Peşin hüküm verme, ardını düşün: kadim bir Çin meselinin hatırlattıkları























0 - Takdim / Medhal / Epilogue:

Aşağıdaki metni 15 Temmuz 2025 günü gözden geçirdim, ufak tefek tadilatlar yaptım. Böylelikle de ilk kaleme aldığım 2015 yazından bu yana geçen 10 yılda onun beşinci versiyonunu paylaşmış oldum. 

Belki 40, belki de 50 sene önce okuduğum, kaynağını ise hatırlayamadığım, muhtemelen kadîm bir Çin masalı olan bir anlatıdan aklımda kalanları, onu okumamdan onlarca yıl sonra, hayal gücümün ve kurmaca yeteneğimin izin verdiği nispette, genişleterek yazmaya karar vermiş, ortaya çıkan hasılayı da 2015'de blogumda paylaşmıştımCovid19 salgını yüzünden Çin'e yönelik ötekileştirici söylem ve eylemlerin, yer yer, ırkçılık hudutlarını zorladığı 2021 sonbaharında, mezkûr anlatıyı, revize edilmiş haliyle, tekrar paylaşmanın, bunu yaparken de, hem, yukarıda bahsettiğim o kadim öğretiden aklımda kalanlardan, hem de, 30 Ağustos 2021'de, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde, bu masalın otantik halinin özetinin özetine (suyunun suyuna diye de okunabilir!) yer veren Ergin Yıldızoğlu'nun paylaştığı halinden olabildiğince uzak bir anlatı kurmanın, anlamlı olacağını düşünmüştüm - nitekim, öyle de yaptım. Anlatının söz konusu bu ikinci edisyonu, 2015 yazında yayımladığım ilk versiyonun final kısmını Kuantum Teorisi, Süper Sicim Teorisi, Kozmolojik argümantasyon ve 'kendine gönderme yapan, kendi üzerine katlanan, kendisiyle konuşan (paradoks doğurabilecek) olgular'la zenginleştirilmesiyle vücut bulmuştu. İkinci versiyondan 38 ay sonra Kasım 2024'de, ikinci bir revizyona daha tâbî tuttum mezkûr metnimi. Öyle ki, 3. edisyon olan  son haliyle o, artık, ilk okuduğum orijinal Çin masalından çok, uydurduğum yanları ağır basan, neredeyse bana ait diyebileceğim, bir Çin masalına dönüşmüştü. Bitmedi henüz okumanın arifesinde olduğunuz anlatının öyküsü ve de serencamı; Onun, burada paylaştığım 3. versiyonundan çok daha kısa olan, karakterler - olayların akışı - finali bakımından onunla çelişmeyen, ancak, şahıs isimlerinin, milli aidiyetlerinin ve ülkelerin ve coğrafyaların belirsizleştirildikleri, daha doğru bir deyişle, kurmacanın, Asya kıtasındaki kadim milletlerden hangisine ait olduğunun anlaşılamayacağı bir 4. versiyonunu daha yazdım ve TRT Radyo 1'de yayımlanması için teslim ettim kuruma. Ona da, bu metnin altındaki dipnotlar kısmında erişebileceksin muhterem kârîm. Belki de aşağıdaki metin, ya da, dipnotlarda verdiğim link üzerinden erişilebilecek olan metindir orijinal olan anlatı ve onlarca yıl önce okuduğum masalla, Ergin Yıldızoğlu'nun köşesine taşıdığı özet anlatı gibi binlerce yıl öncesine ait olan anlatılar ilhamını benim yazdıklarımdan almıştır, kim bilebilir ki. İlerleyen satırların 7 numaralı ve Mitoloji'nin Kozmoloji ve Kuramsal Fizikle izdivacı başlıklı bölümünde dillendirdiğim Kuantum Teorisi, Süper Sicim Teorisi, Kozmolojik argümantasyon ve 'kendine gönderme yapan, kendi üzerine katlanan, kendisiyle konuşan olgular' gibi anlatıların parçası olduğu bir uzay-zaman sürekliliğinde, kimin kimden ilham aldığına, bu ilham alma - ilham verme etkileşimlerinin doğrusal bir akış içerisinde mi, yoksa döngüsel mahiyet taşıyan yinelemeli bir alternatif zaman içerisinde mi gerçekleştiğine dair ipuçları saklıdır. Okur, şayet isterse, aşırı-yorum / hiper-hermenötik dahil olmak üzere, metnime istediği anlamları yakıştırabilir. 
Ne demişler: 'metin hür, yorum kutsal!'(1).
Neyse, bu kadar girizgâh yeter, o vakit, şimdi anlatı zamanı...

