James Joyce nam YemYeşilDiyarlı'nın anlaşılabilemez Ulysses'i


James Joyce (1882 - 1942) 139 sene önce 2 Şubat'ta doğmuştu.

Başyapıtı Ulysses'le okurunu tam manasıyla 'tepe aptalı'na(1) çevirir, kendini süzme bir salak gibi hissetmesine neden olur Joyce. Tek cümleyle özeti budur Guinnes marka siyah fermente malt suyunun tiryakisi YemyeşilDiyarlı'nın ve Ulysses'inin.

Lâfı yeni menzillere götürmeden önce, ilerleyen satırlarımı güdüleyen, besleyen, belirleyen bir okumalar toplamımı paylaşacağım.

Bu blogu 5 kitaplık (ve de epeyce bir makalelik) okuma serüvenime ve bir de büyük kızgınlığıma borçluyum.

Söz konusu kitaplar şunlar:

1 - James Joyce - Hayatı ve Eserleri, Richard Ellmann, Kabalcı Yayınları;
2 - Çizgilerle Yeni Başlayanlar İçin Joyce, David Norris - Carl Flint, Milliyet Yayınları;
3 - Babalar ve Kızları, Mary & Bryan Talbot, Desen Yayınları;
4 - Ulysses, James Joyce, çeviri: Nevzat Erkmen, YKY;
5 - Ulysses, James Joyce, çeviri: Armağan Ekici, Norgunk Yayıncılık.

Bunların yanı sıra, Joyce ve Ulysses hakkında okuduğum ve yekûnu epeyce kabarık olan Türkçe ve İngilizce makale, inceleme, eleştiriler de cabası.

Kitaplardan ilk üçünü, altını çizerek, sindire sindire ve epeyce bilgilenerek ve istifade ederek okudum. Ulysses'in iki farklı Türkçe çevirisini ise defalarca başlamama karşın, ne yazık ki tamamlayamadım.

Okula başlamadan önce, 5 yaşımdayken, kendi gayretimle öğrenmiştim okuma - yazmayı; demek ki 57 yıldır sürmekte okuma uğraşım. Bu süreçte tamamlamakta zorlandığım, defalarca yeniden başlamam karşın yarım bıraktığım epeyce kitap oldu. Ancak bunlardan biri hariç diğerlerini bitirmeyi başardım. Sadece Ulysses'in okumasını tamamlayamadım. Bu yüzden de ciddi bir kızgınlık içerisindeyim. Kızgınlığımın nedeni ve nesnesi mezkûr kitap ve yazarıdır. Okunulan satırlar tam da bu 'okuYAMAma'nın ve onun doğurup büyüttüğü kızgınlık hallerimin üzerine bina edilmiştir.


Bahsettiğim okumalarıma ve de 'okuYAMAmalarıma
dayanarak söylüyorum: Joyce, bu dediğimden adım gibi eminim, hayatı boyunca sadece ve yalnızca kendisi için yazdı, okurunu zerrece umursamadı. Özellikle de Ulysses özelinde söylüyorum, bu metni kotarırken o asla ve asla okurunca anlaşılmayı hedeflememişti; o, kendisine kendisini kanıtlamaya uğraşıyordu, yaptığı tam manasıyla bir entelektüel teşhircilik ve 'bakın ben müesses edebiyat düzenine nasılda çakıyorum!' anlamındaki bir kalem erbabı mastürbasyonuydu, hepsi bu. Sadece bu, inanın bana....
Öte yandan, Dünyaya gelmiş ve geçmiş ve halâ da yaşayan onca okurundan, ana dili İngilizce olmayan hiç kimsenin de, tamamını okumuş olsa bile, Ulysses'i bütünüyle anlamadığından / anlayamayacağından eminim. İşi daha da ileri götürüyorum: çevirmenler de bu iddiama dahildir. Ulysses'i İngilizce'den bir başka dile çeviren bütün çevirmenlerin, kitabın inceliklerine ve detaylarına yeterince vakıf olamadıkları ve olamayacakları için, özellikle de onun satır aralarında imâ edilen fenomenleri yakalamış olmaları imkân dahilinde olmadığından ve olamayacağından, kaçınılmaz olarak çeviri yanlışları yaptığını düşünüyorum.


İddiamı şimdi bir adım daha ileri götürüyor ve anadili İngilizce olanların da bu kitabı tam manasıyla anlayabilmelerinin imkânsız olduğunu söylüyorum.

Bu kitabı olsa olsa bir kişi anlamıştır: o da James Joyce'un bizâtihi kendisidir. Ulysses için 'iki kişi anladı' cümlesi, kelimesinin gerçek manasıyla, bir oksimorondur.

Şimdi, bu metne muhatap olanlardan her kim ki 'ben tamamını okudum, üstelik de bütün detaylarını, inceliklerini, satır aralarındaki göndermelerini, imâ ve nispet ettiklerinin cümlesini anladım' derse, ona tepkim:

'anlamadığın halde hava atmak, alemlerde prim yapmak için böyle söylediğini sen de pekalâ biliyorsun; ya da, daha da kötüsü, anlaşılması imkânsız bir metni anladığını sanmak gafletine düşmüşsün, farkında değilsin' şeklinde olacaktır.

Buna rağmen bu merkezdeki iddiasında ısrarcı olana da kitaptan öyle sorular sorarım ki, foyası hemen seriliverir ortaya.

Onun için lütfen kimse 'Ulysses'i baştan sona okudum ve gerçekten de anhasına minhasına değin anladım, künhüne vakıf bütün veçheleriyle oldum' diye hava atmaya kalkmasın, alıveririm havasını hemen.

Öte yandan, Ulysses, okunamıyor ya da anlaşılamıyorsa da, tamamen faydasız, işlevsiz ve gereksiz değildir hiç kuşkusuz.

Meselâ parçası olduğu kitaplıklara değer katar, iyi kütüphane süsü olur anlayacağınız; ilk baskıları çok prim yapar, iyi bir yatırım enstrümanıdır, çantanızda taşımanızda ve gittiğiniz mekânda masaya koymanızda büyük fayda vardır, bu sayede acayip hava atar, karizma kasarsınız.

Guinnes müptelâsı bu YemYeşilDiyarlının yaş gününü hatırlatarak başlamıştım bu metne.

Öyleyse, Ulysses'ini tamamlamayı başaramadığım için kendisine acayip gıcık olsam ve kallavi tepki duysam da, Joyce'un bu dünyaya adım atmasının 139. yılı yine de ve her durumda kutlu olsun.

dipnotlar:
(1): Tepe aptalı deyişini ananem çok kullanır, hatalarından sonra, kafasına vurarak çocukları uyaranları ya da cezalandıranları, 'yapmayın öyle, kafasına vura vura tepe aptalına çevireceksiniz' diye ikaz ederdi. Sonrasında kimseden duymadığım bir ifadedir bu. Yine ondan duyduğum, birkaç on yıldır ise kulağıma hiç çalınmayan bir başka ifade de 'sıçırık'tır. Argoda ufak - tefek, minyon kişiler için kullanılan bu deyişi ananem, kedilerin kuyruklarını çekiştiren çocukları uyarmak için kullanırdı: 'yapmayın, sıçırık yapacaksınız hayvancağızı!' Osmanlı kadınıydı Emin'anım (1905 -1982), güneş ışığı görmemiş bunun gibi epey deyiş vardı lügatinde; bu vesileyle onu da rahmetle anmış olayım.

3 yorum:

  1. Bir ek dipnota: sıçırık kelimesinin aslında anlamı düzdür: kedi kuyruğu sık çekildiğinde kedi hakikaten kakasını tutamaz hale gelir :) ananem de çok kullanırdı ve açıklamasını da "senin bu annen çocukken kedinin kuyruğunu çeke çeke sonunda hayvanı sıçırık etti" şeklinde yapardı...

    YanıtlaSil
  2. BECKETT'TA JOYCE'U ANLAMIŞTIR ZANNIMCA....

    YanıtlaSil
  3. evet, haklısınız, Beckett'ten beklenir bu:)

    YanıtlaSil