Olasılıkçıyım ama, Horatius da haklı galiba; ya da, 'ülfet - uzlet dengesi'(*), (**)






















Pandeminin hayatımızı kısıtlamaya başlamasından önceki süreçte [16 Mart 2020'ye kadar olan o mesut, o mesrur, o bahtiyar günleri (bu olumlu nitelemeler, kaybettiklerimizin, gerçekte olduklarından daha anlamlı, daha güzel, daha faydalı, daha değerli olarak hatırlanmasına yol açan geçmişi romantize ve idealize ederek iştiyâk ile özlenen bir asrı saadet yaratma gibi pratik sonuçlar doğuran psikolojik telafi mekanizmasının mahsulü değil; yaşanılan sürecin objektif tahlil ve tasvirine dönük bir teorizasyonun unsurudur) bir hatırlayın lütfen] müzayedelerime, sahaf ve çizgi roman dükkânı ziyaretlerime, dostlarımla sohbete, alışveriş faaliyetlerime, günlük yürüyüş rutinime ve oğlumla (seyrek de olsa) yaptığımız İstanbul turlarına ayırdığım zaman ile, okumaya, düşünmeye ve yazmaya vakfettiğim süre (üç aşağı beş yukarı)(1) birbirine denk gibiydi.

Pandemiden sonra söz konusu faaliyetlere ayırdığım zaman, okumaya ve yazmaya dair olan lehine, epeyce değişti. Anlayacağınız, başlıkta işaret ettiğim (araştırmanın, okumanın, düşünmenin, giderek de tefekkür etmenin ve üretmenin / yazmanın önemli amillerinden olduğunu düşündüğüm) 'ülfet - uzlet dengesi' de, ülfet aleyhine olmak kaydıyla, bir hayli bozuldu. Oldukça önemsediğim ve entelektüel faaliyet Kozmos'unun merkezine yerleştirdiğim bu kritik denge meselesine metnin finalinde yeniden döneceğim.

Bu girizgâhtan sonra, metnin başlığının imâ ettiği içeriği paylaşabilirim artık.

Horatius'a nispet edilen bir cümleyle, bunun benim felsefi duruşum ve fikri bagajımla olan diyalojik ilişkisi ve Latin şairin diğer bazı sözleri üzerine kısa değinilerim, ilerleyen satırların ana gövdesi, merkezi temaları olacak(2).

Horatius'un zikrettiğim ifadesine son zamanlarda okuduğum bir felsefe metninde tesadüf ettim, akabinde onu kayıt ettim, nihayet, hakkında araştırma yapıp notlar aldım. İşte tam bu sırada, (bu metnin de bilâhare başlığı olacak olan) 'Olasılıkçıyım ama, Horatius doğru demiş galiba!' diye yüksek sesle düşündüm. Bunu derken kastettiğim, esasen ve özetle, şuydu:

Olumsallığı (Kuantum Teorisiyle tahkim edilmiş haliyle) esas aldığımı; Evren'de (bilebildiğimiz kadarıyla şu ana kadar) olanların, olabilecek olanların sonsuz kümesinden, (henüz tam manasıyla) bilemediğimiz nedenlerin / dinamiklerin / süreçlerin / etkilerin sonucunda,

deneyimlerimizin / pratiklerimizin dünyasına intikal etmiş antiteler olduğunu (varoluşa, Evren'e, 'Bütün Kümelerin Kümesi'ne, 'Cümle Cümlelerin Antolojisi'ne, 'Tüm Setlerin Külliyatına' 'olasılıkçı yaklaşım'dan kastım budur) düşündüğümü, bu platformdaki yazılarıma ve / veya sosyal medyadaki paylaşımlarıma aşina olanlar bilirler.

Hal böyle iken, (evet, ciddi bir felsefi çelişki olarak görülecektir bu, biliyorum), şu (metnin tepesindeki imajda da yer alan ve kesinlik ve hatta mutlaklık ifade eden) iddia, en azından okunulan satırları yazdığım verili an itibarıyla [aktüel zamandaki düşünce kompozisyonum, duygu durumum (haleti ruhiyem olarak da okunabilir), varoluş mood'um ve cârî ontolojik kipim gereğince olsa gerek] yanlış gelmiyor bana:
'Est modus in rebus, sunt certi denique fines quos ultra citraque nequit consistere rectum - Bütün şeylerde öyle bir sınır vardır ki; bir şey o sınırın her iki yanında birden doğru olamaz.' (3)
İçerdiği (olasılıkçılığımla arasındaki mesafe trilyonlarca ışık yılından bile fazla olan) kesinlik halinin telkin ettiği (pandeminin neden olduğu belirsizlikçe beslenen anksiyetik duygu durumumu normalize edebilecek) emniyet hissine olan ihtiyacımdır belki de beni çok temel bir ilkeme ters düşen bu söze sempatiyle yaklaşmaya iten, kim bilir? Neyse ne... Bu anlamlı lâkırdıyı ('neresi anlamlıymış bunun, düpedüz totoloji yapmış herifçioğlu!' diye itiraz edenleriniz olabilir, buna rağmen 'anlamlı' kavramının bu cümleye yakıştığında ısrarcıyım) istimal eden [lâfın tam da burasında, 'istimal falan değil, düpedüz 'suistimal (ait olduğu Arapçada okunuşunun Türkçe imlâsı: sû-i isti'mâl) bu!' diyenlerinize de saygı duyduğumun altını çiziyorum] Latin şair, düşünür, asker Quintus Horatius Flaccus'tur (MÖ 65 - MÖ 8) malûmunuz. Onun, insanlığın müşterek hafızasına nakşolan epeyce mottosu vardır. Üstadın cephaneliğinden aldığım şu mühimmatı da ateş hattına sürüyorum işte:

'Ölmek isteyeni kurtarmak, yaşamak isteyeni öldürmekle eşdeğerdedir'.

Dediğim gibi, şu veya bu sebeple, olabilirlikçi ben, Horatius'un mezkûr 'mutlakçı' ifadesinde kendime, duygu durumuma uygun bir şeyler buluverdim. Hayat, özellikle de onun duygular ve düşüncelere dair olan kompartımanları, ne yaparsın ki, işte böylesine çelişik hallerden mürekkeptir...
Horatius'un müktesebatı üzerinden devam ediyorum...

'Baba ocağından istediğin kadar uzaklaş, kendinden kaçamazsın' şeklinde tercüme ettiğim yandaki savsözü de epeyce popülerdir bu Latin şairin.

Netten aldığım imajlar üzerinden ilerlediğim için, zorunlu ve önemli bir parantez açmam gerekiyor.

İnsanlığın kültürel bir tercihinden, bu toprakların kültür dairesinden hareketle, bahsedeceğim: sevdiğimiz, önem verdiğimiz bir kanaat önderinin, toplumsal liderin, kültür insanının müktesebatını sürekli olarak geliştirmeye, zenginleştirmeye, genişletmeye pek meraklıyızdır. Nasrettin Hoca'nın orijinal öyküleri, onun aktüel külliyatının pek küçük bir parçasıdır meselâ; keza, Yunus Emre'ye ait olduğu ileri sürülen şiirlerin ezici çoğunluğu, aslında onu takip eden asırlarda yaşamış ozanların eseridir. Bu yüzden de, Nasrettin Hoca'nın ve Yunus Emre'nin külliyatlarını, orijinalitesi ve otantisitesi tartışılmaz bir şekilde, yeniden kurma çalışmaları halâ devam etmektedir. Benzer problemler bütün coğrafyaların, bütün kültür dairelerinin ortak sorunudur aslında.

Hele de son iki on yılda, internet çağında, ve ama özellikle de bahse konu dönemin son on yılında, sosyal medya fazında, sevdiğimiz sözleri önemsediğimiz kişilere izafe etme tavrı, adeta tavan yapmıştır ve bu trend her geçen gün geometrik bir hızla artmaya devam etmektedir. Bu bakımdan ben, internette okuduklarımın sağlamasını yapmadan, onları konuşma ve metinlerime veri olarak katmamaya azami oranda özen gösteriyorum. Öte yandan, bu titizlenmemin, söz konusu bilgi kirliliğinin eriştiği düzey göz önünde bulundurulduğunda, beni, 'fake information'dan bütünüyle koruduğunu da iddia edecek durumda değilim doğrusu.

Bilinçli internet kullanıcıları olarak bilmemize karşın, takınacağımız minicik bir dikkatsiz ve özensiz tutum sonucu ağına yakalanabileceğimiz bir tuzak olan 'güvenilir görünümlü güvenilmez veri' tehdidine işaret ettikten sonra, yeniden kulak kesiliyoruz Horatius'a...

Felsefe ile olan iltisak, irtibat ve ünsiyetleri 'Boş Küme' mertebesinde olan insanlığın kısmı azamisinin bile diline pelesenk olan o pek meşhur (hemen aşağıda kurum kurum kurulmuş olan imajda ikamet eden) 'carpe diem' tanımlaması da bahse konu Latin'e aittir.



Öte yandan, yine Horatius'a izafe edilen soldaki ifadede 'insan sürüsü' ile kastedilen, insanların tamamı değildir hiç kuşkusuz; Horatius, aklını, mantığını, vicdanını, irfanını kaybetmiş bir topluluğun, sürü halinde iken kazandığı özgüvenle gerçekleştirdiği olumsuzluklara işaret etmiştir bu sözüyle, bana kalırsa.
'Nette gördüklerimize şüphe ile yaklaşmalı, onları 'çapraz okumalar' ile, güvenilir kaynaklar üzerinden check etmeli, güvenilir olduklarına kâni olduktan sonra paylaştığımız mesajların / bildirimlerin parçası kılmalıyız' mealinde şeyler söylemiştim ya az önce, aşağıdaki imajda yer alan sözün de bu bağlamda otantisitesinden, orijinalitesinden emin olmadığımın altını çizmeliyim. Bana daha çok stoacı bir düşünüre aitmiş gibi gelen bu lâfı, gönderme yaptığı anlam dairesini önemsediğimden, Horatius'a mı, yoksa bir başkasına mı ait olduğuna takılmadan, aldım buraya.

Olasılıkçılığıma dem vurduğum, ardından, Horatius'un bu felsefi duruşumla, bu fikri mevzilenişimle (olabildiğince zarif, epeyce diplomatik ve kelimenin gerçek manasıyla mutedil bir dillendirmeyle) pek de örtüşmeyen ve ama buna karşın yine de (düşünsel akrabalıktan ziyade), psikolojik ahbaplık hissettiğim bir ifadesiyle devam ettiğim, nihayet, Latin şairin diğer bazı sözleri üzerinden de fikir jimnastiği yaptığım satırlarımı itmam ederken, (bu blogda birçok örneğine rastlayacağınız türden fikir yazılarının ortaya çıkmasının önemli amillerinden olan), bu metnin girişinde de değindiğim o ehemmiyetli 'ülfet - uzlet ilişkisi'ni bir kez daha alıyorum mercek altına.

Sadece fikir mimarlarıma, kanaat önderlerime ('omuzlarına tüneyerek afâkı taradığım ve bu sayede de istikbale dair isabetli kestirimlerde bulunabildiğim 'Devler'e) dair okuduklarım üzerinden söylemiyorum, bilfiil deneyimlediklerimden hareketle de dillendiriyorum ki: düşünsel üretim, ülfetin tetiklediği uzlet ve uzletten beslenen ülfet olduğunda daha verimli ve derinlikli oluyor. Öte yandan, ülfetsiz uzletin zulmete sebebiyet vereceğinin altını da çizmiş olayım.

Ezcümle, 'ülfet - uzlet dengesi' kayda değer telifin ebesi.

ὅπερ ἔδει δεῖξαι (ΟΕΔ) Hóper édei deîxai ... Q.E.D. ... vesselâm.

dipnotlar ve referanslar:
(*): Başlıkta ve metin içinde kendisine gönderme yapılan ve çok sayıda anlam dairesine işaret eden kavramlardan 'ülfet' >>>'...birisiyle münasebette bulunmak, ahbaplık kurmak, dostluk oluşturmak, sohbet etmek..'; 'uzlet'>>>'...kalabalıklardan uzaklaşarak tek başına kalmak ve zamanını düşünmeye, tefekküre, okumaya, araştırmaya adamak...' anlamlarında kullanılmıştır. 
(**): Bu metin, Twitter'daki şu paylaşımın geliştirilmesiyle oluşmuştur: https://twitter.com/ziyaversencan/status/1378272911174336518
(1): Bu deyimin 'beş aşağı, beş yukarı' şeklindeki versiyonu da tedavülde olmasına karşın, ben, bahse konu ifadenin orijinal hali olduğunu düşündüğüm 'üç aşağı, beş yukarı' şeklindeki versiyonu kullanmayı tercih ediyorum.
(2): Diyaloji çoğunlukla diyalektik ile karıştırılır; bunlara ve aralarındaki farka dair iki popüler kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/409085
(3): Olasılıkçı biriyseniz, hele de bu ihtimallere merkezi önem atfeden yaklaşımınızı Kuantum Fiziği üzerine temellendirmişseniz, herhangi bir şeyin, aynı anda, onu sınırlayan limitlerin, hudutların her tarafında 'hem doğru - hem yanlış', 'hem var - hem yok', 'hem (+) - hem (-)' olabileceğini kabul ediyorsunuz demektir.

1 yorum:

  1. Garman'dan gümüşüm, 8 yıl önce çocuğum olmadan evlendim, çaresizce bir çözüm arıyordum çünkü doktor hamile kalamayacağımı söyledi ama bir arkadaşım beni Dr white adında bir büyü tekerine yönlendirdi ve ben ona sorunlarımı anlattı ve 12 gün içinde her şeyin yoluna gireceğine söz verdi, bana bazı talimatlar verdi ve hepsini mükemmel yaptım, test için hastaneye gittim ve 1 haftalık hamile olduğumu doğruladılar ve şimdi hamileyim. benim güzel oğlum ve benim de şu an bir hamileliğim daha var, hepinize teşekkür ederim Dr beyaz, her türlü çözüm için kendisine ulaşın,

    1) Ex'inizi iade etmek istiyorsanız.
    2) Hamile kalmak için büyü istiyorsanız.
    3) düşük yapmayı durdurmak istiyorsanız.
    4) Biri tarafından sevilmek istiyorsanız.
    5) Her türlü hastalığı veya hastalığı tedavi etmek için büyü.
    Ve diğerleri.
    o en iyisi ve çok doğru. wightmagicmaster@gmail.com. WhatsApp:+17168691327

    YanıtlaSil