1 - Senelerce senelerce önce Çin'de
Onlarca ve onlarca asır önce, koca Çin ülkesinin ücrâ bir köyünde Zen bilgeliğini hayatına rehber edinmiş çok yaşlı bir çiftçiyle, ruh hasletlerini dedesinden, güzelliği ve yakışıklılığını ise, daha bebekken bir sel felâketinde yitirdiği ebeveynlerinden alan, atlara çok meraklı bir torunu varmış. Köylüler, yaşlı adama ‘ne talihlisin, sana bakan hakikatli bir torunun var’ dediğinde o, ‘peşin hüküm verme, belli olmaz’ dermiş. Torunu kasabaya gidip at cambazlarından usta bir binici olmanın, vahşi atları yakalamanın ve onları ehlileştirmenin incelikleri konusunda ders almaya başladığında komşuları dedesine: ‘ne kadar talihsizsin; Kendine bakmaktan acizken, seyislik sevdası yüzünden hayırsız torunun seni terk etti’ diye üzüntülerini bildirmiş. Yaşlı adamın cevabıysa aynı olmuş:  'peşin hüküm verme, belli olmaz’. 
2 - 'Şans Tekeri', 'Talih Çarkı' döner durur Kozmos'da...
Bir müddet sonra, artık usta bir seyis olan torun, yedeğinde harikulâde bir vahşi tayla dönmüş köye. Tay benzeri çok zor görülebilecek güzellikte doru bir küheylânmış. Genç seyis büyük bir aşk ve yüksek bir motivasyonla başlamış onu eğitmeye. Köyün ileri gelenleri toplanıp ziyarete gittiğinde yaşlı çiftçiyi, ağız birliği etmişçesine şöyle demişler:  'torunun mahir bir seyis oldu, üstelik, görülmemiş güzellikte bir de küheylanı var, çok şanslıymışsınız doğrusu' Yaşlı adamın cevabı yine: ‘peşin hüküm verme, belli olmaz!' imiş.
İlerleyen günlerde, torun, vahşi küheylanı eğitirken, at onu sırtından aniden atıvermiş. Dedesi yanına gittiğinde, acıyla bağıran torunu, kırılmış bacağını iki eliyle tutuyor, bir taraftan da vahşi taya öfkeyle söyleniyormuş. Haberi alan komşuları kısa bir süre sonra ziyaretlerine gelmiş ve dedeyi mütebessim görünce sinirlenerek çıkışmışlar: ‘seni anlamak hakikaten giderek zorlaşıyor ihtiyar. Torunun bacağını kırdı, aylarca iş göremeyecek, ekinini tarlada kalacak. Vahşi küheylanı ehlileştiremediğiniz için satamayacaksınız da. Köyün belki de en talihsiz ailesisiniz. Buna rağmen hiç üzülmüşe benzemiyor, hatta gülümsüyorsun, neden acaba?!?’. 

Yaşlı adam metanetle bakmış ziyaretçilerine ve pek de sürpriz sayılamayacak şekilde cevaplamış onları: 
‘peşin hüküm verme, ardını düşün!’ Köylüler, memnuniyetsizliklerini açıkça ortaya koyan öfkeli hareketlerle terk etmişler dedeyle torununu.











3) Kim talihli? Ya talihsiz olan kim?
Bundan bir kaç gün sonra, köyün bağlı olduğu, Çin'in o zamanki en önemli senyörlerinden olan savaş ağasının bir samurayı, adamlarıyla köye gelmiş ve yaşı 18 – 45 arasında olan bütün sağlıklı erkekleri askere almış. Bu yaş grubundan sadece genç seyis, kırık bacağı sayesinde muaf tutulmuş askerlikten. Samurayın, ahırın önündeki çitlerle çevrili alanda burnundan soluyarak sağa sola seğirten o emsalsiz vahşi küheylanı dikkatle süzdüğü, bedenlenmiş tecrübe olan yaşlı köylünün kaçmamış gözlerinden. Köylüler de hemen ardından damlayıvermişler bizimkilerin evine. Bir de bakmışlar ki, yaşlı seyis, endişeli bir eda ile bir küheylana, bir de toruna bakıp durmakta, başını üzgün üzgün sağa sola sallamakta. Misafirleri, her kafadan bir ses çıkararak, adeta kakafonik bir şekilde konuşurken, yaşlı adam, askere alınmış köyün erkekleriyle birlikte ufukta kaybolmak üzere olan kafilenin toz bulutuna dalıp gidivermiş. ‘Pes be adam! Köyün en talihlisi sizsiniz, bak, torunun savaşa gitmekten kurtuldu; oysa, samurayın götürdüklerinin en az yarısı dönemeyecekler evlerine. Buna rağmen senin yüzünden düşen bin parça’ diye çıkışınca köylüler, yaşlı seyis gözlerini ufuktan ayırmadan cevaplamış onları. Söyledikleriyse, ne konukları ve ne de bu meselin okurları için hiç de şaşırtıcı değilmiş artık: 
‘peşin hüküm verme, ardını düşün’ Köylüler, dayanamamışlar ve asgari nezaket kurallarını bile hiçe sayarak, ‘sen delisin!’ diye bağırarak, öfke nöbetleri içerisinde ve aceleyle terk etmişler orayı.
Gel zaman, git zaman, kış bahara dönmüş, savaşa giden erkeklerin ancak çok küçük bir kısmı, üstelik de ya yaralı, ya da salgın hastalıklardan enfekte olmuş bir halde dönebilmişler geriye. Onlarla birlikte köye gelen senyörün habercisi, yaşlı adam ve torununun evine uğramış ve mağrur bir ifadeyle, 'lordumuz vahşi küheylanınızı hassa ahırına katmaya karar verdi, torunun da onu eğitmekle mükellef tutuldu!' diyerek tebliğ etmişler otoriter efendilerinin buyruğunu. Yaşlı adam, senyörün sarayına yapacağı yolculuk için, henüz iyileşen ve ancak 1 - 2 gündür koltuk değneksiz gezmeye başlamış olan torunun hazırlanmasına yardım etmiş. Torunu, henüz eğitiminin çok başlarında olan vahşi küheylan, Savaş Lordu'nun habercisi ve maiyetinden oluşan kafile tozu dumana katarak uzaklaşırken; köylüler de adeta bitivermişler yaşlı seyisin kapısında. Koro halinde, ağıt yakarcasına ve birazcık da 'oh olsun!' dercesine ve nispet veren bir edayla, 'Vah dostum, vah yaşlı adam, vah çaresiz ihtiyar, vah bizim kaderi kapkara komşumuz! Torunun savaşta ölmekten kurtuldu ama, bak şimdi hem onu, hem de o muhteşem küheylanı kaybediverdin. Sen ne talihsizmişsin be komşu!’ diyen köylülerinin suratına sakin ve dingin bir ruh haliyle bakan yaşlı adam, gülümseyerek yapıştırıvermiş o klişeleşmiş cevabını: ‘peşin hüküm verme, ardını düşün!’ Bu cevabın konuklarını nasıl da öfkelendirip zıvanadan çıkardığını anlamak için orada olmaya gerek yoktur sanırım!
4 - Nimet sandığımız bazen külfettir; tabii 'vice versa'

Aradan bir mevsim geçmiş; evvelbahar yaza evrilmiş. Torununun, küheylanını eğitip, senyörün ahırına kattığını ve beyin konağındaki pozisyonunun da oldukça iyi olduğunun haberini alan dede, onun yanına dönmesini sabırsızlıkla beklediği, yaz sıcakları sayesinde de 
eklem romatizmasının etkilerini nispeten az hissettiği günlerin birinde, güneşin ufukta henüz yükseldiği bir er vakitte, hem kendileri, hem de atları zırhlı ve tepeden tırnağa pusatlı, onlarca savaşçıdan oluşan bir kafilenin kapısına dayanıverdiğini görmüş. Kudretli senyörün adamlarını, Çin'in en önemli savaş lordunun şatafatlı şövalyelerini, muharebe donanımında ve tertibinde ve de aniden görünce karşısında, bir miktar tedirgin olmuş doğrusu, ancak metanetini korumayı da bilmiş. Torununun büyük bir hata yaptığını ve bedelini de hayatıyla ödediğini, öfkesi yatışmamış olan lordun, evini, ahırını ve bahçesini yerle bir ettirip kendisini de öldürtmeye karar verdiğini bile düşünmüş bir an için. Sonra da kovmuş bu felâket senaryosunu zihninden ve 'sakin ol, peşin hüküm verme, ardını düşün!’ diyerek kuşanmış o her zamanki zen ermişi kipini. 
Beklenmediği ziyaretçileri, korkulacak değil, aksine, sevinilecek gelişmelerden bahsetmiş, 'torununun vahşi atını eğitirken, sergilediği olgun tavırları ve bilgece tutumları sayesinde, senyör tarafından çok beğenildiğini, bu arada biricik kızının da genç, maharetli ve yakışıklı seyise aşık olduğunu; senyörün, bu duruma, benzerlerine ancak masallarda rastlanılacak bir şekilde yaklaşarak, evlenmelerine izin verdiğini' bir bir anlatıvermişler. Mucizevi gelişmeler bununla da sınırlı değilmiş. Yaşlı adamın torunu, Savaş Lordu'nun damadı olmakla kalmamış, aynı zamanda da, daha önce tahtın varisi ve lordun naibi olduğu açıklanmasına karşın; hırsını ve öfkesini dizginlemekte zorlandığı ve adaletten uzaklaşmaya meyyal bir profil verdiği için, ülkenin akil adamlarında, eyaleti nasıl yöneteceğine dair ciddi ve derin kaygılar oluşturan Lord'un büyük oğlu yerine, babası ve eyalet meclisi tarafından veliaht ilân edilmiş. Bütün bunları bir solukta anlatan haberci, hemen ardından, yaşlı adamın bundan böyle eyalet sarayında, senyörle ve bir sonraki senyör olacağı duyurulan torunuyla birlikte yaşamasının uygun görüldüğünü tebliğ eden fermanı da büyük bir saygı içinde okumuş. Mesajı içeren ipek parşömeni katlayıp, muhafazasına koyan haberci, aniden diz çökmüş. Onun bu jestini diğer askerler de derhal takip ve taklit etmişler. Haberci, 'hazırlanmanız için bir gününüz var efendim. Biz sizi dışarıda kurduğumuz çadırlarda bekleyeceğiz; yarın bu saatte de yola çıkmak zorundayız' demiş ve adamlarıyla selâmlayarak ve geri geri giderek terk etmişler çiftliği.
Olayları tâ başından beri, ortadan 'çaaatt!' diye çatlamalarına yol açacak kadar derin bir merak ve haset duygusunun esiri olarak izleyen köylülerse, kendilerinden beklendiği üzere, askerlerin uzaklaşmasıyla birlikte, neredeyse ışık hızında hareket ederek, doluşuvermişler yaşlı adamın evine. Onların ‘biz biliyorduk zaten senin ve torununun dünyanın en şanslı, en bahtı açık insanları olduğunuzu!’ diye hep bir ağızdan konuşmaya başlamalarını bir el hareketiyle durduran ev sahibi, oldukça düşünceli bir edayla, klasik repliğini tekrarlayıvermiş yine: ‘peşin hüküm verme, ardını düşün!' Köylülerin bir kısmı bu cevabı duyunca şaaakk diye düşüp bayılmış, bir kısmı sinir krizi geçirmiş, bazılarıysa, yaşlı adamın, müstakbel Eyalet Lordunun büyükbabası olduğunu hatırlayarak, bastırmak zorunda kaldıkları öfkelerini içlerine gömmüşler. Nihayetinde hep birlikte abartılı saygı jestleri sergileyip temannalar çakarak ve kıçın kıçın giderek terk etmek zorunda kalmışlar çiftliği. 

5 - Olan bitenler, olup bittiğini sandığımız şekilde olup bitmiyorlar galiba!
Yaşlı adamın, mütevazı mülkünün idaresini güvenilir bir komşusuna devredip, eyalet başkentindeki Lordluk sarayına yerleşmesinden ve torunu veliaht prensin, Eyalet Senyörü'nün kızıyla evlenmesinden sonra, çok dramatik gelişmeler olmuş. Köylülerin, yaşlı komşularını en son görmelerinin üzerinden tam 3 ay geçtikten sonra, yazın tahtına güz kurulduğunda, eyaletin insan barındıran her meskûn mahallinde olduğu gibi, dedeyle torunun köyünde de okunan bir Lordluk fermanı, bakın o gelişmeleri nasıl özetliyormuş: 
'Ben Orta Çin Eyaleti eski Lordunun büyük oğlu ve yeni Eyalet Lordu olarak irade buyurdum ki; Lord babamı ve bazı eyalet önde gelenlerini, yaptığı kara büyüler ve envai çeşit hile ve desiselerle tesiri altına alan yaşlı bir büyücü ve onun çırağı olan torunu, kız kardeşimin de aklını çelmiş, ardından da, hakkım olan veliaht prensliği ve lordluğu benden çalmıştır. Bu durumun, ülkemizin ve tebamızın menfaatlerini haleldar ettiği aşikârdı. Nitekim; töremizin, tarihimizin, inancımızın ve kültürümüzün taşıyıcısı olan Eyalet çapındaki bir çok kanaat önderleri, bu uğursuz büyücülerin oyununu bozarak, onların kuklası durumuna düşenlere karşı savaş açmış; bu savaşın baş komutanlığına da, eyalet lordluğuna atadıkları beni lâyık görmüştür. Haftalarca süren çok çetin muharebelerden sonra, gururla ve sevinçle bildirim ki, büyücüler ve onları destekleyen kuvvetler, aldıkları ağır mağlubiyete müteakip, başkenti terk ederek eyalet kırsalına kaçmak zorunda bırakılmışlardır. Dağla çöl arasındaki dar bir alana sıkışan asi kuvvetler son bir kez uyarılmış ve bir hafta içinde teslim olmamaları halinde, babam eski lord ve kız kardeşim ve annem ve süt ninem ve eski kılıç hocam ve eski baş vezir de dahil olmak üzere onlara, tamamının itlaf edilecekleri ilânen duyurulmuştur!' Yüce Çin boylarından ve hanlıklarından aldığım hız, güç ve inançla, büyücülerin ifsad ettiği unsurları ilelebet memleket topraklarından kazımakta olduğumuz şu günlerde, asilerin karşısında ve benim yanımızda duran siz sevgili tebama Konfüçyüs ve Tao ve Budha adına şükranlarımı sunarım'. 
Ferman tamamlandığında, köy meydanında tam bir ölü sessizliği hakimmiş. Bu arada askerler, yaşlı seyisin çiftliğini yakmayı ve oradaki herkesi sorgusuz sualsiz parçalamayı da ihmal etmemişler. Verilen bu çok sert göz dağının ardından köy, sakinlerine terk edilmiş, saldırgan kuvvet ise, eyalet başkentine doğru dört nala uzaklaşmış. Bilge birisi, köylülerin, 'ah be yaşlı adam, vah be genç torun, siz ne talihsiz insanlarmışsınız, ne bahtsız kişilermişsiniz öyle' diye ağlaşmalarını izleseydi, bu aşırı tepkinin, aslında, eyalet lordunun köyü olmanın avantajını daha doğru düzgün yaşamadan, lanetli bir belde olarak yaftalanmanın yol açtığı travma yüzünden olduğuna hükmederdi herhalde. 

Yaşlı komşularının, yakınlarına ve maddi varlıklarına karşı uygulanan o acımasız imha hamlesini büyük bir metanetle ve soğukkanlılıkla karşıladığını ve ‘peşin hüküm verme, ardını düşün' cümlesini dillendirdiği düşünen köylüleri öfkelendirmeye, zihinlerinde bütün berraklığıyla canlanan bu ihtimal yetmiş de artmıştı bile. 

6 - Kazananın aslında kaybetti, kaybedeninse....


Aşağı yukarı aynı sıralarda, bir dağın eteklerine kurdukları karargâhlarında, son muharebenin mağlupları, zarar tespiti yapıp, güçlerini konsolide etmeye çalışıyormuş. Başkumandan çadırında, artık baş vezir olan yaşlı zen bilgesi, eyalet meclisinin savaş başlar başlamaz Eyalet Lordu ilân ettiği torununa ve diğer askeri erkâna sakin nazarlarla bakmış ve topluluğa hakim olan karamsarlık duygusuyla taban taban çelişen bir edayla, adeta sakinleştirici bir bitki çayı kıvamında konuşmuş: 
savaşın kazanılıp kazanılmadığı, onun en son muharebesi tamamlanmadan anlaşılamaz; peşin hüküm verme, ardını düşün!.

7 - Mitoloji'nin Kozmoloji ve Kuramsal Fizikle izdivacı:

Kuarkları ve var olan her şeyi, evet HER ŞEYİ oluşturan (teorik olarak imkân dahilinde olmadığına dair nesnel temelli itirazlarınızı, okunulan satırların bilimsel bir metne değil, bir kurmacaya ait olduğunu hatırlatarak savuşturuyor ve yazıyorum takip eden ifadeyi) 'Planck uzunluğundan daha küçük - ki, bu da sonsuz küçük manasına gelir, öyle değil mi? -  'sicimler (strings)'....her biri yüzlerce milyar yıldız sistemi içeren yüzlerce milyar galaksiler...her biri yüzlerce milyar galaksinin oluşturduğu ve 'olması olası her halde var olan' sonsuz sayıda paralel evrenler...sonsuz sayıda paralel evrenlerin tamamını kapsayan ve ontolojik olarak onların üstünde konumlanmış bir ontik katmanda hayat bulan 'META-EVREN DOKUSU'....hepsi..hepsi aldı o mesajı....titreşimler, salınımlar, dalgalanmalar yaydılar o mesajı 'META-EVREN DOKUSU'ndaki sonsuz paralel evrenlerde:
...'peşin hüküm verme, ardını düşün’...

..'META-EVREN DOKUSU', diğer hiçbir mesaja kalmadığı gibi, bu mesaja da bigâne kalmadı...

'META-EVREN DOKUSU' sonsuz sayıdaki harf, rakam, sembol ve imajın oluşturduğu bir 'SONSUZ METİN'e, bir 'SONSUZ ANLATI'ya yaydı o mesajı...bu ontolojik katmanların ve onların epistemolojik tezahürlerinin o mesaja cevap verdiklerini düşünenleriniz pek tabii yanılmıyorlar.... zirâ her mesaj ulaşır muhatabına ve alır cevabını bazen ışık hızının altındaki hızlarla (teknolojiyle eriştiğimiz, ya da, erişebileceğimiz hızlardır bunlar), bazen ışık hızında hızlı, hem de çok hızlı, ama, sonlu hızlarla (cevap sorudan, son, başlangıçtan öncedir burada), bazen de sonsuz hızda (Evren'in her yanında aynı anda deneyimlenen) anlamında olmak kaydıyla, ulaşır mesaj yerine....

öyle ya da böyle olur bu....'META-EVREN DOKUSU' kendisini besleyen, kendisiyle konuşan, kendisine katlanan, kendi üzerine kapanan bir antitedir zirâ....

...şu yolla ki...

....kendisine gönderme yapan önerme, kendi kendisiyle konuşan argüman; kuyruğunu ısıran dragon; bir çember üzerinde sıralanmış ve her biri hem 'Başlangıç' (α) ve hem de 'Son' (ω) olan fenomenler; zıddını güçlendiren ve akabinde yerini ona bırakan, ardından da zıddının bünyesinden doğarak, tekrar zıddının yerini alacak olan 'zıddının zıddı', ya da kendisiyle zıddının (tez'le antitez'in) kaynaşmasından doğan antite: Sentez...
...'META-EVREN DOKUSU' kendisini besleyen, kendisiyle konuşan, kendisine katlanan, kendi üzerine kapanan bir antitedir zirâ....

Mitolojinin Kozmoloji, Kuramsal Fizik, Olasılık Teorisi, İstatistiki Termodinamik'le etkileşiminden doğan bu bağlamdan çıkıp, yeniden asırlar ve asırlarca öncesine, hikâyemizin geçtiği aktüel uğrağa dönüyoruz...

8 - Sonu olmayan öykü:

Taraflar çarpışıyor, çarpışıyor ve çarpışıyor; bazen bir taraf, bazen de diğeri, çok önemli olmayan kimi avantajlar elde ediyormuş; bu arada güz kışa, aydınlık karanlığa, yin yang'a, zayıf kuvvetliye, iyi kötüye tahvil oluyor, dönüşüyor ve evriliyormuş; bazen çiçeği burnunda baş vezir olan bilge dede ve torunu yeni veliahtın, bazen de, kötücül prens ve eski veliahtın askerleri kâh tarifsiz umutlara ve kâh sınırsız karamsarlıklara gark oluyorlar ve her durumda da bilge vezir, artık ezberlediğimiz o bilinen hayat şiarını tekrarlamaya, tekrarlamaya ve tekrarlamaya devam ediyormuş:

'peşin hüküm verme, ardını düşün!' 

9 - Hüküm / prologue:

Çin, Türk ve Moğolların tarihine, edebiyatına ve kültürüne aşina olanların, yukarıdaki anlatıyla, dipnottaki link üzerinden erişilebilecek olanın, tamamen hayal mahsulü olmadığını, onların içeriğinin, 5,000 yıla sârî kadim Asya medeniyetlerinin önemli aktörleri olan savaş lordlarının ve kırsal kesimde yaşayan ortalama köylülerinin hayatlarının ve gündelik pratiklerinin bazı hakikatlerine işaret ettiğini teslim edeceklerdir diye düşünüyorum. Varlık nedenleri, yaşam tarzları, tahayyül dünyaları ve tasavvur Kozmosları esas olarak savaş ve talan temelinde şekillenen savaş lordlarının dillendirdiğim yapıp ettikleri, 21. asırda yaşadığımız kimi problemleri anlamlandırmaya da yardımcı oluyor sanki, ne dersiniz?.

Metnin (7) numaralı kısmının, hakir blogger'ınızın bilime olan bitmez tutkusu ve derin aşkıyla kaleme aldığı cüretkâr satırlar olduğunun farkındayım. Mevzuyu oralara esnettiğim, anlatıyı doğa bilimlerinin spekülatif argümanlarıyla irtibatlandırdığım için, onlara dair ünsiyeti olmayan okurun metinden kopmasına sebep olmak istemem; o fasileden okur, lütfen 7. kısmı silsin hipokampüsünden. Maruzatım budur ve bundan ibarettir efendim(2), (3).

açıklayıcı not:
(1): Google benzeri bir arama motorunda araştırarak, ya da ChatGPT gibi bir yapay zekâ ajanına sorarak zaman kaybetmeyesiniz diye peşinen söylüyorum: bu motto okunulan satırların müellifinin marifetidir.
(2): Paylaştığım Çin meselinin orijinal haline, hafızam beni yanıltmıyorsa şayet, yakın bir versiyonunu içeren Ergin Yıldızoğlu makalesi için bakınız lütfen: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/afganistanda-ne-oldu-1864605
(3): Metnin TRT Radyo'ya sağladığım içerik bağlamında yazılmış 4. versiyonu için bknz. ltfn.: https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/11/bitkisel-psisizm-pesin-hukum-verme.html

41 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  8. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  10. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  11. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  12. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  13. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  14. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  15. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  16. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  17. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  18. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  19. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  20. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  21. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  22. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  23. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  24. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  25. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  26. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  27. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  28. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  29. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  30. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  31. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  32. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  33. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  34. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  35. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  36. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  37. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  38. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  39. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  40. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  41. Yıllarca evliliğim acı ve bitmek bilmeyen kavgalarla doluydu. Kocam hep sarhoş, öfkeli ve mesafeliydi. Ne yapacağımı bilemeden gecelerce ağlayarak uyudum. Sonra güçlü bir spiritüel adam olan Dr. Ajayi'yi buldum. Şefkatle dinledi ve kocamın lanet altında olduğunu söyledi. İlahi yardımı ve güçlü büyüsüyle lanet bozuldu. Kocam yavaş yavaş değişti; içkiyi bıraktı ve evimize huzur geri geldi. Bugün sevgi ve anlayışla yaşıyoruz. Dr. Ajayi evliliğimi ve akıl sağlığımı kurtardı. Yardımı için sonsuza dek minnettar olacağım. Benzer bir sorun yaşıyorsanız ve kalıcı bir çözüm istiyorsanız Dr. Ajayi ile Whatsapp / Viber: +2347084887094 üzerinden iletişime geçin.

    YanıtlaSil