Aşk, Cân, Cânan, Adalet ve Hürriyet diyorum YâHû, daha ne diyeyim, daha ne diyeyim, daha ne?!?



14 Şubat Sevgiler Günü’ne dair olan görüşlerimi içeren ve http://ziyaversencan.blogspot.com/2012/02/sevgililer-gunu-mu-istemez-eksik-olsun.html linki ile erişilebilecek olan ‘Sevgililer gününde sevdiğine ‘miniminnacık bir pırlantacık’ almadığı için öküz ilân edilen bütün erkekler, birleşiniz!’ başlıklı yazım bazı okurların ağır eleştirilerine muhatap oldu.
Bahse konu yazının içeriğinden hareketle, yazarının şahsında; ‘sevdiğine, yılın bir gününü bile hasretmekten kaçınan; üstüne üstlük, bir de, ona, ‘yarım elma, gönül alma’ kabilinden bir hediyeciği bile çok gören bir duygusuz maddiyatçı ve bencil bir zonta teşhis etmek’ bana kalırsa çok ciddi bir haksızlık olacaktır.

Bu haksızlığın izalesi için serdedilen entelektüel eforun bir neticesidir bu metin.
Her şeyden önce, ‘Ve Cân ve Canan ve Aşk ve Hürriyet ve Adalet’ diyen birisine nasıl olup da ‘maddiyatçı’ sıfatının yakıştırılabildiğini anlayabilmemin mümkün olmadığının altını çizmek isterim. Ve…
…azıcık bilirim ve inanırım kuvvetle ki...
Evren (mevcudat, kâinat); Aşk ve Adalet ve Hürriyet üzerine bina edilmiştir.
Aşk, Adalet ve Hürriyet; mükemmel bir bütünün birbirini tamamlayan olmazsa olmaz bileşenleri; kusursuz bir mimarinin 'non sine qua non' componentleridir.
Cân ile Canan, Aşık ile Maşuk, Habip ile Muhip arasındaki sevgi, sevda, aşk, muhabbet, fedakârlık, diğerkâmlık ve tutku ilişkisi yılın bir gününe asla ve kat’a hapsedilebilemez.
Cân ile Canan, Aşık ike Maşuk, Habip ile Muhip arasındaki (yukarıda kimi hususiyetlerine vurgu yapılan çok katlı, çok anlamlı, çok boyutlu) ilişkinin, yılın sadece muayyen bir gününde verilen (maddi değeri ne denli yüksek olursa olsun) bir hediye ile taçlandırılabilmesi de asla ve kat’a söz konusu dahi olabilemez.
Öte yandan da, şunu da teslim etmek durumundayım ki, isteyenler; Cân ile Canan, Aşık ile Maşuk, Habip ile Muhip arasındaki sevgi, sevda, aşk, muhabbet, fedakârlık, diğerkâmlık ve tutku ilişkisini yılın muayyen bir gününde verilen (ve maddi değerinin de esasen belirleyici olmaması icap eden) bir hediye ile pekalâ kutlayabilirler.
Ben kendimi bilirim ve çok değil, birkaç satırımı okuyanlar da bilebilirler az buçuk beni; ve meselâ Hürriyet’i ve Adalet’i ve Aşk'ı ne kadar çok önemsediğimi.
Her şeyde, bütün beşeri ve gayrı-beşeri muamelat ve fikriyat ve hadisat ta olduğu gibi, Aşk’da dahi Hürriyet ve Adalet’in esas alınması gerektiğine inanırım.
Bu bakımdan da, Aşk’ın her veçhesinin; Aşık ile Maşuk dışındaki kişilerin dayatmasından ârî olması, müstakil olması, azâde olması icabatını da şehvetle ve şiddetle savunurum.
Aşık ile Maşuk; bir nevi 'kafalarına göre', meşrepleri çerçevesinde, müktesebatlarının ve havalarının izin verdiği nispette, potansiyellerinin tayin ettiği amir hükümlerin topoğrafyası içerisinde yaşamalılar aşklarını, sevdalarını, sevilerini, tutkularını derim ve inanırım buna samimiyetle.
Üçüncü şahıslara, hele de liberal kapitalizmin kâra tapan vahşi aktörlerine; aşka, sevgiye, sevdaya dair konularda konuşmak, görüş bildirmek, yol göstermek ve hele de ve hele de ve hele de dayatma yapmak şansı ve hakkı asla ve kat’a tanınmamalıdır derim ve bu dediğime de aşk ile, vecd ile, şevk ile iman ederim.
Çok lâkırdı ettim de, esasen ne dedim, bidayette Allah bilir, nihayette de hiç kuşkusuz okuru.
'İpe sapa gelir kelâm oldu mu yukarıda serdettiğim onca fikir?' şüphesini de paylaştıktan sonra, lâfımın burasında Aşk'ın amentübillahını paylaşmadan olmaz diyorum.
Öyleyse cânım Efendim, gelsin ol kelâm Fuzûli’den:
İlm kesbiyle pâye-i rif'at / Ârzû-yı muhâl imiş ancak / Aşk imiş her ne var âlemde / İlm bir kıyl u kâl imiş ancak
İşte bu yüzden efendim, tam da bu sebeple a cânım Efendim, diyorum ki; Aşk, Cân, Cânan, Hürriyet ve Adalet birbirini besler ve tamamlar ve tam da bu yüzden; bezirgânların, tacirlerin, tüccarların, tecimenlerin kârlarını maksimize etme pespayeliğine, bedbahtlığına, müptezelliğine bu yüce entiteler kurban edilebilemez, N O K T A!
Lâkin, ettiği bunca lâkırdıya karşın; bu satırların yazarı, halâ da, ‘sevdiğine – sevdiceğine, ona adanmış – tahsis edilmiş bir muayyen günde bile, miniminnacık bir hediyeceği çok gören birisi olarak vasıflandırılacaksa; varsın bu da böylesi bir anlayışsızlık ve yanlışlık ve adaletsizlik abidesi olarak nakşoluversin kâinatın sonsuz örgüsündeki o mâşeri düğümler silsilesinin şahsıma dair olan patternine.
Varsın bu satırların yazarı da ‘Sevgililer gününde sevdiğine ‘miniminnacık bir pırlantacık’ almadığı için öküz ilân ediliversin.
Öyleyse,‘Ah bin Yâ bin Fesâye!’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder