstrasyonlarıyla çığır açmış, çizgi romanın (ilerleyen satırlarda çr insiyalleriyle anılacaktır) GRAFİK ROMANa (bundan böyle gr şeklinde yazılacaktır) doğru evrilmesine öncülük etmiş, popüler kültür antitelerin genetik kodlarını sonsuza değin değiştirmiştir. Özelde Manga, genelde çr & gr, en büyük plânda ise popüler kültür dairesinin sabiteleri ve kabulleri Akira'dan sonra asla eskisi gibi olmamış, olamamıştır. Akira, meraklısının nokta-ı nazarından bakıldığında, diğer çığır açan grafik roman şaheserleri A Contract With God, Watchmen, Sandman, From Hell, V For Vendetta, Batman: Kara Şövalye Dönüyor, Sin City vb. ile aynı familyanın mensubu olarak anılır olmuştur(3), (4).
3* Gerekli şeyler çok esaslı bir iş yaptı; lâkin...?!?
Bu parantezin içine dalmadan önce ne diyorum? Ha, evet, Akira'nın şömizindeki Japonca ve İngilizce metinlerin niçün lisanımıza terceme edilmemiş olduğunun esbab-ı mucibesini sorguluyordum. Oradan devam edelim öyleyse.... Bu bağlamda bilgi edinmek adına, değerli dostum çr koleksiyoneri, 9. sanat uzmanı, aynı zamanda da Gerekli Şeylerin Kadıköy'deki mağazasının satış yöneticisi olan Altan Çağatay Gürdal'ı aradım, Akira'nın basım sürecine dair konuştuk. Baskıda bir hata olmadığını söyledi Altan. İşin erbabından da gelse, dostumun bu cevabı beni mutmain kılmamış, çözmeye çalıştığım problemin mantık zeminine oturmuş çözümüne erişmeme yardımcı olamamıştı. Türkçe bir kitabın, esasen VİTRİNİ sayılabilecek bir unsurunun, kitapçıda onu inceleyecek olası alıcısına, potansiyel okuruna eser hakkında bilgi vermesi amacıyla yazılmış / basılmış kapak/şömiz metinlerinin, muhatabının anlamayacağı dillerde olmasını izah adına aklıma gelen kavramlar 'garip'ten 'absürd'e uzanan bir entervale yayılmışlardı ki, bunların hiç birisi de 'NORMAL BİR HAL'e işaret etmiyordu ne yazık ki. Probleme dair hem hadisenin hakikatiyle mutabık ve hem de makûl ve mantıklı olan bir izahat alabilirim umuduyla, yayıncı kuruluşun Kadiköy'deki satış mağazasından birisiyle (ismini, yanlış söylememek için zikretmiyorum, kusuruma bakmasın lütfen) daha konuştum. Gayet kibar bir şekilde, sözünü ikide bir kesen aceleciliğime karşı da son derece hoş görülü ve sabırlı yaklaşarak, ayrıntılı bilgiler verdi, sağ olsun, var olsun. Söylediği özetle şuydu: 'kitap İngilizceden değil, Japoncadan çevrildi, yayın sürecinde telif hakkına sahip kurumla çok uzun ve ayrıntılı görüşmeler yapıldı. Şömizin kulaklarındaki ifadeler karşı tarafın talebi üzerine çevrilmeden bırakıldı. Özetle, unutma / atlama söz konusu değil, bir çeviri hatası yapılmadı'(5).
Kodansha | Battle Angel Alita Wiki | FandomBu açıklamalar da, ne yalan söyleyeyim, aynı Altan dostumunkiler gibi, sahip oldukları bütün iyi niyetli yaklaşıma ve samimi tona karşın, nedense, bana yeterince tatminkâr gelmemişti, zirâ mantıksızdı ve gayr-ı makuldü. Türkçe bir kitabın şömizindeki açıklayıcı metinlerin Japonca ve İngilizce olmasının telif sözleşmesinin gereği olmasını makul ve mantıklı bulmamı lütfen benden istemeyin, beklemeyin. Zira böyle yaparsam, absürdün hayatı, hakikati, insanlık hallerini, dünya ahvalini domine ettiğini de teslim etmek, kabul etmek durumunda kalırım. Bu kabulle yoluma devam etmem, onunla yaşamam mümkün değildir. Anlayacağınız, bir çoğunuzun dikkat bile etmediği, görenlerinizin önemli kısmının da umursamadığı bu detay, benim için epistemolojik bir bunalımın pimini çekmişti ve daha da vahimi, pençesine düşebileceğim ontolojik bir krizi de tetikleme potansiyeli ve istidadı taşımaktaydı. Öte yandan, eserin yayın hakkını elinde tutan orijin kurumun (Japonya'nın en büyük, Dünyanın ise sayılı yayıncılık devlerinden, manga üretiminde global liderliği elinde bulunduran, prensiplerine ve ananelerine sıkı sıkıya sadık) Kodansha'nın, Akira gibi çok özel bir eserinin baskının evsafına, kalite standartlarına dair kapsamlı ve ayrıntılı bir talepler / beklentiler manzumesi sunması / dayatması son derecede anlaşılır bir şeydir, bunu da teslim ediyorum doğrusu(6).
4* Ne kahırlı süreçmiş bu böyle Allah'ım...
Tam da burada sözü, Bant Mag Dergisinden Cem Kayıran'ın sorularını yanıtlayan ve Akira'nın Türkçeye kazandırılmasına büyük emeği geçen yayınevinin genel yayın yönetmeni Alişan Cengiz'e bırakmanın yerinde ve anlamlı olacağını düşünüyorum:
'...Akira halihazırda dünya çapında bir fenomen, Türkiye’de de çok fazla hayranı var. Post apokaliptik bir anlatı ve macera Japon baskılarında 2019’da geçiyor. Manga serisinin Türkçe yayını için 2020’ye kadar beklememize sebep olan unsurlar nedir?
Bant Mag I Souq Dükkan2019 yılında yayımlayabilseydik çok güzel olurdu. Zaten planımız da o yöndeydi. Ekim ayında Japonya’ya onay için gönderdik ve kasım ayı içinde çıkarmayı hedefliyorduk. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Onay süreci farklı farklı değişiklikler yüzünden martın başına kadar sürdü. Yani yaklaşık 6 ay. Sanırım onay sürecini burada biraz anlatmam gerek. Neden altı aylık bir zaman ve neden bunun öngöremedik? Akira’nın telif hakkı için ciddi anlamda ilk defa Kodansha ile konuşmaya başladığımızda ilk sordukları şey “Emin misiniz?” oldu. Çünkü daha önce hiçbir çizgi romanın baskısında görmediğimiz bir yığın prosedür de beraberinde geliyordu. Hatta o kadar fazla prosedür vardı ki, bunun için bir kitapçık hazırlanmıştı. İç sayfaların nasıl hazırlanacağı, kitap boyutları, kapak şekli, renkler falan derken gerçekten de bir kullanma kılavuzu ile geldi Akira bize. Ve tabii bunların haricinde daha önce hiç yapılmamış bir uygulama da vardı. Kapak ve şömiz basıldıktan sonra yan kâğıtları ile dörder tane numune Japonya’ya Otomo Sensei’ye onaya gidiyordu. Renk birebir kontrol edilecekti ki bu inanılmaz bir süreç olarak geçti. Japon pantone renkleri ile Türkiye’de kullanılan Avrupa pantone renkleri birbirinden farklı, o yüzden boyayı birkaç kez tekrar yaptırmak zorunda kaldık. Kâğıt da Japonya’daki kâğıt ile aynı olmadığı için birçok arkadaşımızın günleri matbaada geçti. Tabii önce yaptığımız çalışmaları dijital olarak kontrol ediyorlardı. Dijital çalışmalara onay aldıktan sonra ki biz ekim başında Japonya’ya onaya göndermiştik, ancak aralık gibi baskı aşamasına geldik. Ocak gibi ilk düzeltileri aldık. Burada belirtmem gerek, daha önce dijital onay sırasında değiştirebilecekleri şeylerde de değişiklik istediler ve yaklaşık 15 gün sonra da kâğıdın rengi konusunda bir istek geldi ve tekrar baskı yapıp onaya gönderdik. Baskı onayının gelmesi martın ortasını buldu. Bu gerçekten çok çileli bir dönemdi. Ve daha 5 cildin baskıya gideceğini düşündükçe insan heyecanlanıyor.
 Kodansha ile Japonya’ya kadar gidip görüşmeler yaptığınızı biliyorum. Bu süreci biraz detaylandırabilir misiniz?
Gerekli Şeyler
İlk defa 2014 yılında Japonya’ya gittim. Sebebi de sadece Kodansha değil birçok yayınevi ile çalışmak istememizdi. Manga piyasasının Türkiye’de ve bütün dünyada geliştiğinin farkındaydık ve gerçekten çok güzel hikâyeleri dilimize kazandırmak istiyorduk. İşi ciddiye aldığımızı göstermek için en iyi yolun direkt ziyaret olduğunu düşündük ve iki sene üst üste Japonya’ya gittim. Sadece Akira değil birçok seriyi yayımlamaya başladık. Ama Akira için bizi beklettiler. Bastığımız yayınların çoğalması ve kalitemizin sürekliliğini kontrol ettikleri bu sürecin sonunda çizgi roman sektörünü en prestijli kitaplarından birini daha basmış olduk(7)...'

5* Büyük güçlerle işbirliği sırasında sürekli müteyakkız olunmalı 

Öyle anlaşılıyor ki, gerçekten de zorlu, yorucu, meşakkatli, eziyetli, stresli bir süreç olmuş Akira'nın Türkçeye kazandırılması serüveni. Öte yandan, büyük yayıncıların Türkiyeli paydaşlarına yayın haklarını verirken, geçmişte de zorluklar yaşanmış, bazı problemli alanlar çıkmıştı ortaya. 1980'ler ve 90'larda Türkiye menşeili bazı yayıncıların yaptıkları korsan yayınlar, ya da, kimi yayınevlerinin telif sözleşmelerini ihlâl eden uygulamaları yüzünden, DC Comics'in yeni yayınlarının teliflerini ülkemize verirken çok da iştahlı davranmadığına dair 2,000'lerin başında dillendirilen kimi spekülatif argümanlar buna örnek gösterilebilir. Keza, Marvel Comics'in 2009 Ağustos'unda The Walt Disney Company tarafından satın alınmasından sonraki süreçte, telif hakları sözleşmelerinde giderek daha titiz davrandığına dair serdedilen tespitler de bu fasiledendir(8).
Katsuhiro Otomo (Creator) - TV Tropes
Akira'nın yaratıcısı master mangaka
Katsuhiro Otomo.

Telif alma konusunda yaşadığımız bahse konu sıkıntı ve zorlukların hepsini makul ve mantıklı bir zemine oturtmakta zerrece problem yaşamıyorum. Yanı sıra, yukarıda alıntıladığım söyleşide dillendirilen istekleri de haksız bulmuyorum. Öte yandan, altını kalın ve kırmızı bir hatla çizmek ve şeddeli vurgu ile dile getirmek isterim ki; Kodansha'nın, Akira'nın şömizindeki Japonca (aslında eserin anadilinden yapılmış kısa bir tanıtımının çevrilmeden kalmasını nispeten rasyonalize edebiliyorum; bunu ilerleyen satırlarda paylaşacağım) ve İngilizce metinlerin Türkçeye çevrilmemesini telif sözleşmesinin gerekleri arasına eklemesi bana, [hazır mısın ey okur! bu meseleyi öylesine dert ettim, öylesine keder ettim ki (şimdi de Cem Dizdar'ın bir kez daha çınlar umarım kulakları; bu arada, bu metinde bir kez daha parantez içinde parantez kullanılmış, ha!?...giderek çetrefilli bir hal alıyor bu metin...korkarım tamamlandığında, içinden çıkılması zor, hatta imkânsız bir labirente dönüşecek, dur bakalım...) şimdi de onu dramatize ediyorum, yoo, dramatizasyon kifayet etmez, egzajere ederek yükseltiyorum çıtayı ve trajedize ediyorum kelâmımı, işte buyurun:] İtilaf Devletlerinin Osmanlı İmparatorluğuna dayattı Sevr Muahedesini hatırlattı doğrusu.
Önemine binaen tekraren söylüyorum: albümün kalitesi için istenen her şey anlaşılabilirdir, mantıklıdır, kabul edilebilirdir. Türkiye'de basılan bir eserin şömizinde Japonca ve İngilizce metinlerin yer almasının dayatılması ise tek kelimeyle SAÇMAdır. Doğrusu ben, Gerekli Şeyler gibi ülkemizin önemli ve ilkeli bir yayıncısının, Sevr Muahedesinin telif sözleşmesi sahasındaki izdüşümünü kabul ettiğini kabullenmektense, şömizdeki Japonca ve İngilizce metinlerin Türkçeye çevrilmesinin sehven unutulduğunu düşünmeyi yeğliyorum. Yeri geldi madem, yukarıda 'aşağıda değineceğim' dediğim o konuya da değinivereyim artık: Japonca metin yayımlama zorunluluğu, güttüğü kültür emperyalizmi politikası yüzünden Kodansha'nın, ya da (Akira'nın yaratıcısı) Otomo Sensei'nin (9) vazgeçilmezi olabilir ve Gerekli Şeyler'in bu noktada çok da manevra alanı olmayabilir. Dediğim gibi, bunu da nispeten anlaşılır, makul ve kabul edilebilir buluyorum. Peki ama abi, o İngilizce metnin ne işi var orada Allah aşkına?!? Bunu rasyonalize etmek ve kabullenebilmek adına, Kodansha'nın Japon emperyalizminin yanı sıra, Anglo-Amerikan emperyalizmi de güttüğünü kabul etmek durumundayız sanırım. İyi de, böylesine uçuk bir ihtimali nasıl olur da gerçek kabul edebiliriz ki?!?

6* Konspiratif bir zihni idman teşebbüsü

Fikir yürütme silsilemin tam burasında, bu metne muhatap okurun (konspiratif düşünen ve komplo kuramları çerçevesinde teori geliştiren) bazılarının 'dostum, gör artık şu 'BÜYÜK OYUN'u! 1945 Ağustos'undan bu yana, ABD'den bağımsız bir İngiltere ve ikisinden de müstakil bir Japonya yoktur, olamaz da. Mezkûr güçlerin 'pos-postmodern' sömürgesi olan Japonya'ya dair kültürel kodların üretilmesinden başka bir stratejik hedefi ve emeli olmayan (ve de olamayacak olan!) Kodansha'nın, sadece Japonca olanın değil, İngilizce olan metnin de Türkçe edisyonun şömizinde yer almasını zorunlu tutması, 'BÜYÜK RESİM'de işgal ettiği mevki bakımından, anlaşılır bir şeydir, Dünya'nın Hakikat'iyle tutarlıdır, makuldür, mantıklıdır. Anla ve kabul et artık BÜYÜK RESMİ ZŞ! Aksi takdirde Akira'nın şömizindeki garabeti asla anlayamayacak, anlamlandıramayacaksın' dediğini duyar oldum ve fakat yine mutmain olmadım, olamadım.
Akira TPB Complete Set English Dark Horse Manga Volumes 1 6 ...
Dark Horse'un ABD'de yayımladığı Akira takımı.
Maalesef çok sevgili ve aynı zamanda da pek muhterem kârim, senin gördüğün 'Büyük Resmi' görmeme, Japonya ve Kodansha'yı da ve hatta büyük sanatçı Otomo Sensei'yi de onun içine yerleştirmeyi becermeme karşın, dert ettiğim meseleyi yine de normalize edemiyorum ve dertlenmememe, o da yetmiyor, üstüne üstlük bir de keder etmeye devam ediyorum. İçimden kabaran itiraz duygusu giderek mahiyet ve form değiştiriyor ve isyan kipine bürünüyor ve adeta içim içimi yercesine didiklemeye, deşmeye, sorgulamaya devam ediyorum: Alıcısına, onun anlayamayacağı mesajlar yollamanın iletişim teorisinde, haberleşme dinamiklerinde, bildirişim süreçlerinde yeri var mıdır Allah aşkına?!?
Bu durumu 'n'olucak canım, herkes zaten İngilizce bilmiyo mu?' kipindeki bir umusamaz tavırla rasyonalize etmeye, normal göstermeye çalışmak makul değildir. Bu argümantasyon üzerinden muhatabınıza / muarızınıza yürüdüğünüzde, onun da 'reductio ad absurdum / olmayana ergi / abese irca metodu'nu devreye sokarak 'o zaman kitabı da İngilizce basıverin bi zahmet!?!' cevabını serdetmesi, (saçma bir cevapla, sorunun muhtevasının da saçma olduğunu göstermesi) gündeme gelecektir.
Nispeten makul bulduğumu yukarıda belirttiğim hususa gelince....Japonca metnin İngilizce edisyonda da bulunduğu, bunun telif sözleşmesinin bir parçası olduğu şeklindeki mezkûr argümana ise 'iyi de, İngilizce edisyonda, Japonca metnin baskının yapıldığı dilde, yâni, İngilizce mütekabili de var, peki bizde niye yok öyleyse?!?' şeklinde mukabele etmek bu olayı mesele edip sorgulayanın (bu vak'ada bendeniz olmuş oluyorum) verebileceği makul, haklı ve meşru tavırdır diye düşünüyorum.
Diğer çr yayıncıları gibi Gerekli Şeyler headquarter'ının da makul, mantıklı, zarif ve kibar eşhastan oluştuğu düşüncesinden hareketle, benim bu tutumuma o cenahtan 'ya dostum, uzatmasana, bi bardak bile değil, adeta bi çay kaşığı suda fırtına koparmaya çalışıyosun. Sen neyin kafasını yaşıyosun, niye tatava yapıyosun, beğenmediysen alma, okuma!?!' şeklinde reaksiyoner bir yaklaşım geliştirilmeyeceğini düşünüyorum. Nihayetinde 'evet, haklısın, Japonca metnin şömizde basılması telif sözleşmesi gereği idi. İngilizceye gelinde, onu çevirmeyi gerçekten de unutmuşuz, gelecek baskılarda düzelticez...' şeklindeki bir cevap bu hadiseye en ziyade uyan mantıklı devam yoludur gibi geliyor bana.
7* Hayat, ehem, mühim, gerekli, gereksiz, ontik, epistemik falan filan...
Ha, unutmadan, bu metni okuyup da 'ulan yuh beee, herife bak, hiç olmayacak şeylere kafa patlatmış, tonla lâkırdı sarf etmiş; ya aklından zoru var, ya da çok boş vakti! Dostum, sen enerjini, birikimini, zamanını, kaynaklarını bunun gibi yapay sorunlara, gerçeklik zemini olmayan sahte problemlere adayacağına, faydalı meselelere odaklansan çok daha doğru ve hayırlı bir iş yaparsın' şeklinde tepki geliştirebilecek olanlara şunu da söylemeden geçemeyeceğim doğrusu: 'Evet, çok boş vaktim var. Özellikle de Akira gibi, bir kereden fazla okuyacağım, illüstrasyonlarını defalarca izleyeceğim, inceleyeceğim, bu yüzden de çr & gr arşivimin kalıcı unsurlarından olduğunu düşündüğüm harikulâde bir manga için 'boş vaktim yoksa bile, boş vaktim vardır'(10). Öte yandan, son zamanlarda senin de çok boş vaktin olduğundan adım gibi eminim, zirâ, sen de benim gibi geçtiğimiz aylarda her zamankinden daha fazla süre kaldın evinde, öyle değil mi? (Metnin ilk edisyonunun, pandemi yasakları çerçevesinde eve kapandığımız sırada yazıldığı ıskalanmasın lütfen.)
Lev Tolstoy Kimdir? - Güncel Lev Tolstoy HaberleriMarcel Proust - VikipediSERDAR TURGUT BU KEZ AĞLATTI
Tolstoy Proust Serdar Turgut
Şayet insanlığı kurtaracak ilmi bir buluşa, ya da, asırlar boyunca medeniyetin şaheseri kabul edilip gıpta, hayranlık ve hürmetle ilişki kurulacak bir sanat yapıtına odaklanmamışsan, benim bu meseleye kilitlenmeme çok da lâf edecek durumda olmadığını kabul edeceksin bi zahmet. Ben hayatı(mı)n her anını, insanlık hallerinin her enstantanesini, dünya vaziyetlerinin her sekansını, Kozmosun her antitesini, varoluş dairesinin her fenomenini (küçük - büyük, önemli - önemsiz, ehem - mühim, gerekli - gereksiz, ilnh.... ayrımı yapmaksızın) çok ciddiye alırım. İşte bu yüzden de, 'bir asrın iki rubusu'na mütecaviz senedir alıp okuduğum ve inşallah ölene değin de okumaktan bıkmayacağım çr&gr'ları da haliyle çok ama çok ciddiye almaktayım. Aksi takdirde okunulan satırları nasıl da böyle mesruriyetle, memnuniyetle ve mesuliyetle tasarlar ve 'ağyarını mani, efradını câmî' deyişinin tam tersi bir anlayışla (aklıma gelen hemen her şeyi bir yerinden ve bir şekilde metnin gövdesine ekleyerek) kaleme alabilirdim ki? Bu metne muhatap okurdan, satırlarımda kristalize olan mezkûr tutumumu anlamlandırma sıkıntısı çekerek garipseyen, (doğrusu hiç de hoş olmayan bir ufuksuzlukla) küçümseme mooduna giren varsa şayet, onlar da lütfen şöyle düşünsünler: bu satırların hakir müellifi olan bendenizin idraki azıcık Dr. Sheldon Cooper'ı, algılaması bir miktar Ludwig Wittgenstein'ı, muhakemesi az biraz Kurt Gödel'i; üslûbu ise mebzul miktarda Serdar
Tutunamayanlar'ın yazarı Oğuz Atay'ın vefatının 41'inci yılı ...
D&R - Kültür Sanat ve Eğlence DünyasıTurgut'u, belki birazcık Oğuz Atay'ı, bir ihtimal, eser miktarda (Kuantum Dalga Mekaniğinin konusu olan atom altı parçacıklar kadar) da olsa Dublinli 'BÜYÜK SAYIKLAYICI'yı andıran bir damardan gelmiş olamaz mı acaba? (Böylece, bu metni süsleyen Cooper - Wittgenstein - Gödel görsellerinin okunulan satırlarla irtibat ve iltisakını somutlaştırmış olmakla iktifa etmedim muhterem efendim; üstüne üstlük bir de, iki pek mühim hocamın daha hem lâfını ettim, hem de imajlarını anımsattım). Bana öyle geliyor ki, bahsettiğim kişiler öyle bir lâhzada önemsizleştirilip itibarsızlaştırılabileceklerden olmasa gerektir. Yaşamakta olduğumuz şu Covid-19 katastrofisinde, bahsettiğim Cooper - Wittgenstein - Gödel - Atay - Joyce tarzı evlâtlarının problemleri algılayış, kuşatış ve çözümleyiş tercihlerinin eksikliğini öylesine derinden ve damardan hissetmektedir ki insanlık alemi; onların, belki en mükemmel ve olumlu yanlarını değil ama, hiç olmazsa takıntılı ve saplantılı taraflarını / hallerini bünyesinde meczetmeyi becermiş (e, bu kadarı da hiç yoktan bir şeydir, öyle değil mi?) bir genetik - kültürel - sosyolojik bütün olan ZŞ'ı bağrına bassa, bu tutum medeniyetin içine düştüğü derin ontolojik - pistemolojik - fenomenolojik krizi çözmek bakımından fevkalâdenin de fevkinde hayırlı ve olumlu olmaz mı acaba diye de sorgulamadan edemiyorum doğrusu (yukarıda, sağ yana bloklanmış görselleri olan son iki şahsın liste-i esmasını paylaşmayı okurumun ferasetine hakaret telâkki ettiğimden, esameleri pas geçilmiştir...)
8* İhmal edilmiş ayrıntı = 'zübde-i Alem'...
Ziyaver Şencan - Academia.eduTeferruatı önemseyip, onu metnin asal eksenine / omurgasına oturttuğunuzda, lâf uzuyor, metin sarkıyor ister istemez. Bu yüzden de, satırlarımın muhatabının, yazma serüvenimin neticesinde oluşan asârı tetkik ettiğinde, meramımı ifade ederken, aslında ve özünde öyle olmadığına şeddeli bir şekilde inanmama karşın, lâkırdıyı ve metni gereksiz yere dallandırıp budaklandırdığımı düşündüğünü (o sihirli, adeta joker mahiyetindeki ya da İsviçre Çakısı hüviyetindeki ifadeyi istimal etmenin tam sırasıdır efendim, gelsin öyleyse tırnak içinde) 'BİR ŞEKİLDE' hissediyorum. Hatta, kulağıma geldiğine göre, şöyle diyenleriniz dahi var imiş: 'yahu biz 'Savaş ve Barış'ı yazarken lâfı uzattı diye müellifi Лев Никола́евич Толсто́й'u eleştiriyor idik, gerçekten de beterin de beteri var imiş, metinlerine maruz kalınca, iyi ki 'Savaş Barış'ı ZŞ yazmamış der olduk!' Vallahi de billahi de yer kürreden (litosferin ve hidrosferin en derin çukurlarından) arş-ı alâya (uzay-zaman sürekliliğinin en ırak koordinatlarına, mümkünse Kozmos'un dışına) değin haklısınız efendim. Kont Tolstoy Savaş ve Barış'ı çok kısa tutmuş, ayrıntılı olarak dillendirilmesi gereken bir sürü detayı, mâteessüf, yeterince işlemeden geçiştirmiştir. Ben yazsa idim onu şayet, yüzlerce cilt ve yüz binlerce sayfalık bir külliyata erişmeden itmam olmuş olduğuna kanaat getirmez idim. Zirâ ben, nasıl ki ŞEYTAN AYRINTIDA İKAMET EDER (ya da bir diğer deyişle Everything hidden in details) ve de 'TANRI AYRINTILARDA SAKLIDIR' (11) ise, VAR OLUŞ DAİRESİ'ndeki önemsiz bulunan detayların, 'ANLAM ALANLARININ ANLAM ALANI'ndaki değersiz sayılan ayrıntıların ve BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'nin gereksiz görülen teferruatlarının da, ait oldukları ana gövdenin tahtaboşlarından, eklemlerindeki yok olmaya yüz tutmuş kollajen dokularından, eprimiş ve çürümüş selüloz temelli unsurlarından, su diplerine terk edilmiş metal avadanlıklarının paslı yerlerinden, istedikleri elektron alışverişini gerçekleştiremedikleri için ideal elekromanyetik konuma ve nerji seviyesine gelememiş atomlarının perişan ve mutsuz hallerinden, takyonları gıpta ve daha çok da hasetle izleyerek ağlayan fotonlarından bize baktığını ve 'gör beni, anla beni, anlat beni!' diye çığlıklar attığını seziyorum ve hissediyorum ve işte bu yüzden de kalemimi ve klavyemi ve nefesimi ve sözümü ve sesimi CÜMLE VAR OLUŞ DAİRESİ'nin / BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'nin / 'ANLAM ALANLARININ ANLAM ALANI'nın şimdiye değin ihmal edilmiş olan detaylarının dili, sesi, nefesi, hoparlörü, amplifikatörü olmaya memur ediyorum. Bu memuriyetten pek bi memnunum ve memnuniyetimle memnun olan okurla yoluma devam ediyorum. Böylesi bir tarz ve üslûbu kendisine memnu kılanla ise, ister istemez, 
Attention to Detail | Magico Constructions
Var Oluş'un esası, özü, ekstresi
vedalaşıyorum. Valentin Louis Georges Eugène Marcel nam hastalık hastası snop (parantezi önceleyen kavram ile gelmiş geçmiş en esaslı dandy'lerden Oscar Wilde, meraklı ve sevimli köpek Snoopy, tiryakisinin bir zamanlar vaz geçilmezlerinden olan Dandy sakızları, argo uzayındaki 'dandik' kavramı, Dundee United FC ve Danimarka çeşitli derecelerden akrabalar, öyle değil mi?) Fransız'ın, anılarının, belleğinin ve de kayıp Cennet'inin izinde yaptığı Odyssey'i sürdürmek ve geliştirmek isteyen birisinden de başka ne beklenirdi ki zaten, öyle değil mi ama?!? Bu son argümantasyonum, metnin asal eksenine oturmuş ana konumuzla doğrudan ilintili değilmiş, daha çok üslûba takaddüm eden bir hususmuş gibi algılanabilir bazılarınca. Lâkin öyle değil aslında; bu blogun son satırları, onun ilk satırlarıyla tam bir organik artikülasyon içerisindedir.  Bu metnin her kelimesi metnin vazgeçilmezidir, asli unsurudur, öz evlâdıdır. TİLCİKlerden (sene 1973; Levent Lisesi'nde orta üçteyken öz Türkçe sevdalısı bir edebiyat hocamız vardı, kompozisyon dersinde 'tabiat' yerine 'doğa', 'kelime' yerine 'tilcik','edebiyat' yerine 'ekin' kullandığımızda ekstra not verirdi. O günden beri kullanmamıştım, şimdi tam sırasıydı 'tilcik' 'tilcik'ini kullanmanın, kullandım nitekim) hangisi dışarı atılsa, metnin insicamı bozulur, ruhu muazzeb olur, iskeleti zedelenir, sinir sistemi zâfiyete uğrar, şuuru kararır, toplamının tasvir, tespit ve tahlil istidadı zayıflar. Bu metindeki her kelime hem epistemik, hem fenomenolojik ve hem de ontik olarak metnin kalbine ve ruhuna raptedilmiştir, blogun 'zübde-i Alem'idir. Neyse ne, bu kadar hasbıhal iktifa eder zannımca; metnin bu safhasında, ne denli 'uzaaat, uzaaat!!!' deyû ısrarcı olursanız olunuz, istimal-i lâkırdıyı daha fazla sürdürmeyeceğim. Muhterem kârim, hülâsa-ı kelâm....
2001 - 2002'de epeyce vakit geçirdiğim o ikonik B&B mağazası. Amazon.com'un agresif rekabetine dayanamayan mağaza 2017 kapandı.

9* epilogue
Diğer birçoklarının yanı sıra, özellikle ve öncelikle Edmund Husserl, Martin Heidegger, Sigismund Scholomo Freud, Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech ve Jacques Marie Émile Lacan'ın müktesebatından aldığım feyzle gerçekleştirdiğim bilinçaltı madenciliği ve taht-eş şuur arkeologluğu sayesinde, çok sayıda alt metni yakalamayı başardım bu metni yazarken. Bunun neticesinde de sevgili kârim, umarım, bu satırları okurken 'ZŞ, blogun girişinde vaat ettiği gibi (bazen fenomenolojik indirgemeyi, bazen Freudian ve / veya Lacancı bilinç akışını, bazen de sürrealist otomatizmi kullanarak, her durumda da serbest çağrışımı bir an için bile elden bırakmayarak eriştiği) detayları, esas - teferruat ayrımı yapmaksızın, yedirmeyi becermiş yazısına' dedirtebilmişimdir sana. Zaman zaman da 'yok artık Selâmi, bu da nereden çıktı!?!' nidası eşliğinde seni şaşırtabilmiş olmayı da ümit etmiyor değilim (felsefedeki 'negatif ontoloji'nin mütekabili olan 'ümit etmiyor değilim' tarzındaki 'negatif semantik', 'negatif gramer' örnekleri, müstakil bir blogda detaylıca mercek altına alınmayı hak edecek denli enteresandır) doğrusu. Bu metnin, Akira'nın Türkçe edisyonunun ilk cildini okumamın ardından attığım iki satırlık bir tivitle zihnimde mayalandığından söz etmiş idim yukarıda. (1) numaralı dipnottaki link üzerinden erişilebilecek söz konusu tivitten geldi(m/k) buraya. Öyleyse dönelim o tivitteki itirazıma: Akira'nın Türkçe baskısının şömizinde Japonca ve İngilizce metinlerin yer almasının nedenine dair beni ikna eden, 'tamam abi, işte tam da budur!' dedirtecek mahiyette, meselâ 'Japonca metin telif sözleşmesi gereğidir, örnekse ABD baskısında da vardır; İngilizce metni ise, gözümüzden kaçtığı için, unutmuş, çevirmemişiz' şeklinde, bir açıklama Gerekli Şeyler cenahından gelmediği müddetçe; veyahut da, bir başka makul ve mantıklı açıklama yapılmadıkça, 'according to nokta-ı nazarım' bakımından Akira'nın birinci cildi, şömizindeki hata yüzünden, erörlü baskıdır ve gelecekte ciddi prim yapma potansiyeline haizdir. En başta dediğimin arkasındayım yani. Şöyle itmam ediyorum satırlarımı: varoluşun detaylarına (fenomenlerine) ben yürümedim, onları, verili kültürel bagajımla ben ihata etmedim, cârî müktesebatımla onları idrak etmedim, aktüel algı kapasitemle ben onları anlamadım; onlar / ayrıntılar / FENOMENLER, oldukları halleriyle, FENOMEN OLMAK BAKIMINDAN FENOMENLİKLERİYLE, benim onları gördüğüm ve anladığım halleriyle değil, KENDİNDE BİLGİLERİYLE VE GERÇEKTEN DE OLDUKLARI HALLERİYLE, kendileri geldiler bana...Bu metafizik - fenomenolojik temellendirme argümantasyonuna müteakip, Q.E.D. ve tabii ki vesselam muhterem kârîm(12), (13), (14).
10* dipnotlar ve bibliyografya:
(0): Okur, bu metin boyunca 'ayrıntı', 'detay', 'teferruat' kavramlarıyla her yolu kesiştiğinde, bunları, fenomenologların kullandığı manada, FENOMEN olarak okuyabilir isterse. Okusun öyle hatta. Zirâ, bu daha uygun olacaktır.
'Anlam alanı', 'anlam alanlarının anlam alanı' kavramsallaştırmalarının teklif edilip tartışıldı bir felsefe metni için bknz. Gabriel, Markus; Dünyanın Neden Var Olmadığı Üzerine', KÜY, İstanbul, 2018.
Ha, bu arada, ''0' numaralı dipnot mu olurmuş?!' diyen ise, bi zahmet 'Termodinamiğin Sıfıncı Yasası'nı hatırlayıversin.
(1): '...Bizden koparılmış bir bilginin taşıyıcılarıyız....Hakkında bir şey bilmediğimiz bir bilgiyi taşırız....Ne kadar çok serbest çağrışım yaparsam, kendimden koparılmış bilgiyle o kadar çok yüz yüze geliyorum...' Jacques Lacan. Bknz. Yeni Başlayanlar İçin Lacan, Darian Leader & Judy Groves, çeviren: Gül Çağlalı Güven, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1997.
(2): https://twitter.com/ziyaversencan/status/1263515360680202246
(3): Akira ile henüz tanışmamış olan okurun, söz konusu manganın nasıl bir kültürel fenomen olduğunu, genelde popüler kültür diye tavsif edilen o uçsuz bucaksız kozmosun post apokaliptik kurmaca ve cyberpunk ile thriller alt kümelerinde nereye düştüğünü; özelde ise manga diyarında işgal ettiği uzay-zaman koordinatlarını anlamasına hizmet edebilecek derli toplu / eli yüzü düzgün (sanki bir miktar da spoiler içeren) bir kaynak için: https://en.wikipedia.org/wiki/Akira_(manga)
(4): LA'de yaşadığım 2001 - 2002 yıllarında, fırsat buldukça (bulmakta, daha doğrusu 'yaratmakta' da hiç zorlanmazdım doğrusu) zincir mağazalar, bağımsız kitapçılar, çr satış noktaları diye ayırt etmeksizin bütün kitapçıları tavaf ederdim. Pazar günleri ise (hatta bazı semtlerde Cumartesileri de) ayrı bir şenlikti. Kentin bütün sokakları, evlerin önü, garajlar 'garage sale' ile renklenirdi. Çok değerli ve nadir bazı kitapları inanılmaz fiyatlara satın almışlığım vardır o garaj satışlarından. Zincir mağazalar içinde en çok sevdiğim, yukarıda zikrettiğim ve Akira'nın ilk iki cildininı çok hesaplı bir ederle aldığım, Santa Monica'daki ikonik Barnes and Noble mağazası idi. Alışveriş öncesinde incelemek için onlarca kitabı toplar, girişteki patisseri & coffee shop'a otururdum. Koca bir bardak (ultra mega jumbo boy dense yeridir) kahve ve duble apple pie'ımı alır, kitapların dünyasına dalar, parçası olduğum zaman ve mekândan kopar, kurmaca alemlerin koordinatlarını keşfeder, meçhul boyutlarda kaybolurdum saatlerce. Çalışanlarının kibarlığı, zarafeti de inanılmazdı doğrusu. Kahve içenlerin, alıp almayacakları meçhul olan (ki, çoğunlukla o kitaplar boş kahve bardaklarının yanına terk edilir, bir tanesi bile satın alınmazdı) sayısız kitabı onca zaman karıştırmalarına tek bir kelime bile etmezlerdi. Bende çok güzel anıları olan o mağazanın kapandığını, bu yazı için yaptığım araştırma sırasında, öğrendiğimde, ne yalan söyleyeyim, boğazım düğümlendi. İşte o ikonik mağazanın hazin sonu:
(5): Akira'nın çevirisi temelinde kotarılmış olan bu metinde, söz konusu eserin çevirmeninden bahsetmemek doğru olmaz. Zîrâ, çevirmen Alp İlkkurşun, Gerekli Şeylerin bastığı çok sayıdaki manga albümünün yaklaşık 50 tanesine ya mütercim ya da editör olarak katkı vermiş olan önemli bir kültür emekçisidir. Bunların arasında 'Old Boy', 'İkigami', 'Saniyede beş santimetre', 'GYO', 'Uzumaki', 'Another', 'Akira' gibi arşivimin kalıcı unsurları olacağını düşündüğüm çok kaliteli (gönül rahatlığıyla favorim diyebileceğim) albümler / seriler var (mangalar ve diğer genre'lardan olan çr & gr'larla kurduğum okur ve koleksiyoner ilişkisine dair ilâve bilgiyi ilerleyen satırlarda paylaşacağım). Alp İlkkurşun'un emek verdiği diğer mangaların önemli bir kısmını da aldım ve okudum aslında. Onları bir daha okumayacağımı düşündüğümden, ya da beklentilerimi tam manasıyla karşılayamadıkları için, elden çıkardım. Bu durum onların değerini düşürmez hiç kuşkusuz; olsa olsa kendilerinden vazgeçtiğim sıradaki psikolojik - entelektüel - duygusal durumlarım / hallerim hakkında fikir verir, o kadar. Alp İlkkurşun'u Google'da aradım; emek verdiği mangalar dışında cv'sine dair zerrece bilgiye, ne yazık ki, erişemedim. Hangi okuldan mezun olduğu, Japoncayı nerede ve nasıl öğrendiği, Japonya'da yaşayıp yaşamadığı gibi merak ettiğim hususların cevaplarını öğrenmek isterdim doğrusu. Neyse...Şunu eklemeden geçemeyeceğim: Editörler, çevirilerin künyelerinde, çevirinin hangi dilden yapıldığını belirtirlerse, bu ayrıntı kitaba değer katar. Özellikle de Japonca, Çince, Korece, Sanskritçe gibi dillerden yapılan çevirilerde daha fazla önem kazanır ve öne çıkar bu husus. En azından benim gibi böylesi ayrıntılara dair meselelere titizlenenler için kıymetli bir informasyondur bu deyip kapatayım bu parantezi.
(6): 1909'da kurulan bu köklü müessese hakkında bilgi için: https://en.wikipedia.org/wiki/Kodansha
(7): Bu söyleşiden beni haberdar eden Kaan Acar'a teşekkür ederim:

(8): İstanbul'un çok şık ve favori restoranlarından birindeyiz. Ülkemizin en büyük çr & gr yayıncılardan olan şirketin yetkilileri (bundan böyle 'Bizimkiler' diye anılacaktır), anlaşma yapmak üzere masaya oturduğu Kodansha temsilcilerinin önerisi ile şaşırmıştır. 'Bizimkiler'i afallatan, Japonların 'Akira'yı yayınlamak ister misiniz?' diye sorması olmuştur. Gerekli Şeylerin yıllardır Akira'nın peşinde olduğunu bilen 'Bizimkiler', bu teklifi vakit geçirmeksizin ve zerrece tereddüt etmeksizin reddederler. Bu net ve sert tutumlarında, hem iyi ilişkiler içerisinde oldukları Gerekli Şeyler'le sorun yaşamama arzusu, hem de Kodansha'nın mezkûr yayıncıyla yürüttüğü Akira pazarlığında, piyasayı kızıştıracak bir enstrüman olarak kullanılmaya çalışıldıkları intibaını edinmeleri belirleyici olmuştur. Bu anekdota şahit olduğumda, belleğimden bilincime ışık hızıyla akan sayısız informasyon arasında birisi diğerlerini itip kakarak öne çıkmış ve onu net olarak hatırlamamı sağlamıştı. İsmet İnönü'nün 1961'de gazeteci, yazar, siyasetçi Hulusi Turgut'a söylediği 'büyük devletlerle ilişki kurmak ayı ile yatağa girmeye benzer. Uyurken bile gözün açık olacak' lâfıydı bu. İsmet Paşa'nın ABD, SSCB, İngiltere gibi global / emperyal ülkeler için kullandığı bu metafor, ülkemizin mütevazı ölçekli çr & gr sektörünün paydaşlarının, Kodansha, Marvel, DC gibi küresel oyuncularla geliştirecekleri ilişkilere de uyarlanabilir pekalâ. Bahse konu süreçlerde ülkemiz aktörlerinin sürekli müteyakkız olmaları menfaatleri icabıdır; aksi takdirde, okşayacakmış gibi yanaklarına uzanan 'pençe'den zarar görmeleri işten bile değildir.


(9): Akira'nın yaratıcısı Katsuhiro Otomo yaşayan en büyük mangaka (manga yazan ve çizen sanatçı) üstadıdır. Aynı zamanda anime (manga temelli Japon çizgi filmi) yönetmeni ve senaryo yazarı da olan ve Otomo Sensei olarak tanınan / çağrılan sanatçı, favori sanatçılarımdan olan genius illüstratör, Güney Koreli ressam Kim Jung Gi'nin 'üstadım' dediği bir level'da ikamet etmektedir. Bu lâfın üzerine başka kelâm etmeyi manasız bulurum doğrusu. Şöyle tamamlayayım bu dipnotu: her iki sanatçı hakkında da ayrıntılı bloglar yazmayı düşünüyorum; bunlara dair ön çalışmalara başladım bile. Konuyla ilgili iki kaynak:
1* https://en.wikipedia.org/wiki/Katsuhiro_Otomo;
2* https://www.kimjunggius.com/

Kim Jung Gi - How to Become a Master - YouTube
(10): 2017 Haziran sonunda çr edinme - okuma - biriktirme stratejimde hayati bir kırılmaya neden olan önemli kararlar vermiştim. Bunlar: 1 - almadan önce çr'ı mutlaka inceleyip, hikâyesi ve illüstrasyonları bakımından değerlendireceğim. Koyduğum kalitatif kıstaslara uymayanları kesinlikle almayacağım; 2 - bir çr için, aldıktan sonra 15 gün geçmesine karşın, şiddetli bir okuma arzusu duymamışsam, ya da okuduğumda beklentilerimi tam olarak karşılayamamışsa, tez zamanda onu elden çıkaracağım; 3 - bir çr'ın arşivimin kalıcı unsuru haline gelmesi için, onu en az bir kere daha okuma ihtiyacı hissetmem ve görsel - plastik - estetik ögeleri için birkaç kere karıştırma arzusu duymam gerekir; 4 - önceki gerekleri yerine getirmemesine karşın, bir çr şayet, şu veya bu nedenle, çok prim yapmış, değer kazanmışsa, piyasa ederi dolaylarındaki bedeller dışında onu koleksiyonumdan ayırmayacağım; 5 - hakkında beni yazı yazmaya teşvik eden, iten, icbar eden çr'lar arşivimin özel bir sınıfını oluşturacaklar. 2017 Temmuz başından itibaren çr arşivimi yukarıda paylaştığım esaslar çerçevesinde sürekli gözden geçiriyor, şartlarıma uymadıklarını düşündüklerimi elden çıkarıyorum. Bu çerçevede kabaca 12,000 cilt ve fasikülden müteşekkil çr koleksiyonumun yaklaşık 6,000 cilt ve fasikül tutan kısmını elden çıkardım bu zaman zarfında. 'Elden çıkarılan / türün toplamı' rasyosuna göre bakıldığında, en çok mangaları gözden çıkardım: 400 albüm mangadan sadece 150 albüm kaldı elimde. Üzülerek belirtmek durumundayım ki, bu tasfiye sırasında, 'Yalnız Kurt ve Yavrusu' gibi, çok sevdiğim bir takımı da, bir sebepten dolayı, elden çıkardım. Hemen akabinde pişman oldum ve yeniden aldım, üstelik de daha pahalıya tabii. Hülâsa, demek ki, manga varlığımın %60'ından fazlasını elden çıkarmışım. Fumetti, comics, frankofon, bağımsız, yeraltı ekollerindeki çr & gr'larımdan yaptığım elden çıkarmalara dair olan analizlerimi ise, bu gerçekten de oldukça kapsamlı bir sürece ve operasyona nispet ettiğinden, ilerleyen bloglarda paylaşmayı düşünüyorum.
Conrad Gröber (1872 - 1948)
(11): Rahip, Freiburg Başpiskoposu, teolog, felsefeci ve Nazi rejimine karşı geliştirilen Alman Katolik Kilisesi direnişinin en önemli figürlerinden Conrad Gröber, Martin Heidegger'in hocasıydı. 1907'de talebesine verdiği bir kitap, 'Aristoteles'e Göre Varolanların Çeşitli Anlamı Hakkında'Heidegger'in hayatını ve felsefi yönelimini / gelişimini temelden etkilemişti / belirlemişti. Franz Brentano'nun doktora tezidir bu eser. Psikolog ve filozof Brentano, mezkûr kitabında ve takip eden müktesebatında geliştirdiği 'Skolastik Felsefenin 'ereksel varoluş' kavramına dayanan 'yönelmişlik (Intentionalität) kuramı' ile 
Franz Brentano - Vikipedi
Franz Brentano (1838 - 1917)
'fenomenolojinin temellerini atmıştı. FENOMENOLOJİ kavramının mucidi ve hocası Brentano'nun 'yönelmişlik temelli betimleyici ruhbilimi'ni geliştirerek bu yeni ekolü felsefe evrenine kazandıran ise Edmund Husserl'di. Husserl aynı zamanda Heidegger'in de hocasıydı. 'TANRI AYRINTILARDA SAKLIDIR', düşünsel silsile / teorik geneologie içindeki koordinatlarına özetle işaret etmeye
Martin Heidegger

çalıştığım Franz Brentano'nun aforizmatik maksimidir. Konuya dair ayrıntılı ve başarılı bir kaynak: Safranski, Rüdiger; Bir Alman Üstat HEİDEGGER; çeviren Ali Nalbant, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2008. (sağdaki görsel: Martin Heidegger, 1889 - 1976).

(12): Gerekli Şeyler Yayıncılık'tan bloguma bir açıklama geldi. Onu aynen paylaşıyorum:
'Merhaba. Şömizdeki durum ile açıklamayı birinci ağızdan yapmak istedik. Gördüğünüz yazı Japonca’da değil, Çince. Otomo-san her ciltte başka bir dil kullanmış mesela ikinci ciltte Rusça olacak o bölüm. (Bu açıklamadan tam iki yıl sonra yayımlanan 2. cildin Türkçe edisyonunun şömizindeki dillerin dökümü şöyleydi: şömizin ön kapak mıklebindeki metin, iki alfabe arasındaki farka yeterince vakıf olamadığım için net konuşamıyorum, ama, Çince, Korece ya da Japonca olabilir; şömizin arka kapak mıklebindeki metin ise, Gerekli Şeyler'in yöneticisinin iki yıl önce söylediğinin aksine, Rusça değil, yine İngilizce idi. Bundan eminim, zirâ, iki alfabeyi, en azından, ayırabilecek durumdayım) Biz İngilizce kısmı Türkçe’ye çevirip şömize yerleştirdik ancak Kodansha onay sürecinde o bölümün ellenmemesi gerektiğini ve orjinalindeki gibi kalması gerektiğini ilettiği için böyle kaldı. Bize incelememiz için Japonca baskısının yanında Glenat yayınevinin Fransızca versiyonunu da gönderdiler. Aynen Fransızca’da da bir taraf Çince diğer taraf İngilizce olarak kaldı. Akira’nın süreci daha önce hiç karşılaşmadığımız kadar zorlu ve uzun bir süreçti. Özellikle kapak, şömiz ve yan kağıtları defalarca kez basıp Japonya’ya kargolamamız süreci çok uzatmıştı. Her bir sayfayı Otomo-san kendisi okuyup onaylıyor.'

Blogumdaki metinleri sürekli güncelleyip geliştirdiğimi bilen bir arkadaşım, ilgilendiği konulara dair olan çalışmalarımı süreç içinde defalarca okuduğunu, onların zamanla nasıl evrilip değiştiğini gözlemlemenin kendisi için enteresan bir okuma serüveni olduğunu paylaştıktan sonra şunları ekledi: 'Gerekli Şeyler'in gönderdiği açıklamayı, yazına eklemeni garipsedim. Yayıncının açıklaması senin sorunu cevaplamakla kalmıyor, yazının varlık zemini de ortadan kaldırıyor. Bu da yazının hükmünü yitirdiği ve gereksizleştiği anlamına gelir. Onu yayından çeksen iyi edersin'
Ona verdiğim cevabı mealen alıyorum buraya: 

'Bazı yazılarımı severim, hem de çok. Onları yazmamışımdır, onlar, metnin başında işaret ettiğim üzere, beni kendilerini yazmaya memur etmiştir, mecbur bırakmıştır. Bu yazı da o fasiledendir. Özellikle de bazı bölümleri, meselâ 7 ve 8 numaralılar, daha sonra yazacağım metinlerin başlangıç noktası olmaya namzetler. Bütün bu metni, onun 7. ve 8. bölümleri için yazdığımı (biliyorum demiyorum, bu haddimi aşmak olur, imtina ederim bundan), hissediyorum, seziyorum. Dolayısıyla, bu metin, çıkış noktasından (Akira'nın Türkçe edisyonundaki formel bir unsura kafayı takışımdan) ve onun ilk 6 bölümünü yazarken ki fikri - mental - ruhsal halitam ve onun entelektüel izdüşümünden / veriminden (esas olarak çr kültürüyle ilgili bir yazı kotarmak niyet ve plânımdan) çok farklı bir coğrafyaya erişti. Bir diğer ifadeyle (7. ve 8. bölümleri bakımından) artık o, vardığı menzil itibarıyla, bir manganın yapılan Türkçe baskısına dair olan bir itirazdan fazlasına baliğ olduğu için, çr kültürüne dair bir metin olmaktan sıyrıldı / kurtuldu / uzaklaştı ve BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'ne, VAR OLUŞ MECMUASI'na dair bir sorgulama ve hesaplaşma vasıtası ve enstrümanı haline geldi.'

İşte bu yüzden de bahis konusu arkadaşımın mezkûr uyarısı hem metnin ve hem de müellifin (çoğunlukla görülmezden gelinerek ihmal edilen, ıskalanan ayrıntıların hayatın esasını oluşturduklarını, yâni, zübde-i Dünya olduklarını vurgulamanın) hakikatiyle mutabık değildir. İşte tam da bu yüzden, yayıncının gönderdiği açıklama bu metni gereksiz kılmamıştır. METNİN KALBİne (bakabilmek METİN KALPLİ olmayı gerektirir) bakmayı beceren bunu bile(bile)cektir.

Dipnotun dipnotu: Yazma sürecimi, kısmen de olsa, Edmund Husserl'inkine benzetirim. Şu satırları sanki ben yazmışım gibi hissediyorum, o denli yakın buluyorum onları kendime: 'Husserl.....Kendisi için tekrar tekrar, bir 'acemi' olduğunu söylerdi. Kendi yapıtını ele alırken de öyleydi. Bir süre önce yazdığı bir el yazmasını, yayımlamaya hazırlamak istese, metnin tamamını yeniden yazmaya başlayarak, ona yardım etmek zorunda olan asistanlarını çaresizliğe sürüklüyordu. Kendi düşüncesinde de hep yeniden başlıyordu ve bir defa yazmış olduğu şeyi kabullenmekte zorlanıyordu. Bilinç, hepsinden önce de kendi bilinci, bilindiği gibi, insanın hiçbir zaman aynı yerden tekrar içine dalamayacağı bir ırmaktı. Bu yaklaşımdan çıkarak, Husserl'de sanki bir yayımlama fobisi ortaya çıktı.' Safranski, Rudiger. age, s. 120. 

Fenomenolojinin kurucu babasından kendi hakikatime dönüyorum.
Metne katkısını esirgemeyen okur tavrı benim için çok kıymetlidir. 'Blogumun mottosu (olan biteni zerre miskal mertebesinde anlayabilmek adına, mütemadiyen yüksek sesle düşünüyor, benzer duyarlılıkları paylaştığını sandıklarıma, bu blog benzeri, işaret fişekleri yolluyorum. bütün debelenmem bir 'NİÇİN!' uğrunadır anlayacağınız...) buna işaret eder zaten. Meselâ Dr. G. nasıl değerlendirir acaba bu metni? Özel birisidir o ve hayatıma girmiş en akıllı kadınlardandır. Aralık 1986'da yazdığım bir mektubuma cevaben yazdığı mektubunda şu değerlendirmeyi yapmıştı: 
'Alışılmadık bir mektuptu, bir bildirişme aracı olan mektuptan çok, sürrealist bir yazarın öyküsüne, ya da bir şizofrenin güncesinden bir sayfaya benziyordu...' Yorumlar bahsi kalabalık olur umarım...

(13): Ülkemizden 18 çizerin Akira temalı desenlerini Bant Mag Dergisi, söz konusu manganın Türkçe edisyonunun yayınlaması şerefine, bir araya getirmiş. Pek de güzel yapmış, ellerine sağlık. İşte Akira'ya ihtiram duruşu mahiyetindeki o görsel şölen, o illüstrasyonlar galerisi; izleyelim ve keyfedelim:
https://bantmag.com/bant-mag-ve-gerekli-seyler-sunar-akira/?fbclid=IwAR2WW9gowsK4_ullKTy3taz0Eha9spLK_vdT2ML8dWKqxjVyTB1S0YfERug
(14): Q.E.D.: Matematik, mantık, doğa bilimleri, felsefe ve teoloji alanlarındaki izahat ve ispatlar içeren metinler 'anlatılmak istenilen buydu - gösterilmek istenilen budur - kanıtlanmak istedim buydu' anlamındaki Latince 'Quod erat demonstrantum'un kısaltması olan bu inisiyallerle tamamlanırdı - noktalanırdı - bitirilirdi. Mezkûr ifadenin 'oper edei deixai formundaki Grekçesi, bu lisanın Lingua Franca' olduğu çağlarda, söz konusu disiplinlere dair metinlerin finalize edilmesinde sıklıkla kullanılmıştı. Latince ifadenin diğer kısa gösterim formları şunlardır: QED - q.e.d. - qed . Ki, VESSELAM da bu fasiledendir...

Spor Yorumcusu Cem Dizdar Kimdir? Nereli ve Kaç Yaşında? Hangi ...
                                                                  Aslı Şafak
Cem Dizdar                                                                                     

5 yorum:

  1. Türkiye’de basılan çizgiromanların bir çoğunda edisyon olarak çok büyük sıkıntılar olduğu aşikar…

    Çizgiromanları, basılı roman ve kitaplardan ayıran en önemli faktörün görsellik olduğunu gören gözlerin sayısı maalesef çok az… Çok az olduğu gibi, gören gözlere de, göremeyenler; “Daha önce çamur gibi baskılarla, çevirilerle, düz fontlarla, berbat kaligrafilerle, basılan kitaplara laf etmiyordunuz. Şimdi font beğenmiyorsunuz, baskı beğenmiyorsunuz, edisyon beğenmiyorsunuz, çeviri beğenmiyorsunuz… kağıt beğenmiyorsunuz” gibi sitemkar ve biraz da saldırgan bir tutum sergiliyorlar…

    Ya da sizin deyiminizle “ulan yuh beee, herife bak, hiç olmayacak şeylere kafa patlatmış, tonla lâkırdı sarf etmiş; ya aklından zoru var, ya da çok boş vakti! Dostum, sen enerjini, birikimini, zamanını, kaynaklarını bunun gibi yapay sorunlara, gerçeklik zemini olmayan sahte problemlere adayacağına, faydalı işlere odaklansan çok daha hayırlı bir iş yaparsın' diyenlerin ya da gülüp geçenlerin sayısı da çok az değil…

    Benim de her çizgiroman platformunda ve çevremde sıklıkla dile getirdiğim gibi “Türkiye de çizgiroman’a resmen tecavüz ediliyor.” Bu maalesef kaçınılmaz olmasına rağmen hiç zevk vermiyor…

    Akira ve Old boy ciltleri daha elime geçmedi… (Şu an kargoda) Çeviri yanında kullanılan fonttarı ve grafik uygulamada ki görsellik ve kaliteyi bilmiyorum… Ama dediğiniz hatanın gözden kaçması çok büyük editör ve kontrol eksikliği ki bunu kabul etmek yerine bahane üretmek, topu telif sahibine atmak bana göre hatayı hatayla kapatmaya çalışmak gibi bir şey…

    Açıkçası kitaplığıma koyduğum Mangalar çeşitlilik olarak daha bir elimin parmaklarını geçmedi… Yalınayak Gen ve Lone Wolf (Yalnız Kurt ve Oğlu) haricinde şu an için bir dünya klasiği olduğu konusunda hem fikir olduğum Akira ve Old Boy eklenecek ki bunlara beşinci bir çeşit ne zaman eklenir bilmiyorum… Ama Akira daha elime geçmeden 1-0 geriye düşmüş durumda gözümde…

    Şu ülkede çizgiroman basıpta işini kusursuz ve layıkı ile yapan, (ki onda da küçük kusur ve hatalar olmasına rağmen) yaptığı işe gerçekten titizlenen önceden 2 yayınevi var diyordum… Şu an bu sayı editoryal ve edisyon anlamında maalesef tek sayıya düşmüş durumda…

    Aldığımız yüzlerce çizgiromanı ise mecburiyetten alıyor ve takip ediyorum dediğimde de “Kafana silah dayayan mı var, beğenmiyorsan almayacaksın” ya da “Eleştiriyorsanız daha iyisini yapabilmelisiniz” gibi söylemlerle bir yere varamayız

    Eleştirmeden hiçbir yere varamayacağımız gerçeği yanında eleştirilmeden iyi yaptığımızı zannettiğimiz gerçeğini de unutmayalım… Kusursuz hiçbir şey yoktur… Önemli olan (sanırım) kusurları kabul edip düzeltmek yolunda adım atmak…

    Ayrıca şu an basılı çizgiromanlarda ki hataları ve kusurları gördüğü halde eleştirebilecek ama bir şekilde işin mutfağında olduğu için ve İstanbul piyasasında herkesin birbirini tanıdığı bir ortamda "midas'ın kulakları"nın eşşek kulağı olduğunu söyleyemeyen, doğruları söylemekten çekinenlerin yanında forum alanlarında temelsiz ve mesnetsiz kuru teşekkürlerin, "buna da şükür" diyenlerin çokluğu yadsınamaz derecede fazla...

    Bu bağlamda, sanal ortam da Türkçe basılı çizgiromanlar için editöryal ve edisyon eleştirilerine pek denk gelmediğim için şahsınıza ayrıca teşekkür ederim…


    YanıtlaSil
  2. Bahadır Bey, katkınız için çok teşekkür ederim. Akira bir baş yapıt, beğenerek okuyacağınızdan eminim. Gerçi karton kapaklar kitabı taşımakta zorlanıyor, hard cover yapsalar daha iyi olurmuş ya , neyse...Bu arada, kitabın limitli ve daha özenli baskısının da yapılacağını düşünüyorum. Görüşmek ümidiyle...

    YanıtlaSil
  3. Dünya Sözlük'teki Ziyaver Şencan sizsiniz, değil mi? Bugün bir yazınıza denk geldim orada, profilinize bakarken 2 yıldır girmediğinizi fark ettim. Sorasında tabii aklıma türlü şeyler geldi. Daha fazla kendimi dolduruşa getirmemek için isminizi arattım ve burada karşıma çıktınız. Demem o ki yaşadığınıza ve yazmaya devam ettiğinize sevindim, bu duygumu da neden paylaşma gereği duydum bilemiyorum. Uzun lafın kısası sağlıcakla kalın, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkür ederim değerli dostum; dediğiniz gibi 2 yıl önce Dünya, ekşi ve itü sözlüğe entryler giriyordum. 2 yıldır bunu siz gençlere bıraktım. gibi, istisnai olarak ilk göz ağrım ekşi'ye nadiren blogumdan link verdiğim oluyor. metinlerimi blogumda paylaşmayı tercih ediyorum. yakında youtube'da canlı sohbetlere başlayacağım inşallah. sağlıklı günlerde görüşebilmek ümidiyle, bâkî selâmlar...

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil