Üst Akıl; Antimadde; Francis Fukuyama; Kaçışçılık / Eskapizm; Feza Gürsey >>> metinler - 41

01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o alâimisemâ mahiyetli muhteşem mimari ve muhtevanın referans verdiği eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan bahis konusu entelektüel hasılanın yılın 41. haftasına denk düşen 07 Ekim - 11 Ekim döneminde yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.

201) Üst Akıl

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Üst Akıl.

Söze, fikri çerçevemizi inşaa etmek adına, Dünya’nın belli başlı istihbarat örgütlerinin, insanlığın en muktedir ve en zengin figürlerinin unsuru olduğu kamuya kapalı yapılanmaların ve devlet dışı bazı uluslararası organizasyonların olağan şüphelileri olduğu faaliyetlerin anlamlandırılma yollarından olan Komplo Teorileri’ni mercek altına aldığımız programımızdaki bir kavramsallaştırmayla başlayalım:

‘‘Komplo; iki ya da daha fazla kişinin, mutlak bir gizlilik içinde yürüttükleri faaliyetlerle bir kişinin, kurumun, grubun, milletin, insanlığın çoğunluğunun, hatta Kâinat'ın 'kayda değer' bir kısmının zarar görmesine yol açmaları, ya da, buna kalkışmalarıdır. Komplo teorisi ise; esasen son derece karmaşık olan yerel, ulusal ya da uluslararası bir meseleyi, veri ve anlayış eksikliği yüzünden, tam olarak analiz edememek, sorunun unsurlarını basitleştirip şematize ederek, sebeplerle sonuçlar arasındaki illiyet bağlarını iptal ederek, olan biteni dahili nedenlerden çok harici faktörlerin etkin olduğu bir sürecin nihayetinde ortaya çıkmış gibi değerlendirerek okumak, anlamak ve anlatmaktır. Bir diğer deyişle komplo, komplo diye nitelenen şeyin gerçekten olması ya da, olanların komplo olarak nitelenebilecek şekilde olması için hazırlık yapılmasıyken; komplo teorisi, gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi olası şeylere dair mesnetsiz bir iddia, mantık kurallarını zorlayan bir okuma biçimi, hayatın doğal akışını ve eşyanın tabiatını tek boyuta indirgeyen uç bir vulgarizasyon teşebbüsü, paranoya mahsulü bir zihni kurgudur.’ Programımızın konusu olan Üst Akıl’ı bu teorik bağlamda kuşatmaya çalışacağız.

Hayatımızı kolaylaştırarak vazgeçilemez konfor alanları oluşturdukları için, gündelik pratiklerimizin, neredeyse, tamamının parçası haline gelen elektronik cihazların, istihbarat örgütleri marifetiyle, kitle imha silahlarına dönüştürülebildiği; ‘devlet görünümlü’ soykırımcı bir terör örgütünün Filistin milletini adım adım yok edişine birçok ‘devlet’le, neredeyse bütün uluslararası örgütlerin seyirci kalabildiği; yapay zekânın, sadece insanlığın önemlice bir bölümünü işinden etmekle kalmayacağı, üstüne üstlük, gelişiminin kritik bir eşiğini geçmesinin ardından, kendisi için yakın bir tehdit ya da potansiyel bir tehlike olduğumuza karar vermesi halinde, türümüzü toptan yok etmek, ya da, köleleştirmek gibi işlere kalkışabileceği ve küresel iklim değişiminin de yeryüzünü yaşanamaz bir planete dönüştürme sürecinin hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. Tahmini ve analizi çok da kolay olmayan milyarlarca değişkenin karakterini verdiği bu kritik süreç, sadece insanlık için değil; homo sapiens sapiens dışındaki diğer milyonlarca canlı türüyle birlikte, gezegenimiz Gaia Ana için de, zorlu ve tehlikeli bir yüzleşme vaat etmekte. Verili aktüel konjonktürde, betimlemeye çalıştığımız bu dinamiklerin oluşturduğu belirsizlik iklimi, orta ve uzun vadeye dair hakikatle mutabık, ya da, gerçekleşme olasılığı yüksek, kestirimlerde bulunmayı çok zorlaştırırken, türümüz, hiç sevmediği bu bilememe / öngörememe halini, birbiriyle taban tabana zıt karakterli olan iki imkândan birine, bazen bilimsel düşünceye, bazen de komplo kuramlarına başvurarak, aşmaya çalışmakta. ‘Üzerine pratiklerimizi bina edeceğimiz teorik zeminin kompozisyonunu rasyonel düşünceyle bilimsel şüphe belirlemeli, strateji ve taktiklerimizin lafzı, yanlışlanmaya elverişli olmalıdır’ prensibine vurgu yapıp ilerliyoruz. Üst akıl ve bu kavramsallaştırmanın İngilizcedeki karşılığı olarak önerilen master mind ve suprem intellect terimleri, söz konusu ettiğimiz her iki imkânın ortak alanındaki, bir diğer deyişle, kesişim sahasındaki, düşünsel bir enstrümana gönderme yapmaktadır. Komplo teorilerine, kategorik olarak, ihtiyatla yaklaşırken, onların tutarlı olanlarını gözden bütünüyle uzak tutmamanın bize, en azından, düşünsel zenginlik kazandırabileceği bir vakıadır. Sıraladığımız bu argümanlardan sonra, hüküm cümlesinin vaktidir ve yeridir: üst akıl versiyonlarının, sadece, rasyonel düşüncenin domine ettiği, komplocu yaklaşımlarınsa ancak renk katabildiği örnekleri, Dünya’nın hakikatiyle, şu veya bu oranda, mutabık olmaları yüzünden, problemlerin çözümünde etkili olabilirler.

Encyclopaedia Britannica’nın Scott A. Reid tarafından yazılmış ve en son, lütfen tarihe dikkat, 11 Eylül 2024’de güncellenmiş conspiracy theory maddesi ve uzantısındaki bir dizi diğer madde, programımızın ana başvuru kaynağı ve ileri okuma yapmak isteyene de önerimizdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.











202) Antimadde

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Antimadde.

Einstein’ın Özel Görelilik kuramıyla, Kuantum Mekaniğini birleştiren İngiliz fizikçi Paul Dirac, Evren’deki her temel parçacığın, ayna görüntüsüne sahip bir zıddının olduğunu, bir diğer deyişle, antimaddeyi öngördüğünde, sene 1928’di. Amerikalı fizikçi Carl D. Anderson’ın antielektronu, yâni, pozitronu 1932'de keşfetmesi, Nobel Fizik Ödülü‘nü 1933’de Dirac’ın, 1936’daysa kendisinin almasına yol açacaktı. Az sonra değineceğimiz Büyük Patlama sonrasındaki büyük yok oluştan arta kalan antimadde partikülleri, meselâ pozitronlar, başta, yediğimiz muz ve bedenimiz olmak üzere, hemen her şeydedir. Ancak, uzay-zaman sürekliliğinin 1 m3’üne düşen kütlesi o kadar azdır ki, etkisiz eleman durumundadır. PET, yâni, Pozitron Emisyon Tomografisi gibi ileri görüntüleme teknolojilerinin de temelini oluşturan antimadde olgusuna daha yakından bakalım. Popüler kültürün, özellikle de onun bilimkurgu alt bileşeninin şemsiyesi altındaki film, dizi, roman, hikâye, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarının vazgeçilmezlerinden antimadde; bizi ve bildiğimiz ve deneyimleyebildiğimiz diğer her şeyi oluşturan konvansiyonel maddenin proton ve elektron gibi temel yapı taşlarının sahip olduğu çok önemli bazı fiziksel parametrelerin tamamen zıttı metriklere sahip antiparçacık denen temel unsurlardan oluşmuş madde türüdür.  En önemli antiparçacıklar; klasik maddenin pozitif yüklü protonlarının simetriği olan negatif yüklü antiproton ve negatif yüklü elektronun simetriği olan pozitif yüklü pozitrondur. Evrene dağılmış eser miktardaki varlıklarını tespitin çok zor olduğu pozitron ve antiprotonları incelemek, onların, nispeten daha büyük hacimlerde oluştukları CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı gibi parçacık hızlandırıcılarında üretilmeleriyle mümkündür. Öte yandan, bu temelde yapılan bütün o büyük bütçeli araştırmalara karşın, bırakınız, Dan Brown’ın Melekler Ve Şeytanlar romanındaki gibi, Vatikan’ı havaya uçuracak bombanın etkin maddesi olarak, ya da; Uzay Yolu dizisinin ikonik yıldız gemisi Atılgan’ın ışıktan hızlı gitmesini sağlayan motorunun enerji kaynağı olarak kullanılmasını, karşımadde üzerinde henüz kayda değer bir deney dahi yapılamamıştır. Bunun nedeni, madde ve antimaddenin aynı uzayzaman sürekliliğini paylaştıklarında, birbirlerini yok etmesidir. Bilimin halen çözmediği en büyük kozmik problemlerden birisi, işte bu yok etme temelinde şekillenen enigmatik sorunsaldır. Buna göre, sadece saf enerjinin olduğu Büyük Patlama sonrasındaki o ilk birkaç nanosaniyelik kozmik simetri sürecinden hemen sonra, ortam soğudukça, simetri gereği, eşit miktarda madde ve antimadde oluşması beklenirken, nedendir bilinmez, söz konusu o asal simetri kırılmış, her ‘bir milyar bir madde parçacığı’na karşılık, ‘bir milyar antimadde parçacığı’ oluşmuştur. Bu küçük fark büyük bir sonuç doğurarak, 13.8 milyar yılda, bildiğimiz Evren’i oluşturacaktır. Hipotezlerini paylaştığımız kozmologların evrendoğum temelli argümanlarına göre, Big Bang’in hemen sonrasında madde – antimadde dengesizliğine neden olan simetri kırılımı, eş zamanlı olarak, Evren’deki 4 temel kuvvet olan zayıf nükleer, yeğin nükleer, elektromanyetik ve kütle çekimini de birbirinden ayırmış, böylelikle de, varoluşun o bildik yasalarının işlemeye başladığı mimarisiyle asimetrik Evren matrisi şekillenmiştir. Yarım gram antimaddeyle, yarım gram madde reaksiyona girdiğinde ortaya çıkan enerji, 9 Ağustos 1945’de Amerika’nın Nagasaki’ye attığı atom bombasının yıkıcı gücü olan 21.5 kiloton TNT eşdeğerindedir. Antimadde bu yüzden, şayet yeterince üretilebilirse, bilinen en büyük enerji jeneratörlerinden birine dönüşebilir. Antimaddenin teknolojik yollarla üretilmesi, hızlandırıcıların hayatımıza girdiği son 100 yılda olmuştur. Buna karşın, bütün bu süreçte üretilen antimaddenin toplamı, bahsettiğimiz yıkıcılıktaki bir bombanın gerektirdiği yarım gramın 30 milyonda birine bile erişememiştir. Üretiminin olağanüstü pahalı oluşu, antimaddenin enerji kaynağı olmasının önündeki aktüel engeldir.

Popüler bilim ve teknoloji platformu evrimagaci.org’da yer alan, Mehmet Yılmaz’ın derlediği, Çağrı Mert Bakırcı’nınsa editörlüğünü yaptığı Antimadde Nedir? Antimadde Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey başlıklı makale, programımızda başvurduğumuz kaynakların en başlıcası, konuya dair derinleşmek isteyen için de şayanı tavsiye bir metindir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


203) Francis Fukuyama

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Francis Fukuyama.

Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve jeopolitik sahalarında çalışan fikir insanlarını, devletleriyle olan ilişkileri bakımından, ikiye ayırmak mümkündür: 1- proje sipariş edenler: Bunlar George Kennan, Zbigniew Brzezinski, Henry Kissinger, Samuel Huntington ve Francis Fukuyama gibi, çığır açan çalışmaları sayesinde, uzmanlık alanlarında küresel ölçekte tanınan kişilerdir. Akademya ve iş çevrelerinin yanı sıra, en elit politikacı ve teknokratlarla, hayatın her alanında sivrilmiş etki ajanlarından oluşan göz kamaştırıcı bir ilişkiler ağına sahip olan bu eşhas; aktüel uğraktaki global gelişmeleri çok iyi okur, konjonktür analizlerini de fevkalâde ustaca yapar; bunlar, küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımıdır. Yakın ve orta vadeli fırsat ve risk olasılıklarına dair önemli argümanlar içeren tezlerini, âdeta, ‘bunlar ev ödeviniz, üzerinde çalışın, onlara uygun strateji ve politikalar geliştirin!’ dercesine, yerel ve uluslarüstü karar alıcıların önüne koyan bahse konu entelektüellerin bazı argümanlarının hayat tarafından yanlışlanması, onlara dair olan küresel ilginin azalmasına neden olmaz. 2- proje sipariş edilenler: Daha çok güvenlik bürokrasisi, istihbarat çevreleri ve iliştirilmiş medya mecralarıyla organik eklemlenme içerisinde olan ve küresel kapitalist sistemin ideolojik B Takımını oluşturan Daniel Pipes, Graham Fuller, Richard Perle, Henry Barkey, Paul Dundes Wolfowitz gibi figürler, ülkemizin de parçası olduğu İslâm coğrafyasındaki manipülatif ve provokatif söylem ve eylemleriyle öne çıkmış tartışmalı kanaat önderleridir. Küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımının verdiği ev ödevi çerçevesinde, bürokrasinin geliştirdiği politika ve stratejilerin taktik evrelerini oluşturmak üzere, bürokrasi tarafından vazifelendirilen B Takımı, A Takımıyla karşılaştırıldığında, gerek sektör profesyonelleri, gerekse de ortalama insan nezdindeki bilinirlik ve itibarları bakımından, çok da imrenilecek bir mevkide değildir. Politik ve bürokratik elitlere proje sipariş eden A Takımı mensuplarından Francis Yoshihiro Fukuyama, 27 Ekim 1952 doğumlu Amerikalı bir tarihçi, siyaset bilimci, stratejist ve uluslararası ilişkiler uzmanıdır. Babasının büyükbabası 1905 Rus – Japon savaşından kaçarak Amerika’ya yerleşmiş, rahip ve sosyoloji doktoru olarak sürdürdüğü hayatına, Japon değerleri yerine, Amerikan kültürel kodlarını monte eden babası ise, oğlunu da bu anlayışla yetiştirmişti. Bu durum Fukuyama’nın Japonca öğrenmemesine ve Dünya’yı, çocukluğunu geçirdiği Manhattan üzerinden okumasına yol açacaktı. 20 asrın en önemli sağ Hegelyanı olan Alexandre Kojève’in Hegel okumalarını, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’yle Doğu Bloğu’nun çökmesi gibi aktüel gelişmeler üzerinden güncelleyen Fukuyama, ekonomik altyapıda piyasa kapitalizmini, siyasal üstyapıdaysa liberal demokratik bir düzeni önceleyen Batılı ülkelerin, bu sayede, insanlık tarihinin ideolojik – kültürel – siyasi – ekonomik zirvesine ve finaline eriştiğini, bununsa, türümüzü, artık sonsuza kadar değişmeyecek olan mükemmel bir sisteme kavuşturduğunu savunan tezlerini önce 1989’da Tarihin Sonu mu? başlıklı makalesinde dillendirecek, akabinde, bu metnin gördüğü olağanüstü ilgi üzerine, onu genişleterek, 1992’de Tarihin Sonu ve Son İnsan başlığıyla kitaplaştıracaktı. Maddi gelişmelerin yanlışladığı öngörüleri yüzünden, bu kitabındaki bazı temel tezlerini, bir çoğu dilimize de kazandırılan ve tamamı da çok satan takip eden kitaplarında revize ve hatta terk eden Fukuyama’nın, arasında, pratik değerlerini bütünüyle kaybettiğini savunduğu komünizm ve faşizm gibi totaliter sistemlerle, liberalizmin temellerini çürüttüğünü iddia ettiği izafiyetçi postmodernist anlatılara cepheden saldıran argümanlarının olduğu görüşleri, onlara katılmayanları bile provoke edip ilgisini diri tutabilen mahiyetiyle, bilim kılığındaki çağdaş bir mitosun vücut bulmuş hali gibidir.

Zülfü Dicleli’nin özenli Türkçesiyle dilimize kazandırdığı Tarihin Sonu ve Son İnsan, yukarıda işaret ettiğimiz handikapına karşın, halâ küresel çoksatar olmaya devam ederken; klasik manadaki tarihle, o bildik içeriğinin şekillendirdiği konvansiyonel ideolojiler kozmosunun nasıl ve niçin sona erdiğine dair esaslı bir sağ Hegelyan perspektif sunmakta, metodu ve retoriğiyle de, türün meraklılarının uzak duramayacakları bir anlatı olarak öne çıkmaktadır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

204) Kaçışçılık / Eskapizm

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Kaçışçılık / Eskapizm.

Asuman Susam’ın yazdığı Gülten başlıklı Gülten Akın biyografisinde şöyle demiş Türkçeyi kozmosu, şiiri de yaşam biçemi kılmayı beceren bu has şairemiz: ‘Ben kaçarak şiir yazan, daha doğrusu şiire kaçan biriyim.’ Bugünkü sözümüz, en büyük icatlarımızdan olan kaçış eylemimize ve kaçmak imkânlarımıza dair. Kaçıştan, kaçmaktan ve onun kuramsallaştırılması olan kaçışçılıktan / eskapizm’den bahsettiğimizde, bunların gönderme yaptıkları dört ana damara vurgu yapılabilir: 1) kişinin içeriye, yani, benliğine gömülmesi; ve 2) bununla taban tabana zıt olan, dışarıya, yâni, maddi dünyaya kilitlenmesi. İçeriye, kişiliğimizin derinliklerine kaçtığımızda, dış alemi; dışarıda, yâni, varoluşun sayısız görüngülerinin oluşturduğu o kaleydoskopik uzay-zaman sürekliliğinde kaybolduğumuzdaysa, iç alemimizi, benliğimizi ihmal ve hatta iptal ederiz. 3) Kaçmanın, yaşanmış bir ‘kayıp cennet’e ve ‘asrı saadet’e duyulan nostaljik özlem anlamındaki geçmişe sığınmak ve 4) yaşanılan bütün sıkıntıların çözümünün, belirsiz bir istikbalde gerçekleşeceğine dair duyulan derin inanç temelinde şekillenen geleceğe bel bağlamak formasyonları, bu kavramsallaştırmanın diğer halleridir. Tanıl Bora, kavramın etimolojisini şöyle özetliyor: Zaten kaçma deneyimi için kullanılan kavram, eskapizm, esasen sanat-edebiyat tarihinin kavramıdır. Kelimenin kökünde escapade var, yana atlama anlamında, at terbiyesinde atın yanlış sıçrayışını anlatıyor. Sonraları “kaçamak, macera,” anlamında kullanılmış. Modern zamanlarda psikolojide ve sosyal teoride, “gerçeklikten kaçma, hayali bir gerçekliğe sığınma” anlamında kullanılıyor.’ Kavramsal boyut üzerinden tarihsel perspektife sıçramanın zamanıdır. Tanım aralığı; tehdit ve tehlikelerden sakınmak, hayatımızı daha emin, korunaklı ve konforlu bir şekilde sürdürmek adına mekân ve coğrafya değiştirmemiz gibi fiziki boyutta gerçekleşenlerden; gündelik hayatımızda karşılaştığımız problemlerden ve onların yol açtığı stresten uzaklaşmak, gerçekliğin benliğimizde yol açtığı tahribata mâni olmak için, hayal gücü marifetiyle sığındığımız mahremiyetimize ve ricat ettiğimiz düşünsel, sanatsal, kurgusal kozmoslara değin yayılmış geniş bir alanı kucaklayan kaçınma eğilimimizin psikoloji, davranış bilimleri, sosyoloji ve felsefedeki karşılığıdır kaçışçılık, ya da, eskapizm. Geniş bir açıdan bakıldığında, türümüz homo sapiens-sapiens’in kabaca 100,000 yıllık tarihi, pekâlâ, bir kaçışlar manzumesi olarak da okunabilir. Bir diğer deyişle, şimdiye değin kültür ve teknoloji adına ne ürettiysek, hepsi, parçası olduğumuz doğadan kaçmak içindir. Uzak atalarımızın, iklim değişikliği ve besin kıtlığı gibi temel zorunluluklar yüzünden, paleoantropologlar ve arkeologlarca ana kucağı – baba ocağı olarak nitelenen Afrika’dan, gezegenin, yaşamaya daha elverişli coğrafyalarına dağılmaları, hiç kuşkusuz, eskapizmin ilk ve en önemli örneğiydi. Keza, avcı – toplayıcı – göçer – talancı yaşam tarzının belirsizlik, tekinsizlik ve tehditlerinden kurtulmak için icat ettiğimiz ve 12,000 yıl önceye tarihlenen tarım devrimiyle yerleşik yaşama geçişimiz de, bir başka majör eskapizm denemesiydi. İş için; savaşlardan, doğal afetlerden ve baskıcı rejimlerden kaçmak için; tatil için; statü elde etmek için, alışveriş için mekân, semt, şehir ve ülke değiştirmek; yüksek hastalık ve ölüm risklerine rağmen, alkole ve uyuşturucuya teslim olmak; stresi alışverişle aşmaya kalkmak; dış alemden koparak sığındığı kozasında / fildişi kulesinde sanata, edebiyata, felsefe gömülmek; yaşamla başa çıkamayıp, özkıyımı seçmek; diğer faaliyetleri aksatacak denli ekran odaklı olmak; mistik, metafizik bir hedefe kilitlenerek inzivaya çekilmek en bilinen kaçış türleridir. ‘Peki, ya yaşadığımız total kapitalizm çağında, gözleme – izleme – denetleme – kontrol toplumunda kaçışın bütün yolları tıkalıysa?’ sorusu zihnimizi zorlarken tamamlıyoruz sevgili dinleyen.

1930 – 2022 döneminde yaşayan, beşeri coğrafyanın son 60 yıldaki tartışmasız en önemli temsilcisi ve hümanist coğrafya ekolünün de kurucusu sayılan, 20’den fazla kitabı onlarca dile çevrilmiş, bol ödüllü saygın sosyal bilimci, Çin asıllı Amerikalı coğrafyacı Yi-Fu Tuan’ın en popüler eserlerinden Bir Kurucu Unsur Olarak Kaçış kitabı, Tanıl Bora’nın Birikim Dergisi’nin Temmuz 2024 sayısında yer alan Kaçmak başlıklı makalesiyle birlikte, temel referanslarımızdan olup, konunun meraklısına da ileri okuma önerimizdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.












205) Feza Gürsey

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Feza Gürsey.

Cahit Arf’la birlikte, 20. asırda yetiştirdiğimiz en önemli bilim insanlarından olan, 7 Nisan 1921 doğumlu matematikçi ve fizikçi Feza Gürsey, coğrafyamızda yetişmiş öncü bilim kadınlarından olan annesi Remziye Hisar’dan 2 ay önce, 13 Nisan 1992 vefat etti.  

Fizikçi, eğitimci ve medikal tıp doktoru olan Reşit Süreyya Gürsey’le, Darülfünun'da fen okuyan ilk kız öğrencilerinden, Sorbonne Üniversitesi’nde kimya doktorası yapan ilk Müslüman kadın, Cumhuriyet Türkiye’sinin öncü bilimcisi ve modern kimyanın coğrafyamızdaki kurucu figürü olan Remziye Hisar’ın oğlu olan Feza, ilk eğitimini, annesinin doktora eğitimi yüzünden bulundukları Paris’teki Jeanne d'Arc ilkokulunda aldığı sırada, zekâsı ve yetenekleriyle hocalarının ilgi odağı olmuştu. Annesinin doktorasını tamamlaması üzerine döndükleri İstanbul’da, Galatasaray Lisesi’nde eğitimine devam eden Feza’dan, bakın ilerleyen yılların başarılı diplomatlarından sınıf arkadaşı emekli büyükelçi Özer Fuat Tevs, nasıl da sitayişle bahsetmekte:

‘…zamanının bütün Galatasaray Liselilerini ve yerli yabancı kıymetli hocalarını etkilemiş bir talebe idi. Ortaokul üçüncü sınıfta, akşam etüdünde, bakardık, Feza bir köşede Proust'un ‘Yitik Zamanı Araştırırken’ adlı felsefi hikâyelerini okuyor veya Cézanne'ın reprodüksiyonlarını inceliyor... Fransız hocalarımız büyük teneffüslerde onu muallimler odasına çağırır sohbet ederlerdi... Bizden iki sınıf daha büyük, çok çalışkan bir öğrenci daha vardı. Mezun olduktan sonra Fransız hocalardan birisine, 'Feza mı yoksa diğer öğrenci mi daha üstündü' diye sormuşlar. O da, 'bir köy öğretmeni ile bir ordinaryüs profesör arasında ne kadar fark varsa, Feza ile diğer öğrenci arasında o kadar fark vardı' demiş.’

1940’da Galatasaray Lisesi’ni, 1944’de de İstanbul Üniversitesi Fizik -Matematik bölümünü birincilikle tamamlayan Feza Gürsey, kazandığı Maarif Vekâleti bursuyla gittiği İngiltere’de, 1945 – 1950 döneminde, Imperial College'da, Prof. Dr. H. Jones'un danışmanlığında doktorasını yapmış, bu arada iki de önemli ilmi makale yayımlamıştı. Dehasının farkında olan meslektaşı Cahit Arf’ın desteğiyle atandığı İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsü asistanlığını yürüttüğü 1951 – 1957 periyodunda, ilmi yayınlarına devam etmiş, 1953 yılında da doçentlik tezini vererek kariyerindeki yükselişini sürdürmüştü. Atom Enerjisi Komisyonunun bursu ile gittiği ABD'de, Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı, Princeton İleri Çalışmalar Enstitüsü ve Berkeley ve Columbia Üniversitelerinde, fizik dünyasının küresel şöhret sahibi dehalarıyla en üst seviyede bilim yaptığı 1957 – 1961 döneminde, eşi ve oğlu da yayınındaydı. Gürsey’in, mesai arkadaşı, 1945 Nobel Fizik Ödülü sahibi, dahi fizikçi Wolfgang Pauli’den, Princeton’daki araştırmalarına devam edebilmek adına yardım istediğinde aldığı cevap efsanevidir: 'Ben, seni tavsiye edebilir miyim diye düşünmüyorum, tam tersi, Princeton Enstitüsünü sana tavsiye edebilir miyim diye düşünüyorum.’ 1961’de Türkiye’ye dönen Gürsey, Erdal İnönü’nün ısrarıyla ODTÜ Teorik Fizik Bölümü’nde çalışmaya başladı. ODTÜ’deki mesaisini uzun süre Yale Üniversitesi’ndeki hocalığıyla birlikte yürüten Feza Gürsey, rektör Tarık Somer’in dönüşümlü hocalık rutinine itiraz etmesi üzerine, 1974’de ODTÜ’deki görevinden ayrıldı ve emekli olacağı 1991’e değin kürsü başkanlığını da yürüteceği, Yale Üniversitesinde bilim yaptı, bilim insanı yetiştirdi. 1991’de yeniden Türkiye’ye dönen Gürsey, Boğaziçi Üniversitesi’nde emeritus profesör olarak bilime hizmet ettiği sırada yakalandığı prostat kanserinin tedavisi için gittiği New Haven’da, 13 Nisan 1992′de hayata veda etti. Yaşamı sırasında, Nobel Fizik Ödülü hariç, neredeyse bütün önemli fizik ödüllerini kazanan Feza Gürsey, gezegenin en muteber fizik akademisi ve enstitülerinin de üyesiydi. Kabri Anadoluhisarı Mezarlığı’nda olan bu önemli bilim insanımızın, iki yılda bir, hem doğduğu ve hem de vefat ettiği ay olan Nisan'da yapılacak bilimsel sempozyumlarda anılmasını, gençlerimizin de onu rol model olarak almalarını dileyerek tamamlıyoruz efendim. bogazici.edu.trdeki Türkçe ve İngilizce yazılmış ayrıntılı biyografisi, Savaş Erman’ın yazdığı mütevazi Feza Gürsey kitapçığı ve Wikipedia’da adına açılmış Feza Gürsey maddesinden oluşan mütevazi kaynakçamız, konunun ilgilisine önerebileceğimiz ileri araştırma imkânlarıdır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

-----------------------------------------

Önceki 200 metne erişmek için bknz. ltfn.:

https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/09/metinleraraslk-ulysses-lost-in.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder