ChatGPT Versus Shakespeare!; Gezegenden İnsan Manzaraları; Hepsini Okudun mu?; Ne Düşünüyorsun? - Hiçbir şey!; Prentice Mulford, Çekim Yasası ve Rhonda Byrne >>> metinler 50












01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - mikroorganizma - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o kaleydoskopik mimari ve muhtevasıyla hayran bırakan, şaşırtan ve bazen de korkutan eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılması düşünülen bahis konusu entelektüel hasılanın yılın 50. haftasına denk düşen 09 Aralık - 13 Aralık döneminde yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz. 



246) ChatGPT Versus Shakespeare!

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu ChatGPT Versus Shakespeare!

‘Türümüzün hayatını ve faunası ve florasıyla gezegenimizin çehresini kökten değiştiren icatlarımızın en çığır açıcı ve radikal olanı hangisidir?’ sorusunun cevabı, yakın zamana değin ateşin ehlileştirilmesi, tarım devrimi, tekerlek, yazı, kritikçi bilimsel düşüncenin yeşermesi, endüstriyel devrim, informatik devrim, internet seçenekleri arasında aranırdı. 2016’dan beri hayatımızda olan ve gelişimini üstel bir şekilde sürdüren, yakındaysa, hemen her şeyi belirleyeceği anlaşılan Yapay Zekâ, bahse konu sorunun cevabıdır artık. OpenAI’ın 2015’den bugüne, makine öğrenmesi -  denetimli, etkileşimli ve derinlikli öğrenme - geniş / büyük dil modeli temelli öğrenme teknikleriyle geliştirdiği insani diyalog konusunda uzmanlaşmış chat / sohbet robotu olan ChatGPT uygulaması; şiir yazabilen; en ağır felsefi problematikler de dahil, istenilen her konuda metin üretebilen; beste ve resim yapabilen; doğadaki 200 milyon protein molekülü dışında, yeni - sentetik protein molekülleri ve bunlar vasıtasıyla da yeni ilaçlar ve biyokatalizörler tasarlayabilen; bina, giysi, ev eşyası ve kalp pilinden uzay gemisine değin her türden nesneyi projelendirebilen; finansal analiz, meteorolojik ve klimatolojik projeksiyonlar gibi çıktılar verebilen; hastalıkların teşhis ve tedavisinde medikal destek sunabilen; hukuk, eğitim, motivasyon, kişisel gelişim, iş idaresi sahalarında fikir üretebilen üretken yapay zekânın, hepimizin rahatlıkla deneyimleyebileceği, en popüler tezahürüdür.

ChatGPT’nin elde ettiği büyük başarı, diğer majör teknoloji şirketlerinin de chatbot alanına girmesine, kullanıcıların geliştirmelerine açık uygulamalar üretmesine neden oldu. Yazar, çevirmen, eleştirmen, düzeltmen, editör, yayımcı gibi profesyonellerin dışındaki ortalama okurların, yapay zekanın yazdığı metinleri William Shakespeare, Emily Dickinson, Lord Byron, Thomas Stearns Eliot’ın şiirlerinden ayırt edememesi, daha da enteresanı, ChatGPT’nin yazdıklarını ‘insanınkilerden daha insani’ bularak beğenmeleri, ‘önsezi ve ilham yapay zekâyla dış dışadır, o, hissedemez, hayal kuramaz, şiir yazamaz ve çeviremez; bu yüzden de sanatçılar, yapay zekânın yerini alamayacağı kişilerdir!’ ezberinin bozulmasına yol açtı. Özelde sanatçıların, genelde insanların işlevsizleşerek, insanlığın gelişiminin sekteye uğrayabilecek olmasının yarattığı problem alanının yanı sıra; sanatsal kreativiteyle, yaşamın diğer düzlemlerindeki organik - beşeri üretimin mütekabiliyetinin belirsizleşecek olması, yapay zekânın hayatımızın geleceğindeki olası yerine dair provizyon ve projeksiyonların îmâ, iddia ve isnat ettiği en ciddi risklerden olsa gerektir. Amerika Yazarlar Birliği’yle Amerika Sinema ve Televizyon Yapımcıları Birliği’ne bağlı 11,500 senaristin gerçekleştirdiği; 65,000 oyuncunun da desteklediği ve Hollywood’u 2023’ün Mayıs – Eylül döneminde 5 ay kilitleyen grev, eylemcilerin maaş gibi özlük haklarıyla, yapay zekâ karşısındaki iş güvencelerinin 3 yıl boyunca garanti edilmesiyle sona erdiğinde, bilim insanları devreye girmiş, senaristlerin yapay zekâ tarafından işinden edilme kaygısını almıştı mercek altına. Bunun için izlenen yol, komedinin çeşitli türlerinde esprili metinler yazan 105 yazarın verimini, ChatGPT 3.5’un aynı türlerde yazdığı komik metinlerle birlikte, her toplumsal kesimden gelen 200 kişiye okutmak şeklindeydi. Deneyin sonunda, katılımcıların % 70'i yapay zeka sohbet botunun yazdıklarının, % 25'i insanların verimlerinin daha komik olduğunu, % 5'iyse, her iki tarafı eşit derecede komik bulduğunu paylaşmıştı. Anlayacağınız, yapay zekâ tarafından pabuçlarının dama atılmasından korkan yazarlar hiç de haksız değillermiş. Fütüristik romanı The Tokyo Tower of Sympathy’yle Akutagava Ödülü’nü kazanan Rie Kudan, ödül töreninde, eserinin % 5’nin ChatGPT tarafından yazıldığını itiraf edince, özellikle sosyal medya platformlarında yoğunlaşan ve olumlu ve olumsuz çok sayıda görüşün çarpıştığı hararetli bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Dün ‘yapamaz!’ dediğimiz her şeyi bugün yapabilen yapay zekânın, yarın nerelere evrilebileceği, hangi problem alanlarını doğurabileceği konusunda, kreatörlerinden Geoffrey Hinton’ın uyarılarına kulak kesilmek zaruri ve faydalıdır diyenlerdeniz.

Referanslarımız olan, hepsine çevrimiçi erişilebilecek Independent Türkçe, Telegraph, AFP, New York Post, Washington Post, Phys.org,  Scientific Reports, PsyPost, TechXplore, PLOS One gibi platformlar, konunun meraklısı için de ilgiye değerdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.   



247) Gezegenden İnsan Manzaraları.

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Gezegenden İnsan Manzaraları.

2021’in Temmuz'unda, Asya’nın en soğuk yerlerinden, Rusya’nın, Kuzey Kutup Dairesi’ndeki 1,311 nüfuslu Verkhoyansk beldesindeyiz. 20 Haziran 2020’de yöre, tüm zamanların en yüksek sıcaklığı olan 38o santigradı görmüş, rekor düzeyde buzul erimiş, dereler taşmış, ekinler harap olmuştu. Ekolojistler bunu, doğal olarak, küresel iklim felâketinin eli kulağında oluşuna yormuştu. Yöre insanı, Eskimo soyundan Aleut halkının ruhani lideri 82 yaşındaki şaman Denali Aguta, ‘geçen seneki kadar olmasa da, bu yaz da çok sıcak yaptı; kar yerine yağmur aldık, bazen kuraklık çektik, ki, hiç olmazdı buralarda… ekinler, ağaçlar, mantarlar, hayvanlar, böcekler, balıklar, kuşlar ve insanlar, hepimiz sanki başka bir ülkede yaşıyormuşçasına şaşkın ve acemiyiz, iyiye değil bu gidiş!’ diye mırıldandı, aşırı sıcaklar yüzünden erken olgunlaşan yemişlere bakarak ‘bu gidiş değil iyi!

’10 Aralık 2024, bitiyor işte sene. Tebriz Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı hocası, ben, Alemfüruz Saçışık Bahtiyarruhzade, soydaşım, İran Azerisi, aydın doktor, reformist siyasetçi Mesut Pezeşkiyan cumhurbaşkanı atandığında nasıl da sevinmiş, eskisinden daha ileri bir demokrasi olacak diye, ne hayaller kurmuştum. Oysa, jeopolitik gerekçelerle, konuşulan yumuşama hamlelerinin tamamı rafa kaldırıldı, bir şeyin değişeceği yok! Üniversitedeki derslerimde, İran Devlet Televizyonuna hazırladığım programlarda, yazdığım metinlerde yıllardır yaptığımı yapacak, otosansüre ve takıyyeye devam edeceğim. Günceme herkesten gizili kapaklı aldığım bu notlarım, takımımız Traktör Azerbaycan’ın maçlarındaki tezahüratlarımız, eğitim aldığım İstanbul’daki arkadaşlarla yaptığımız WhatSapp yazışmalarımız da olmasa, bu hayata nasıl dayanırdım, bilemiyorum.’ Yirmilerinin sonundaki akademisyen, güncesini kütüphanesine dikkatle sakladıktan sonra, üniversiteye gitmek üzere çıktı evinden.

22 milyonu aşan nüfusuyla São Paulo Latin Amerika’nın ruhudur! Kentin Bixia mahallesindeki bir kuaförde çalışan 33 yaşındaki Monalysa Alcantara, kahve molası sırasında, arka bahçedeki kameriyenin gölgesine sığınmıştı; Aralık ayının ortası henüz gelmemişti ama, hava sıcaklığı Ocak ve Şubatı aratmıyor, termometreler gölgede 37o santigradı gösteriyordu. Genç kadın, telefonuyla videosunu çekerken, çaresizce yakarıyordu: ‘yetkililer, değerli büyüklerim, İnstagrama erişimin yasaklayacağı konuşuluyor, sizden ricam prezidençi Lula da Silva, bunu benim nişanımdan sonraya bırakmanızdır. Şayet böyle yapmazsanız, nişan törenimin videolarını paylaşamam, bu da benim için ölüm demektir. İnstagramda paylaşılamayan hayat yaşanmasa da olur, öyle di mi?’. Videosunu paylaşan Monalysa, saçlarını boyadığı müşterisine pedikür yapmak için, çevik adımlarla seğirtti dükkâna.

Solcu İsrail gazetesi Haaretz’in sahibi Amos Schocken, Kasım 2024’de devletini apartheit rejimi uygulamakla suçladığı, siyonist rejimin ‘terörist’ dediği Filistinli direnişçilerden ‘özgürlük savaşçıları’ diye bahsettiği için, hem kendisi, hem de gazetesi ağır bedel ödemiş, reklâm gelirinde ve tirajında ciddi kayıplar olmuştu. Amos gibiler İsrail’de azınlıkta ne yazık ki; buna karşın, ‘vaat edilmiş topraklarda bir Filistinli bile kalmamalı, bebekler büyünce terörist olacağından, kadınlar da sürekli terörist doğurduklarından, tehlikelidir ve öldürülmelidir; yaptığımız budur, yapmaya devam edeceğimiz de!’ diyen Yafa Hahamıyla hemfikir olan ezici bir kalabalık var İsrail’de.

Bana bak Sebastian’, diye öfkeyle bağırıyordu Texas eyaletinin en büyük besicisi, 195 cm boyu, 160 kg ağırlığıyla, çam yarması kılıklı, 57 yaşındaki John Paxton Jr., çalıştırdığı binlerce yasadışı göçmeni yöneten Meksika kökenli çiftlik kahyası Sebastian Alvarado'yu yakasından tutup sallarken; ‘saat ücretlerine zam ister, yemekleri beğenmez, yıllık izin diye ısrar ederlerse, tutarım kulaklarından, atarım hepsini Trump’ın önüne, sen de dahil, bütün Hispanikler, alırsınız soluğu o kokuşuk Meksikanızda, anlaşıldı mı!’ Korkudan gövdesinin içine kaçmış başını yerden kaldıramayan kırklarının ortasındaki zavallı kâhya, bir taraftan titreyerek ‘si senor’ diye kekeliyor, bir yandan da, ‘patronun Trumpçı olması anlaşılır da, biz illegal sığınmacılar niçin Trump’ı destekledik, çözebilmiş değilim’ diye düşünüyor, pişmanlığın nirvanasını zorluyordu. Her insan bir öykü, bir macera, bir kozmos, bir mucize, her birinin sözü işte böyle farklı birbirinden. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.   

248) Hepsini Okudun mu?

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Hepsini Okudun mu?

Beynimizin ilk defa gördüğü bir şeyi algılayabilmesi için, daha öncesinde, o şeye benzeyen başka bir şeyleri görmüş olmamız, görsel algı mekanizmamızın onları modelleyip, soyutlayıp hipokampüsteki imajlar galerisine kaydetmiş olması şarttır. Bir örnekle açıklayalım: daha önce hiç uçak görmeyip, buna karşın, havada uçan kuşları gördüyseniz, uçağı ilk gördüğünüzde algıladığınız şey şudur: çok yüksekten, alışılmadık sesler çıkararak, ardından iz bırakarak ve kanatlarını hareket ettirmeksizin uçan büyük ve garip bir kuş! İnsanların ezici çoğunluğu, bir tanesini bile okumasa, hatta, eline alıp sayfalarını karıştırmamış olsa bile, hayatında en az bir kitap görmüş ve onun imajını hafızasına nakşetmiştir. Daha önce hiç kütüphane görmemişseniz, lâkin, kitaplara, işaret ettiğimiz düzeyde de olsa, göz aşinalığınız varsa, binlerce kitaba ev sahipliği yapan bir kitaplıkla o ilk temasınızda, zihniniz hipokampüsünüzdeki anılar galerisini, imajlar koleksiyonunu tarar, kitap imgesine eriştiğindeyse ‘ahha, işte buldum, kitapmış gördüğüm. Ama burada bir değil, çok sayıda kitap var!’ diyerek bir evreka anı yaşar ve bu kez de kütüphane imajını kaydedersiniz hafızanıza. Kaydedersiniz kaydetmesine de, onlarca disipline dahil yüzlerce konu hakkındaki binlerce kitabın oluşturduğu söz konusu kütüphanenin, gerçekte ne anlam ifade ettiği konusundaki bilginiz, koca ummandaki bir su damlası düzeyindedir ancak. Programımızın metin yazarı gibi; kitap, süreli yayın, ansiklopedi, sözlük, vesika, fotoğraf, efemera, dergi, gazete, atlas, harita, afiş, orijinal desen ve çizim ve hüsnühattan oluşan 15,000 eserlik selüloz temelli bir kültürel varlık arşivine sahipseniz şayet, iflah olmaz bir bibliyofil, hatta, tedavisi gayrikâbil bir kitapperestsiniz demektir. Evinize ilk defa gelip, zengin kütüphane ve arşivinizi gören misafirinizin şaşkınlıkla sorabileceği en beylik sual, hiç kuşkusuz, ‘bunları okudun mu?’dur. Bu jenerik mahiyetli klişe soruya: ‘hayır, okumadım, okuduğum yüzbinlerce kitabı daha önce kütüphanelere bağışladım, bunları da en kısa zamanda okuyup bağışlayacağım.’, veya ‘çok daha fazlasını dostum, çok daha fazlasını!’, ya da ‘buradakiler bu hafta okuyacaklarım, daha sonra okuyacaklarımsa diğer odalarda!’, veyahut da ‘hayır okumadım, okusam niye burada tutayım ki!’ gibi, Umberto Eco’nun tercih ettiği cevaplar verilebilse de, bizim favori mukabelemiz Halil İnalcık Hoca’nınki: ‘İnsanlar yalnızca okumak için değil, birlikte yaşamak için de kitap alır.’ Bir kitapsever, günün yorgunluğunu, rafları süsleyen o her biri bir evren içeren kitaplarının oluşturduğu benzersiz koleksiyonu huşû içinde izlerken, Türk Kahvesini zevkle yudumlayarak atar, bu sırada bahtiyardır, vecde gelip zaman algısını yitirmiştir; zaman zaman kitaplarıyla konuşur, onlara evlâtları muamelesi yapar; kitaplarının o kekremsi kokusunu içine çekerken, okuma sırası bekleyen binlerce kitabının içeriklerinin, onları seyrettiğinde, zahmetsizce hafızasına yerleştiği fantazisini kurar; lâpa lâpa kar yağarken, sıcacık kitaplığındaki rahat berjere kurulup, bitter çikolatalı sütlü kahve eşliğinde okumanın zevkini hiçbir şeyle değişmeyeceğini düşünür; Cennet’i, sonsuz kitap barındıran muazzam bir kütüphane olarak tasvir eden Borges’i, ‘haklısın Üstat!’ diyerek onaylar; gezegendeki bütün acının, zulmün, haksızlığın, eşitsizliğin o okudukça düzeleceğine dair naif bir inanç besler; bazen, Dünya’daki bütün kitaplara sahip olduğunu ve insanların, kitapların bilgeliğine ihtiyaç duydukları her durumda, onun kütüphanesine ve bilgisine başvurmak zorunda kaldıklarını içeren fantazmagorik bir senaryonun gerçekleşmesini dileyerek, bencilliğin zirvesine çıkar ve nihayet;hepsini okudun mu?’ sorusuna verebileceği yeni, orijinal, zekice ve hınzırca cevapların peşini kovalar.


İkisi de birbirinden kitapperest denilebilecek Jean-Claude Carrière ve Umberto Eco’nun, okumanın 5,000 yılı aşan tarihini mercek altına alırken, kendilerini barındıran taş – kil – papirüs – kâğıt – dijital ekran gibi taşıyıcı medyumlar değişse de, kitapların daima bize eşlik edeceğini savundukları, bu mahiyetiyle de kitaba, yazara, okura, koleksiyonere ve kütüphane kurana saygı duruşu olarak da değerlendirilebilecek samimi sohbetlerini içeren Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın başvuru kaynağımız, konunun ilgilisine de okuma önerimizdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.  


249) Ne Düşünüyorsun? - Hiçbir şey!

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Ne Düşünüyorsun? – Hiçbir Şey!

Çok dalgın gördüm seni, ne düşünüyorsun?’ sorusunu, sıradan bir edayla ve dediğimizin îmâ, iddia ve isnat ettiği anlam dairesini ve o daireyi besleyen çok sayıdaki alt metni düşünmeksizin ‘hiçbir şey’ diyerek cevapladığımızda, aslında ne demiş olduğumuzu ‘Hiçlik’ bahsinde şu şekilde almıştık mercek altına:

‘Diyelim ki durgun ve sıkıntılı bir haldesiniz ve bir dostunuzun 'neyin var, keyifsiz gibisin' demesi üzerine de cevaben 'hiçbir şeyim yok' diyerek geçiştirdiniz onun sorusunu. Bilmem farkında mısınız, bu cevabınızla felsefe yaptınız, hem de eskiden 'felsefe-i ûlâ' denilen felsefenin en üst derecesi olan metafizik disiplinine girerek gerçekleştirdiniz bunu. Deneyimlediğimiz, gözlemlediğimiz, yaşantımızın parçası olan olgu, olay ve süreçler fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi gibi tabiat bilimlerinin; 'Sonsuzluk' ve 'hiçlik' gibi ölçümleyemeyeceğimiz, nicelleştiremeyeceğimiz ve tam olarak anlamlandıramayacağımız antiteler ise metafiziğin iştigal sahasına girer. Matematikte hiçlik, bir şeyin yokluğu olarak tanımlanır ve '0' (sıfır) sembolüyle gösterilir. Bir sayının solundaki hanede yer alarak hiçliğe / yokluğa referans veren sıfır bu türden bir matematik olgudur. Hiçlik, diğer birçok kavram gibi, zıttı olan 'sonsuzluk' ile birlikte oluşur zihin dünyamızda. Sıfır gibi metafizik bir kavram olan sonsuzluk da anlamakta sıkıntı çektiğimiz bir diğer antite, bir başka matematik enstrümandır. Fiziğe konu olan maddi dünyanın unsuru fizikî varlıklar, metafiziğin konusu olan hiçliğin izdüşümü 'yok-varlık'larla birlikte karşıtların / zıtların birliği ilkesi çerçevesinde diyalektik bir set oluştururlar. Söz konusu ikili setin unsurları; 'dişil - eril', 'aydınlık - karanlık', 'iyi - kötü', 'yanlış - doğru', 'sıcak - soğuk', 'canlı - ölü' ikiliklerinde olduğu gibi, birlikte var olurlar, birbirlerini anlamlı kılar, zenginleştirir, var eder ve yok oluşa taşırlar. Hiçlik, Kozmoloji ve parçacık fiziği disiplinlerinde hayati ve de genel kabul gören anlayışların zıttı mahiyette bir yer işgal eder. Kozmolojide Evren'in ortaya çıkışına dair genel kabul gören Big Bang Teorisi, Evren'in oluşturan her şeyin, madde ve enerjinin tamamı ile bunları barındıran 4 boyutlu uzay-zaman sürekliliğinin hiçlik / yokluk mertebesindeki sonsuz küçük ve boyutsuz bir noktadan patlayarak 13.8 milyar yılda bugünkü haline geldiğini argümante eder. Parçacık Fiziği'nin Kuantum Dalga Mekaniği Teorisi ise, Kozmolojinin 'boş uzay' dediği alanın tamamen boş olmadığını, onu dolduran kuantum köpüğünde sürekli olarak 'madde' ve 'karşı-madde' partiküllerinin belirip yok olduklarını vaz'eder, ki, atom altı parçacıklardan galaksilere kadar gözlemlediğimiz, deneyimlediğimiz her şey de işte bu kuantum köpüğündeki dalgalanmaların neticesinde çıkmıştır ortaya. Bir diğer deyişle Kuantum Fiziği, 'HİÇ'ten, 'HİÇLİK'ten ortaya çıkıveren bir Evren anlayışının temellerini atar.’

Hiçbir şey dediğimizde, aslında, işte bu gibi alt metinlere gönderme yapıyoruz. Hiçbir şeyin ve kökü olan ‘HİÇ’in içerdiği mezkûr anlam katlarına ek olarak, nöroloji ve bilişsel bilimler şunları vazeder: ‘nörolojik faaliyetlerimizin sonucunda, personamızın bünyesinde, birbiriyle çekişen çok sayıda benliğin / kişiliğin çekirdeği sayılabilecek nörolojik süreçler oluşur; mücadele halindeki bu kişiliklerin muzafferi, bize dediğini yaptırır. Bu yüzden de BENLİK yerine, BİZLİK kavramı, nörolojik süreçlerimizi / bilincimizi tarife daha ehildir. 100 milyar nöronu ve aralarındaki yüzlerce trilyon snaptik bağlantısıyla BEYNİMİZ, DÜŞÜNMEYE ASLA ARA VERMEZ, VEREMEZ! ‘Ne düşünüyorsun?' sorusuna ‘hiçbir şey' cevabıyla mukabele ettiğimizde, bunu, ya bilgisizlikten, ya da, soruyu geçiştirmek arzumuzdan yapmışız demektir.



Nörobilim ve bilişsel bilim emeritus profesörü Uta Frith, eşi, nöropsikoloji emeritus profesörü Chris Frith ve oğulları, çocuklara ve gençlere seslenen popüler bilim kitaplarının yazarı Alex Frith’in yazdığı, illüstratör ve grafik roman yazarı Daniel Locke’un resimleyip renklendirdiği NÖROMANDİYA – Beynin Gizemlerine Çizgilerle Bir yolculuk, grafik roman formatında hazırlanmış mükemmel bir popüler bilim kitabı, esin kaynağımız ve ileri okuma arayışındakilere de şayanı tavsiyedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.  

250) Prentice Mulford, Çekim Yasası ve Rhonda Byrne

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Prentice Mulford, Çekim Yasası ve Rhonda Byrne.

Hayatımızı etkileyen, görüşlerimizi değiştiren, iş görme ve problem çözme biçimlerimizi güncelleyen, ufkumuzu genişleten, varoluşa yeni bir açıdan ve farklı bir pencereden bakmamızı sağlayan bazı söylem ve eylemlerin müellifleri, mezkûr müktesebatlarını, geçmişteki başka bir kişiye, ya da, kişilere borçludurlar. Onlar, seleflerince dillendirilen ve pek de yankı bulmayan bir fikri, ya da, uygulanan ve ama istenilen oranda başarıya erişememiş bir projeyi, unutulmaya terkedildikleri tarihin karanlık dehlizlerinden çıkarmış, gezegenin ve sakinlerinin aktüel ihtiyaçlarına göre güncellemiş, zamanın ruhuna adapte edilmiş yeni kılık kıyafetleriyle gün ışığına çıkabilecek hale getirmişlerdir. Bütün bu kreatif ihya çabalarından dolayı Adaptörler diyebileceğimiz mezkûr eşhasın, mesajlarına muhatap kişilerin duygu ve düşünce dünyalarını, şu veya bu oranda manipüle ettiklerini de eklemeden geçmeyelim.

Gelmiş geçmiş en önemli adaptörler, Leonardo Da Vinci’nin müktesebatından, Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry Lincoln’ın yazdıkları Kutsal Kan, Kutsal Kâse’den, Lynn Picknett ve Clive Prince’ın yazdıkları Tapınak Şövalyelerinin Sırrı’ndan, Umberto Eco’nun yazdığı Gülün Adı ve Foucault Sarkacı’ndan faydalanarak Da Vinci Şifresi’ni yazan Dan Brown’la; Wallace D. Wattles’ın yazdığı Zengin Olma Bilimin’den, Napoleon Hill’in Yazdığı Düşün ve Zenginleş’ten, James Allen’ın yazdığı Düşüncenin Gücü’nden, Joseph Murphy’nin yazdığı Bilinçaltının Gücü’nden, Prentice Mulford’un yazdığı Thoughts Are Things / Düşünceler Şeylerdir’den uyarlayarak The Secret / Sır'rı yazan Rhonda Bryne’dür. 1951 Melbourne doğumlu Avustralyalı tv yapımcısı ve yazar Rhonda Byrne’ün 2006’da yayımlanan kitabı Sır, bu kitabın sesli versiyonu, filmi ve dvd’leri 18 yıldır 50’den fazla dile çevrilerek yüz milyondan fazla insana erişti, onlara The Law of Acttraction / Çekim Yasası’nı tanıttı; bu zaman zarfında The Secret ekseninde oluşan ekonominin boyutlarıysa 1 milyar dolara erişti. Eserlerinde özetle: ‘Duygu ve düşünceler, silahlar, para, mücevher, araçlar, aletler, binalar, hayvanlar, bitkiler, hava, su, toprak, gezegenler, yıldızlar ve kara delikler, yânî, Evren’deki her şey mütemadiyen titreşen belirli frekanslardaki dalgalardır aslında. Olumlu duygu ve düşüncelerimiz, varoluşun olumlu unsurlarıyla, olumsuz duygu ve düşüncelerimizse, olumsuz olgularla aynı dalga boyunda olduklarından onlarla rezonansa girer ve birbirlerini çağırırlar. Olumlu düşünür, odaklanır, inanarak istersek, Evren bize barışı, aşkı, mutluluğu, dostluğu, sağlığı, serveti ve bilgeliği gönderecektir. ‘Ask – Believe – Receive / İste – İnan – Al’ mottosunun özetlediği Çekim Yasası, varoluşun tunç kuralı, Evren’in asal kanunudur.’ diyen Rhonda Byrne, herkes tarafından anlaşılmak kaygısıyla olsa gerek, görüşlerini çok vülgarize etmiş, derinliksiz bir anlatı üretmiştir. Bu hipotezi daha felsefi bir kaynaktan okumak isteyen için, 1834 – 1891 döneminde yaşan Amerikalı şair, denemeci, gazeteci, bohem yaşamı ve rindmeşreb karakteriyle tanınan Prentice Mulford’un külliyatı ideal başvuru kaynağıdır. Edebi eserlerinde ve gazete yazılarında ironik bir üslupla ve bir mizahçı gibi yazan, fikir yazılarındaysa, son 140 yıldır başta Kaliforniya olmak üzere, gezegenin bütün coğrafyalarında etkili olan Yeni Düşünce Hareketinin teorik temellerini atan ve bunları hayatımıza nasıl uygulayabileceğimize dair pratik yönergeler kaleme alan Mulford, bunu da esasen, geçmişi 50,000 yıl öncesine kadar izlenebilen kadim maneviyat sistemlerinden arta kalan ‘içimizdeki cevherle, Evren’in merkezi ögesi olan DERİN HAKİKAT’ın bir ve aynı olduğu, bunların arasında, mesafe tanımayan çok güçlü bir etkileşim bulunduğu’ şeklindeki mirası güncelleyerek gerçekleştirmişti. İmmortal argümanlarından olan ‘yoksulluk daha akıllı olmamızı sağlar’ deyişini yaşam tarzı kılan ve yoksulluk içinde ölen Mulfort, Yeni Düşünce akımının temellerini atan başyapıtı Thought are things / Düşünceler Şeylerdir kitabındaki görüşlerini 130 yıl sonra güncelleyen Rhonda Byrne’ün, bu sayede yüzlerce milyon dolar kazanacağını rüyasında görse sanırız inanmazdı. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.  




















---------------------------------------------------------------------

Önceki 245 metne erişmek için bknz. ltfn.:

https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/11/paleogenetik-armageddon-uc-yazar-uc.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder