TRT Radyo 1, Sayfaların Dilinden Programı, metinler - 10




01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerden 11 Mart - 15 mart döneminde yayınlanacak olanlar aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek, Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.


51) Konu: İbn Sînâ, kitap: İbn Sînâ, Doğumunun Bininci Yılı Armağanı

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu İbn Sînâ, bahsedeceğimiz kitap İbn Sînâ, Doğumunun Bininci Yılı Armağanı

Kültürümüzde İbn Sînâ, Batı Medeniyetinde Avicenna  olarak tanınan Ebû Alî el-Hüseyn bin Abdillâh bin Alî bin Sînâ, 980'de doğdu, 1037'de vefat etti. Asrının iyi eğitimli arifane sîmâlarından olan babasından ve muhitinin önemli hocalarından dersler alan, 10 yaşında hafız unvanını kazanan, 15 yaşındayken tutmaya başladığı notları hayatının bakiyesinde oluşturacağı muazzam telifinin embriyosunu oluşturan İbn Sînâ, Da Vinci ayarında bir homo universalis, Leibniz kalibresinde bir polimat ve Aristoteles mertebesinde bir hezârfen olacağının ip uçlarını daha o çağlarındayken vermişti. Müktesebatı sayesinde o; asırlar boyunca Kutup Yıldızı olduğu İslâm coğrafyasında eş-şeyhü’r-reîs, hüccetü’l-hak, şerefü’l-mülk, ed-düstûr unvanlarıyla anılmış; uzun süre rehberlerinden olduğu Yahudi - Hristiyan dünyasında ise Avicenna, Filozofların Prensi, Grand Master, Tabiplerin Şahı olarak nitelenmiştir. Büyük kısmını, İslâm coğrafyasının o dönem lingua francası olan bilim dili Arapça, bazılarını da Farsça yazdığı tıp, eczacılık, fizik, metafizik, ahlâk felsefesi, ontoloji, psikoloji, mantık, astronomi, astroloji, simya, müzik, cebir, trigonometri, geometri, aritmetik, mühendislik, kelâm, hadis, fıkıh dallarındaki 200'den fazla risale ve kitabı ve çok sayıda makalesi olan İbn Sînâ, Neoplatonizmle revize ettiği Aristoteles geleneğini İslâm kelâmıyla meczederek oluşturduğu tarzıyla, Meşşâîye ekolünde sistem kuran teorisyenlerdendir.



Henüz on yedisindeyken Sâmânî hükümdarı Mansûr bin Nûh'u tedavi ederek ölümden kurtarmış, sultanın hekimi olmuş, sarayın, büyük üstat Fârâbî’nin, günümüzde kayıp olan efsanevi ansiklopedisi et-Talim üs-san’inin müellif hattının da olduğu pek çok hazineyi içeren zengin kütüphanesi kullanımına açılmıştı. 17. asra kadar, bütün Dünyada ders kitabı olarak okutulan ve tababet ve eczacılık disiplinlerinin mürebbîsi ve mümeyyizi denilebilecek şaheserleri Kitabü'ş-Şifâ ve El-Kanun fi't-Tıb'bın telifine giden yol işte böyle açılmıştı. Hayatını 7/24 ilme vakfeden üstat, hacce-i evvel denen Aristoteles'in Metafizik'ini 40 kere okumuş, ezberlemiş, ancak bir türlü anlayamamıştır. Katıldığı bir sahaf mezatında, hacce-i sani denilen Fârâbî'nin Metafizik şerhini, mevzusunu anlayamadığı için, ilgilenmemesine karşın, müzayede münâdî çok ısrar ettiği ve çok ucuza verdiğinden, almak zorunda kalmış, onu bir solukta okuduğunda ise, o zamana değin ruhuna nüfuz edemediği eseri mükemmelen kavramıştır. Tam manasıyla ‘bir kitap okudum, hayatım değişti!’ hadisesine işaret eden bu anekdot bize; bir vesile ile karşımıza çıkıp ‘beni al’ diye göz kırpan bir kitaba tesadüf ettiğimizde, bu çağrıya bigane kalmamamız gerektiğini öğütlemekte. Orta Çağda öylesine önemseniyordu ki, Selçukluların reis-ül etibbası, yânî sağlık bakanı bir mecliste Avicenna’yı şöyle yüceltmiştir: 'Dünün ve günümüzün hekimlerinin ittifakıyla kanaatimiz odur ki, şayet Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelmesi mümkün olabilseydi, bu hiç şüphesiz İbn-i Sina olurdu.’

Türk Tarih Kurumu'nun bastığı bilim tarihçisi Ord. Prof. Aydın Sayılı'nın derlediği İbni Sina, Doğumunun Bininci Yılı Armağanı ile Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'ndeki 7 uzmanın müştereken hazırladıkları kapsamlı İbni Sînâ maddesi, insanlığın ufuklarını genişleten bu İslâm Rönesansı mütefekkirinin hayatına dair ileri okuma yapmak isteyene şiddetle tavsiye edilir. Bir sonraki
programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


52) Konu: Gece ve gündüz, kitap: Zaman Kitabı

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Gece ve Gündüz, bahsedeceğimiz kitap Zaman Kitabı

Dünyamızın da parçası olduğu Evrenin gözlemleyebildiğimiz, deneyimleyebildiğimiz kısmı mütemadiyen devrevi, yânî, düzenli olarak tekrarlanan döngüsel hareketler sergiler. Gündüzü gece, yazı kış, sıcağı soğuk, kıtlığı bolluk, seli kuraklık, sulardaki GELi GİT, çıkışı iniş, bölünmeyi birleşme, yeşermeyi kuruma, tazeliği çürüme ve doğumu da ölüm takip eder ve pek tabîdir ki mezkûr süreçler, gerçekleştikleri söz konusu istikametin ters yönünde de cereyan ederek, döngüsel hareketlerin biteviye birbirini izlediği o bitimsiz yürüyüşlerini sürdürürler. Gün dediğimiz gece - gündüz döngüsünden oluşan zaman birimi, sadece bizim değil, bütün canlıların ve cansız doğanın gelişimini etkileyen faktörlerin başındadır. Hayat kaynağımız olan yıldızımız Güneş'in tam tepemizde, gökyüzünün gezegenimize göre en üst noktasında olduğu iki öğle vakti arasında geçen 24 saatlik, 86,400 saniyelik zaman dilimidir teknik adıyla 'bir Güneş günü', ya da 'bir Dünya günüDünya'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşüyle oluşan 'gündüz - gece döngüsü', yılın her günü tam 24 saat sürmez, aylara göre ortalama 1 dakikalık bir oynama gösterir. Bunun nedeni, gezegenimizin Güneş etrafında yaptığı ve mevsimlerin oluşmasına neden olan 365 gün 6 saatlik dönüşünü gerçekleştirdiği yörüngesinin daire değil elips biçiminde olmasıdır. GÜNün astronomideki teknik ismi 'bir Güneş yılı', ya da 'bir Dünya yılı'dır. Günlerin uzunluğu; gerçekleştiği gök cisminin büyüklüğü, cismin bileşiminin gaz mı yoksa katı malzeme mi olduğu, etrafında döndüğü nesnenin cesameti ve yakınlardaki diğer gök nesneleriyle oluşturdukları mimarinin yol açtığı toplam kütle çekimi kuvvetine göre değişiklik gösterir. Bu etkilerin altında bir gün Merkür'de 59 gün, Venüs'te 243 gün, Mars'ta 25 saat, Jüpiter'de 10 saat, Uranüs'te 18 saat, Neptün'de ise 19 Saat sürer. 

Güneş ışınlarının Ekvator'a mutlak manada dik olarak düştüğü 2 günden biri olan 'yaklaşık 20 Mart' ilkbahar ekinoksu, 'yaklaşık 22 Eylül' ise sonbahar ekinoksudur. Ekinoks günlerinde gece ve gündüz eşittir ve kabaca on iki saattir. Güneş ışınlarının kuzey yarımküredeki Yengeç Dönencesi'ne dik olarak düştüğü 'yaklaşık 21 Haziran'la, güney yarımküredeki Oğlak Dönencesi'ne dik olarak düştüğü 'yaklaşık 21 Aralık' günleri gündönümüdür. 21 Haziran Kuzey için yaz, güney için kış, 21 Aralık ise kuzey için kış, güney için yaz gündönümüdür. Türkiye'nin parçası olduğu kuzey yarımkürede en uzun gündüz 21 Haziran'da, en uzun gece ise 21 Aralık'ta gerçekleşir; güney yarımkürede durum bunun tam tersidir. 

Gece - gündüz döngüsünün canlı organizmaların tamamı için hayati önem taşıyan 24 saatlik sirkadiyen zaman temelli biyolojik saat döngülerinde, insani ilişkilerde, mitolojide, psikolojide, teolojide, edebiyatta, plastik sanatlarda, sahne performanslarında, müzikte, mimaride, sosyopolitik ve sosyoekonomik süreçlerde, harp tarihinde ve uluslararası ilişkilerde sayısız yansıması ve etkisi vardır. Bu etkilerin dillendirildiği ve Google üzerinden erişilebilecek olan o bitimsiz külliyatta, gecenin; uydumuz Ay'la, kadınlık halleriyle, çılgınlıkla, belirsizlik ve tekinsizlikle, tehlikeyle, sanatçılara verdiği ilhamla anılması; gündüzün ise, Güneş'le, erkeklik durumlarıyla,  rasyonaliteyle, kesinlik ve emniyetle, güvenle, idari - hiyerarşik - teknolojik olgu ve rutinlerle birlikte değerlendirilmesi, küresel sitemin kültürel ve ideolojik kodlarıyla sosyolojik normlarını belirleyen erk temelli maskülist zihniyeti yansıtıyor olsa gerektir. 

Programımızın kaynak metinlerinden olan Adam Hart-Davis'in yazdığı Zaman Kitabı - Zamanın Gizemi Nedir, Nasıl ilerler, Nasıl Ölçeriz? gece - gündüz döngüsü gibi zamana bağlı astronomik ve kozmolojik olay, olgu ve süreçleri mercek altına almakta, ilgilisine temel veri, bilgi ve varsayımları sunmakta. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


53) Konu:
Tolkien'in Evreni, kitap: Tolkien

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Tolkien'in Evreni, bahsedeceğimiz kitap Tolkien

1892'de Güney Afrika'da doğan İngiliz akademisyen, filolog, yazar, şair, romancı John Ronald Reuel Tolkien, modern fantastik edebiyatın kurucu babası olmakla kalmamış, bu türe, janrın 'yüksek fantastik edebiyat' şeklinde isimlendirilmesini haklı çıkaran müthiş bir kalite, olağanüstü bir orijinalite ve kreativite kazandırmıştır. Başyapıtları olan ve milyonlarca kişi tarafından zevkle okunan Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi dahil, yaşamı boyunca sadece 8 eseri basılan Tolkien'in külliyatına1973 - 2023 döneminde, 30'a yakın yeni eser eklenmiştir. Bu ayrıksı durum, yazarın muazzam bir yekuna erişen ve legendarium diye nitelediği el yazısı arşivinde müthiş bir tempo ve adanmışlıkla çalışan oğlu Cristopher Tolkien sayesinde gerçekleşmiştir. Hayatının 62 yılına denk düşen lise, üniversite ve iş hayatının neredeyse tamamını Oxford Üniversitesi bünyesinde ve dolaylarında geçiren Tolkien, aynı istikrarı, aile yaşamında da sergilemiş, 16 yaşındayken tanıştığı Edith Mary ile 1916'da evlenmiş, eşi ölene kadar da evli kalmışlardır. İnsan aklının üretebileceği, beşer muhayyelesinin icat edebileceği en inanılmaz, en renkli, en orijinal, en sıra dışı maceraların oluşturduğu müktesebatın mahiyetiyle, müellifinin yaşamının sadeliği, sıradanlığı ve sakinliği arasındaki derin uçurum, üzerinde durulması gereken bir ayrıntı olsa gerektir. Filoloji ve İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi alan, başta Anglosaksonlar olmak üzere Germen kavimlerinin tarihi ve mitolojisine odaklanan Tolkien'in akademisyenliği ve yazarlığı da de bu temelde şekillendi. Onun dille olan irtibat ve iltisakı lise çağlarına gider; o yıllarda kuzenleri ve okul arkadaşlarıyla çok sayıda yapma dil icat eden Tolkien'in bu gayretleri, ileride kuracağı fantastik evrenin uydurma lisanlarının eskizleri olarak değerlendirilebilir. Tenkitli çevirisini 1926'da tamamladığı, yayını ise ancak 2014'de oğlu tarafından yapılan Beowulf: Bir Çeviri, Bir yorum'un Anglosakson mitolojisi temelli içeriği, Tolkien'in baş yapıtları olan Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi'nin Orta Dünya'sına ilham kaynağı olmuştur. 

Yakın arkadaşı olan, Narnia Günlükleri'yle bizde de ciddi bir hayran kitlesi edinen Clive Staples Lewis gibi, Hristiyan ahlâkçılığıyla egzotik ve fantazmagorik ögeleri birleştiren kurmaca kozmoslar yaratmak hususunda büyük üstat sayılan Tolkien, geometrik olarak artan kitap satışlarıyla ciddi telif ücreti almaya başlayınca 'keşke daha evvel emekli olup, tam zamanlı yazmaya 1959 öncesinde başlasaydım!' diye hayıflanmıştır. 'Romanlarından uyarlanarak 2001 - 2014'de vizyona giren 6 filmin yapımcılarına getirisinin 10 milyar dolara yaklaştığı görse üstat, acaba ne düşünürdü?' diye sormadan edemiyor insan. Hayatının son 15 yılında gittiği her yerde bir süper star muamelesi gören yazar bir çok ödüle lâyık görülmüş, ancak, aday gösterildiği Nobel Edebiyat Ödülünü alamamıştır. Mucidi olduğu Orta Dünya Kozmosunda kötülüğün vücut bulmuş hali olarak işlev gören ork ırkı, kimi çevrelerce, Japonlar gibi Asyalı milletlere benzetilmiş, bu durum, gençliğinde ırkçı öjenik safsatasına yakın durduğu iddialarıyla birleştirilerek, Tolkien'in Nazi ideolojisine prim verdiği eleştirisini doğurmuştur. Onun kurmaca aleminde çok sayıda ırk, kültür ve lisan olduğuna işaret eden bizim de katıldığımız kesimlerse, yazarı orklar üzerinden eleştirmenin meselenin esasını kaçıran bir aşırı yorum olduğunda hemfikirdir. 

BBC programcısı, jaz sanatçısı, biyografi ve çocuk kitapları yazarı Humprey Carpenter'ın yazdığı başvuru kaynağımız Tolkien, yazarın hayatına dair yapılmış çok sayıda çalışma arasında en prestijli ve güvenilir olanlarındandır ve meraklısına da şayanı tavsiyedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


54) Konu
: Üniversite Problematiği, kitap: Üniversite Neydi, Ne Durumda ve Nasıl Olmalı

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Üniversite problematiği, bahsedeceğimiz kitap Üniversite Neydi, Ne Durumda ve Nasıl Olmalı

Beşeri bilimler, sosyal bilimler, doğa bilimleri, temel bilimler, teolojik disiplinler ya da sanat alanlarında verdiği eğitim sürecinde, talebelerine döneminin en üst düzeydeki bilgisini, tecrübesini ve formasyonunu aktararak onları meslek sahibi kılan, bünyesinde orijinal ve aktüel mahiyette ilmi çalışmalar yapılan, keşiflere ve icatlara yol açan araştırmaların gerçekleştirildiği ve yeni teknik ve teknolojilerin üretildiği laboratuvarları, enstitüleri, uygulama sahaları gibi birimleri ve tesisleri olan eğitim kurumlarıdır üniversiteler. Kavramı etimolojik olarak mercek altına aldığımızda, onun Latince universitas teriminden türetildiğini görürüz. Geniş anlamıyla universitas Evren'e karşılık gelirken, onun eğitim dünyasındaki sınırlı anlamı ise özetle şöyledir: toplumsal dokunun ihtiyaç hissettiği bir meslek kolunda insan yetiştirilmesi için fikir, amaç ve eylem birliği içinde olan eğiticiler topluluğunun, söz konusu eğitime talip olan talebeler, bahse konu mesleğin lonca denilen mesleki örgütlenmesi, bu sürece fon sağlayan kişi ve kurumlar, eğitim müessesesine maddi ya da gayri maddi destek veren dini birimler, yerel ve / veya merkezi idarenin konuya dahil olan aparatı ve eşhası ile beraber oluşturdukları topluluktur universitas. Yapısı, müfredatı, çalışma tarzı ve sosyopolitik  bağlantıları çok farklı olsa da, üniversiter eğitime bir şekliyle benzeyen en eski eğitim kurumu, Plato tarafından MÖ 387'de Atina'da kurulan Akademi iken; Fas'ın Fes şehrinde 859'da kurulan Karaviyyîn Üniversitesi, modern üniversiteyi andıran ilk eğitim müessesesidir. 970'de Kahire'de kurulan El-Ezher Üniversitesi, Bağdat'ta 1065'de kurulan Nizamiye Medresesi, 1088'de kurulan Bologna Üniversitesi, 1096'da kurulan Oxford Üniversitesi, 1150'de kurulan Paris Üniversitesi, 1209'da kurulan Cambridge Üniversitesi tesis edilen ilk üniversiteler arasındadır. 1330'da Orhan Bey tarafından İznik'te kurulan Orhan Gazi Medresesi ise Osmanlı İmparatorluğunun ilk üniversitesidir. 9. asırdan önce Avrupa'da kurulan akademik kurumlarda teolojik disiplinlerle hukuk okutulur, okulda kilisenin mutlak denetimi olurdu. Aritmetik, geometri, mantık, astronomi, tababet, eczacılık ve müzik gibi dalların üniversiter eğitim sistemine dahil olması; kilisenin, kısmen de olsa, hegemonyasının kırılmasıyla eğitim kurumunun akademik ve idari sahalarda rahatlaması 8. asırda Abbasi döneminde çiçeklenen İslâm Rönesansıyla mümkün olmuştur. Abbasi idaresinin sağladığı özgürlükçü ortam Fas, Cordoba ve Gırnata'daki medreseler üzerinden Avrupa'ya nüfuz etmiş, kıtadaki akademik ortamı değiştirmeye başlamıştır. Küresel üniversite siteminin büyük kısmı, ontolojik bir krizin pençesinde olduğu kabaca son 40 yıldır, ne doğru düzgün bilim ve teknoloji üretebilmekte, ne de büyük beklentiler yaratarak ve ciddi ücretler ödeterek öğrencisi yaptığı gençlere, onları tatmin eden bir meslek kazandırabilmekte, kariyer imkânı sunabilmektedir. Başardım diyebilecekleri yegâne şey öğrencilerinin sosyalleşmesini, aile ve muhit baskısından kısmen de olsa kurtulmalarını ve diplomalı işsizler ordusunun neferleri olacakları güne kadar oyalanmalarını sağlamaktan ibarettir. 

2. Dünya Savaşına müteakip belirginleşen, 1980 sonrasında Thatcher ve Reagan'la şahlanan neo-liberal azgınlığın yüksek öğrenim sahasındaki izdüşümü; eğitimin, bilimin ve teknolojinin mutlak manada metalaştırıldığı, üniversite kampüslerinin ticarethaneye, öğrencilerin müşteriye, okul yöneticilerinin sermayedarlara ve öğretim üyelerinin de tezgâhtarlara dönüştükleri bir büyük resmin oluşmasıdır. Andrew Delbanco'nun yazdığı Üniversite Neydi, ne Durumda ve Nasıl Olmalı, gezegenin birçok üniversitesinin en kalitesizinden olmak kaydıyla, hızla Amerikanlaştığı bu süreci değerlendirmekte, okurunu, meseleye alternatifler üreten bir düşünme sürecine davet etmekte. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


55) Konu:
İhsan Ketin, Kitap: Bilgiyle Sohbet Popüler Bilim Yazıları

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Tayfun Yönlü'nün sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu İhsan Ketin, bahsedeceğimiz kitap Bilgiyle Sohbet Popüler Bilim Yazıları

Genelde yer bilimleri ve özelde de Jeolojinin Türkiye'deki kurucu babası olarak anılan İhsan Ketin 1914'de Kayseri'de doğdu. Kayseri lisesinde yatılı - burslu okuyan Ketin, genç Türkiye Cumhuriyetinin yetenekli evlâtlarını Avrupa'ya gönderdiği uygulama kapsamında girdiği tam burslu tahsil sınavı kazanarak 1932'de Almanya'ya gitti. Önce Berlin, ardından Bonn Üniversitelerinde jeoloji eğitimi aldı. Bonn Üniversitesi'nde hocası olan küresel şöhret sahibi ve Closs Ekolü'nün kurucusu jeolog Hans Cloos'un ilmi çalışmalarına katılan Ketin 1938'de ilk doktoralı jeoloğumuz olarak Türkiye'ye döndü. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Enstitüsünde asistanlığa başlamasının sonrasında, önce Tercan, ardından 1939'da yaşadığımız ve 33,000 yurttaşımızı kaybettiğimiz Erzincan Depremi üzerine bölgeye giderek saha çalışmaları yaptı. Meslek yaşamı boyunca 'bir jeologun vazifesi, kayalarda gizlenen gerçeği bulmaktır' diyen İhsan Hoca, Doğu Anadolu'nun deprem üreten kayaçlarını çok zor şartlarda karış karış analiz ederken, aslında yaptığı da buydu. 1942'de Niksar, 1943'de Tosya, 1944'de Bolu-Gerede ve 1946'da Çankırı'da yaşanan depremler sonrasında talebeleriyle sahada olan İhsan Ketin, Türkiye'nin kuzeydoğusundan kuzeybatısına doğru, yerin kilometrelerce altında boydan boya uzanan, birbirini izleyen ve tetikleyen çok yıkıcı depremler üreten devasa bir fayın olduğunu keşfederek bunu 1948'de Anadolu Bloğu isimli makalesiyle Dünya'ya duyurdu. Bu buluş sadece ülkemizin değil, gezegenin toplam depremselliğinin anlaşılması bakımından da çok kritik ve hayati bir adımdı. Küresel ölçekte en prestijli jeoloji dergisi sayılan Almanya menşeyli Geologische Rundschau bu makaleyi yayınlayınca İhsan Ketin Jeoloji dünyasının yıldızları arasına girmiş oldu. Makalesinin tezleri öylesine önemli, kanıtları o derece sağlam ve hükmü de öylesine doyurucuydu ki, müellifine jeoloji alanının Nobel Bilim Ödülü sayılan Gustav Steinmann Madalyası'nın verilmesine yol açtı. İhsan Hocanın 'Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın güneyinde de, benzer bir yapı olabilir, araştırmalıyız' uyarısının ardından gerçekleşen 1971 Bingöl depremi üzerine, talebelerinin yaptıkları saha etütleri sonucunda Doğu Anadolu Fay Hattı da keşfedilmiş oldu. 1950 - 1951 döneminde gittiği ABD'de ilmi çalışmalarına devam eden İhsan Ketin, yurda döndüğü 1953'den itibaren yeni yuvası olan İstanbul Teknik Üniversitesi'nde akademik hayatını sürdürdü. Meslek hayatı boyunca yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda yüksek prestijli ödüle lâyık görülen İhsan Hoca, 1983'de emekli olmasına karşın, vefat ettiği 1995'e kadar İTÜ bünyesinde devam ettiği çalışmalarıyla bizleri uyarmaya; insanlığa, gezegene ve memleketine hizmet etmeye devam etti. 

İhsan Ketin'in asistanı Celal Şengör'ün yazdığı Bilgiyle Sohbet Popüler Bilim Yazılarında yer alan İhsan Ketin ve Kuzey Anadolu Fay'ının Keşfi: Türk Yerbilimlerinin Büyük Başarılarından Biri başlıklı makale, konuya dair yapılmış az sayıdaki mütevazi çalışmadan biridir. Milletimizin bekâ meselesi sayılabilecek hayati bir konuda Dünya çapında çalışmalar yapan bir bilim insanın, Atatürk'ün yurt dışı eğitimine yollarken gösterdiği 'Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz' hedefinin ruhuyla mutabık olarak yaşadığı hayatı ve yer bilimlerine katkıları konusunda, doğumundan 110 ve ölümünden 29 yıl sonra halâ bir doktora tezi ve kapsamlı bir biyografinin yayınlanmamış olması üzücü ve düşündürücüdür. Bu eksiğin bir an önce giderilmesi bizim İhsan Hoca'ya olan vefa borcumuzun bir gereğidir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

------------------------------------

Önceki 50 metne erişmek için bknz.:

https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/02/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program_19.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder