01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - mikroorganizma - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o kaleydoskopik mimari ve muhtevasıyla hayran bırakan, şaşırtan ve bazen de korkutan eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan bahis konusu entelektüel hasılanın yılın 48. haftasına denk düşen 25 Kasım - 29 Kasım döneminde yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.
236) Bitkisel Psişizm
Radyo 1'in
değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan
Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Bitkisel Psişizm.
1858 – 1937 döneminde yaşayan Bangladeşli bilimkurgu yazarı, arkeolog, fizikçi, botanist, radyoculuğun kurucu babalarından Jagadish Chandra Bose, bitkilerin gelişimini saptamak için icat ettiği kreskografla yaptığı çalışmalar sonunda, bitki psişizminin temellerini attı. İnsandaki ve binlerce tür hayvandaki gibi duyu organları ve sinir sistemleri olmamasına karşın, bitkilerin de kendilerine özgü algı ötesi algıları ve duyu ötesi duyuları, bir diğer deyişle, paranormal kapasiteleri, yâni, extrasensory perception’ları olduğunu savunan Bose, bu suretle; kökenleri on binlerce yıl öncesine giden ve canlılar dışındaki hava, su, toprak, ateş, rüzgâr, madenler gibi olgulara da bellek ve benlik yükleyen animizm ve Şamanizm gibi kadim inançlarla, 19. asrın 2. yarısında başlayıp, günümüze kadar gelen Yeni Çağ Spiritüalizmi bünyesindeki holistik teolojik sistemler arasında aktarma organı ve bağlantı unsuru fonksiyonu görmüştür.
Chandra Bose’un açtığı yoldan ilerleyen Backster gibi bilimciler, kuantum felsefesinin aşırı bir yorumu üzerinden giderek atomaltı parçacıklara da bellek ve benlik yükleyen ve bilimkurguyla spekülatif sözde-bilim arasındaki bir yerde konumlanan söylemlerin ilham kaynaklarındandır. 1924 – 2013 periyodunda yaşayan Cleve Backster, CIA için çalışmış özel bir sorgulama uzmanı ve poligrafa, yânî, yalan makinasına bağladığı bitkilerle yaptığı çalışmaların sonucunda, bitkilerin duyular dışı algıya, yâni paranormal algıya sahip olduklarını ileri sürerek popüler olmuş bir araştırmacıydı. Bazı muteber kaynaklarda poligrafın mucidi olarak Backster gösterilmesine kaşın, bu bilgi yanlıştır. Yalan makinası 1921’de Kaliforniya, Berkeley’de polis memuru John Larson’la, ilerleyen yıllarda popüler comics kahramanı Wonder Voman’ı yaratacak olan psikolog William Moulton Marston tarafından icat edilmiştir. Yalan makinasına bağladığı bitkilere şiddet uyguladığında, bitkilerin acıyı hissederek negatif ESP, yânî, olumsuz paranormal tepkiler ürettiklerini, sevecen davranıldığında ve huzur hissi uyandıran müzik dinletildiğindeyse pozitif ESP, yânî, olumlu paranormal tepki verdiklerini ileri süren Cleve Backster’ın bu buluşu literatürde Backster Etkisi olarak anılmakta ve tartışmalı Bitkisel Psişizm disiplininin, yânî, bitki psikolojisinin temel kavramı olarak değerlendirilmektedir. Bitkilerin algıları ve hisleri olduğu iddiasındaki bitkisel psişizme dair argümantasyon yaptığınızda, bitkiler sinir sistemine sahip olmadığından, paranormal bir alana dair konuşmuşsunuz demektir. Ana akım bilimcilerin büyük kısmı tarafından şarlatanlık ve safsata olarak yaftalanan, diplomatik bir üslup kullananlarınsa sözdebilim, sahte bilim, ya da pseudoscience dedikleri bitkisel psişizm, günümüzde yapılan çok hassas ölçümler sonunda elde edilen veriler ışığında, aslında daha ciddiye anılması gereken bir disiplin olduğunun ipuçlarını vermektedir. Söz konusu araştırmalar bitkisel psişizmin: bitkilerin, insanların duygularından ve düşünlerinden etkilendikleri ve onlarla ilişkiye geçebildikleri; aralarında çok uzak mesafeler olan bitkilerin diğer bitkilerle ve insanlarla psişik irtibat kurabildikleri; çevrelerinde Kirlian Fotoğrafçılığıyla saptanan enerji alanları oluşturdukları; klasik müziğe, sevgiye, şefkate, ilgiye ve duaya muhatap olduklarında gelişimlerinin bundan olumlu etkilendiği; şiddet, nefret, düşmanlık, heavy metal gibi aşırı gürültülü müzik karşısındaysa olumsuz tepki verdikleri; kendilerine özgü bir belleklerinin olduğu; çevresel faktörlere göre coşkulu ya da depresif modlara girebildikleri iddiaları üzerine yoğunlaşmıştır. Bu araştırmalara karşı takınılacak doğru tutumun, toptan inkârcılık bağnazlığına sapmadan, metodik ve bilimsel şüphecilik temelinde geliştirilmiş nesnel bir tavır olması gerektiğini düşünenlerdeniz. Türümüzün tarımı icat ettiği 12,000 yıldan bu yana, toprakla organik bir bütün oluşturan üreticilerin bağ, bahçe, tarla ve seralarındaki mahsulleriyle kurdukları ilişkiye ve annelerimizin saksı bitkileriyle geliştirdikleri diyaloglara bakıldığında, bunların ebeveyn – evlât diyalektiğini aratmayan bir sevecenlik kipinde cereyan ettikleri görülecektir. Gündelik hayatımızın kılcallarına değin nüfuz eden bu gibi yaşamsal pratiklerin, Cleve Backster ve ardıllarının 65 yıldır bitkisel psişizm sahasında yaptıkları çalışmalara en menfi yaklaşanların bile bakış açısını yumuşatması düşük ihtimal olmasa gerektir.
Wikipedia. Org’un İngilizce
edisyonuyla, Evrimagaci.org’un
ilgili maddeleri kaynakçamızın önemli unsurları, konunun meraklısına da ileri
okuma önerimizdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak
dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
237) Peşin Hüküm Verme!
Radyo 1'in değerli
dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in
yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Peşin Hüküm Verme!
Çok
eskiden kadim bir ülkenin ücra bir köyünde, çok yaşlı ve bilge bir çiftçiyle,
atlara çok meraklı yakışıklı ve akıllı torunu yaşarmış. Köylüler, yaşlı adama ‘böyle bir
toruna sahip olduğundan çok şanslısın’ dediğinde o, ‘peşin hüküm verme, ardını düşün’ dermiş. Torununun kasabaya gidip seyislik
dersleri almasını: ‘hayırsız
çocuk seni terk etti’ diye kınayanlara yaşlı adamın cevabı aynıymış: 'peşin
hüküm verme, ardını düşün’. Torun
usta bir seyis olmuş, ülkenin engin steplerinde koşturan bir sürüden elde ettiği
muhteşem bir vahşi küheylanla dönmüş köyüne. Komşularının: 'mahir bir seyis oldu evlâdın, görülmemiş
güzellikte bir de küheylanı var, çok şanslıymışsın' değerlendirmesine yaşlı
adamın cevabı o standart cümleymiş: ‘peşin hüküm verme, ardını
düşün!' Torunu, ehlileştirmeye çalıştığı
atın sırtından atmasıyla bacağını kırınca: ‘Çok talihsizmişsin’ diyen köylülere dedesi: ‘peşin
hüküm verme, ardını düşün!’ demiş yine.
Ardından köye gelen
Hükümdar’ın silahşorları, kırık bacaklı Seyis dışındaki eli silah tutan bütün
erkekleri askere almış. Komşularının: ‘torunun savaşa gitmekten kurtuldu; çok şanslısınız’ yorumlarına yaşlı adamın: ‘peşin
hüküm verme, ardını düşün’ cevabı
kızdırmış köylüleri. Savaşa gidenlerin çok azı dönebilmiş evlerine. Onlarla
köye gelen Hükümdar’ın adamları, şöhreti yöreye yayılan o müthiş atına el
koymuş, iyileşen genç Seyis’i de, atı eğitmesi için, saraya götürmüş. Köylülerin
‘torununu ve küheylanı kaybettin talihsiz adam’ yazıklanmasına ‘peşin hüküm verme, ardını
düşün!’ diyen yaşlı adam yine
tepkilere neden olmuş. Yakışıklı ve
maharetli Seyis,
atı ehlileştirirken, Hükümdar’ın biricik kızı ona gönlünü kaptırıvermiş.
Karakterini beğenen Hükümdar, çulsuz ama kişilikli Seyis’i
damatlığa kabul etmiş, üstelik de, veliaht atadığı, ancak, merhametsiz ve gözü
doymaz olduğundan hiç sevilmeyen oğlunu azledip, yerine atamış onu. Destekçileriyle
başkenti terk eden eski veliaht ‘döneceğim ve hakkım olanı alacağım!’
diyerek intikam yeminleri etmiş. Çiçeği burnunda Veliaht, çok özlediği dedesini
yanına çağırmış. Yolculuk hazırlıkları yaparken evine doluşan ve: ‘başınıza devlet kuşu kondu, dünyanın en
şanslı insanlarınız’ diye konuşan komşularına, yaşlı bilgenin verdiği cevap, o klasik mottosuymuş: ‘peşin
hüküm verme, ardını düşün!' Yaşlı
adamın, mütevazı mülkünün idaresini güvenilir bir komşusuna devredip, eyalet
başkentindeki saraya yerleşmesinden kısa süre sonra, hükümdarın oğlu, komşu ülkenin desteğiyle kurduğu güçlü ordunun başında,
saldırmış başkente ve halefini yenerek ele geçirmiş
payitahtı. Hükümdar, veliaht seyis, dedesi ve onlara sadık olan tebâları ülke
kırsalına çekilmekte bulmuş çareyi. Zalim oğul, Velîaht’ın köydeki mülkünü
yaktırmış, yakınlarını katlettirmiş. Bu gaddarlığı dehşetle izleyen komşuları: 'ah, siz ne talihsiz insanlarmışsınız böyle?!’
diye dövünürken, olayları öğrenen yaşlı
bilge, ‘peşin hüküm verme, ardını düşün' diyormuş kendisini teselliye çalışanlara.
Ülkenin uzak steplerinde, destekçileri
olan boyların merkezinde kurdukları karargâhlarında, son muharebenin mağlupları, çok üstün bir
orduya sahip düşmandan başkenti nasıl alacaklarını tartışırken, ‘bunu başarmamıza
imkân yok, iyisi mi, buralarda bir beylik kurup öyle devam edelim’ fikri ağır
basmaya başlamış. Artık baş vezir olan yaşlı bilge, Hükümdar’a, torunu Veliaht’a
ve otağdaki diğer erkâna bakarak konuşmuş tane tane: ‘birçok
muharebeden oluşan bir büyük savaş hayat; son muharebe ermeden nihayete, bilinmez ‘kim galip, mağlup kim?’. Öyleyse
muhterem hâzırun, peşin hüküm vermeyeceğiz, düşüneceğiz ardını etraflıca olup
bitenin!’
Türümüzün yüzbinlerce yıllık tecrübelerinden damıtılarak oluşturulmuş destanlar ve masallar, ‘insanlık halleri, Dünya vaziyetleri ve Kozmik süreçler hakkında peşin hükümlü olmamalı, ön yargılara prim verilmemelidir. Olan bitenin, sanıldığı gibi olmayabileceğini düşünmek, olayların gerisini anlamaya çalışmak, hükme ise bunlardan sonra varmak doğru tercihtir ’ gibi çok sayıda bilgece öğüde beşiklik yapan benzersiz anlatılardır aslında. Kuvvetli bir ilgiyi hak etmeleri bundandır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
238) İlhan Ayverdi
Radyo 1'in
değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan
Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu İlhan Ayverdi.
Türk dili ve edebiyatı öğretmeni, dil bilimci, sözlükçü, Misâlli Büyük Türkçe Sözlüğü’nün mimarı ve başat müellifi İlhan Ayverdi 24 Ekim 1926’da Manisa, Akhisar’da doğdu. İlhan’ın babası Murat Beyin soyu Dağıstan Türklerinden, annesi Pakize Hanımın ailesi ise 93 harbi muhacirlerindendi. İstiklâl Harbi’nde başarılı hizmetleri olan babasını 8 yaşında kaybederek dört kardeşiyle yetim kalan, İzmir Karataş Kız Lisesi’nden 1943’de, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1949’da mezun olan İlhan Tolun, 1960 ortalarına değin ülkenin önemli eğitim kurumlarındaki Türkçe ve Edebiyat öğretmenlikleri sırasında, talebelerine Türkçe sevgisiyle, Türk dili ve edebiyatı formasyonu kazandırırken, sosyolojimizin çimentosu diyebileceğimiz milli ve manevi kodları da aktarmayı ihmal etmemişti. Üniversiteden mezun olmasından sonra, 1949’un ikinci yarısında İstanbul Maarif Müdürlüğü’nde çalışırken tanıştığı mutasavvıf ve mütefekkir Kenan Rifâî’nin talebelerinden Mehmet Örtenoğlu’nun sohbet halkasına dahil olması, sûfîliğe adım atmasını sağlamış; aynı sohbet halkasının müntesiplerinden Samiha Ayverdi ile tanışması ise, İslâmiyet’in ilk tasavvuf tarikatlarından olan Rıfâîyye’nin İstanbul kolunun kurucusu ve şeyhi olan Ke’nân Rifâî’yi tanıyarak onun talebesi olmasına ve 1959’da, Samiha Ayverdi’nin abisi mimar Ekrem Hakkı Ayverdi ile evlenmesine vesile olmuştu. İlhan Hanım; Samiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi, Nihad Sâmi Banarlı, Fevziye Abdullah Tansel ve Ergun Göze gibi yazar, düşünür ve akademisyenler tarafından 1970’de Çemberlitaş’taki Köprülü Külliyesi’nde kurulan Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı, yânî, Kubbealtı Cemiyeti’nin kurucularından ve ölene değin de başkanıydı. Eşinin Osmanlı Mîmârîsinde Fâtih Devri ve Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri’ne üzerinde çalıştığı 1966 – 1974 döneminde, onu asiste eden, Anadolu ve Rumeli’yi Ekrem Hakkı Beyle birlikte karış karış gezen İlhan Ayverdi, 1966 – 1982 döneminde İstanbul Türk Kadınları Kültür Derneği başkanlığını da deruhte edecekti. 1971’de Nihad Sami Banarlı ve Faruk Kadri Timurtaş’la başlattıkları Kubbealtı Lugatı – Misalli Büyük Türkçe Sözlük çalışmaları, akademyamızın gerekli desteği vermemesi yüzünden,1976’da tıkandığında, İlhan Ayverdi, o güne değin yoğunlaştığı yönetsel işlerin yanına, sözlüğün bilfiil yazılmasını da eklemişti. Sözlük yazımını, sağlığının bozulduğu 2004’e değin sürdüren İlhan Hanım, bu tarihte bayrağı, sözcüklerin derlenmesi ve misallendirilmesinde en yakın yardımcısı olan Ahmet Topaloğlu’na devretti. 2005’de tamamlanarak basılan sözlük, içerdiği 60,000’i aşkın madde, 35,000 deyim ve 100,000 misalle dilimizin en geniş kamusudur. Barındırdığı 300,000’den fazla kelimeyle İngilizcenin en kapsamlı sözlüğü olan Oxford English Dictionary, kısaca, OED için sözlüğün baş editörü Dr. James Murray ve ilk edisyonun 10,000’den fazla kelimesinin tanımlanmasını ve misallendirilmesini yapan ‘deli – dahi’ William Chester Minor neyse, Kubbealtı Lugatı için de İlhan Aydemir ve Ahmet Topaloğlu odur. ‘Yaşadığı her merhaleden bizlere nişân veren, hikmetler özetleyen Ken’ân Rifâî Hazretleri, ‘Hayat yolumun seninle kesişmesi, yaşadığım en büyük bahtiyarlıktır.’’ diyerek mevcudatı kavrayışını özetleyen İlhan Hanım, şaheseri diyebileceğimiz mezkûr sözlük sayesinde,
Türkçemize hizmet edenler panteonunun zirvesindeki immortal mevkiye yerleşmiş; 6 Kasım 2009’da vefat ettiğinde, Merkez Efendi Camii avlusunda Kenan Rifâî ve Samiha Ayverdi’nin medfun olduğu hazîrede, eşinin yanına defnedilmiştir.
Araştırmacı – yazar,
bibliyografyacı, arşivci, kütüphaneci İsmet Binark tarafından yayıma hazırlanan
902 sayfalık çok kapsamlı İlhan
Ayverdi Hâtıra Kitabı, geçen asrın bu en önemli milliyetçi –
mütedeyyin – mukaddesatçı kadın düşünür, mutasavvıf, dilbilimci, eğitimci ve
sözlükçüsünün hayatının bütün veçhelerini, onu en iyi tanıyan
meslektaşları, talebeleri, gönüldaşları ve dostlarının pencerelerinden ele alan
fevkalâde faydalı ve kuşatıcı bir eser, programımızın temel referans metni, konunun ilgilisine şayanı tavsiyedir. Bir
sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın,
kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
239) Ayna Evren Bulundu (mu?)
Radyo 1'in
değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan
Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Ayna Evren Bulundu (mu?)
Kozmologları, kuramsal fizikçileri, astronomları, astrofizikçileri, matematikçileri ve bilim felsefecilerini uzun süredir meşgul eden ‘Büyük Patlama’dan önce ne vardı?, ‘Kara Madde ve Kara Enerji’nin aslı nedir?’, ‘Evren’in başlangıcındaki simetri niçin kırıldı ve kayboldu?’ gibi majör soruların cevaplarını arayan Edinburgh Üniversitesi Teorik Fizik Higgs Kürsüsü başkanı, fizikçi Neil Turok, araştırma takımıyla yaptıkları çalışmaların sonuçlarını popüler bir makale haline getirerek The Conversation’da yayımladı. Bu metinden bir alıntıyla devam ediyoruz:
‘Büyük Patlama’dan önce oluşan, Dünya’nın bir yansıması olan ve zamanda
geriye doğru hareket eden bir ‘ayna evren’ olabilir. Araştırmada
yapılan hesaplamalara göre ‘ayna evren teorisi’ bilim
insanlarının açıklamakta zorlandığı, karanlık madde gibi olguları ve evrende
standart fizik kurallarına uymayan diğer özellikleri açıklığa kavuşturabiliyor.
Turok “Büyük patlamayı bir ayna olarak resmetmek evrenin, fiziğin en temel
yasalarıyla çelişiyor gibi görünen birçok özelliğini düzgün bir şekilde
açıklıyor” diyor. Teorik fizikçilere göre evrenin fizik yasalarının
bir çeşit simetri sergilemesi bekleniyor. Yani her parçacığın zıt yüke sahip
bir anti parçacığı, her uzayın ters çevrilmiş versiyonu ve zamanın da tersten
aktığı bir başka zaman olmalı. Turok “Ayna hipotezimiz evrenin
simetrisini geri kazandırıyor” diyor ve bunu insanın aynadaki
yansımasına benzetiyor: “Sizin ve ayna görüntünüzün birleşimi tek
başınıza olduğunuzdan daha simetriktir.” Bilim insanı Büyük Patlama’nın bir
ayna noktası olarak düşünülebileceği ve öncesinde bir ayna evrenin bulunduğunu
öne sürdü: “Evrenimizi büyük patlamaya doğru geri uzattığımızda, onun ayna
görüntüsünü (bize göre) zamanın geriye doğru aktığı ve anti parçacıkların
parçacıklardan daha fazla olduğu bir patlama öncesi evreni bulduk. Bu sonuçlar
çok cesaret verici. Ancak yeni teorimizin hem matematiksel olarak sağlam hem de
fiziksel olarak gerçekçi olduğunu göstermek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç
var.”
Neil Turog ve diğer bilim insanlarının varsayımları son 120 yıl içerisinde sayılamayacak kadar çok kere test edilip doğrulanan; hayatın bize sorduğu sorulara meselenin hakikatiyle mutabık cevaplar vermemizi sağlayan; gündelik pratiklerimizde olsun, hayatla doğrudan ilişkisi zayıf olan ya da hiç olmayan kuramsal konularda olsun, yüzleştiğimiz problemleri çözmemize yardımcı olan Özel Görelilik Teorisi, Genel Görelilik Teorisi, Kuantum Alan Teorisi ve
Standart Model gibi, insan zihninin en etkili ve parlak kreasyonlarının cevaplayamadığı ‘simetri bozulumu sorunsalı’ gibi temel kuramsal problemleri çözmek adına önerdiği Ayna Evren Hipotezi, Francis Scott Key Fitzgerald tarafından yazılıp 1922 yayımlanan Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi’de anlatılan olağanüstü garip öyküye benzer bir anlatıya ikna etmeye çalışmakta bizi. Söz konusu öyküyle, oradaki temel mantığa ve anlatıya sadık kalırken, onu 1918 – 2005 periyodunda yaşanan olaylar serisine uyarlayan, David Fincher’ın yönettiği, 2008 tarihli The Curious Case of Benjamin Button filminde dillendirilen hikâye, 86 yaşında doğup giderek gençleşen ve nihayetinde, anne rahmindeki birkaç günlük bir embriyoya kadar geri gidip, sonrasında da eriyerek yok olan bir adamın, bilimkurgunun sınırlarını fantastik kurmaca kozmosuna değin esneten yaşam öyküsüdür. Kuramsal fizikçi ve kozmolog Neil Turog ve ekip arkadaşı olan diğer bilimciler bize ‘BİR AYNA EVREN OLMASI GEREKİR!’ derken, aslında söylemek istedikleri: zamanın, evrenimizde deneyimlediğimizin aksi istikametinde aktığı, bir diğer deyişle, ölmek üzereyken doğup, doğduğumuz sıradaki halimizle öldüğümüz ve eriyerek kaybolduğumuz bir kronolojiyi deneyimleyen ve bizim tam manasıyla ayna simetriğimiz olan bir ontik düzlemin olduğudur.
2 Kasım 2024’de theeuronews.com’da yayımlanan Büyük Patlama'nın gerisinde zamanın ters aktığı bir evren daha olabilir ve 24 Ekim 2024’de Theconversation.com’da yayımlanan 'Cosmic inflation’: did the early cosmos balloon in size? A mirror universe going backwards in time may be a simpler explanation başlıklı metinler programımızın başvuru kaynakları, konunun ilgilisi için de faydalı referanslardır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
240) Ferdinand de Lesseps
Radyo 1'in
değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan
Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Ferdinand de Lesseps.
19 Kasım 1805’de Versay’da doğan, Fransız İhtilâli’nin bayraktarlığını yaptığı, Napoléon Bonaparte tarafından da küreselleştirilmeye çalışılan prensiplerin mimari, şehircilik, küresel ulaşım, global ticaret gibi sahalardaki izdüşümlerinin 19. asırdaki en önemli müelliflerinden, Süveyş Kanalı’nın gerçekleştiricisi, Panama Kanalı’nsa başlatıcısı, diplomat, mimar ve müteahhit Ferdinand Marie, Comte de Lesseps, ya da, Lesseps Kontu Ferdinand Marie’nin yaşam öyküsü; insanın yeteneklerini, imkânlarını, kapasitesini ve en önemlisi de, irfan – izân – insaf ölçütlerini zorlamasının trajik sonuçlarını göstermesi bakımından ibretlik bir anlatıdır. Kökenleri 14. asra değin izlenebilen, tarihi boyunca Fransa’yı yöneten oligarşik nomenklaturanın amaç ve emellerine hizmet eden çok önemli projelerde kilit roller üstlenmiş epeyce fert çıkaran bir ailenin evlâdıydı Lesseps. Lizbon, Tunus, İskenderiye, Kahire, Rotterdam, Malaga, Barcelona ve Madrid’de çeşitli düzeylerde diplomatlıklar yapan Lesseps, İskenderiye’deki mesaisi sırasında, Napoléon Bonaparte’ın en önemli mühendislerinden J. -M. Le Père tarafından projelendirilen, ancak, yanlış bilgi temelinde şekillendirildiği için hayata geçirilemeyen Süveyş Kanalı’nı gerçekleştirmek için ön çalışmalara başlamıştı. MÖ 13. asırda Antik çağın büyük imparatorlarından II. Ramses tarafından inşaa ettirilen, Müslüman Arap ordularının Mısır’ı fethettikleri 7. asrın sonuna değin de kullanımda olan ilk Süveyş Kanalı’nın yeniden devreye alınması aslında epeydir düşünülüyor ve projelendiriliyordu. 1854’de Mısır hidivi Said Paşa’nın daveti, Lesseps’i, uzun süredir rüyalarını süsleyen Süveyş Kanalı’nı yeniden inşaa etme projesini başlatma konusunda umutlandırmış, güncellenmiş bir teklifle hidivin huzuruna çıkmasına yol açmıştı. Bu teşebbüsü tam da istediği şekilde sonuçlanan Lesseps, 30 Kasım 1854’de Said Paşa’nın, Süveyş kıstağını kazma yetkisini Fransa’ya tanıyan imtiyaz yasasını imzalamasıyla kolları sıvamış, kazı öncesi ölçümleri yapacak teknik heyeti sahaya sürmüştü. Bununla eş zamanlı olarak, kanalın finansmanı için gereken kaynağın temini adına Fransa’da büyük bir kampanya başlatan Lesseps, Fransız sermayedarları ikna etmiş, gerçekten yüksek olan bu meblâğın yarısından fazlasını kısa sürede toplayarak 1858’de kurduğu inşaat şirketinin sermayesi yapmıştı. İlk kazması bizzat Lesseps tarafından 25 Nisan 1859’da Port Said’de vurulan ve 17 Kasım 1869’da dönemin hidivi İsmail Paşayla, onun davetlisi Fransa İmparatoriçesi Eugénie tarafından resmen açılan kanaldaki Mısır hissesi, Benjamin Disraeli’nin girişimiyle, 1875’de İngiltere tarafından satın alındı. İngiltere, kanalın her bakımdan hakimiydi artık. Süveyş Kanalındaki başarısı, 74 gibi, o dönem için ileri sayılabilecek bir yaşta olmasına karşın, 1879 yılında Paris’te toplanan Uluslararası Coğrafya Bilimleri Kongresi’nin, Panama Kanalı’nın projelendirilmesi ve inşaasını Lesseps’e vermesine neden olacaktı. Patolojik düzeyde inatçı karakteri, despotik mizacı ve narsistik kişilik bozukluğu yüzünden yapılan eleştirileri dikkate almaması ona pahalıya patlayacak, 1881’de başlayan inşaat, mühendislik hataları, salgın hastalıklar ve toprak kaymaları yüzünden binlerce çalışanın ölmesi, yatırımcı güveninin kaybolması üzerine 1889’da durdurulacaktı. Üstüne üstlük, Lesseps'le oğlu Charles, açılan davalar sonucu, Şubat 1893’de, 5 yıl hapse ve tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. ABD’nin 1904 – 1914’de döneminde inşaa ederek hizmete açtığı kanalın yapımında, tespit edilebilen 27,500’den fazla çalışan ölümünün ezici çoğunluğu, uyarılara kulağını tıkayan Lesseps döneminde olmuştu. İnşaat sırasında çok sayıda siyasetçiyle bürokrata rüşvet verdiği de ortaya çıkan Lesseps, kariyerindeki parlak başarıları yüzünden Fransa devleti ve akademyası tarafından aklansa da, bu hırslı ve egosantrik aktör, ezilen mazlum halklarla, gezegenin emekçilerinin gözünde kâr, başarı ve muktedir olmak uğruna her şeyi mubah gören patetik bir maddiyatçılığın bedenlenmiş halidir.
Encyclopædia Britannica’nın çevrimiçi
İngilizce edisyonundaki Adrien Dansette imzasını taşıyan ve en son 21
Mart 2024’de güncellenen Ferdinand, viscount de
Lesseps maddesi ana referansımız, ileri
okuma yapmak isteyene de önerimizdir. Bir sonraki programımızda
birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli
dinleyenler.
--------------------------------------------------------------------
Önceki 235 metne erişmek için bknz. ltfn.:
https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/10/the-simpsons-sfr-noktas-alan-insancllk.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder