01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o alâimisemâ mahiyetli muhteşem mimari ve muhtevasının referans verdiği eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan bahis konusu entelektüel hasılanın yılın 42. haftasına denk düşen 14 Ekim - 18 Ekim döneminde yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.
206) Sarı Öküzü Geri Almak
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Sarı Öküz Geri Almak.
Diyarbakır’da, feodal zihniyetteki ailesinin faili olduğu, köyünde yaşayanlarınsa, mafyanın omerta yasasına benzer bir suskunlukla, gerçeklerin ortaya çıkmasını engellediği Narin Güran cinayetiyle sarsılan toplumumuz, hemen sonrasında,
Malkara’da, cinsel istismara uğrayıp darp edilerek komaya sokulan 2 yaşındaki bebeğin şokuyla altüst olmuştu. İlâveten, sicilindeki 26 suç dosyasıyla yürüyen bir cürüm makinesi olan müptezel, polis memuresi Şeyda Yılmaz’ı Ümraniye’de şehit edince, sosyolojimizi çürütmeye namzet bu gibi suçların yarattığı travmaları ve ‘cezasızlık yüzünden yaptığının yanına kâr kalması’ halini ortadan kaldıracak tedbirler toplumun her kesiminde konuşulmaya başlandı. Bir şeylerin kötüye gidişinin milâdına işaret eden kadim deyişimiz ‘sarı öküzü vermek’ ifadesinin kökenini hatırlamakta fayda var. Otu ve suyu bol bir coğrafyada yaşayan bir yaban öküzü sürüsü, yakınlardaki bir aslan klanının tehdidi altındadır. Öküzlerin kalabalık nüfusu, heybetli gövdeleri ve korkutucu boynuzları, aslanları saldırıdan alıkoymaktadır. Klanının kurnaz aslanı, öküzlere seslenir: ‘barış içinde yaşamamız için, dikkatimizi sürekli çeken o sarı öküzü bize vermelisiniz’ Öküz sürüsü, yaşlı öküzün itirazına karşın, topluluğun ortak ve yüksek çıkarları adına, sarı öküzü aslanlara verir. Bir müddet sonra, aç kalan aslanlar, çağrılarını yeniler: 'sürünüzdeki o uzun kuyruklu öküz hareketleriyle odağımızı dağıtıyor. Onu verirseniz, size ilişmeyiz'. Yaşlı öküzün bilgece muhalefetine karşın, topluluğun yüksek çıkarları adına, uzun kuyruklu öküz de verilir aslanlara. Muhataplarının teslimiyetinden cesaret alan aslanlar, artık diplomasiyi bırakmış ve ‘şayet bize düzenli olarak her hafta bir öküz vermezseniz, topunuzu paralarız!’ diyerek tehdit dili kullanmaya başlamıştı. Sayıları azalan, kalanlarıysa, kötü beslenip güç kaybeden öküzler, nasıl kurtulabileceklerini yaşlı öküze sorduklarında, aldıkları cevap ibretliktir: ‘biz bu mücadeleyi, sarı öküzü verdiğimizde kaybettik!’.
Yıllar önce, sokak aralarındaki yüksek desibelli duyurularıyla, ses kirliliği ve giderek de gürültü terörü yapan seyyar satıcılara gereken ceza verilmeyince; patlatılan egzozları, güçlendirilmiş hoparlörleriyle bangır bangır müzik çalan gürültü makinesi araçların dolaştığı şehirlerde yaşar olmuştuk. Bunların cezalandırılmamasından cüret alanlar, bu sefer de nişan, nikâh, düğün, sünnet, kına kutlamalarında, öyle dağ başındaki yaylalarda falan değil, düpedüz kentlerin göbeğinde, havaya sıkmaya başladılar. Yorgun mermilerle çok sayıda yurttaşımızın canını yakan bu magandalık yeterince cezalandırılmayınca; asker uğurlama ve düğün konvoyları önce ara yolları, ardından da ana yolları kesmeye, akan trafiği durdurup halay çekmeye başlamış; bunlar da yeterince cezalandırılmayınca; 'çakma çakarlı araçların' trafik terörü estirdiği vakalar günden güne artmış, trafik kesmeler, halay çekmeler ve havaya sıkmalar, ülkenin can damarları olan ana arterlerde sahnelenir olmuştu. Sık sık çıkarılan afların yarattığı olumsuz sosyolojik tortuyla kombin oluşturan son 20 yılın o çok izlenen mafya dizileri, çarpık bir toplumsal psikoloji yaratmış, bunlara, vurguladığımız cezasızlık tablosuyla, ekonomik krizin yarattığı tahribat ve kendilerini güvende hissetmeyenlerin yöneldikleri bireysel silahlanmanın beslediği şiddet sarmalı da eklenmiş; olumlu ve faydalı fiillerle toplumsal yaşama katılmayı başaramayanların, Bevvâl-i Çeh-i Zemzem, yâni, Zemzem Kuyusuna işemek anlayışıyla, yaptıkları magandalıkların domine ettiği aktüel halimiz çıkıvermişti ortaya. Mala çökmenin sadece bir yolu olduğu kolay para kazanmayı güdüleyen, yasaları ve ahlâki kodları umursamayan mezkûr zihniyet, 'adaleti sağlamak' adına alınan illegal inisyatifleri mümkün kılan ve ülkenin kılcallarına değin yayılan mafyöz yapılanmalarla 'tavuk - yumurta diyalektiği ve simbiyotiği' oluşturan, bir anomi jeneratörüdür. Cezaevlerinin dolu oluşunun, yakalanan suçluların ya hiç tutuklanmamasına, ya da, kısa zamanda, adli kontrol şartıyla salıverilmesine yol açtığı, bunun da, yıllar içerisinde, cezasızlık algısının büsbütün pekişmesine ve vurgu yaptığımız 'verili büyük resmin' teşekkülüne neden olan sebep - sonuç silsilesini beslediği aşikârdır. Böyle geldik bugüne.
Şimdi filmi başa sarmanın, sarı öküzü
verdiğimiz o ana geri dönmenin, yâni, sokaklarda gürültü terörü yaratanlardan
başlayarak, kuralları ve kanunları çiğneyen herkesin, AMA, İSTİSNASIZ
HERKESİN, fiiline uygun şekilde cezalandırıldığı bir toplumu ELBİRLİĞİYLE
kurmanın tam zamanıdır. İmparatorlukların varisi olan, devasa bir devlet tecrübesiyle, restorasyon müktesebatının müellifi olan toplumumuz, bunu başaracak genetiğe, kaliteye, donanıma
ve iradeye fazlasıyla sahiptir. Enseyi karartmıyor, Abdürrahim Karakoç'un 'Aydınlık' şiirini anımsayarak 'Bir sabah gelecek kardan AYDINLIK' diyoruz, 'Sarı Öküz elbet geri alınacak!' diyoruz. Mümkün en çok yurttaşımızın, referanslarımızdan olan Sinan Canan, Mustafa Çetiner ve Özgür Bolat hocaların tv programlarını izlemesinin, bu sürece olumlu katkı yapması beklenir. Bir sonraki programımızda
birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli
dinleyenler.
207) Edson Arantes do Nascimento / Pele
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Edson Arantes do Nascimento / Pele!
Kimine göre insanlığın yarattığı en güzel seyirlik spor ve en başarılı yaşam simülasyonu; başka bazı çevrelere göreyse, kapitalizmin sömürü çarklarını döndürmek adına kurguladığı bir uyutma aracı olan futbol, günümüzde 4 milyardan fazla izleyicisi ve trilyon dolar mertebesindeki büyüklüğüyle devâsâ bir endüstridir. Edson Arantes do Nascimento ise, bu oyunun en büyük figürlerinden biri, belki de birincisidir. Brezilya’yı sömürgeleştiren Portekizlilerin, 16. asırda Gana’dan getirdikleri kölelerin soyundan olan Nascimento ailesi, evlerine elektrik bağlandığı gün aralarına katılan bebeğe, ampulün mucidi Thomas Edison’a duydukları şükran gereği, Edson adını takacak, ancak, 23 Ekim 1940 doğumlu bu en genç Nascimento, ilerde, uzun sayılabilecek adıyla değil, lâkapları olan Pelé ve Siyah İnci diye çağrılacaktı. Futbola olan yeteneği ve tutkusunu, 1942’de Atletico Mineiro’da profesyonel oyuncuyken geçirdiği ağır sakatlık yüzünden futbol kariyerini noktalayan babası Dodinho lâkaplı Joao’dan alan Pelé, 1956 – 1977 döneminde forvet mevkiinde oynadığı özel ve resmi 1,363 maçta attığı 1,279 golle, halen de kırılamamış olan bir Guinnes Dünya Rekoru'nun sahibi olmuştu. Aramızdan ayrıldığı 29 Aralık 2022’den kısa süre sonra, Portekizce’nin en popüler sözlüğü Michaelis’in, Pelé’yi: ‘istisnai, kıyaslanamaz, benzersiz birini niteleyen sıfat.’ şeklinde tanımlaması, insanlığın müşterek hafızasındaki Pelé algısının özeti gibidir. 12 yaşında Bauru Atletico Clube altyapısına dahil olan Pelé, 15 yaşındayken Brezilya’nın prima kulüplerinden Santos FC’ye transfer olacak, 16 yaşındaysa ilk kez milli formayla tanışacaktı. İsveç’te yapılan 1958 FİFA Dünya Kupası’nın 28 Haziran’daki final maçında, ev sahibini 5 – 2 yenen Brezilya’nın 2 golünü atan, kaydettiği 2. gol, Gökkuşağı Vuruşu adıyla Dünya Kupası tarihine geçen Pelé, Brezilya’nın kazanacağı 5 Dünya şampiyonluğunun ilki olan bu turnuvanın yıldızlarındandı. Göz kamaştırıcı kulüp başarılarının yanı sıra, ülkesinin kazanacağı 1962 ve 1970 Dünya şampiyonluklarının da mimarlarından olan Siyah İnci için, Brezilya’nın kucakladığı ilk 3 Dünya Kupası’nın asli faillerinden olması, FİFA ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin onu 20. yüzyılın en iyi sporcusu ve futbolcusu seçmesinde belirleyici olmuştur denildiğinde, aslında doğru söylenmiş olur. Kariyerine 3 Dünya Kupası sığdıran tek futbolcu olan Pelé, Santos FC’nin 1962 ve 1963’de iki Libertadores Kupası, iki de Kıtalararası Kupa kazanması sağlarken, milli takımda attığı 77 golle de rekor kırmıştır. Brezilya’yı 1956 – 1961 döneminde, Pelé’nin küresel şöhret kazandığı yıllarda, yöneten Başkan Juscelino Kubitschek de Oliveira, ‘5 yılda 50 yıllık kalkınma’ başlıklı iddialı programıyla ülkesinin çehresini değiştirmiş, bu çerçevede sıfırdan inşaa ettiği Brasilia’yı, Rio de Janeiro yerine başkent yapmıştı. Bunların finansmanında karşılıksız basılan paranın kullanımı ülkeyi hiperenflasyona sürükleyecek, gelir ve servet dağılımı olağanüstü bozacak, yok olan orta sınıf ve açlık sınırındaki proletarya büyük kentlerin favela denilen teneke gecekondularında yaşamaya mecbur kalacaktı. 1964 – 1985 dönemini, artan sosyal huzursuzlukla Soğuk Savaş atmosferinin doğurduğu askeri faşist diktatörlük idaresinde geçiren ülkesinin rejimine ses çıkarmaması, hayatının son yıllarında da, 2014 Dünya Kupası için büyük harcamalara girişilmesini desteklemesi, yoksul kalabalıkları öfkelendirmiş, efsanevi sporcuyu ‘dün askeri cuntanın, bugün liberal kapitalizmin hizmetkârı, yüzyılın hainisin Pelé!’ diye suçlamalarına yol açmıştı. Aynı kesimler, 1975 – 1977 arasında formasını giydiği New York Cosmos’da jübile yaptıktan sonra, kendi adına kurduğu vakıf ve UNICEF kanalıyla yoksul çocuklara hizmet eden Pelé’nin bu icraatlarını da göz boyamak olarak niteleyecekti.
İki Fransız sanatçıdan, gazeteci ve çizgi roman senaristi Eddy Simon’un yazdığı, çizgi roman çizeri ve illüstratör Vincent Brascaglia’nın resimleyip renklendirdiği grafik roman Kral Pele – Bir İnsan, Bir Efsane, bu unutulmaz sporcunun hayatının bütün veçhelerini titizlikle didikleyen senaryosu ve konusunun atmosferine yakışan sıcacık grafik yanıyla meraklısının uzak duramayacağı bir eser, bizim kaynakçamızın da başat unsurudur. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
208) Besin Piramidi
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Besin Piramidi.
Yaşamak için enerjiye, enerji için besine muhtacız. Gezegenimizdeki 4 milyon yıllık maceramız, ateşi kullandığımız son 500,000 yıl hariç, besinleri çiğ yediğimiz bir süreçti. Tarımı keşfedip yerleşik hayata geçtiğimiz son 12,000 yılda, yeme - içme alışkanlıklarımız sürekli değişti. Hızlı, pratik, etkin ve ucuz enerji sağlamaları yüzünden margarin ve şekerin beslenmemiz, sağlığımız ve medeniyetimiz üzerindeki etkileri radikal ve dramatik oldu. Bunlar, son 100 yılda, bir taraftan günlük kalori ihtiyacımızın önemlice bir kısmını sağlarken, yanı sıra da, yol açtıkları obezite riski yüzünden, türümüzün sağlığını tehdit eden faktörlerin başını çekmektedir. 50 yıldır ölümlü sistemik hastalıkların asal tetikleyicisi olan obezite, sağlık sistemi ve beslenme endüstrisi profesyonellerini tedbir arayışlarına itmiş, besin piramidi, bu ihtiyaca binaen yaratılmıştır. Yetişkin ve faal bir bireyin, temel besin gruplarından bir günde alması gereken miktarları ve bunların porsiyonlara taksimatını formüle eden, görselle de desteklenmiş beslenme piramidi, ilkin 1974’de İsveç’te ortaya atılmış, 1992’de de Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından ülke gündemine sokulmuştur. Amerikan beslenme otoritelerinin 2005’de ‘Piramidim’ adıyla güncelledikleri, 2011’de ‘Tabağım’ başlığı altında bir kez daha aktüalize ettikleri besin piramidi, halen diyetisyenlerin en çok rağbet ettikleri reçete olmasına karşın, bu alandaki tek seçenek değildir. Sebze, meyve, balık, zetyinyağı temelli Akdeniz Diyeti; yağ temelli Ketojenik Diyet; protein temelli Taş Devri Diyeti; balık, pirinç, tofu, deniz yosunu temelli Okinawa Diyeti; sıfır et tüketimi içeren Vejetaryen Diyet; sıfır hayvansal protein içeren Vegan Diyet gibi alternatifler de ilgi görmektedir. Ev ekonomisi öğretmeni, İsveç Tüketici Kooperatifleri Federasyonu Test Mutfağı Direktörü, popüler yemek kitapları yazarı Anna-Britt Agnsäter’in ilk olarak 1974’de kooperatifin dergisinde yayımlanan besin piramidi üç katmanlı olup; piramidin tabanındaki tahıllar, bakliyat, patates ve sütün en fazla tüketilmesini; ortadaki sebze, meyve ve bunların sularının daha az tüketimini; en üstteki yumurta, balık ve etinse en az tüketimini öneriyordu. Tarım Bakanlığı’nın, Amerika toplumuna uyarlanmış haliyle, 1992’de yayımladığı besin piramidi, en alttaki en geniş bölümde en çok yenmesi önerilen ekmek, tahıl, pirinç, makarnanın; ikinci katta sebze ve meyvelerin; üçüncü katta süt, yoğurt, peynir, kırmızı ve beyaz etler, bakliyat ve kuru yemişlerin; piramidin en dar ve en küçük bölümü olan dördüncü katındaysa, en az yenmesi önerilen yağ ve şekerin yer aldığı bir mimariye sahipti. Besin piramidinin Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından yeniden güncellenerek ‘Tabağım’ adıyla 2011’de yayımlanan sürümü, Harvard Medical School tarafından, 5 Temmuz 2017’de; dörde bölünmüş bir tabağın ¼’den büyük kısmı sebzelere, ¼’ü tahıllara, ¼’ü hayvansal ve bitkisel proteinlere, ¼’den küçük bir kısmı ise meyvelere ayrılarak, revize edilmiştir. Bu versiyonda, zeytinyağı gibi sıvı yağlarla, şekersiz sıvıların tüketimi önerilirken, işlenmiş gıdalar, kızartmalar ve işlenmiş beyaz tahıllardan uzak durulması ve hareketli bir yaşam sürülmesi gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Tek tip bir besin piramidini, üniform bir beslenme rejimini gezegende yaşayan 8.1 milyar insanın tamamına önermek, bu fikri aşırı şematize ederek içeriğini boşaltmak anlamına gelir. Her toplumun besin piramidinin, onun tarihsel birikimi, yeme – içme kültürü müktesebatı ve yerel beslenme unsurlarının, tıbbın en son sürümüyle harmanlanarak oluşturulması, en faydalı ve rasyonel devam yolu gibi gözükmektedir. Bütün bu sağlıklı beslenme reçeteleri içinde, insanımıza en uygun olanına gelince, onun da, Akdeniz Diyetiyle anne yemeklerimizin melezlenmesinden oluşan Anadolu mutfağı olduğuna işaret ederek tamamlıyoruz değerli dinleyen.
Encyclopædia Britannica’da yer alan ve ansiklopedinin editörlerince en son 23 Ağustos 2024’de güncellenen Food Pyramid – Human Diet maddesi, sınav ve bulmaca – bilmece hocası Hintli Sanat Pai Raikar’ın telifi olup, programımızın temel referansı, ileri okuma materyali arayışındaki ilgilisine de şayanı tavsiyedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
209) Karmaşık / Karışık / Kaotik
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver
Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza
Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının
bugünkü konusu Karmaşık
/ Karışık / Kaotik.
'Kuş
sürüleri uçarken o inanılmaz karmaşıklıktaki konfigürasyonları niçin ve nasıl
oluşturur? Borsalara hakim olan boğa piyasası, aniden ve sebepsiz yere niçin
yerini ayı piyasasına bırakarak finansal piyasaları çökertir? Pandemilerin
bulaş ve mortalite miktarlarını temsil eden grafiklerin manası nedir? Hava
akımlarının ve okyanus dalgalarının kestirilemez dinamiklerinin mantığı deşifre
edilebilir mi? Trafiğin dinamik seyrinin kaotik tabiatının arkasındaki
matematik ve fizik nedir? Beynimizdeki 100 milyar nöronun kurduğu trilyonlarca
sinaptik bağlantı, nasıl oluyor da bellek, bilinç, benlik gibi gayri maddi
antiteleri doğurabiliyor?' gibi majör soruların cevaplarına giden yolda anahtar
işlevi gören karmaşık, karışık ve kaos kavramlarını alacağız
mercek altına.
Gündelik
hayatımızın sıradan bildirişimlerinde sorun yaratmayan, ancak; bilhassa
sistemler ve süreçlerle, bazı problem alanları hakkında konuşurken, mutlaka
ayrım yapmamızı gerektiren kavramlardır ‘karmaşık / complex’, ‘karışık /
complicated’ ve ‘kaotik’. Bu kavramların temellerini oluşturduğu Karmaşıklık
Kuramıyla Kaos Kuramının her ikisi de sistemlerin davranışlarını
inceleyen disiplinler olmasına karşın, bunlar, ele aldıkları, mercek altına
koydukları, nesne kıldıkları antiteye farklı perspektiflerden yaklaştıkları ve
odaklanma tercihinde ayrıştıklarından, elde ettikleri sonuçlar da farklıdır. Merkezi ve hiyerarşisi olmayan olumsal
ve heterarşik karakterli karmaşık sistemlere karşın, kaotik sistemlerin mimarisinde,
kimi koşullarda, merkezden ve hiyerarşiden bahsetmek mümkün olabilmektedir. Karmaşık; kendi kendini organize edebilen çok sayıda
bileşene sahip bir sistemin bütün unsurlarının karşılıklı ilişki içerisinde
olması, bu durumun, sistemin davranışlarını önceden öngörülemeyecek bir noktaya
taşıması halidir. Beynimizdeki nöronların etkileşerek bilinci oluşturmasının
anlaşılamaması; yoğun trafiğin olduğu bir ana arterdeki akıcılık ve tıkanmaların
önceden kestirilemeyen belirişleri; fauna, flora, hidrosfer ve atmosfer gibi
ekosistemlerin çizgisel olmayan tabiatları gibi sistem ve süreçleri tarif eden karmaşık
sistemler; dinamik, adaptiv,
indeterminist, organik, lineer olmayan, çözümlenmesi ve anlaşılması çok zor yapılardır.
Karmaşıklık arz eden bir sistem ve sürecin toplamının davranışı, bütünün
oluşturan elementlerin tek tek davranışından çok farklıdır.
Karışık; binlerce komponentten oluşan bir jet motorunun yapısı ve çalışma prensipleriyle, ne denli komplike olursa olsun, bir yazılımın niteliğini ve iş yapışını tanımlayan bir kavramsallaştırmadır. Karışık sistemler, çok sayıda bileşen içermesine karşın, bunların her birinin işlevinin belirli ve değişmez oluşu yüzünden, sistemin bütüncül yapısı da mekanik, determinist, dışardan organize edilebilir, kestirilebilir, lineer, çözümlenebilir ve anlaşılırdır. Kaotik; gerek tek tek komponentleri ve gerekse de bütüncül yapısı itibarıyla deterministik olan, bir diğer deyişle, başlangıç koşulları bilindiğinde, nasıl davranacağı ve hareketini ne şekilde finalize edeceği kestirilebilen, buna karşın, ona olan yüksek sadakati yüzünden, başlangıç koşullarındaki önemsiz bir değişikliğin, sürecin gelişiminde ve tamamlanmasında, literatürde kelebek etkisi olarak anılan, dramatik değişikliklere neden olabildiği ve kestirilemez finalleri doğurduğu sistem ve süreçleri niteleyen kavramdır. 1917 – 2008 döneminde yaşayan Amerikalı matematikçi ve meteorolog Edward Norton Lorenz, Kaos Kuramıyla, bu teorik gayretin adeta simgesi haline gelmiş olan Kelebek Etkisinin müellifidir. MIT’de meteorolog olarak çalıştığı 1963’de, başlangıç şartlarına mutlak sadakat yüzünden, sistemlerin değişen sınır koşullarının, kestirilemeyecek devam
yollarına yol açacağını keşfedip kanıtlayan Lorenz, bu argümantasyonunu, 1972’deki bir makalesinde metaforik olarak, ‘Texas’ta kanatlarını çırpan bir kelebek, Çin Denizinde fırtınaya yol açar!’ diyerek dillendirmişti. Bu analoji onu bilim tarihinin yanı sıra, popüler kültürün de konusu yapmıştır.
Amerikalı
popüler bilim kitapları yazarı ve prestijli bilim dergilerinin içerik
sağlayıcısı, parçacık fiziği doktoru Mitchell
Waldrop’un yazdığı KARMAŞIKLIK –Düzen ve Kaosun Eşiğinde
Beliren Evren, bu konuda Türkçedeki en kapsamlı çalışma olup,
programımızın temel başvuru kaynağı ve konunun ilgilisinin de duyarsız
kalamayacağı bir metindir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak
dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
210) Topal Osman
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver
Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza
Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Topal Osman.
Cihan Harbiyle İstiklâl Savaşı yıllarında milis mücadelesi yürüten, trajik sonuylaysa tartışmaların odağına yerleşen Balkan Harbi gazisi bir yakın tarih figürü, Mustafa Kemal Paşa'nın Çankaya Muhafız Tabur Komutanlığına getirdiği dava adamı, Çepni soyundan gelen Hacı Topal Osman Ağa, 1883’de Giresun’da doğdu. Askerlik bedeli ödenerek muaf kılınmasına karşın, Balkan Harbi’ne gönüllü katıldı. 1912’de Çorlu yakınlarında girdiği bir çatışmada dizinden yaralanarak sakat kalınca ‘Topal’ sıfatı lakabı oldu. Malulen tezkere alarak döndüğü memleketinde, Rus askerleriyle işbirliği yaparak Türk - Müslüman varlıklarına karşı eşkıyalık yapan Rum ve Ermeni çeteleriyle mücadele eden Osman, Giresun ve yöresinde adından bahsedilen bir milis kumandanı oldu. Böylelikle Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın dikkatini çekmiş, doğu cephesinde yürütülen gerilla savaşının belirleyicilerinden olmuştu. Batum cephesinde çarpışan Osmanlı ordusuna destek veren kalabalık bir milis gücüne komuta etmesi Pâyitaht'a şikayet edilmesine ve tutuklanmasına yol açmış, bu durum, isminin efsaneleşerek Giresun ve havalisinin yegâne hakimi olmasını sağlamıştı. Batum cephesinde Çarlık kuvvetleriyle savaşan Osmanlı birliklerine cephane sevk ettiği sırada yapılan mütarekeyle, Osmanlı, Cihan Harbi defterini kapatınca, Topal Osman’ın hayatı, âdeta hızlandırılmış bir film gibi akmaya başlayacaktı: Giresun’a dönüşü, sağlık sorunuyla istifa eden belediye başkanı Dizdarzâde Eşref Bey’in yerine başkanlığı devralması, Giresun Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanı oluşu; Yunan kuvvetlerinin İzmir’i işgalini, 17 Mayıs 1919’da tertiplediği büyük Giresun mitingiyle tel’in edişi ve yöredeki Pontus Devleti kurma faaliyetlerine gerilla savaşıyla mukabelede bulunması; Ermeni tehciri kapsamında üzerine atılı suç yüzünden gıyabında yargılandığı İstanbul Dîvânıharbi’nde tutuklanmasına hükmedilmesi; Dokuzuncu Ordu müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa’nın, Samsun ve havalisinden sadârete gönderdiği raporda, ondan ve milislerinden ‘asayişi bozan çeteciler gibi değil, bilâkis, huzuru temin eden milisler gibi davranmaktalar’ diyerek sitayişle bahsetmesinin, Gâzi’yle aralarında oluşan yüksek güven temelli ilişkinin milâdı oluşu; Sivas, Tokat ve Karahisar Rum metropolitlerine yaptığı baskıyla, onlara ‘Topal Osman ve arkadaşlarının tehcirle ilgisi olmamıştır, haklarında bir şikayetimiz yoktur, affedilmelidirler’ mealinde mektup yazdırması; yerelden gelen güçlü talepler üzerine, Sivas Valisi Reşit Bey’in başvurusuyla toplanan Meclis-i Vükelâ’nın, yâni, bakanlar kurulunun, 7 Temmuz 1919’da Topal Osman ve 168 arkadaşını affedişi; icraatlarındaki despotluk ve aşırı şiddet yüzünden, hakkındaki şikayetlerin çok artması; Millî Mücadele’nin propagandasını yapan haftalık gazete Gedikkaya’yı çıkarışı; 28 Mart kente gelen Amerikan heyetini belediye reisi ve Müdâfaa-i Hukuk reisi olarak ağırlaması; kurduğu Giresun 42. ve 47. alaylarıyla Millî Mücadele’ye katılışı; Koçgiri isyanının bastırılmasında yararlılık göstermesi; Sakarya Savaşı’ndaki üstün başarısıyla yarbaylığa terfi ettirilişi; Gâzi’nin talebi üzerine, Giresunlulardan oluşturduğu Cumhurbaşkanlığı Muhafız Taburu Komutanlığına getirilişi; Birinci Meclis’teki muhalif grubun etkili sözcülerinden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’i kaçırtarak öldürmesi, bunun ortaya çıkması üzerine, hakkındaki tutuklanma kararına çatışarak direnmesi, 2 Nisan 1923’de, İsmail Hakkı Tekçe tarafından, kafasının kesilerek öldürülmesi, cesedinin meclis önüne ayağından asılması, nâşının, Gâzi’nin direktifiyle, 1925 sonunda, Giresun Kalesindeki anıt mezara nakledilmesi Topal Osman’ın aksiyonla örülü kısa hayatının dramatik dönemeçleridir. Gâzi’ye duyduğu aşırı tutkulu, hatta, patetik denilebilecek, sevgi ve sadakatinin ve öfke kontrolü özürlü şiddete meyyal tabiatının yol açtığı trajik sonuyla Topal Osman Ağa, hakkında, şimdiye kadar üretilmiş tez, kitap, makale, film, dizi ve belgesellerden çok daha fazlasını hak eden ehemmiyetli ve enteresan bir şahsiyettir.
Suat
Yalaz tarafında yazılıp çizilen Atatürk’ün Muhafız Birliği Kumandanı ‘Topal’
Osman Ağa çizgi romanı, kaynakçamızın başat unsurlarından olup, konuya
ilgi duyanların ilgilenmesinde fayda gördüğümüz bir
eserdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça
kalın, kitapla ve muhabbetle kalıneğerli dinleyenler.
--------------------------------------------
Önceki 205 metne erişmek için bknz. ltfn.:
https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/09/ust-akl-antimadde-francis-fukuyama.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder