01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o alâimisemâ mahiyetli muhteşem mimari ve muhtevasının belirlediği eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan bahis konusu entelektüel hasılanın 01 Temmuz - 05 Temmuz haftasında yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.
131) Sırrî Gizli Örgüt
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini
yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Sırrî Gizli Örgüt.
Gündelik iletişim repertuvarımızda, onu bilenlerce, başkalarından saklanan bilgi, giz, gizem; epistemolojide, kendisine dair varlık kipleri setinin veçheleriyle, mahiyetinin kritik elementleri kısmen ya da tamamen idrakimize kapalı olan olgu; fenomenolojide, sonsuz elemanlı şeyler kümesindeki herhangi bir varlık’ın yeteneğimizi, tecrübemizi, alâkamızı ve içgörümüzü en çok gerektiren sınır koşullarındaki, zorlu, nazik ve kritik hali; pragmatizmde, amaca ulaşmak, menzile erişmek ve Kızıl Elma’yı elde etmek adına uygulanan özel prosedür; teolojide, sadece Kâdiri Mutlak Metafizik Antite tarafından bilinen ve gayrısından saklı olan akıl ve sezgi içeriği; tasavvufta, mahiyetleri bakımından özel olan kişilerden gayrısına kapalı olan ontik ve / veya ontolojik içerik, salt rasyo ile açıklanamayan, büyük ölçüde sezgi de gerektiren bir idrak mertebesi; teleolojide, bilen özneye 'sırdan say beni eyy sırrî!' dayatmasını yapan amaçla mücehhez bilgi içeriği olarak tanımlayabileceğimiz SIRrın çoğuluna esrar, onu taşıyana sırrî, sırrın açıklanmasına ifşâ etmek, fâş etmek denir. Sosyopolitik, sosyoekonomik, psikososyal, sosyokültürel ya da teolojik sahalarda kısmî ya da kökten bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirerek bundan bir avantaj sağlamak adına kurulmuş; bazıları, sadece insanlığın ezici çoğunluğunun değil, gezegendeki cümle fauna ve florayla planetimizin tamamının aleyhine olan müktesebatlara imza atan, temel motivasyon ve hedefleriyle, taktik, strateji ve oyun plânları insanlığın geri kalanının bilgisi dışında olan az sayıda seçilmiş kişinin kabul edildiği organizasyon olan Gizli Örgütler, tekellerinde olan bir SIRra dayanırlar. Yazılı tarih boyunca kurulmuş çok sayıdaki gizli örgütlerin en bilinenleri suikastçılar cemiyeti olan Haşhaşiler; Katolisizmin hizmetkârı mı, kutsallık şalıyla günahları örtülmüş mafiatik bir suç örgütü mü olduğu tartışılan Opus Dei, yânî Tanrı’nın Eseri; kökenlerini Hz. Süleyman dönemine dayandıran, insanlığın aydınlanmasını amaçladıklarını ve bu temelde Fransız İhtilâliyle ABD’nin kurulmasını desteklediklerini söyleyen, karşıtları tarafındansa başta Bolşevik İhtilâli olmak üzere, büyük altüst oluşların müsebbibi bir menfaat ve suç yapılanması olmakla itham edilen Masonlar; bir avuç en üst düzey masonca oluşturulduğu iddia edilen, tezgâhlayacakları büyük bir komplo ile yok edecekleri milyarlarca insandan geriye kalan sınırlı sayıda seçilmiş kişinin yurttaşı olacağı tek Dünya devleti ve tek para temelli bir YENİ DÜNYA DÜZENİ peşinde oldukları söylenen Illuminati; özellikle Sicilya gibi İtalya’nın bazı bölgelerinde, yardım ettikleri yoksulların desteğini alan, ancak küresel manada suç temelli bir organizasyon kabul edilen Mafia; dini motivasyonlu bir finansal-politik oluşum olan Tapınak Şövalyeleri; masonlardan Illuminati’ye, simyacılardan Bilderbergçilere değin pek çok oluşumu etkileyen aydınlanma temelinde ve masonik kodlara göre örgütlenmiş Gül-Haç Cemiyeti; emperyalist kapitalizmin akıl hocası bir think tank olan Bilderberg Clup’tır. Bitirirken size, kimseyle paylaşmamanız şartıyla, önemli bir ‘SIR’ vereceğiz: Mevcudatın Müellifinin Müktesebatından olup da bilmemize izin verilmeyen KOZMİK HAKİKATLAR haricinde, sır yoktur; ‘iki kişinin bildiği sır değildir!’ ve ‘söylersen sırrını dostuna, söyler o da dostuna!’ mottoları gereği, beşeri bir olgunun sır olması her bakımdan imkânsızdır. Bu yüzden de, hepsi birer ‘sanal sır’ra istinat eden ‘gizli örgütler’ de esasen ‘sanal gizli örgüt’tür.
Atilla Tokatlı’nın yazdığı Eski
Büyücülerden Çağdaş Darbecilere Gizli Örgütler, bu alanda yazılmış çok
sayıda sansasyonel, vasat ve hakikatle mutabakatı da kuşkulu eser
arasından sıyrılan güvenilir bir kaynak, mercek altına aldığımız
konuların meraklısı için okunmaya değer bir temel başvuru metnidir. Bir sonraki programımızda
birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli
dinleyenler.
132) Henry Kissinger
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini
yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un
sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Henry
Kissinger.
Richard Nixon ve Gerald Ford’un başkanlıklarına denk düşen 1969 – 1975 arasında Ulusal Güvenlik Danışmanı ve 1973 – 1977 döneminde de Dışişleri Bakanı olan Amerikalı diplomat, devlet adamı ve siyaset bilimci Henry Alfred Kissinger 27 Mayıs 1923’de Almanya’da doğdu. Nazi rejiminin Yahudilere uyguladığı zulümden kaçan ailesiyle ABD’ye yerleşen Kissinger, Harvard Üniversitesi’ndeki eğitiminden sonra uluslararası ilişkilerde, özellikle de bu disiplinin nükleer dehşet dengesi alanında uzman oldu, çeşitli kamu ve özel sektör kurumlarında danışmanlıklar yaptı, yaklaşımlarıyla küresel şöhrete kavuştu. Önceleri uluslararası politikanın ‘idealist’ kanadındayken, jeopolitiğin realist bir okuması olan pragmatist reelpolitik tarzıyla gezegen ölçeğinde etkili işlere imza atarak en önemli gerçekçi diplomatlardan biri olarak tarihe geçti. ‘Masa Tenisi Diplomasisi’ denen politikasıyla Kissinger, ABD – Çin arasında güçlü bir köprü kurulmasını ve ‘yeryüzünün müstekbir şerifi’nin komünist Çin’i resmen tanımasını sağladı; nükleer savaşın eşiğine gelen Amerika ve SSCB arasındaki gerginliğin yumuşamasının ve nükleer silahların sınırlandırılmasının önünü açtı; uyguladığı ‘mekik diplomasisi’yle Ekim 1973 gerçekleşen Yom Kippur savaşında Arap koalisyonu ve İsrail arasında diplomasi kanalı oldu, ateşkesin tesisini kolaylaştırdı. Bu yüzden 1973 Nobel Barış Ödülü’ne lâyık görülmesi sonradan çok eleştirilecekti. İşgalci Amerikan birliklerinin ülkelerine dönmesine ve Vietnam savaşının bitirilmesine yaptığı katkılar övülürken, Kamboçya’nın bombalanmasına arka çıkması; 1973’de Şili’de, seçilmiş devlet başkanı Allende’ye karşı yapılan CİA darbesinin mimarlarından olması; Arjantin’deki askeri cuntanın halkına karşı yürüttüğü kirli savaşla, Doğu Timor’u işgal eden ve soykırım uygulayan Endonezya’yı desteklemesi; Kıbrıs’ta ve ABD’de azmettiricisi olduğu ileri sürülen politik bazlı kriminal olayların başlı başına bir ceza davası iddianamesi için yeterli görülmesi; Bangladeş’in istiklâl mücadelesinde soykırım yapan kuvvetlerin yanında durması 100 yaşında öleceği 29 Ekim 2023’e değin Kissinger’ın peşini bırakmayacak olan günahlarındandır. Fikirleriyle tam 70 yıl etkili olduğu diplomasinin bazı uzmanlarınca ‘Winston Churchill ayarında bir strateji dehası, Amerikan tarihinin en etkili diplomatı’ nitelemesiyle baş tacı edilirken; uluslararası politikanın başka kanaat önderlerince de ‘kısa vadede krizleri sonlandırmış gibi gözükse de, orta ve uzun vadedeki etkileriyle geniş kitleler üzerinde olumsuz sonuçlara neden olan ahlâki bakımdan çok problemli politikaların müellifi tartışmalı bir figür, bazı işleri yüzünden de tescilli bir mücrim’ olarak kodlanıp demonize edilen Kissinger; diplomasi ve hukukta etkili olan ‘kanıt olmadan ileri sürülen şey kanıt olmadan da reddedilebilir’ şeklindeki epistemolojik usturanın müellifi İngiliz kökenli Amerikalı yazar, düşünür Christopher Hitchens’in zehir zemberek üslûpla ve somut deliller temelinde kaleme aldığı Kissinger’ın Yargılanması kitabı, ‘insan hakları ve demokrasi havarisi Batı Aleminin bağımsız hukuk sistemi!’ tarafından görmezden gelindiğinden, yaptıklarının hesabını vermeden ‘DALYA!’ diyerek ayrıldı gezegenden. Reel sosyalist düzenler kuran SSCB ve Çin’in küresel sisteme eklemlenmesindeki katkılarını inkâr etmeseler de, vurgu yaptığımız insanlık suçlarındaki mesuliyetleri yüzünden gezegendeki her siyasal görüşten ve ideolojik bagajdan vicdan sahibi kadın ve erkekler Kissinger’ı iyi yâd etmemektedirler. Ölümünün ardından müktesebatına dair methiyelerin Amerika ve İngiltere’den çok Rusya ve Çin’den geldiğini gördüğümüz Kissinger’ın 1994’de yayımlanan, sürekli evrilen jeopolitik paradigmalar temelinde yazılmış uluslararası ilişkiler tarihi kitabı Diplomasi, Anglo-Amerikan aksının, 1850’den bu yana Dünya’yı kredibilitesi yüksek para birimi, yüksek teknoloji, iyi üniversiteler ve güçlü ordular kadar, dış politika alanında güçlü tezler ve uzun vadeli gelecek tasarımları üreten gayretli entelektüelleri sayesinde domine etiğini ortaya koyan önemli bir kaynaktır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
133) Bilim Kurgu
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini
yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un
sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Bilim Kurgu.
Bilimsel ve teknolojik olgularla bunların vaat ettiği potansiyel gelişmelerin maddi gerçekliklere olabildiğince bağlı kalınarak kurgulanmasıyla, ya da, verili maddi gerçekliklere olan sadakati çok da dikkate almaksızın, fantastik ögelerle esnetilmiş ilmi, teknik ve sosyolojik fenomenleri merkeze almak suretiyle oluşturulmuş anlatı türüdür bilim kurgu. Bir diğer deyişle, bilimle edebiyatın izdivacından doğan renkli, çok katmanlı, kaleydoskopik ve ufuk açan bir kozmostur o. Öte yandan, aktüel ya da tarihsel gerçekliklerle, ya da, geleceğe dair realist beklentilerle hiçbir mutabakatı olmayan, büyülü bir atmosferin kuşattığı mitolojik ögelerle inşâ edilmiş masalsı evrenleri esas alan anlatı türü olan fantastik edebiyattan nitelikçe çok farklıdır bilim kurgu. Masal sokağının bitiştiği mitoloji bulvarının nihayetindeki o geniş ve fantazmagorik meydansa fantastik edebiyat; güncel araç – gereç, donanım ve ekipman gibi teknik olguların parçası olduğu teknolojik atılımları mümkün kılan bilimsel gelişmelerin temelindeki ilmi tahayyülü fişekleyen iç görü – ilham - sezgi kaynaklarımızdandır bilim kurgu edebiyatı. Söz konusu anlatı türünün sinema, tv dizileri, sahne sanatları, müzik, bilgisayar oyunları, plastik sanatlar, moda, mimari, belgesel prodüksiyonlar, akademik çalışmalar gibi hayatın çeşitli alanlarına projekte edilmiş sayısız tezahürleri, küresel medeniyetimizi sürekli zenginleştirmektedir. Bilimsel tahayyülümüzü derinleştirerek bizi teknolojik
gelişmelere hazırlayan bilim kurgunun en favori izlekleri zamanda ileriye ve geriye yapılan yolculuklar; bizden milyarlarca ışık yılı uzaktaki uzay-zaman koordinatlarına, evrenimizin kendisi üzerine katlanması ve bu noktada devreye giren kara delikler ve solucan deliklerinin yardımıyla ulaşabilmemiz; 11 boyutlu bir meta-evrene gömülmüş sonsuz paralel evrenler arasında yapılan seyahatler; Evrensel Kütle Çekimi gibi fundamental kozmik kuvvetlerin, varoluşun hammaddesi olan kuarklar gibi temel parçacıkların ve evrenimizin mimarisini oluşturan 4 boyutlu uzay-zaman sürekliliğinin ötesindeki başka asal kuvvetleri, ilâve temel parçacıkları ve ekstra boyutları içeren uzay-zaman sürekliliklerinin parçası olduğu gelişmeler; yapay zekânın eksponansiyel bir hızla gelişmesinin ve biyoteknoloji, genetik mühendisliği, robotik ve nanoteknolojideki geometrik sıçramaların yol açabileceği robotların ve dijital zekânın kölesi olmamız, ya da, onlar tarafından toptan yok edilmemiz merkezindeki distopik ve bütün hastalıkların ve doğal felâketlerin elemine edildiği, sınırsız zekâya ve hudutsuz bir yaşam süresine sahip gelecek nesillerimizin evrenin tamamını, giderek de paralel evrenleri kolonize ettikleri ütopik geleceklerdir. Bilinen ilk bilim kurgu öyküsü, Adıyaman merkezli Kommagene Krallığı’nda, Samsat’ta doğan, 125 - 180 arasında yaşamış Lukianos’un yazdığı Gerçek Bir Hikâye’dir. Türün adının orijinali olan science fiction’ı ilk defa 1954’de Amerikalı bilim kurgucu Forrest Ackerman kullanmış; Türkçe karşılığını ise 1973’de Orhan Duru önermiştir. Alman astronom Johannes Kepler’in 1608’de yazdığı Somnium / Uyku, mezkûr Janrın bilinen ilk modern örneği olurken, o günden bu yana türün katı-bilimci, sosyal, cyberpunk, alternatif tarih, korku, militarist, posthuman, apocalyptic, soap opera, uzay westerni, feminist, steampunk, gizemci, new wave, süperkahraman gibi alt kırılımlarında Jules Verne, H. G. Wells, Karel Čapek, Arthur C. Clarke, Isaac Asimov, Frank Herbest, Yevgeni Zamyatin, Stanislaw Lem, Philip K. Dick, Carl Sagan, J. G. Ballard, Ursula K. Le Guin, Robert A. Heinlein, Kurt Vonnegut Jr., Frederik Pohl, Larry Niven, Douglas Adams, Cixin Liu gibi ustalar, insanlığın, varoluşa dair kavrayışını derinleştiren eserler vermişlerdir. Bileşik Kaplar Kanunu gereğince, bilimi ve teknolojiyi kim geliştiriyorsa, en iyi bilim kurguyu da onlar yazıyor. Türün meraklılarına hararetle önerdiğimiz bir şaheser olan Cixin Liu’nun yazdığı 3 ciltlik Üç Cisim Problemi’nin, gezegenin yükselen yıldızı Çin’den bize seslenmesi tesadüf değildir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.134) Sébah & Joaillier Fotoğrafhanesi
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver
Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza
Okur'un sunduğu Sayf aların Dilinden programının
bugünkü konusu Sébah & Joaillier Fotoğrafhanesi.
Osmanlı İmparatorluğunun ve Cumhuriyet’in en önemli fotoğrafçısının öyküsü, Pascal Sébah’ın, abisi Cosmi’yle birlikte, Pera'da 1857’de P. Sebah Photographe’ı açmasıyla başladı. Müzeci, ressam Osman Hamdi’yle 1873 Viyana Sergisi için Elbise-i Osmaniye albümünü hazırlayan Pascal, albümdeki fotoğrafların çekimini ve baskısını yaptı. Bilâhare yayımlanan Usul-ı Mimari-i Osmani’nin fotoğrafları da Pascal’a aitti. Osman Hamdi 1881’de Müze-i Hümayunun başına geçince, Pascal müzedeki eserleri fotoğraflamaya başlamış, ölene değin de bu işi sürdürmüştü. 1885’de evlâdı maneviyesi Polycarpe Joaillier’yi ortak alarak müessesenin ismini Sébah & Joaillier’ye dönüştüren Pascal’ın 1886’daki vefatıyla oğlu Jean Sébah işin başına geçmiş, rekabet edemeyerek kapanan Abdullah Freres Stüdyosu’nun arşivini satın alarak imparatorluğun görsel hafızasını âdeta inhisarına almıştı. 1869’dan beri İstanbul’da kartpostal üreten sektörün amiral gemisi Max Fruchtermann, ilk fotoğraflı kartpostallarını 1895’de, Almanya’nın Breslau şehrinde bastırmıştı. Fruchterman, ilerleyen yıllarda basacağı milyonlarca fotoğraflı kartpostal için sektörün en kalitelisi Sébah & Joaillier’nin çektiği fotoğrafları kullanacaktı. Polycarpe Joaillier 1904’de vefat edince, stüdyo bir müddet sarsılmış, çok sayıda kuyumcu ve fotoğrafçı yetiştiren köklü Ermeni ailesi İskenderyanlardan Hagop İskender’in 1908’de Jean Sébah’a ortak olmasıyla bu kriz atlatılmıştı. İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Ethem Eldem Bey’in isteğiyle 1918 – 1934 arasında İstanbul’daki tarihi eserleri fotoğraflayıp kataloglayan Sébah & Joaillier Fotoğrafhanesi, 1934’de Hagop’un oğlu Bedros ve ortağı İsmail İnsel’in idaresinde yeni bir faza geçti. İsmail İnsel’in şahsi dostu Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekilliği sırasında yaptığı ‘yahu İsmail, Sébah ne biçim isim öyle, şunu Sabah yapsana’ önerisiyle 1938’de stüdyonun adı Foto Sabah oldu. Jean 1947’de, Hagop ise 1949’da vefat etmiş, hisselerini Kemal İnsel’e devreden Bedros ise, 1952’de ailesiyle yerleştiği Paris’te, 2003’de 94 yaşında vefatına değin, kentin işlek arterlerinden olan Victor Hugo Bulvarı’nda açtığı Studio Iskender’de sanatını icraya devam etmişti. O, ‘karanlık odanın eczalı havasını soluyan iflah olmaz, bu işten ölene kadar kurtulamaz!’ diyen eski fotoğrafçıların kehaneti doğrulayan bir yaşam sürmüş, mesleğiyle aşk temelli bir ilişki kurmuştu. 1950’lerin başında Galatasaray Meydanı’na, ardından da, kapandığı 1974’e değin faaliyette bulunacağı Atlas Pasajı’nın karşısına, cadde üzerindeki son adresine taşınan Foto Sabah, değişik isimler ve patronajlar altında kesintisiz 117 yıl hizmet vermiş; başta Abdülaziz, 2. Abdülhamit, Enver Paşa, Talat Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Abdülmecit Efendi, Vahideddin, İsmet Paşa olmak üzere, Osmanlının ve Cumhuriyetin devlet erkânını ve dönemin her alandaki önemli sîmalarını fotoğraflamıştır. Max Fruchterman’ın bütün Dünya’ya sattığı milyonlarca kartpostalın imajlarını da sağlayan Sébah & Joaillier Fotoğrafhanesi, böylece, insanlığın müşterek hafızasındaki Osmanlı – Müslüman – Türk imgelerinin oluşmasına katkı veren oryantalist bir ekol işlevi de görmüştür.
Fabrizio Casaretto tarafından derlenen Aile Arşivinden Sébah & Joaillier Fotoğrafhanesi – The Sébah &
Joaillier Photography Studio From The Family Archive, içerdiği İstanbul’un ve diğer şehirlerin dış
mekânları, şehir panoramaları, Payitaht’ın sokaklarından yansıyan insan
manzaralarıyla, kabin fotoğraflarında ölümsüzleştirilen dönemin tiplerinin
portreleri gibi yüzlerce sepya fotoğraf ve bunlara dair kısa, öz, ama çok
faydalı Türkçe – İngilizce metinleriyle 1860 - 1970 dönemine ayna tutan
görsel şölen mahiyetindeki bir kaynak; ciltli ve kaliteli kâğıda yapılmış çok
özenli baskısıyla da hepimizin kitaplığını süslemeye lâyık bir prestij eserdir.
Bir sonraki programımızda birlikte olmak
dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
135) Gâzi Yaşargil
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı,
Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Gazi Yaşargil.
Modern nöroşirurjinin kurucu babası kabul edilen, Cuhing sendromunu tanımlayıp ismini veren Amerikalı beyin ve sinir cerrahı Harvey Williams Cushing’le birlikte nöroşirurjinin son asırdaki iki dâhisinden biri sayılan Mahmut Gazi Yaşargil 6 Temmuz 1925’de, kaymakam olan babasının vazifesi gereği bulundukları Lice'de doğdu. Yakın dostu şair Can Yücel’in ‘beynin Pîri Reisi’ diye tanımladığı Yaşargil; beyin, omurilik ve sinir cerrahisinde mikroskop kullanımını yaygınlaştırarak mikronöroşirürji disiplininin kurucusu olmuş, tıp camiasında ‘yüzyılın nöroşirurjisti’olarak anılmıştır. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde zekâsı ve gayretiyle hocalarının dikkatlerini çeken Yaşargil, Almanya’daki Friedrich Schiller Üniversitesi’yle, İsviçre’deki Basel Üniversitesinde devam etti yüksek tahsiline. Beyin ve sinir cerrahı olmak isteyen Gâzi Hoca, seçtiği branşın olağanüstü zor olduğunun ve en üst düzeyde konsantrasyon ve sorumluk gerektirdiğinin şuurunda olduğundan, lisans eğitiminin ardından nöroloji, psikiyatri, iç hastalıkları ve genel cerrahide asistanlık yaparak bu sahalarda derinleşti. 1953 – 1965 döneminde Zürih Üniversitesi’nde başladığı beyin cerrahisi uzmanlık eğitimi sırasında, dönemin küresel şöhret sahibi hocalarından eğitim gören Yaşargil, yoğunlaştığı beyin ve orbita anjiyografisi, stereotatik tekniğiyle Parkinson tedavisi ve yüksek frekanslı koagülasyon tekniklerinde çığır açan yeniliklere imza attı; ABD’de Vermont Üniversitesi’nde 1965 – 1966 yıllarında öğrendiği mikrovasküler cerrahiyi ilk defa hayvanlar üzerinde uygulayarak, ilerde bu sahada imza atacağı başarıların da fragmanını vermiş oldu. 1967’de döndüğü Zürih Üniversitesi’nde mikrovasküler cerrahi alanında geliştirdiği tekniklerle başta anevrizma olmak üzere damar problemlerinde, sinir sistemi tümörlerinde ve temporal epilepside büyük başarılar elde eden Yaşargil, mezkûr üniversitesinin bünyesinde kurulmasına önayak olduğu mikrocerrahi laboraturarında, tam 25 yıl boyunca, gezegenin her coğrafyasından gelen meslektaşlarının eğitimine katkı vererek, unvanlarının yanına bir de ‘hocaların hocası’ nitelemesini ekledi. Akabinde kariyerini ABD ve Türkiye’de sürdüren Gâzi Hoca, bir kritik ameliyattan başka bir zor operasyona koşturduğu bütün bu süreçte, alanında hâlâ referans metin kabul edilen önemli kitaplar yazmayı da ihmal etmedi.
Dünyanın en önemli üniversitelerinin ve enstitülerinin
fahri doktorluklar ve şeref üyelikleri verdiği, mesleğinin en prestijli
ödüllerinin neredeyse tamamını kazanmış, Yeryüzü’nün çeşitli ülkelerinde adına
kürsüler kurulan, üniversiter eğitimin başladığı gün dünyanın en favori tıp
fakültelerinde yüksek katılımlı ve prestijli Yaşargil Dersleri ve
Yaşargil Konferanslarının yapıldığı, gezegenin birçok eğitim kurumundaki
çeşitli birimlerin girişlerinde adının yazılı olduğu plaketlerin bulunduğu Gâzi
Yaşargil’in adı ülkemizde ve dış alemde caddelere ve meydanlara da verilmiştir. Kariyeri boyunca yazdığı 350’ye yakın makale ve 13 kapsamlı kitap yüksek nitelikli ve çığır
açıcı olup, bilhassa 1984 – 1996 döneminde yayımlanan 6 ciltlik Microneurosurgery eseri, alanının
Bible’ı mahiyetindedir.
M. Gazi Yaşargil Bir Beyin Cerrahının Meslek Yaşamı, Düşünceleri Ve Anıları, meslektaşlarıyla talebelerinin Yaşargil’in nöroşirürjiye katkıları hakkındaki yazılarının yanı sıra, Gazi Hoca’nın hayatı, kariyeri ve çeşitli meselelere dair otobiyografik yazılarını da içermekte olup, 75. yaşı dolayısıyla Amerika’da hazırlanıp basılmış bir armağan kitabın Türkçe edisyonudur. Kutulu, ciltli, görselli, özenli bu prestij kitap, biyografi ve tababet türlerindeki eserleri tercih edenler kadar, meslek seçimi aşamasındaki gençlerle, kariyer değiştirmeyi düşünen her yaştan kadın ve erkek gibi çok geniş bir kesimin ilgisini çekmeye namzet kıymetli bir kaynaktır. Yarın 6 Temmuz, Gazi Yaşargil Hoca 100 yaşına girecek; bu vesileyle biz de, insanlık aleminin bu büyük evlâdına, küresel bilim panteonunun bu parlak simasına ‘iyi ki doğdun Gâzi Yaşargil!’ diyoruz. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder