Peşin hüküm verme, ardını düşün: kadim bir Çin meselinin hatırlattıkları

Covid-19 Pandemisi Acil Eylem Planı – Atez Yazılım Teknolojileri A.Ş.Ancient Chinese Warrior Yue Fei Wall Scroll



0 - Takdim / Medhal / Epilogue:

Epeyce önce okuduğum, kaynağını ise hatırlayamadığım kadîm bir Çin masalından belleğimde kalanları genişleterek yeniden yazmış ve 2015'de blogumda paylaşmıştım(1). O masalı, covid19 salgını yüzünden Çin'e yönelik ötekileştirici söylem ve eylemlerin yer yer de ırkçılık hudutlarını aştığı şu süreçte tekrar paylaşmanın anlamlı olacağını düşündüm. 2015'de yayımladığım versiyonu tekrar gözden geçirdim, (final kısmını ise eser miktarda Kuantum Teorisi, havayla civa derekesinde Sicim Teorisi, yokla var arasında Kozmolojik argümantasyon ve azıcık mı azıcık da 'kendine gönderme yapan, kendi üzerine katlanan olgular'la süsleyerek) revize ettim ve işte son haliyle huzurlarınıza arz ediyorum muhterem kârim:

1 - Senelerce senelerce önce Çin'de...

Bin yıl, belki de daha fazla bir zaman önce, koca Çin ülkesinin ücrâ bir köyünde çok yaşlı bir adamla genç torunu at yetiştiriyormuş. Köylüler, bir kış günü, yaşlı adama ‘ne talihlisin seyis, hem seni dinç tutan sevdiğin bir işin, hem de sana yardım eden hakikatli bir torunun var’ deyince, o, ‘peşin hüküm verme, ardını düşün’ diye cevaplamış onları. Köylüler bu cevaba anlam veremeden ayrılmışlar yaşlı adamın çiftliğinden.
Torununun, üç günlük mesafedeki kasabaya gidip, oradaki at cambazlarından daha usta bir binici olmanın, vahşi atları yakalamanın ve onları ehlileştirmenin incelikleri konularında ders almak istediğini dedesiyle paylaşması bu ziyaretin hemen ardından olmuş. Yaşlı seyis bu durumdan tabii ki hiç de memnun olmamış. Zira, o sırada azan eklem romatizmaları yüzünden, bırakın atlarla uğraşmayı, kendisine bile bakmakta zorlanıyormuş. 

Torunu, dedesinin muhalefetine rağmen kasabaya gidince, köylüler yaşlı seyise gelip ‘ne kadar talihsiz bir adamsın! Kendine bakmaktan acizken, üstüne üstlük bir de, hayırsız torunun seni terk etti’ diye üzüntülerini bildirmişler. Yaşlı seyis, metanetini korumuş ve bir önceki ziyaretlerinde verdiği cevabı yeniden paylaşmış köyden gelen konuklarıyla: 'peşin hüküm verme, ardını düşün’. Köylüler, beklemedikleri bu cevaba şaşırdıklarını belli eden bir edayla birbirlerine bakıp ayrılmışlar yaşlı adamın çiftliğinden.
Rengi alevlere çalan o efsanevi doru taya 
hayran olmamak mümkün değilmiş.
2 - 'Şans Teker'i, 'Talih Çarkı' döner durur tepemizde

Bir müddet sonra, torun, yedeğinde harikulâde bir vahşi tayla dönmüş köye. Tay benzeri çok zor görülebilecek güzellikte doru bir küheylânmış. Genç seyis büyük bir aşk ve yüksek bir motivasyonla başlamış onu eğitmeye. Köyün ileri gelenleri toplanıp ziyarete gitmiş yine yaşlı seyisi. Onu durgun görünce de ‘amma garipsin be seyis! Torunun, ülkenin en mahir at cambazlarından ders almasına, dönüşte de görülmemiş güzellikte bir küheylan kapıp gelmesine karşın, daha ne somurtup durursun be!?! Senin şimdi, ülkenin en talihli seyisi ve de büyükbabası olman hasebiyle, zil çalıp oynaman gerekmez mi?’ demişler. Yaşlı seyis, sıkkın bir ifadeyle, artık standart haline gelen cevabını paylaşmış yine:

‘peşin hüküm verme, ardını düşün’

Beklemedikleri bu cevap üzerine, memnuniyetsizliklerini belli eden tavırlar sergileyen köylüler, homurdanarak uzaklaşmışlar oradan.
historical handsome chinese men ile ilgili görsel sonucu
Yaşlı seyisin yakışıklı torununun, şanslı 
mı, yoksa şanssız mı olduğuna karar 
verebilmek gerçekten zor 
işmiş doğrusu!

İlerleyen günlerde, torun, vahşi küheylanı eğitirken, at onu sırtından aniden atıvermiş. Seyis koşarak yanına gittiğinde, acıyla bağıran torunu, kırılmış bacağını iki eliyle tutuyor, bir taraftan da vahşi taya öfkeyle söyleniyormuş. Haberi alan komşuları kısa bir süre sonra seyisin yanına gelmiş ve bu sefer de onu beklemedikleri kadar neşeli görünce sinirlenerek çıkışmışlar: ‘seni anlamak hakikaten giderek zorlaşıyor seyis. Torunun bacağını kırdı, aylarca iş göremeyecek. Vahşi küheylanı ehlileştiremediğiniz için satamayacaksınız da. Köyün belki de en talihsizi sizsiniz. Buna rağmen hiç üzülmüşe benzemiyor, sürekli gülücükler saçıyorsun; neden acaba?!?’. 

Yaşlı seyis belli belirsiz gülümseyerek bakmış ve onlar açısından artık pek de sürpriz sayılmaması gereken şekilde cevaplamış konuklarını: 
‘peşin hüküm verme, ardını düşün!’ Köylüler, memnuniyetsizliklerini açıkça ortaya koyan öfkeli hareketlerle terk etmişler dede ve torununu.
3 - Kim talihli, kim talihsiz?

Bundan bir kaç gün sonra, köyün bağlı olduğu senyörün, savaş lordu da diyebilirsiniz, bir şövalyesi, adamlarıyla gelip, yaşı 18 – 45 arasındaki bütün sağlıklı erkekleri askere almış. Sadece yaşlı seyisin torunu, kırık bacağı sayesinde bunun dışında tutulmuş. Durumu yerinde görmek için yaşlı seyisin evine giren şövalye, bir bacağı kırık toruna, bir de çiftliğin özel bir 
chinese war lord ile ilgili görsel sonucu
Bir Çinli savaş lordu.
bölümünde öfkeyle çitlere saldırıp duran vahşi küheylana bakıp sessizce terk etmiş orayı. Köylüler de hemen ardından damlayıvermişler seyisin çiftliğe. Bir de bakmışlar ki, yaşlı seyis, endişeli bir eda ile bir küheylana, bir de toruna bakıp durmakta. Misafirleri, her kafadan bir ses çıkararak, adeta kakafonik bir şekilde konuşurken, yaşlı seyis, köyün erkekleriyle birlikte ufukta kaybolmak üzere olan şövalyenin kafilesinin toz bulutuna dalmış gitmiş. ‘Pes be adam! Köyün en talihlisi sizsiniz, bak, torunun savaşa gitmekten kurtuldu. Ama senin yüzünden düşen bin parça’ diye çıkışınca köylüler, yaşlı seyis gözlerini ufuktan ayırmadan cevaplamış onları. Söyledikleriyse, ne konukları ve ne de bu meselin okurları için hiç de şaşırtıcı değilmiş artık: 
‘peşin hüküm verme, ardını düşün’ 
Köylüler, dayanamamışlar ve asgari nezaket kurallarını bile hiçe sayarak,‘sen delisin!’ diye bağırarak, öfke nöbetleri içerisinde ve aceleyle terk etmişler çiftliği.
Gel zaman, git zaman, kış bahara dönmüş ve savaşa giden erkeklerin ancak çok küçük bir kısmı, o da yaralı, salgın hastalıklardan enfekte olmuş bir halde ve derin bir perişanlık içerisinde, dönebilmişler geriye. Onlarla birlikte köye gelen senyörün habercisi, yaşlı seyisin çiftliğine uğramış ve mağrur bir ifadeyle, Savaş Lordu'nun o vahşi küheylanı hassa ahırına katmak istediğini bildirmiş. Yaşlı seyis, senyörün sarayına yapacağı yolculuk için, henüz iyileşen ve ancak 1 - 2 gündür koltuk değneksiz gezmeye başlamış olan torunun hazırlanmasına yardım etmiş. Torunu, henüz eğitiminin çok başlarında olan vahşi küheylan, Savaş Lordu'nun habercisi ve maiyetinden oluşan kafile tozu dumana katarak uzaklaşırken; köylüler de adeta bitivermişler yaşlı seyisin kapısında. Koro halinde, ağıt yakarcasına ve birazcık da 'oh olsun!' dercesine ve nispet veren bir edayla, 'Vah dostum, vah yaşlı adam, vah çaresiz ihtiyar! Torununu savaşta ölmekten kurtardığını sanmıştın, ama, bak şimdi hem onu, hem de o muhteşem küheylanı kaybediverdin. Sen çok talihsizmişsin be komşu!’ diyen köylülerin suratına sakin ve dingin bir edayla bakan yaşlı seyis, gülümseyerek yapıştırıvermiş o klişeleşmiş cevabını: 
‘peşin hüküm verme, ardını düşün!’
Bu cevabın köylüleri nasıl öfkelendirdiğini, nasıl kızdırdığını anlamak için orada olmaya gerek yoktur sanırım!
Halkın yoksulluğunu pekiştiren ve sadece Savaş Ağaları, büyük
feodal beyler, ve üst rütbeli bürokratların maddi ve manevi
hırslarını tatmine hizmet eden o bitimsiz savaşlardan birisinde,
Çinliler birbirini boğazlıyor.
4 - Nimet sandığımız bazen külfettir; tabii 'vice versa'

Aradan bir mevsim geçmiş; bahar yaza dönmüş. Torununun, küheylanı eğitip senyörün ahırına kattıktan sonra, yanına dönmesini sabırsızlıkla bekleyen yaşlı seyisin kapısına bir sabah, henüz Güneş'in tam manasıyla doğmadığı bir er vakitte, hem kendileri, hem de atları zırhlı ve tepeden tırnağa pusatlı, onlarca savaşçıdan oluşan bir kafile dayanıvermiş. Kudretli senyörün, Çin'in en önemli Savaş Lord'unun şatafatlı şövalyelerini, muharebe donanımında ve tertibinde ve de aniden görünce karşısında, aklı çıkmış zavallı seyisciğin, eli ayağı kesilivermiş, olduğu yere yığılıp kalmış.


Torununun büyük bir hata yaptığını ve bedelini de hayatıyla ödediğini, öfkesi yatışmamış olan lordun, evini, barkını ve bahçesini yerle bir ettirip kendisini de öldürtmeye karar verdiğini düşünüyormuş ki....

....ummadığı bir şey oluvermiş.
Yaşlı seyisin beklenmeyen konuklarının yaptığı açıklamalar, korkulacak değil, aksine, sevinilecek gelişmelerden bahsediyormuş. Eli ayağı kesilen, tansiyonu yükselen, dizinin bağı çözülen ihtiyar biraz rahatlayınca, konuklarının aslında yüreğine su serpen mesajlarını daha rahat algılamaya başlamış.

Gelenler, torununun vahşi atını eğitirken, sergilediği olgun tavırları ve bilgece tutumları sayesinde, senyör tarafından çok beğenildiğini, bu arada biricik kızının da genç, maharetli ve yakışıklı seyise aşık olduğunu; senyörün, bu duruma, benzerlerine ancak masallarda rastlanılacak bir şekilde yaklaşarak, evlenmelerine izin verdiğini bir bir anlatıvermişler. Mucizevi gelişmeler bununla da sınırlı değilmiş. Yaşlı seyisin torunu, Savaş Lordu'nun damadı olmakla kalmamış, aynı zamanda da, daha önce tahtın varisi olduğu açıklanmasına karşın; hırsını ve öfkesini dizginlemekte zorlandığı ve adaletten uzaklaşmaya meyyal bir profil verdiği için, ülkenin akil adamlarında, eyaleti nasıl yöneteceğine dair ciddi ve derin kaygılar oluşturan Lord'un büyük oğlu yerine, eyalet meclisi tarafından veliaht ilân edilmiş. 



Bir Savaş Lordu'nun (Eyalet Senyörü) resmi konuk kabul
etme töreni.
Bütün bunları bir solukta anlatan haberci, hemen ardından, yaşlı seyisin bundan böyle eyalet sarayında, senyörle ve bir sonraki senyör olacağı duyurulan torunuyla birlikte yaşamasının uygun görüldüğünü tebliğ eden fermanı da büyük bir saygı içinde okumuş. Mesajı içeren ipek parşömeni katlayıp, muhafazasına koyan haberci, aniden diz çökmüş. Onun bu jestini diğer askerler de derhal takip ve taklit etmişler. Haberci, 'hazırlanmanız için bir gününüz var efendim. Biz sizi dışarıda kurduğumuz çadırlarda bekleyeceğiz; yarın bu saatte de yola çıkmak zorundayız' demiş ve hep birlikte, selâmlayarak ve geri geri giderek terk etmişler çiftliği.

Olayları tâ başından beri, ortadan 'çaaatt!' diye çatlamalarına yol açacak kadar derin bir merak ve haset duygusunun esiri olarak izleyen köylülerse, kendilerinden beklendiği üzere, askerlerin uzaklaşmasıyla birlikte, neredeyse ışık hızında hareket ederek, doluşuvermişler çiftliğe. Onların ‘biz biliyorduk zaten senin ve torununun dünyanın en şanslı, en talihli, en bahtı açık insanları olduğunuzu!’ diye hep bir ağızdan konuşmaya başlamalarını bir el hareketiyle durduran yaşlı seyis, klasik repliğini tekrarlayıvermiş yine: 

‘peşin hüküm verme, ardını düşün'
Köylülerin bir kısmı bu cevabı duyunca şaaakk diye düşüp bayılırken, bir kısmı da sinir krizi geçirmeye başlamış. Derin bir öfkeye kapılan bazılarıysa, seyisin artık müstakbel Eyalet Lordunun büyükbabası olduğu hakikatı yüzünden, abartılı jestler sergileyen diğerleriyle birlikte, temannalar çakarak ve geri geri giderek terk etmek zorunda kalmışlar çiftliği. 

5 - Olan bitenler, olup bittiğini sandığımız şekilde olup bitmiyorlar galiba!
Yin(g) ve Yang: Her şey ancak zıttıyla kaimdir, ve eninde
sonunda da zıttına dönüşür der 5,000 yıllık kadim
Çin felsefesi.
Yaşlı seyisin, çiftliğinin idaresini güvenilir bir vekilharca devredip, eyalet başkentindeki Lordluk sarayına yerleşmesinden ve torunu veliaht prensin, Eyalet Senyörü'nün kızıyla evlenmesinden sonra, çok dramatik gelişmeler olmuş. Köylülerin, yaşlı komşularını en son görmelerinin üzerinden tam 3 ay geçtikten sonra, yazın güze döndüğü o ilk günlerde, eyaletin insan barındıran her meskûn mahallinde olduğu gibi, dedeyle torunun köyünde de okunan bir Eyalet Lordu fermanı, bakın o gelişmeleri nasıl özetlemişti: 

'Ben Orta Çin Eyaleti eski Lord'u Hua Fang'nın büyük oğlu ve Eyalet Lordu Çu Fang; Lord babamı ve bazı eyalet önde gelenlerini, yaptığı kara büyüler ve envai çeşit hile ve desiselerle tesiri altına alan yaşlı bir büyücü ve onun büyücü çırağı torunu, kız kardeşimin de aklını çelmiş, ardından da, hakkım olan veliaht prensliği ve lordluğu benden gasp etmişti. Bu durumun, ülkemizin ve tebamızın menfaatlerini haleldar ettiği aşikârdı. Nitekim; töremizin, tarihimizin, inancımızın ve kültürümüzün taşıyıcısı olan Eyalet çapındaki bir çok kanaat önderleri, bu uğursuz büyücülerin oyununu bozarak, onların kuklası durumuna düşen kesim ve kuvvetlere karşı savaş açmış; bu savaşın baş komutanlığına da, eyalet lordluğuna atadıkları beni lâyık görmüştür. Haftalarca süren çok çetin muharebelerden sonra, gururla ve sevinçle bildirim ki, büyücüler ve onları destekleyen kuvvetler, aldıkları ağır mağlubiyete müteakip, başkenti terk ederek eyalet kırsalına kaçmak zorunda bırakılmışlardır. Dağla çöl arasındaki dar bir alana sıkışan asi kuvvetler son bir kez uyarılmış ve bir hafta içinde teslim olmamaları halinde, babam eski lord ve kız kardeşim ve annem ve süt ninem ve eski kılıç hocam ve eski baş vezir de dahil olmak üzere onlara, tamamının itlaf edilecekleri ilânen duyurulmuştur. 

Esher'in yaptığı çok başarılı bir Moebius Şeridi uygulaması.

Yüce Çin boylarından ve hanlıklarından aldığım hız, güç ve inançla, büyücülerin ifsad ettiği unsurları ilelebet memleket topraklarından kazımakta olduğumuz şu günlerde, asilerin karşısında ve benim yanımızda duran siz sevgili tebama Konfüçyüs ve Tao ve Budha adına şükranlarımı sunarım'.

Ferman tamamlandığında, köy meydanında tam bir ölü sessizliği hakimmiş. Bu arada askerler, yaşlı seyisin çiftliğini yakmayı ve oradaki herkesi sorgusuz sualsiz parçalamayı da ihmal etmemişlerdi. Verilen bu çok sert göz dağının ardından köy sakinlerine terk edilmiş, saldırgan kuvvet ise, eyalet başkentine doğru dört nala uzaklaşmış. Köylülerin, 'ah be yaşlı seyis, ah be genç torun, siz ne talihsiz insanlarmışsınız, ne bahtsız kişilermişsiniz öyle' diye ağlaşmaları yeri göğü inletiyor, ahali aslında biraz da, eyalet lordunun köyü olmanın avantajını daha doğru düzgün yaşamadan kaybetmiş olmanın travmasını ve acısını kabullenmeye çalışıyormuş.


Bu vahşet, bu katastrofik gelişme olup bittikten sonra, yaşlı seyisin, yakınlarına ve maddi varlıklarına karşı uygulanan bütün o acımasız davranışları büyük bir metanetle ve soğukkanlılıkla karşıladığını resmeden edasıyla, artık kendisiyle özdeşleşerek adeta şahsi markasına, kişisel motto'suna dönüştürdüğü o malûm sözü ‘peşin hüküm verme, ardını düşün' cümlesini dillendiren görüntüsü komşularının ve köylülerinin zihninde bütün berraklığıyla canlanıvermişti. Aslında bu kadarı bile onları öfkelendirmeye yetmişti.

6 - Kazananın aslında kaybetti, kaybedeninse....


Aşağı yukarı aynı sıralarda, bir dağın eteklerine kurdukları karargâhlarında, son muharebenin mağlupları, zarar tespiti yapıp, güçlerini konsolide etmeye çalışıyormuş. Başkumandan çadırında yaşlı seyis/yeni baş vezir, eyalet meclisinin savaş başlar başlamaz Eyalet Lordu ilân ettiği torununa ve diğer askeri erkâna sakin nazarlarla bakmış ve topluluğa hakim olan karamsarlık duygusuyla taban taban çelişen bir edayla, adeta sakinleştirici bir bitki çayı kıvamında konuşmuş: 
savaşın kazanılıp kazanılmadığı, onun en son muharebesi tamamlanmadan anlaşılamaz; peşin hüküm verme, ardını düşün

7 - Mitoloji'nin Kozmoloji ve Kuramsal Fizikle izdivacı:

Kuarkları ve var olan her şeyi, evet HER ŞEYİ oluşturan (teorik olarak imkân dahilinde olmadığına dair nesnel temelli itirazlarınızı, okunulan satırların bilimsel bir metne değil, bir kurmacaya ait olduğunu hatırlatarak savuşturuyor ve yazıyorum takip eden ifadeyi) 'Planck uzunluğundan daha küçük - ki, bu da sonsuz küçük manasına gelir, öyle değil mi? -  'sicimler (strings)'....her biri yüzlerce milyar yıldız sistemi içeren yüzlerce milyar Physicist finds loose thread of string theory puzzlegalaksiler...her biri yüzlerce milyar galaksinin oluşturduğu ve 'olması olası her halde var olan' sonsuz sayıda paralel evrenler...sonsuz sayıda paralel evrenlerin tamamını kapsayan ve ontolojik olarak onların üstünde konumlanmış bir ontik katmanda hayat bulan 'META-EVREN DOKUSU'....hepsi..hepsi aldı o mesajı....titreşimler, salınımlar, dalgalanmalar yaydılar o mesajı 'META-EVREN DOKUSU'ndaki sonsuz paralel evrenlerde:
...'peşin hüküm verme, ardını düşün’...

..'META-EVREN DOKUSU', diğer hiçbir mesaja kalmadığı gibi, bu mesaja da bigâne kalmadı...

'META-EVREN DOKUSU' sonsuz sayıdaki harf, rakam, sembol ve imajın oluşturduğu bir 'SONSUZ METİN'e, bir 'SONSUZ ANLATI'ya yaydı o mesajı...bu ontolojik katmanların ve onların epistemolojik tezahürlerinin o mesaja cevap verdiklerini düşünenleriniz pek tabii yanılmıyorlar....zirâ her mesaj ulaşır muhatabına ve alır cevabını bazen ışık hızıyla (bu da eş zamanlı demek değil mi?), bazen daha yavaş (gündelik tempomuzda mı yâni?), bazen de ışık hızından hızlı olmak kaydıyla (bu, mesajı, yanıtının mesajdan önce ortaya çıkması, sonucun sebebi öncelemesi demek değil midir?)....

öyle ya da böyle olur bu....'META-EVREN DOKUSU' kendisini besleyen, kendisiyle konuşan, kendisine katlanan, kendi üzerine kapanan bir antitedir zirâ....

...şu yolla ki...

....kendisine gönderme yapan önerme, kendi kendisiyle konuşan argüman; kuyruğunu ısıran dragon; bir çember üzerinde sıralanmış ve her biri hem 'Başlangıç' (α) ve hem de 'Son' (ω) olan fenomenler; zıddını güçlendiren ve akabinde yerini ona bırakan, ardından da zıddının bünyesinden doğarak, tekrar zıddının yerini alacak olan 'zıddının zıddı', ya da kendisiyle zıddının (tez'le antitez'in) kaynaşmasından doğan antite: Sentez...
Is There Another 'You' Out There In A Parallel Universe?
...'META-EVREN DOKUSU' kendisini besleyen, kendisiyle konuşan, kendisine katlanan, kendi üzerine kapanan bir antitedir zirâ....

Mitolojinin Kozmoloji, Kuramsal Fizik, Olasılık Teorisi, İstatistiki Termodinamik'le etkileşiminden doğan bu bağlamdan çıkıp, yeniden asırlar ve asırlarca öncesine, hikâyemizin geçtiği aktüel uğrağa dönüyoruz...

8 - Sonu olmayan öykü:

Taraflar çarpışıyor, çarpışıyor ve çarpışıyor; bazen bir taraf, bazen de diğeri, çok önemli olmayan kimi avantajlar elde ediyormuş; bu arada güz kışa, aydınlık karanlığa, yin(g) yang'a, zayıf kuvvetliye, iyi kötüye dönüşüyor, dönüşüyor ve dönüşüyormuş; yaşlı seyisin köylüleri ve savaşta yanında saf tutan savaş lordlarıyla askerleri, savaşın akıbeti hakkında kâh tarifsiz umutlara ve kâh sınırsız karamsarlıklara gark oluyorlar ve yaşlı seyis de her vesileyle o bilinen hayat şiarını tekrarlamaya, tekrarlamaya ve tekrarlamaya devam ediyormuş:

'peşin hüküm verme, ardını düşün' 

9 - Hüküm / prologue:

Çin tarihine, edebiyatına ve kültürüne aşina olanların, bu masalda anlatılanların tamamen hayal mahsulü olmadığını, metnin içeriğinin, 5,000 yıla sârî kadim Çin medeniyetinin önemli aktörleri olan savaş lordlarının ve kırsal kesimde yaşayan ortalama Çin köylülerinin hayatlarının ve gündelik pratiklerinin bazı hakikatlerine işaret ettiğini teslim edeceklerini umuyorum. Varlık nedenleri, yaşam tarzları, tahayyül dünyaları ve tasavvur Kozmosları esas olarak savaş ve talan temelinde şekillenen savaş lordlarının yukarıda dillendirilen yapıp ettiklerinin 21. asırda yaşadığımız kimi problemleri anlamlandırmaya yardımcı olacağını düşünüyorum.

Metnin (7) numaralı kısmının, hakir blogger'ınızın bilime olan bitmez tutkusu ve derin aşkıyla kaleme aldığı cüretkâr satırlar olduğunun farkındayım. Oradaki olası hatalar yüzünden okurdan peşinen özür dilerim. Maruzatım budur ve bundan ibarettir efendim.....

açıklayıcı not:
(1): Paylaştığım Çin meselinin orijinali ilişikteki linkteki gibiydi. Onu bayağı geliştirdim, süsledim, ortaya yukarıdaki metin çıktı. Meselin otantik versiyonu için bknz. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/afganistanda-ne-oldu-1864605

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder