Bilim 'Kutsal İnek' midir, tapılacak ilâh mıdır?



İki değerli dostumun, Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun kaliteli entelektüelleri ve esaslı bibliyofillerdir, Facebook'da başlattıkları, sürecin bir yerinden sonra, bilimin bir 'Kutsal İnek', râm edilecek bir put, tapılacak bir ilâh olup olmadığı konusuna evriliveren sohbetlerine, diğer birçok kişinin yanı sıra, ben de katıldım ve katkı verdim. Orada dillendirilenlerin bir kısmıyla bana ait olan argümantasyonların tamamını, önemlerine binaen (ilâveten de, son zamanlarda pek moda olan bir tabirle söyleyeyim: 'tarihe not düşmek adına') bloguma da dercetmenin faydalı ve anlamlı olacağını düşündüm.

Linkine 'dipnotlar ve bibliyografya' faslında(1) erişilebilecek olan mezkûr tartışmanın (yukarıda sohbet kavramını kullanmıştım; aslında birbirini bütünleyen antiteler bunlar) tamamını okumanın, işaret ettiğim bağlamdaki bir fikir mücadelesinin meraklılarına enteresan geleceğini, hatta bu kabil bir okumanın faydalı bile bulunabileceğini düşünüyorum doğrusu. 



O mezkûr tartışmadan yaptığım seçkiye geçmeden önce, katılımcılarını, onlara nispet ettiğim mahlâslarla, takdim ediyorum:

- 'bir dost'           : sohbeti başlatan o ilk paylaşımı yapan kişi,

- 'bir başka dost': 'bir dost'un paylaşımına yorum yapanlardan biri,

- 'bir katkı veren': 'bir dost'un yaklaşımını eleştiren bir katılımcı,

- 'bir dost daha': tartışmaya katkı veren bibliyofil bir dostum,

- 'bendeniz'        : 'hakir-i fakir-i pür taksir-i tâliban-ı hakikat' bloggerınız.


' 'bir dost': 
Yapay kornea "icat"eden, yani olmayanı mevcut olanlardan yaratan insan uygarlığı, 10 yıldır kör olan 78 yaşındaki bir adamın gözüne yapay kornea yerleştirerek adamın körlüğünü gidermiş.

Ne müthiş değil mi?
Devrim mi ? Al işte kocaman devrim...

Doğuştan ya da sonradan kör olan milyonlarca insanın gözleri açılacak, renklerin binbir çeşidini, ışığın binbir tonunu görecekler, kitap okuyacaklar, standart eğitim alacaklar, toplum içindeki engellilik durum ve statüsünden kurtulacaklar.
Toplumsal işbölümünde eşit olarak yer alacaklar. Ticarete, ekonomiye, eğitime, bilime, milli hasılaya, entelektüel toplumsal sermayeye ilh.. katkıda bulunacaklar, Ailelerin üzererinden kimbilir kaç ton maddi ve manevi yük kalkacak? Kendilerine özgürce iş, eş bulacaklar, aile kuracaklar, çoluk çocuğunu dünya gözüyle görüp sevecekler ? Ve akla gelen gelmeyen ne çok şey değişecek
Kimbilir kaç milyon kişi yararlanacak, dua edecek ?
Al sana devrimin daniskası.
Böyle haberleri görünce
Bir düğme ile aydınlandığı elektrik ampulünden, elindeki cep telefonununa, otomobilinden buzdolabına kadar kadar hayatının ayrılmaz parçası olan ama bunların geliştirilmesinde en küçük payı olmayan, bu bağlamda bugün insan uygarlığına olan katkısından bahsedilemeyecek olan bir ülkenin insanının bundan hiç rahatsızlık duymadığı, ama ırkından, milliyetinden, dininden bahisle kendi kendisine karşılaştırmalı üstünlük bahşettiği, dev aynasında gördüğü, böylece hiç bir şeyi sorgulamadığı,
üstüne üstlük insanlığa yapılan bu müthiş katkıları yapanlara dua edeceğine,
cahilleri düpedüz nefret söylemi olarak "gâvur" deyip ayrımcılık yapan,
eğitimlileri 12. Yüzyıla kadarki karşılaştırmalı üstünlükten dem vuranlar,
Ya da işçi sınıfının diktatörlüğünden, emperyalizmden bahsedenler aklıma geliyor...
Dış mihraklar, eyyy Avrupa, tek yol islam, tek yol devrim...
kahrolsun bağzı şeyler...
Falan filan.

- 'bir katkı veren': Uğur bey, Nasıl bir öfke bu yapay gözü malzeme yapıp yine biryerlere bağlandınız. Bari bir kere de ama bizde Çağ değiştirdik, hemde dünyanın en aydın isimlerinden bir komutanla deyin. Veya biraz Endülüs emevi, ve bugüne ulaşan ilimlerden dem vurun da içimiz aydınlansın. Bilim kutsanır ama zerre bir virüse de teslim olur. İlim başka bir dünya, başka kapılardır. Biraz da o kapıları aralasanız ya !

- 'bir dost': Size ancak yazdıklarımı zihin kapılarınızı açarak daha dikkatli okumanızı önerebilirim. Bir de ipucu: Olay 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde ve farklı bir coğrafyada geçiyor.

- 'bir katkı veren': Zihnimi ilim kapıları ile aydınlatıyorum.
BİLİM, / İLİMdeki ve mevcud da zaten mevcud gerçekleri farkedip araştırmak ve sırrına ermek için vardır. Einstain (O deha zekası ve zihni ile ve bu nedenle ) ;
" Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi başarsaydık, bütün dünyanın sırrını öğrenmiş olurduk.'' dedi. Bugün o kum tanesinin sırrına BİLİM ile erebilirsek mevcud İLMİNE de vakıf olmuş olacağız. Bilmem anlatabildim mi ?

- 'bendeniz': Ayşe Hanım, EinstEin'ın külliyatından İngilizce ve Türkçe, ne bulduysam kıraat ettim. Üstadın müktesebatının ve telifinin basılmış ve kamuya açık olan kısmının tarafımdan tetkikinin itmamına pek az kaldı diyebilirim. İsrail devleti ve oradaki akademik yapılar tarafından korumaya alınan basılmamış özel notlarına ise, mâteessüf erişemedim, bunlar basılıncaya değin de erişebilme imkânım yoktur diye düşünüyorum. Durum böyle iken, ifade buyurduğunuz o merkezdeki bir Albert EinstEin beyanına hiç bir sahih kaynakta ne yazık ki şu ana değin tesadüf edebilmiş değilim. Lütfedip iktibas ettiğiniz ifadenin kaynağını da paylaşırsanız medyûn-ı şükranınız olurum efendim. Sağlıklı günler ve bâkî selâmlar... 

- 'bir başka dost': Oysa insanlık, sıfırın bulunması ile ne de güzel başlamıştı işe. Yıllar yılları kovaladı, atom çağı vs derken milyonlar ultra modern silahlar ile öldürülmeye devam etti. Keşke sıfırın bulunduğu zamanda kalsalardı.. Konumuz bu değil farkındayım da, yine de bilim denen puta secde edemem.

- 'bir dost': 
Seyfettin
 yahu secde et diyen mi var? Takdir etmek yeterli. Sen de mi "eyyy Avrupa" 
😀

- 'bir başka dost': 
Uğur Güracar
 yazılı bi takdirname göndereceğim (2)
😂😂

- 'bir dost': 
Seyfettin Ünlü
 Karl Popper'dan önceydi o bilimin kutsallığı falan. Neredeyse 100 yıl oldu kutsallık mutsallık kalmadı. Bilim ölçülen, gözlemlenen, yanlışlanabilen bir şey.

- 'bir başka dost': 
Uğur Güracar
 anthony standen'de onu diyor zaten de..

- 'bir dost daha': 
Seyfettin Ünlü
 doğası gereği yanlışlanabilen bir şey nasıl put olabilir ki?

- 'bir başka dost': 
Murat Can Mutlu
 yanlışlanana dek, başka bir puta evrilmeden yani 
🙂

- 'bendeniz': İki münevver dostumun muhaveresine destursuz girmediğimi umarak katkı yapmaya çalışacağım: İnanca müteallik olguların inanlıları, devraldıkları canonique mirasın sadece yanlışlanması teşebbüslerine değil, yanlışlanmasının teklif dahi edilmesine aşırı sert tepkiler verir. Öyle ki, bu tepkiler, canonique varlıklarına karşı mezkûr tutumları alanları yok etmeye kadar varır. 

Bu dün böyleydi, bugün de böyledir. Yarın ne olacağını ise, kelimenin en hakiki manasıyla God knows! 

Öte yandan, 'bilime inananlar'ın şu ana değin, 'inanmayanları' tehcire zorladıkları, engizisyon işkencelerine maruz bıraktıkları ya da öldürdükleri henüz görülmemiştir, öyle değil mi. 

Bu bakımdan muhterem dostlar, bilimin bir inanç sistemi ve bir örgütlü / ya da örgütsüz din olduğu tam manasıyla koca bir safsatadır, tam bir insanı salaklaştırma operasyonu enstrümanıdır, post-modernizmin, ancak hunili cinsten delilere yakışacak olan bir zırvalığıdır, anlayacağınız bu perspektif, ne bir eksik, ne bir fazla, 'totally bullshit'tir. 

Bütün bu 'bilim dindir, yeni puttur' zırvalıklarının hiç kuşkusuz vardır bir maksadı. O da, hiç kuşkusuz, bilime olan güveni yok ederek, insanlığı bilimin imkânlarından yoksun bırakmak ve bu suretle de (bir yıldan fazla bir zamandır yaşadığımız pandemi sürecinde olduğu üzere) bir çare arayışında olduğunda, onu bilim dışı sahalara mahkûm etmektir. 

İnanın bana mon camarades, istimal ettiğim lâkırdı, safahatına şahit olduğunuz argümantasyon silsilesi nihayetinde serimlediğim hipotez ve sürecin nihayetinde vardığım bahse konu hükm, 55 yıldır yaptığım bilim okumalarından temellük ettiğim en önemli kazanımlardandır. 

Muradımı özetleyen ve uluslararası entelektüel arenada çok yüksek kredibilitesi olan iki yapıt Post-modern zırvalıkların bilime ettikleri ihanetin ipliğini pazara çıkarmak hususunda fevkalâde başarılı olmuştur: 

1 - Son Moda Saçmalıklar - Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları, Alan Sokol - Jean Bricmont; ve bu eserin devamı mahiyetinde olan 

2 - 'Şakanın Ardından - Postmodernizmin Bilimsel, Felsefi ve Kültürel Eleştirisi, Alan Sokol(3), (4).

Okumuş olma ihtimalinizin yüksek olduğunu düşündüğüm eserleri eskaza ıskalamış iseniz muhterem efendim, onları okumanızda naçizane musrırım. 

Ezcümle - epilogue - nihayet - exeunt omnes: Anthony Standon halt etmiştir, hem de en vahiminden olmak kaydıyla. Zirâ, bilim bir kutsal inek değildir, bilim kutsala dair hiçbir şey değildir, bilim, yanlışlanmaya açık hipotezlerin hayat / deney / olgu ile doğrulanmadığında terk edilip, yerine yenilerinin teklif edildiği, metodik şüphenin esas olduğu bitimsiz, sonsuz bir süreçtir, 
quod erat demonstrandum


- 'bir başka dost': 
Ziyaver Şencan
 sorun burada değil ki üstad. Sorun "bilim var , geri kaldınız " yaklaşıminda . Engizisyon ise devlet denen aygıtla yürüdü hep. Tabi hepsi çook uzun hikâye. Ikna olmaya gerek yok.

- 'bendeniz': Seyfettin Hocam, Bilim Kutsal Bir İnektir'i okuyalı tam 30 yıl oldu. Çıdam Yayınlarından çıkan ilk baskısıydı ve her satırının altını çizerek, yazarıyla adeta korakor tartışa tartışa ve çarpışa çarpışa okumuş, epeyce de etkisinde kalmıştım. 

Hemen ardından, taş çatlasa bir yıl kadar sonra, kuramsal fizikçi akademisyen bir dostumun önerisiyle, aslında epeydir başlamayı düşündüğüm Karl R. Popper külliyatına daldım bodoslama. Takip eden 10 yıl boyunca ne bulduysam okudum üstadın yazdığı. 

Bilim tarihi, bilim felsefesi ve bilim sosyolojisi ile ilgili okumalarım sonunda Anthony Standen, Paul Fayrabend ve Thomas Kuhn'dan çok şeyler öğrenmeme karşın, mon camarade'ımın Popper olduğunu anlamıştım: o benim adeta ruh ikizim, fikirdaşımdı. 

Senin 'bilim putunun karşısında eğilmem' ifadenin altını imzalarım ve Standen'ın fikirlerine bu bağlamda iştirak de ederim; lâkin, onun mezkûr eserini yayımladığı 1950'den yana köprülerin altından öyle çok su aktı ki. Her şeyden önce ortodoks pozitivizm geriledi; bununla birlikte Viyana Çevresi / Viyana Circle, Anglo-Sakson ampirizmi ve Analitik Felsefe ekoleri büyük ölçüde kan kaybetti ve popülarite yitirdi. Termo-nükleer silahlar ve toplama kampları gibi ileri teknolojiyle mücehhez yüksek düzeyde örgütlenmiş kötülüğün insanlığa nasıl büyük zararlar vereceği idrak edildi. Ve en önemlisi de; bilimi sorgulanamaz bir yere taşıyarak mutlaklaştıran, bu yolla da ondan modern bir ilâh yaratan bahsettiğim düşünce ekollerinin karşısına Poppercı bilim felsefesi yaklaşımı dikildi. 

İşte bu yüzden de an itibarıyla ilâhlaştırılarak tapılan bir bilim antitesi nâ-mevcuttur. 

Anlayacağın dostum, korkacak bir şey yok, referans gösterdiğin eser 70 yıl öncesine ait eskimiş bir zihni idman teşebbüsü derekesindedir artık. 

Ezcümle: bütün bu saydığım gelişmelere karşın, birileri halâ bir yerlerde bilimi sorgulanamaz kılıyor, bilimsel iddiaları mutlaklaştırıp onları ilâh mertebesine terfi ettiriyor ve tapıyor ve insanlıktan da benzer bir tutumu bekliyorsa şayet, merak etme, seninle birlikteyim, popperyen külliyattan aldığım kuvvetle o münafıklara karşı kutsal bir mücadeleye girmeye hazırım. Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, bâkî selâmlar...'


dipnotlar ve bibliyografya:


(2): Bilim Kutsal bir İnektir, Anthony Standen, Çeviren: Burçak Dağıstanlı, Çıdam Yayınları, İstanbul, 1990, 203 sayfa.

(3): Son Moda Saçmalıklar - Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları, Alan Sokol - Jean Bricmont; çevirenler: Mehmet Baydur & Ongun Onaran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, 321 sayfa.

(4) : 'Şakanın Ardından - Postmodernizmin Bilimsel, Felsefi ve Kültürel Eleştirisi, Alan Sokol, çeviren: Gülsima Eryılmaz, Alfa Yayınları, İstanbul, 2011, 530 sayfa.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder