Bîrûnî (Beyrûnî): bir hezarfen, rönesansın önünü açan bir mucize insan

biruni (beyruni) pullar ile ilgili görsel sonucubiruni (beyruni) pullar ile ilgili görsel sonucuİlgili resim
Çeşitli ülkelerin posta idarelerinin Bîrûnî hakkında bastırdıkları pullardan üçü.


1 - George Sarton: ‘11. asır Bîrûnî (Beyrûnî) çağıydı’(1)

Bilim tarihiyle bir nebze ilgilenenlerin bile haberdar oldukları, konuya aşina çevreler tarafındansa alanının ‘Bible'ı (İncil) kabul edilen bir şaheser vardır: ‘Bilim Tarihine Giriş’ (‘Introduction to the History of Science’)(2). Batı Medeniyet dairesindeki bilim insanlarınca, bilim tarihçiliğinin 'yalvaç'ı kabul edilen George Sarton'a aittir bu başyapıt.

George Sarton’un ilk kitabını 1927'de, beşinci ve son kitabını ise 1948'de tamamlayarak yayınladığı bu anıtsal yapıtta, Bîrûnî için çok önemli bir tespit yapmıştır. Sarton'a göre ‘On birinci yüzyıl Beyruni çağıdır.’ Öte yandan, bu satırların yazarının, 'Türkiye'nin George 
Bilim tarihinin en önemli eseri Sarton'un
'İntroduction to the history of science'ıdır.
Sarton’u' olarak vasıflandırılmasını teklif ettiği Aydın Sayılı, onu, pek haklı olarak Archimedes, Leonardo, Leibniz ayarında bir bilim devi olarak nitelendirir(3).

Biruni, fizik, tıb, eczacılık, matematik, astronomi, trigonometri, kronoloji, coğrafya, geodezi, meteoroloji, jeoloji, sosyoloji, felsefe, mantık, filoloji, ve din konularını derinlemesine incelemiş, bunlara dair kayda değer eserler vermiştir.

O, çağdaşı İbn Sina gibi gerçek bir ‘harika çocuk’, hakiki bir hezarfen, yani binfenliydi.. 'Harika Çocuk' ifadesi, Biruni söz konusu olduğunda bir metafor değil, kelimenin tam manasıyla gerçeklikle örtüşen bir nitelemedir. Zirâ, Biruni, ilk kayda değer eserlerini verdiğinde sadece onlu yaşlarını yaşıyordu.
Sarton'un ölümü üzerine yapılan sayısız
etkinlikten biri de, anısına basılan bu gümüş
hatıra paradır.
Fakat enteresandır; bilim tarihi disiplininin gelmiş geçmiş en önemli uç beyi olan Sarton’un da hakkını, büyük bir kadirşinaslık ve nesnellikle teslim etmiş olmasına karşın, Bîrûnî (Beyrûnî); İslam-Arap-Türk rönesansı olarak nitelenebilecek olan 8 yy – 12 yy döneminin İbn-i Rüşt, İbn-i SinaFarabi, Kindi ve Cabir gibi bilim insanlarının sahip oldukları popülariteye bir türlü erişememiştir. Hristiyan ortaçağında hak ettiği şöhreti bir türlü elde edemeyen Bîrûnî’nin, Batı medeniyet dairesinin kanaat önderlerinin algı dünyasında ‘Averoes’ (İbn-i Rüşd), ya da 'Avicenna’ (İbn-i Sînâ) ağırlığına sahip olmak bir yana; üstüne üstlük, bazı haddini bilmez müsteşriklerce, Maitre Aliboron’(4) tabiriyle anılması, üzerinde önemle durulması, ve tetkik edilerek gerekçelerinin analiz edilmesi gereken hayati bir mevzudur.



2 - Tarihçiler Türk olduğuna hükmediyor
aydın sayılı ile ilgili görsel sonucu
Aydın Sayılı, resmine en son basılan 5 liralık
banknotlarda yer verilen, çok önemli bir bilim
tarihçimizdi.
İsmini tam açılımı Abu’r Reyhan Muhammed bin Ahmed el- Biruni (Beyruni) el-Harizmi olan Bîrûnî'nin lakabı ‘daima al-ustaz’dır. 973’de Harezm’in Ket şehrinde doğmuş, 1061 (?) (1052?)’de ise ölmüştür. Bazı araştırmacı ve tarihçiler Türk olduğuna hükmetmişlerdir (bknz. Zeki Velidi Togan, Max Meyerhof, A. Süheyl Ünver, Aydın Sayılı). Beyrûnî babasını tanımadığını yazar. Küçük yaştan itibaren Harezm sarayı ile münasebete geçmiş, ve, döneminin en büyük alimleri, ve, kendisi gibi hezarfen olan İbn-i Sina ve el-Hakim’den dersler almıştır. 22 yaşındayken, 'Batı Harezm' 'Doğu Harezm’e saldırınca Beyrûnî önce Rey’e, ardından da Cürcan’a gitmiş; 1001’de (?) Harezm’e geri dönmüştür. Gazneli Mahmud’un Harezm’i istilasına kadar (1017), Gürgenç kentinde kalan Bîrûnî için, Sultan'ın bahse konu istilası adeta bir dönüm noktası oluşturmuştur. İlkin Gazneli Mahmud, ardından oğlu Mesud ve torunu Mevdud dönemlerinde Gazne’de yaşayan Beyrûnî, bu hükümdarların tamamından büyük saygı ve destek görmüştür. 

3 - Gazneli Mahmud ve oğulları Beyrûnî'ye büyük saygı ve kolaylık gösterdi


gazneli mahmut ile ilgili görsel sonucu1000 yılında el Asaru’l-Bakiye’yi çıkardı. 1025’te, Gazneli Mahmud döneminde, üzerinde çok uzun süredir çalıştığı Tahdidu Nihayati’l-Emakin’i yayınladı. Mahmud dönemi Beyrûnî için çok verimli oldu. Hükümdarın kuzeybatı Hindistan’ı zaptetmesi Beyrûnî’ye Hindistan ve Hind medeniyeti üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapmak fırsatı tanıdı. Bu suretle Sanskritçeyi öğrenen Beyrûnî, Hind hakkında derin malumata ve kavrayışa sahip oldu. Tahkiku ma li’l Hind bu dönemin ürünüdür. Sultan Mesud zamanında yayınladığı el-Kanun el-Mes’udi Beyruni’nin en önemli eserlerindendir. Kitabu’t-Tefhim, Mevdud’a ithaf ettiği Kitabu’l Cemahir ve hayatının son demlerinde yayınladığı Kitabu’s Saydene Beyrûnî’nin başyapıtlarındandır. 

Bilim tarihçilerinin yaptıkları çalışmalara göre Beyrûnî’nin külliyatı, büyük ve küçük hacimli eserlerini birlikte cem ederseniz, 180 civarındadır. Ne yazık ki bunlardan sadece 20 küsuru elimize geçmiştir. Bibliyografyalardan, diğer eserlerde yapılan atıflardan hareketle Beyrûnî’nin eserlerinin asgari 13,000 sayfa tuttuğu anlaşılmaktadır.
Bunların içinden özellikle Tahkiku ma li’l Hind ve Asaru’l-Bakiye isimli eserleri, asırlarca sonra dahi aşılamayan ve başvuru kaynağı olmak vasıflarını koruyan şaheserler olarak temayüz etmişlerdir.

4 -  Rönesans adamı, ya da hezarfen (binfenli) olmak ne demektir?


Tam bir Rönesans
insanı: Leonardo da
Vinci (1452 - 1519)
Hezarfen denildi mi, ilk akla gelen kişi olan Hezarfen Ahmet
Çelebi'nin (1609 - 1640), Galata Kule'sinden Üsküdar'a
uçuşunu temsil eden 1 gravür.
















Beyrûnî tam bir ‘hezarfen’, yani ‘binfenli’dir. Rönesans alimleri (renaissance man) gibi, ilgi alanı neredeyse sınırsızdır. Araştırmadığı konu, ilgilenmediği saha kalmamıştır. Enteresan olan, Beyrûnî’nin el attığı sahaların birçoğunda kalburüstü eserler verebilmiş olmasıdır. Öyle ki, onun veriminin sadece çok küçük bir kısmı uzman olmayan, ortalama okur tarafından anlaşılabilir. Zira Beyrûnî, çok büyük emeklerle envai çeşit bilgi derlemiş, çok ileri rasatlar yapmış, son derece de hassas ve ileri hesaplamalarla cetveller hazırlamış ve bunları, ancak konunun experlerinin nüfuz edilebilecekleri teknik detaylar çerçevesinde derinlemesine yorumlamıştır. 

Çin porselenlerinden Germenlerde demirciliğe; Musevilerin, Hintlilerin, Songdluların takvimlerinden, bilinen bütün kavimlerin kutsal günlerine, bayramlarına; ve, envai çeşit dil ve mahalli lehçenin içerdiği terimlere değin çok geniş bir entervaldeki konular/olgular onun eserlerinde, bir dahinin pirizmasından süzülen halleriyle boy gösterirler. Denilebilir ki Beyrûnî, tarihsel derinliği ve gelişimiyle olan bağlantılarını ıskalamadan, çağının neredeyse bütün bilgilerini özümsemiş (temellük etmiş), bunları ‘şahsi ansiklopedisi’nde bir araya getirmiştir. Bu göz kamaştıran asârını ortaya koyabilmek için o döneminin bütün önemli dillerini öğrenmekle yetinmeyen Beyrûnî, bazı ölü dilleri ve çok yaygın olmayan kimi lehçe ve ağızları da hıfz etmeyi ihmal etmemiştir. Bu yanıyla Beyrûnî, sadece 'İslam Alemi'nin değil, bütün insanlık camiasının da en nadide zekâlarındandır.

5 - Beyrûnî'nin ilmi yaklaşımı esas olarak eleştirel düşünceydi (critical thinking)

Beyrûnî'ye ‘Rönesans Adamı’ dememin nedeni 'lâf olsun, torba dolsun' gevezeliğinin, ya da, 'lacivert' lâflar edeyim de okurların merakını gıdıklayayım; böylece belki fazladan birkaç kişiye daha erişip, popülaritemi arttırırım' kurnazlığı değildir. Hezarfen'in ikame kavramı olan Rönesans Adamı tabiri, analoji oluşturmak için yapılmış bir metafor da değildir. Bu tabirle, aslında; Beyrûnî’nin, kendisinden asırlar sonra ortaya çıkacak olan Rönesansı, Hümanizmayı ve onların öncelediği bilim ve teknoloji çağını müjdeleyen tenkitçi ilmi metodu kullanmasına referans veriyorum. Bu vasfıyla o bir öncü olup; döneminin en gözde uğraşılarından olan simya, sihir, büyü, efsun, hokkabazlık, gözbağcılık, hipnotizmaya daima eleştiriyle yaklaşmasını bilmiştir. George Sarton’un Beyruni’yi ‘sadece İslam Dünyasının değil, insanlık aleminin bütün çağlarının en büyük alimlerinden birisi olarak selamlamasında; onun kritikçi zihniyetinin, engin hoşgörü ve hümanizmasının, hakikate sadece ve sadece hakikat olduğu için değer verişinin, medeni cesaretinin ve bilmek-öğrenmek uğruna giriştiği o emsalsiz gayretin (cehdin) belirleyici rol oynadığı ortadadır. Beyrûnî, hem Yunan ve Mezopotamya (Batı) ve hem de Hind ve Çin (Doğu) ilmini layığıyla bilen ender alimlerdendi. Külliyatı, bu ‘şuur hali’ üzerinde yükselen emsalsiz bir eserdir.

6 - Çeşitli ilmi disiplinlere katkıları


Bîrûnî'nin bir astronomi etüdü.
Beyrûnî matematiğin özellikle trigonometri alanında etraflı çalışmalar yapmıştır. Bu konuda çağının o denli ötesindedir ki, katkıları ancak 15. yy’ın ikinci yarısında Avrupa’da anlaşılıp değerlendiirlmeye başlanmıştır.
Kronoloji ve takvim olguları da Beyruni’nin tutkularından ve favori konularındandı. Bu alandaki verimi, İslam dünyasının bunlara dair olan en ayrıntılı ve kapsamlı asarıdır. El-Asar İl-Bakiye ‘anil-Kurunil-Haliye gibi bir baş yapıtı ortaya çıkaran müellifin onlarca dili konuşuyor, ya da, bunları, hiç olmazsa araştırma yapacak denli okuyabiliyor olması şarttır.

Astronomi alanındaki baş yapıtı el-Kanunu’l-Mes’udi elimizdedir. Ancak bu alandaki diğer eserleri, külliyatının büyük kısmı gibi, kayıptır. Beyrûnî, bu yapıtıyla İslam Aleminin en seçkin astronomlarından olduğunu kanıtlamıştır. Başta yerküre olmak üzere gezegenlerin günlük, mevsimsel ve yıllık hareketleri, ay ve güneş tutulmaları gibi konulardaki çalışmaları çağının ötesindedir. Öte yandan, İslam Aleminin astronomik rasatlara katkısı da malumdur. Beyruni bu sahadaki çalışmalarıyla rasat aletlerini, daha kolay kullanılabilmeleri bakımından, küçültmüştür. Bu gayretiyle o yeni bir ilmin, micrometrenin öncülerinden sayılmasına yol açacak tasarımlar ve uygulamalar yapmıştır.
Bîrûnî'nin Kitab-üt-Tefhim fi Evaili Sanaat-it  Tencim in english ile ilgili görsel sonucuBeyrûnî’nin derinlemesine araştırdığı bir konu da coğrafya, topoğrafya, kartografidir. Astronomideki ve matematikteki çalışmaları coğrafya ve jeodezi'deki verimini derinleştirmiş, mükemmelleştirmiştir. Birçok buluşunun yanı sıra Beyruni boylam belirlenmesinde yeni ve devrimci bir metot bularak kullanmıştır. Bu alandaki verimiyle o iki abidevi şahsiyeti, Batlamyus ve Ceyhani’yi aşmıştır.

Beyruni sadece fiziki coğrafya alanında çığır açan çalışmalar yapmamıştır. O, ülkeler coğrafyası, beşeri coğrafya da yapmış; bu suretle de, ülkelerin-milletlerin siyasi, ticari, sınai, kültürel, entelektüel şartları, durumları hakkında ayrıntılı ve derinlemesine tespitler, gözlemler, analizler, öneriler yapmıştır. Böylelikle de o, çok erken bir dönemde sosyoloji, etnoloji ve antropoloji sahalarında kayda değer eserler vermesini bilmiştir.

7 - Coğrafya, topoğrafya, fizik, hisrostatik, botanik, matematik ve filolojiye katkısı

Beyrûnî, coğrafya ve topoğrafyadaki çalışmalarından bunlara kardeş bir başka disipline, jeoloji alanına sıçramış; özellikle de Tahkiku ma li’l Hind’de, oldukça kayda değer bir yer bilimleri alt metni yaratmasını bilmiştir.
BookReader
Beyruni mükemmel bir filologdur. Arapça, Farsça, Sanskritçe, İbranice, Süryanice, Grekçe, Türkçe, özellikle de Harezm Türklerinin mahalli lehçesi olan Peçenekçe, Harezmce bildiği, konuştuğu, en azından anlayıp tetkikler yapabildiği lisanların sadece bir kısmıdır. Filologluğu, onun bütün külliyatına nüfuz eden vasıflarındandır. Örneğin, değerli taşlar ve mineraller üzerine yazdığı Kitabu’l-Cemahir fi Ma’rifet’il-Cevahir ve şifalı bitkiler üzerine yazdığı Kitabu’s-Saydene adlı eserlerinde Beyrûnî, ilmi terimlerin birçok lisandan karşılığını kullanarak filolojiye verdiği öneme işaret etmiştir.

Beyrûnî’nin bir iştigal sahası da fizik, özellikle de deneysel (uygulamalı) fiziktir. Hidrostatiğin kurucusu olarak kabul edilen Archimedes’in özgül ağırlık kavramını sarih bir açıklama getiremediğini gören Beyrûnî, bahse konu alana el atarak çok sağlam ve kayda değer bir argümantasyon getirmiştir. Aristoteles’ten beri tartışmalı olan ‘ağırlık-hafiflik’ kavramlarına yeni açılımlar kazandıran alim; su kaynaklarıyla artezyen kuyularını hidrostatik prensipler çerçevesinde ve bileşik kaplar esasına göre açıklamayı da başarmıştır. Botanik Beyruni’nin ilgilendiği onlarca disiplinden sadece birisidir. Bazı geometri kanunlarının, tabiatın birçok fenomeni, ve ama en çok da çiçeklerin morfolojisi üzerinde müessir olduğuna dair olan kanaatinin, Beyrûnî'yi, enteresan bir disiplinler arası (inter-disipliner) ‘uçuş’la Fibonacci Serisi üzerinden, son yılların en popüler konularından olan ‘Da Vinci Kodu’na irtibatlandırması; sıra dışı bir dehanın, nasıl da zaman ve mekân dışı, ve, tarih ve coğrafya üstü olabileceğinin açık bir göstergesi olsa gerektir..

8 - Bîrûnî'nin külliyatı, onun dini meselelere olan hakimiyetini de yansıtmaktadır

 külliyatında dikkati çeken bir husus onun eserlerinin birçok yerinde Kur’an’a ve hadislere göndermeler yapmasıdır. Bu nokta-i nazardan tetkik edildiğinde, eserlerinin, en azından bir kısmının, ciddi bir din aliminin derin tahlil ve tespitlerini taşıdıkları görülmektedir.

Onun külliyatı Arap edebiyatı açısından da enteresan okumalara müsaittir. Aynen dini alıntılara, göndermelere yer vermesi gibi, Beyrûnî, Arap edebiyatı ve şiirlerinden de birçok yerde faydalanmıştır. Bir Beyrûnî uzmanı olan Zeki Velidi Togan’ın tespitlerini ödünç alarak devam edecek olursak, Arapça şiirler de yazmış olan Yazar, bu alanda samimi ancak vasat ve kendi dehasına yakışmayan ürünler vermiştir.

Yine Zeki Velidi Togan’a nispetle devam edecek olursak, Beyrûnî, bütün diğer ilmi vasıf ve veçhelerinin yanı sıra, aynı zamanda ciddi bir tarihçidir de. Külliyatının bu bahse dair kısmı, ne yazık ki, elimize geçmemiştir. Buna karşın,elimizde mevcut olan verili külliyatı üzerinden yaptığımız analizlerden sonra, onun, kalburüstü bir tarihçi olduğuna dair bir kestirimde bulunduğumuzda, bu iddianın yanılgı payının oldukça düşük olacağını söylememiz mümkündür. 

Beyrûnî , döneminin en gözde uğraşı alanlarından olan astrolojide de tam bir üstattır. Kitabu’t-Tefhim onun bu alanda verdiği anıtsal bir yapıttır. Bu eseri ve külliyatının kimi kısımlarıyla Beyrûnî, astrolojiye, ilm-ü nücm’a prim verir gibi görünse de, külliyatının diğer bazı kısımlarıyla da hurafelere, batıl inanca ve yalancı bilime tavır almıştır. Toplamda bakıldığında, onun, bu alanda tam bir netliğe, ve, zihni berraklığa sahip olmadığına hükmetmek pekalâ mümkündür. Bu çelişik vaziyet, döneminin nesnel ve öznel şartlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, pozitivistlerin bile ‘bu kadar kusur kadı kızında da olur!’ merkezli bir hoşgörü ve sempati tepkisi vermesi söz konusu olacaktır diye düşünüyorum.

9 - Tıp ve eczacılık alanına katkıları

Beyrûnî bir eczacı olarak sıra dışı bir mevkidedir. Şifalı otlar hakkında ömrünün son yıllarında kaleme aldığı Kitabu’s Saydane’si İslam Aleminde bu alanda yazılmış en kapsamlı eserdir. Başta Şeyh Ahmed Mahalli-i Mısri’nin meşhur ve orijinal ansiklopedik eseri Kanunü’d Dünya’sı olmak üzere kimi kaynaklar Beyrûnî’ye bazı tıbbi eserleri nispet etse de bunlar elimize geçmediği, başka sahih kaynaklarda da bunları yeterince teyit eden bilgilere tesadüf edilmediği için bu malumata dikkatli yaklaşılmalıdır. Öte yandan, otantik birincil kaynaklarda, ya da, güvenilir ikincil kaynaklarda yer almamasına karşın, her biri Beyrûnî'ye adeta hayatını adamış olan Zeki Velidi Togan, Max Meyerhof, A. Süheyl Ünver, ve, Aydın Sayılı gibi uzmanların eserlerinde kendilerine referans verildiği için, bazı informasyon, bu metinde kendisine alan açmasını bilmiştir.

10 - Beyruni’nin elimizdeki yegâne tıp ve eczacılık kitabı

Yukarıda da dilendirdiğim üzere, Biruni'nin asârının çok önemli bir kısmı ne yazık ki kayıptır. Tıp ve eczacılık alanındaki eserlerinin de sadece Kitabü’s-seydele fi’t-tıb (ya da Kitabu's-Saydana fi't-tıb) başlıklı olanı elimizdedir.
Bîrûnî'nin tıp ve eczacılıkla ilgili asarında, ne yazık ki sadece Kitâbü's Saydana fî't-tıb elimizdedir. Bu eserin bir edisyonu, 2011'de Kültür ve Turzim Bakanlığınca yayınlanmıştı.






Bu eser tıbbi ilaçlar konusunda, farmakoloji bahsinde temel bir yapıttır. Halihazırda elimizde olmayan, ancak, gerek yazarının, gerek çağdaşlarının ve gerekse de daha sonraki çağlarda yapılan etütlerin içerdiği referans ve göndermelerden hareketle varlıklarından haberdar olduğumuz Bîrûnî'nin diğer önemli tıp ve eczacılık eserleri şunlardır:
Kitab-ı medhal, Cami’-i muhtasar, 
Mugis fi’t-tıb, 
Eşribe ve et’ima, 
İhtisar-ı kafi, 
Kanunü’s-sagir fi’t-tıb.
Beyrûnî'nin doğrudan tababetle alakalı olmayan eserlerinde, ya da çağdaşlarının ve ardıllarının onunla ilgili kimi yapıtlarında, üstadın tıpla ilgili bazı tasvir, tespit ve tahlillerine rastlanmaktadır. Sırtlarından yapışık olarak doğan ikizler gibi anomaliler hakkındaki yorumu, ya da İslam Alemindeki ilk sezaryenle doğuma dair verdiği tarihi bilgi bunlardan bazılarıdır.

11 - Türkçe'ye çevrilen eserleri:
0010563d
11.inci asra damgasını vurmakla kalmamış; yanı sıra da, bilim tarihinin tamamının en önemli Müslüman - Türk alimlerden birisi olarak temayüz etmiş olan el Bîrûnî'nin, günümüze kalmış olan bütün külliyatının (normal şartlar altında) şimdiye kadar çoktan Türkçe'ye çevrilmiş olması, ve, üstüne üstlük, bu eserlerinin bir çoğunun da edisyon kritiklerinin yapılmış olması beklenirdi, öyle değil mi?

Oysa, gerçekleşen durum, maalesef, normalde olması gerekenden çok ama çok uzaktır. Bazılarının muharrir istinsahı olduğu, yani, bizzat Bîrûnî'nin divitinden çıktığı sanılan orijinal el yazmalarının bir kısımının ülkemizdeki kütüphanelerde bulunuyor olmasına karşın, 2017'nin ortalarına doğru ilerlediğimiz şu günlere değin, sadece 3 (yazıyla: ÜÇ!!!) Bîrûnî eseri kazandırılabilmiştir dilimize. Bu vaziyet, ülkemizdeki ilmi atmosferin verimliliği, ve, akademyanın kondisyonu bakımından, oldukça düşündürücü olsa gerektir.

Bahse konu o üç Bîrûnî çevirisinden ilki, yukarıda bahsedilen Kitabü’s-seydele fi’t-tıb (ya da Kitabu's-Saydana fi't-tıb); ikincisi Maziden Kalanlar (El-Âsâr el-Bâkiye); ve, nihayet üçüncüsü de Tahdîdü Nihâyâti'l-Emâkin'dir(5). 

12 - Önümüzdeki somut görev: Bîrûnî'yi unutulmuşluktan kurtarmaktır

İstanbul'un, Türkiye'yi temsile her bakımdan ehil, mümeyyiz ve mümessil olduğu kabulünden yola çıkarak; bu kentin Aksaray Meydanı, Taksim Meydanı, Esenler Meydanı, Bahariye Caddesi, Beyazıt Meydanı, Bağcılar Meydanı gibi çok yoğun nüfus hareketliliğinin yaşandığı arter ve alanlarında, gelip geçenlerden rastlantısal olarak seçtiğimiz her kesimden insana 'Bîrûnî kimdir?' diye sorup, ardından da 'a-Fransa'da futbol oynayan Afrikalı bir sporcu; b-'O Ses Türkiye Yarışması' finalisti; c-Bir üniversite; d-Bir tıbbı tahlil laboratuvarı, e-Müslüman - Türk alimi' şıklarından birisini seçmesini istediğimizde; verilecek muhtemel cevapların oluşturabileceği profilin, (bunların ağırlıklı ortalamasının hakikatle sağlayacağı mutabakat bağlamında) hiç de iç açıcı olmayacağını tahmin etmenin zor olmadığını sanıyorum.

Öte yandan, özelde akademik simaların ve bilim insanlarının, genelde ise aydınların son derece de ilgisiz kaldıkları tarihi bir figürün, 'sokaktaki insan', 'ortalama yurttaş' nezdindeki bilinirliğinin yüksek olmasını beklemenin, 'sıradan insanlar'a yapılmış ciddi bir haksızlık olduğunu teslime mecburuz diye düşünüyorum.

Bu metin; Beyrûnî'nin ismini, asarını, hayatını örten bilinmezlik peçesinin kaldırılmasına, ve, üzerine serilmiş olan unutulmuşluk toprağının temizlenmesine, ummanda zerre miskal mertebesinde bir katkı bile sağlayabilirse şayet, yazarı kendisini hakikaten bahtiyar addedecektir (6).

dipnotlar:

george sarton ile ilgili görsel sonucu
George Sarton
george sarton ancient egypt civilisation ile ilgili görsel sonucu
George Sarton'un Kâdim Mısır medeniyetine
 olan ilgisi, kütüphanesinin ex-libris'ini
bu antiteden alınmış bir kompozisyon ile
oluşturmasına yol açmıştı.

(1): George Sarton (1884 - 1956), Belçika asıllı Amerikalı kimyacı ve tarihçi. Tarihçiliği sıradan bir tarih yazıcılığı olmayan Sarton, 'Bilim Tarihi' disiplininin kurucu babası olarak kabul edilmektedir.Belçika'da, doğduğu yörenin akademik kurumu olan Ghent Üniversitesi'ni 1906'da bitiren Sarton, 1908'de yaptığı 1 kimya çalışmasıyla altın madalya aldı. Aynı üniversitede 1911'de matematik alanındaki teziyle doktorasını verdi, ve, o yıl içinde, yıl İngiliz artist Mabel Eleanor Elwes'la evlendi. 1. Dünya Savaşı devam ederken (1915), ailesiyle birlikte ABD'ye göç etti, ve, Carnegie Foundation for İnternational Peace için çalışmaya başladı. O sırada, Harvard Üniversitesi'nde de dersler vermeye başlamıştı. Profesör olduğu 1940'dan, emekli olduğu 1951'e kadar Harvard'daki çalışmalarına devam eden George Sarton, 1919 - 1948 döneminde, kesintisiz olarak, Carnegie Institution of Washington için de mesai harcamıştı. 

İlk cildi 1927'de, 5. ve son kitabı (bibliyotek bilgisine sadık kalarak söyleyecek olursak, üçüncü cildin ikinci kitabı) ise 1948'de yayınlanan, (tamamlamaya ne yazık ki yazarının ömrünün yetmediği), ve 'Yeni Hümanizm' diye nitelenen bir felsefi anlayışla kaleme alınmış olan 'The  to the History of Science' (küçük hurufatla basılmış 4300 sayfa) hem Sarton'un, ve, hem de bilim tarihi literatürünün, halâ aşılamamış şaheseridir. 
9 kitap olarak tasarladığı (sadece beşi yayınlanabilmiş), bahse konu kapsamlı bilim tarihi eserinin 2.ci cildinin arşiv çalışmaları sırasında, Müslümanların (8 yy - 12. yy döneminde) bilime olan olağanüstü katkısını fark etmiş, ve, Arapça öğrenmişti.Bunu, Orta Doğu'ya yaptığı uzun gezilerde giriştiği hummalı ve kapsamlı arşiv çalışmaları, ve orijinal el yazması taramaları izledi. 

Vefat ettiği 1956'da, eserinin şu kitapları basılmıştı: Birinci Cilt: From Homer to Omar Khayyam, İkinci Cilt: From Rabbi Ben Ezra to Roger Bacon (iki kitap), Üçüncü Cilt: Science and Learning in the Fourteenth-century (iki kitap). Harvard Üniversitesi, daha Sarton hayattayken 'The History of Science Society' ile birlikte, uluslararası bilim camiasınca çok prestijli kabul edilen bir madalya ihdas etmişti. Bu madalya, 1955'ten itibaren, bilim tarihine ömür boyu ve, sıra dışı katkılar yapmış bilim insanlarına verilmiştir (bknız. http://hssonline.org/about/history-of-the-society/).

Sarton, Kâdim Mısır Medeniyetini, Batı Medeniyeti'nin kurucu ve 'temel koyucu' unsurlarından kabul etmiş, bunu, kurduğu 'İsis and Osiris Society' ve, aynı ismi taşıyan akademik periyodikle de kanıtlamıştır. Onun, alanında dünyanın en muhteşem arşivleri arasında gösterilen kütüphanesindeki eserlere yapıştırılmış ex-libris'inin Kâdim Mısır'la ilgili bir görseli içermesi bundandır.

(2): Bilim tarihinin Bible'ı kabul edilen bahse konu yapıtın, onun ilk edisyonun okuruyla buluştuğu 1927 – 1948 periyodundan bu yana geçen onca zamana karşın, halâ dilimize kazandırılmış olması, bilimsel atmosferimiz, ve, kültürel iklimimiz bakımından çok büyük bir eksikliktir.
Aydın Sayılı, Atatürk
tarafından yurt dışında bilim
tarihi okumaya yönlendirildiği
yıllarında.

(3): Aydın Sayılı (1913 - 1993) ordinaryüs profesör doktor ünvanını taşıyan son bilim insanlarımızdan olup, Türkiye'nin akademik ünvanlı ilk bilim tarihçisidir. Bilim tarihi ve bilim felsefesi eğitimi almamasına karşın Abdülhak Adnan Adıvar (1881, Gelibolu – 1 Temmuz 1955, İstanbul), bu alanda verdiği eserlerle öncü bir rol üstlenmiş ve kendisinden sonra gelen Aydın Sayılı gibi akademisyenler için de rol modeli olmuştur. 1942'de Harvard Üniversitesi'nde bilim tarihi doktorasını tamamlayan Aydın Sayılı, bu yola, Atatürk'ün, ve, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey'in yönlendirmesi ve destekleriyle girmiştir. 1942'de, Harvard'dan hocası George Sarton'un jüri başkanı olduğu doktora sınavını, 'İslâm Dünyasında Bilim Kurumları' başlıklı teziyle, ve, iyi dereceyle vermeyi başarmıştır. Bu doktora, aynı zamanda, dünyada bilim tarihi alanında alınan ilk akademik ünvandı.
hayatta en hakiki mürşit ilimdir aydın sayılı ile ilgili görsel sonucu

1943'de Türkiye'ye dönen Sayılı, AÜDTCF Felsefe Bölümü'ne öğretim üyesi olarak girmiş, 1952'de de bilim tarihi profesörü olmuştur. Ordinaryüs Profesör ünvanını aldığı 1958'e kadar, ABD'de çeşitli üniversitelerde hocalık yapan Aydın Sayılı, birçok muteber dünya üniversitesinden teklif almasına karşın, 'bana kefil ve destek olan Gazi'ye, Reşit Galip Bey'e, ve, tabii ki Türk milletine olan borçlarımı eda etmek için memleketimde kariyer yapacağım' demiş, ve, bu düstura uygun davranmıştır. Başyapıtı olan, ve, bilinmeyen birçok hususu gün ışığına çıkarırken, doğru sanılan birçok yanlışı da tahsis eden 'İslâm Dünyasında Rasathane ve Genel Rasathane İçindeki Yeri' adlı eserini 1960'da yayınlayan Sayılı, üniversiteden emekli olduğu 1983 yılına kadar Felsefe Bölüm Başkanlığını yürütmüştür. 

Bilim tarihi yazıcılığımızın önemli siması
Abdülhak Adnan Adıvar.
Yurt içindeki ve dışındaki birçok kurum, enstitü ve üniversitenin de fahri ve eylemli üyesi olan Sayılı, ilmi ve akademik çalışmalarına emeklilik döneminde de sürdürmüştür. Polonya başta olmak üzere, çeşitli ülkelerden madalya ve onur belgesi alan Aydın Sayılı, 1990'da UNESCO onur ödülüne de lâyık görülmüştür. 

Aydın Sayılı, hocası George Sarton gibi, başta Mısır ve Mezopotamya olmak üzere, Batı dışı kâdim medeniyetlerin Batı Medeniyeti üzerinde derin ve tayin edici etkilerine vurgu yapan ilmi çalışmalarıyla temayüz ederken, Türklerin ilme katkısını öne çıkarmayı da ihmal etmemiştir. Onun, çeşitli yabancı dillerden Türkçeye giren farklı disiplinlere ait çok sayıdaki bilimsel terime karşılık teklif ettiği Türkçe karşılıklar, bugün yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu arada, Bîrûnî'nin Türk olduğu iddiasının altını, ileri sürdüğü sağlam argüman ve kanıtlarla dolduran da Aydın Sayılı olmuştur. 
maitre aliboron ile ilgili görsel sonucu
aliboron, Avrupa folklorunun
leitmotiflerindendir.
(4) : Maitre Aliboron Fransızca bir deyim olup, 'bilgiçlik taslayan kişi, budalanın önde gideni, eşek hazretleri' anlamlarına gelmektedir (bknz. Büyük Fransızca - Türkçe Sözlük, Tahsin Saraç; tabirin Fransızca aslının etimolojisi için bknz. http://www.cnrtl.fr/lexicographie/aliboron). Google'da 'maitre aliboron' yazdığınızda, karşınıza (maalesef) Bîrûnî'nin hayatını anlatan bir belgesel film (facebook sayfası için bknz. 
https://www.facebook.com/pages/Biruni-la-plume-des-envahisseurs-Biruni-the-Quill-of-the-Invaders/287344307993773?sk=info) ve çok sayıda eşek görseli çıkmaktadır (bknz. https://www.google.com.tr/search?)Wikipedia'da 'aliboron' kelimesinin karşılığı olarak, yine Bîrûnî'ye gönderme var (bknz. http://fr.wikipedia.org/wiki/Aliboron). Kelimenin Fransızca'daki etimolojik kökeni hakkında bir kaynak: http://fr.wiktionary.org/wiki/aliboron.

Batı Aleminin  bazı kanaat önderleri, nasıl olur daGeorge Sarton gibi, bilim tarihi disiplininin kurucu figürü, ve, bir çoklarına göre de yalvaçı addedilen, adeta ikonlaşmış bir muteber alim tarafından '11.inci asra damgasını vuran deha' şeklinde tasvir ve tavsif edilen Bîrûnî'yi bu şekilde aşağılamaya cür'et ve teşebbüs edebilmişlerdir? Bunun arkasında çalışan sebepler, müşevvikler ve dinamikler nelerdir? Bu soruların cevabı, konunun ehemmiyeti ve enteresanlığı yüzünden, bu metne sıkıştırılamayacak denli kapsamlıdır. Bu bakımdan da mezkûr metin, müstakil bir yazı olmaya mecbur ve mahkûmdur. 

Bu dipnot, bahis konusu yazıya bir medhal kipi mahiyetinde olup, mevzunun esasına dair iki hususu kalın konturlarıyla resmederek, vazifesini ifa edecek, ve, hitama erecektir. İşte okunulan satırların vaat ettiği kalın konturlarla çizilmiş o 2 unsurlu resim:

1-Kalem oynattığı onlarca disiplinde cesurca ıstılahlar (bilimsel kavramlar) teklif eden, ve, henüz yerleşmemiş olan bu çiçeği burnunda ilmi terimlerle de yazmaktan hiç çekinmeyen Bîrûnî, hem bu sebeple, hem de, üslûbunun bir miktar çetrefilli ve kompleks oluşu yüzünden; çok önemli bir parçası olduğu 8 yy - 12 yy döneminin en zor anlaşılır yazarlarından birisi olarak öne çıkmaktadır. Bu durumun, onun fikri dünyasına girmeyi oldukça zorlaştıran bir husus olduğu aşikârdır. Kuvvetle muhtemeldir ki, Bîrûnî külliyatıyla ilgilenen, ve, ilmi bakımdan vasat ve önemsiz; çıkardıkları gürültü bakımında ise oldukça farfara ve gündem belirleyici olan bazı Batı Medeniyeti kanaat önderleri; 'biz anlamıyorsak, ya da, anlamakta zorlanıyorsak, yazarında bir problem olmalı!' densizliğinin ve kendini bilmezliğinin mümesilliğine ve acentalığına soyunmuşlar, ve, bu hadsizliğin bir nişanesi olarak da, bahse konu edepsiz fiilin faili olmuşlardır. 

2-'El Bîrûnî' ve 'el Beyrûnî' isimlerinin Batılılarca telaffuz edilmesinin, yine Batılı kulaklarda bıraktığı tınının 'aliboron' ile benzer frekansta oluşu, bunların aynileştirilmesi zirzopluğunun arkasında yatan fonetik saik olabilir.

Yukarıda da dillendirildiği üzere, Aydın Sayılı'nın değindiği, ancak, ayrıntılı olarak etüt etmediği bu konu, bilim tarihi disiplinine gönül verenlerce mutlak surette mercek altına alınmalı; bu suretle üzerindeki esrar perdesi kaldırılarak, halen işgal ettiği enigma makamından kurtarılmalıdır.

(5): Tahdidü Nihayati'l-Emakin, yazan: Ebû Reyhân Muhammed b. Ahmed el-BÎRÛNÎ, çeviren: Kıvâmeddin BURSLAN, hazırlık ve transkripsiyon: Melek DOSAY-Tuba UYMAZ, TTK Yayını, 2013; bknz. http://e-magaza.ttk.gov.tr/switch.php?file=ProductInfo&cat_id=82&product_id=5155 (bu konudaki kıymetli uyarısı için değerli dostum FÖ'e teşekkür ederim).
(6): Kapsamlı bir Bîrûnî bibliyografyası için bknz.http://www.jphogendijk.nl/biruni.html Kısa bibliyografya:
1 - Maziden Kalanlar (El-Âsâr el-Bâkiye), yazan: Ebu Reyhan el Bîrûnî, Çev. Dr. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, 2011;
2 - Beyruni’ye armağan, yazan: heyet, editör: Aydın Sayılı, TTK Yayını, 1974; 
3 - İntroduction to the history of science, George Sarton, vol. 1, vol. 2, part 1, Carnegie  İns. of  Wash, 1931; 
4 - İslâm'da Bilim ve Teknik, 5 cilt; Fuat Sezgin, TUBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Yayını, 2007;
5- Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Türk Bilim Tarihi, cilt 2, sayı 4, 2004; Bilim ve Sanat Vakfı Yayını; 
6 - Bilim Tarihi, Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi, Colin A. Ronan, çev. Ekmelettin İhsanoğlu, Feza Günergun, TÜBİTAK Yayınları, 2003;
7 - Bilim Tarihi, Pascal Acot, çev. Nermin Acar, Dost Kitabevi Yayınları, 2005;
8 - İslam Ansiklopedisi, MEB, 1940 – 1986, Bîrûnî, ve, İslâm Bilim Tarihiyle bağlantılı diğer maddeler;
9 - İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, 1988 - 2012; Biruni maddesi (yazan Günay Tümer, cilt 6, s. 206 - 215; http://www.islamansiklopedisi.info/index.php?klme=biruni) ve, İslâm Bilim Tarihiyle ilgili çeşitli maddeler;
10 - http://en.wikipedia.org/wiki/Ab%C5%AB_Ray%E1%B8%A5%C4%81n_al-B%C4%ABr%C5%ABn%C4%AB
11 - http://en.wikipedia.org/wiki/George_Sarton
12 - http://tr.wikipedia.org/wiki/Ayd%C4%B1n_Say%C4%B1l%C4%B1
13 - http://en.wikipedia.org/wiki/Ayd%C4%B1n_Say%C4%B1l%C4%B1
14 - Büyük Fransızca - Türkçe Sözlük, Tahsin Saraç, Adam Yayınları, 1994.
15 - Uluslararası İbn Türk, Hârezmî, Fârabî, Beyrûnî, ve İbn Sînâ Sempozyumu Bildirileri, (Ankara 9 - 12 Eylül 1985), Editör (?): Aydın Sayılı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 42, Kongre ve Sempozyum Bildirileri Dizisi, Sayı: 1, Ankara, 1990.
16 - Maitre aliboron kavramının referans verdiği olumsuzlukların bu metne katılması süreci için bknz. http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/10/bat-zihniyetinin-baz-haddini-bilmez.html

1 yorum:

  1. maalesef değerli dostum, yukarıdaki bahisle ilgili kitap ve dökümanları, büyük bir partinin parçası olarak, bir okula bağışladım. lâkin, bundan sonra edinirsem, sizinle paylaşacağıma da söz veririm, iyi okumalar dilerim:-)

    YanıtlaSil