TRT Radyo 1, Sayfaların Dilinden Programı, metinler - 3

01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRTR Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 22 Ocak - 26 Ocak döneminde yayınlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek mezkûr programı Dünya'nın her yerinden izlemeniz mümkün.

16) Konu: Pandemi

TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Pandemi', bahsedeceğimiz kitap 'Pandemi: Koleradan Koronavirüslere Dünyayı Sarsan Virüsler'.

Canlı bir organizmanın tamamının ya da bir kısmının yapısını ve / veya işlevini bozan; bazen virüs, bakteri, mantar, radyasyon gibi dış faktörlere, bazen de genetik yapıdan kaynaklanan ve bağışıklık sistemi problemleri gibi doğuştan gelen kalıtsal nedenlere dayanan, tamamen iyileşebilen ya da kalıcı kısmı fonksiyonel bozukluklar veya canlının ölümü gibi dramatik sonuçlara neden olabilen süreçler, onları konu edinen başta tıp olmak üzere, çeşitli bilimsel disiplinler tarafından hastalık olarak nitelenir ve adlandırılır. Hastalıkların nedenlerini etiyoloji, onların hücrelerde, dokularda ve organlarda yol açtığı anomalileri ise patoloji denilen disiplinler tetkik eder. Hastalıkların oldukça fazla alt grubu ve her bir hastalık grubunun da kapsadığı çok sayıda hastalık söz konusudur. Bu programımızda pandemiden bahsedeceğiz. 

Kavramın etimolojik kökenine kısaca bakalım: Grekçe bir ifade olan pandemi 'bütün' anlamındaki pan ile, salgın hastalık manasına gelen epidemi'nin birleştirilmesiyle oluşur. Salgın hastalık dediğimizde, bu kavramı, hayvandan insana ve insandan insan bulaşan her türlü rahatsızlığı kuşatmak ve tarif etmek adına kullandığımız dikkatlerden kaçmamalıdır. 

Sadece bir ülkede değil, çok daha geniş bir coğrafyada tesir eden salgın hastalıkları tarif eden bu kavram, tarihsel süreklilik içinde anlam değişikliğine uğramıştır. 20 asrın ilk yıllarında, en fazla bir kıtayı tesiri altına alan bulaşıcı hastalıklara referans veren kavram, iletişim ve bilişim alanlarındaki bilimsel ve teknolojik atılımlarla birlikte 'Küresel Köy' antitesinin adım adım ortaya çıktığı 1960 sonrasında, bütün dünyayı etkileyen salgın hastalıklara referans veren bir içerik kazanmıştır. Bir rahatsızlığın pandemi olarak nitelenmesi için coğrafi dağılımı ve yaygınlığı gerek şartken; bahse konu olgunun ölüm de dahil olmak üzere, tehlikeli sonuçlar doğurması hali ise bu nitelemenin yeter şartıdır. 

İçinde olduğumuz aktüel uğrakta gezegenimizde yaşayan 8,1 milyar kadın ve erkek, ilk vakası Çin'in Vuhan kentinde 17 Kasım 2019'da raporlanan COVİD-19 salgını üzerinden tanıştı pandemi kavramıyla. Küresel otoriteler bugüne değin toplam 700 milyon vaka ve 7 milyon insan kaybı raporlanmışken, gerçek sayıların bunların en az 2 misli olduğuna dair güçlü bir kanaat hakimdir ilmi çevrelerde. Küresel nüfusun önemli kısmını aylarca evlerine hapseden, milyarlarca insanı tıbbi maske takmak ve aşılanmak zorunda bırakan, hayatımızın bütün alanlarındaki faaliyet ve davranışlarımızı kökten değiştiren covid-19, pandeminin; medeniyetimizi çökertebilecek, hatta, gezegendeki varlığımızı toptan yok olmanın eşiğine taşıyabilecek olası tehditler listesinde devasa bir gök taşı çarpması, nükleer silahlarla yapılacak bir dünya savaşı, iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının zirve yapması, bizden çok daha ileri teknolojiye sahip kötü niyetli bir dünya dışı medeniyetin mensuplarının istilası ve yeryüzündeki süper volkanlardan birinin patlamasının tetiklediği bir dizi süper volkan patlaması ile, bunların yol açtığı eş zamanlı büyük depremler gibi ihtimallerin üstüne yerleşmesine yol açmıştır. 

Küresel sağlık sorunları, gelir adaletsizliği, göç, insan hakları alanlardaki çalışmalarıyla tanınan Hint asıllı ABD'li araştırmacı gazeteci, yazar Sonia Shah'ın Pandemi: Koleradan Koronavirüslere Dünyayı Sarsan Virüslerkitabı, binlerce yıldır insanlığın başına belâ olan virütik salgınlar ve pandemileri mercek altına almakta ve bahsettiğimiz konulara dair doyurucu bilgi sağlamakta okuruna. Bu sohbetin içeriğine de ciddi katkısı olan eseri konunun meraklısına hararetle öneririz.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 



17) Konu: Kâtip Çelebi

TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Kâtip Çelebi', bahsedeceğimiz eserler 'Keşf-el-Zunûn' ve İslâm Ansiklopedisi.

Türk  - İslâm Medeniyet dairesinin benzersiz ve öncü eserlerinden Keşf-el-Zunûn'un müellifi, çeşitli disiplinlerdeki ufuk açıcı müktesebatıyla 17. asır Osmanlı ilim ve kültür hayatına damgasını vuran, Batı Aleminde de haklı bir şöhret ve hürmet kazanan Kâtip Çelebi 1609'da İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mustafa olup, ulemâ arasında Kâtib Çelebi, Dîvân-ı Hümâyun mensupları arasında ise Hacı Halîfe olarak anıldı. Çocukken Osmanlı ordusunda silahdar olan babasıyla birlikte Erzurum ve Bağdat'a yapılanlar başta olmak üzere, seferlere çıktı. Babasının vefatına müteakip, orduyla imparatorluğun çeşitli coğrafyalarına gitmeye devam etti, sınırlarımız dışındaki fetih seferlerine katıldı. Bu arada Kadızâde Mehmed Efendi’den dersler aldı. 1635’te katıldığı IV. Murad’ın Revan seferinin ardından, kendisini bütünüyle ilme adadı. Katip Çelebi bunu 'cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekber'e döndüm' şeklinde ifade etmiştir. Başta biyografiler olmak üzere tarih, coğrafya, kartografya, İbni Haldun temelinde sosyoloji, edebiyat, astronomi, anatomi, tababet gibi hikemî ilimlerle, esma ve ilm-i havas alanlarında yoğun okumalar yapan alim, müthiş bir arşiv oluşturdu. Bu namlı ve benzersiz bibliyofil, temellük ettiği onca nadirattan esere, kendisine kalan mirasın önemli kısmıyla aldığı paha biçilemez nitelikteki kitapları da kattı. Memuriyet hayatı devam ederken derslerine katıldığı A‘rec Mustafa Efendi’yi üstat bildi. Ayasofya dersiâmı Abdullah, Süleymaniye dersiâmı Keçi Mehmed efendi, Vâiz Veli Efendi, Ermenek müftüsü Molla Veliyyüddin'den dersler aldı. Çeşitli disiplinlere ait her biri alanında referans metin olan 20'den fazla baş yapıtı Türk - İslâm kültür alemine kazandıran Katip Çelebi, bu süreçte talebeler yetiştirmeyi ihmal etmemişti. Taşköprizâde ve İbni Haldun'u selefi olarak gören ve Osmanlı'da Batı kaynaklarına başvuran ilk akademya mensubu olan Kâtip Çelebi; Aristo, Jovans ve Philippus Cluverius’un bazı ehemmiyetli eserlerini Latince’den Türkçe’ye çevirmişti. Bütün bu önemli işleri 48 yıla sığdırmayı başaran alim, 1657'de vefat etti.  

Muasırlarınca 'lâfı uzatmayan, retorikten - üslûptan ziyade mana ve muhtevaya ağırlık veren, himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan, hakîm meşrepli, rindle rind, zâhidle zâhid, küçükle küçük, büyükle büyük olmayı bilen, hicivden hoşlanmayan, başta nadide çiçek yetiştiriciliği olmak üzere ince zevklerin sahibi, gereksiz taassubu hem şeriata, hem de akla dayanarak önlemeye çalışan âkil bir zat' şeklinde tanımlanmıştı. 

Ansiklopedik bir bibliyografya olup 300'den fazla ilim ve sanat disiplinine dair olan yaklaşık 15.000 risâle ve kitapla, neredeyse 10.000 müellifin malûmatını içeren Keşf-el-Zunûn'un Batı dillerindeki ilk eksiksiz ilmi baskısı Gustav Leberecht Flügel tarafından Latince - Arapça olarak 1835 - 1858'de yapılmıştır. Bu program için faydalandığımız Türk Tarih Kurumu'nun 2 ciltlik edisyonu, ülkemizdeki ilk tenkitli, ilmi baskı olan M. Şerefettin Yaltkaya ile Kilisli Rifat Bilge edisyonun tıpkı basımıdır. Mezkûr eserle birlikte kaynaklarımızdan olan Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi de meraklısı için şayan-ı tavsiyedir.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

18) Konu: Komplo Teorileri



TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Komplo Teorileri', bahsedeceğimiz kitap 'Komplo Teorileri - Disiplinlerarası Bir Giriş'.

Komplo; iki ya da daha fazla kişinin, mutlak bir gizlilik içinde yürüttükleri faaliyetlerle bir kişinin, kurumun, grubun, milletin, insanlığın çoğunluğunun, hatta Kâinat'ın daha büyük bir kısmının zarar görmesine yol açmaları, ya da, buna kalkışmalarıdır. Komplo teorisi ise; esasen son derece karmaşık olan yerel, ulusal ya da uluslararası bir meseleyi, veri ve anlayış eksikliği yüzünden, tam olarak analiz edememek, sorunun unsurlarını basitleştirip şematize ederek, sebeplerle sonuçlar arasındaki illiyet bağlarını iptal ederek, olan biteni dahili nedenlerden çok harici faktörlerin etkin olduğu bir sürecin nihayetinde ortaya çıkmış gibi değerlendirerek okumak, anlamak ve anlatmaktır. Bir diğer deyişle komplo, komplo diye nitelenen şeyin gerçekten olması ya da, olanların komplo olarak nitelenebilecek şekilde olması için hazırlık yapılmasıyken; komplo teorisi, gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi olası şeylere dair mesnetsiz bir iddia, mantık kurallarını zorlayan bir okuma biçimi, hayatın doğal akışını ve eşyanın tabiatını tek boyuta indirgeyen uç bir vulgarizasyon teşebbüsü, paranoya mahsulü bir zihni kurgudur. Komplo teorisiyle karıştırılan, ancak onunla farkı dereceye değil, mahiyete dair olan alternatif tarih anlatısı, genel kabul gören ve okullarda öğretilen tarih anlatılarından nitelikçe farklı bir hikâye kurgular; komplo teorisi gibi mantık kurallarına takla attırmaz, sebep sonuç ilişkisini olabildiğince veriler üzerine inşa eder, sağlıklı bir zihnin hayalhanesinin ürünü olarak tezahür eder. Aya gidilmediği, Dünya'nın düz olduğu, Elvis Presley, Steve Jobs, Mustafa Koç gibi kudretli simaların ölmedikleri, başta New York olmak üzere, Dünya'nın belli başlı metropollerinin kanalizasyon şebekelerinde timsah adamların yaşadıkları ve gezegenimizi aslında onların yönettikleri, aşılarla transfer edilen çiplerin insanları iradesiz zombilere dönüştürdükleri gibi iddialar komplo teorisiyken; 2. Dünya Savaşı'nı Alman - Japon ittifakının ve 1. Viyana Kuşatmasını da Osmanlı ordusunun kazanması, ya da Kennedy suikastının başarısız olması ve Amerika kıtasının Araplar ya da Türkler tarafından kolonize edilmesi durumlarında insanlığın yaşam macerasının nasıl şekillenebileceği gibi varsayımsal hallere dair fikir jimnastiği yapmak ve bunlar temelinde iddialar geliştirmek ise alternatif tarih anlatısı inşâ etmektir. İlki 'dediğim doğru, çünkü dediğim doğru!' şeklindeki beyin yakan 'döngüsel metodolojisiyle' kendisine referans vererek bir fasit daire yaratır ve kendisini yanlışlanmaya tamamen kapatarak bilmenin değil inanmanın konusu kılarken; ikincisi yanlışlanmaya açık tarzı ve kendisinden değil, harici olgulardan destek alan mimarisiyle ufuk açıcı ve zihin geliştiricidir. Avcı - toplayıcı - göçer hayattan yerleşik tarım hayatına geçmemizle birlikte ortaya çıkan ihtiyaç fazlası üretim, artık değer, iş bölümü, toplumsal hiyerarşi, sınıflar, devlet gibi antitelerle eş zamanlı olarak hayat buldu komplo teorileri, kendilerini ortaya çıkaran mezkûr koşullar olduğu müddetçe de varlıklarını sürdürmeye devam edecekler.

Kerem Karaosmanoğlu, Komplo Teorileri - Disiplinlerarası Bir Giriş kitabında meselenin kökenlerine iniyor, onların söylemsel ortaklıklarını, 'bilimsellik' iddialarının çürüklüğünü, mantıktaki safsata kategorisiyle olan akrabalıklarını, müellifleriyle taraftarlarının psikolojik, sosyolojik ve ideolojik profillerini disiplinlerarası bir yaklaşımla mercek altına alıyor. Komplo teorisinin özünde 'Yazı çıkarsa ben kazanırım, tura çıkarsa sen kaybedersin' totolojisine yaslanan mahiyetini teşrih, tespit ve tenkit eden eser, mevzunun meraklısının çok faydalanacağı bir referans metin anlayacağınız. 

Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, sağlıkla, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

19) Konu: Ekran Bağımlılığı



TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Ekran Bağımlılığı', bahsedeceğimiz kitap 'Ekran Çocukları'.

Teknoloji Dünya'yı minyatürize etti ve cebimize, elimize sığdırıverdi. Akıllı telefonlarıyla sürekli online olan her yaştan ve sosyal kesimden milyarlarca kadın ve erkek, insanlığın bugüne değin ürettiği neredeyse bütün bilgilere ve küresel markete sunulmuş bütün mal ve hizmetlere sadece bir tık mesafesindeler artık. Bu hiç kuşkusuz büyük bir imkân ve konfor alanı sunmakta bizlere. Öte yandan bahse konu tablonun büyük de bir tehdidi ve çok da ciddi bir tehlikeyi doğurduğuna işaret etmek elzemdir: ekran bağımlılığı!

Apple’ın kurucularından Steve Jobs, 2010 yılında verdiği bir röportajda: 'Çocuklarınız iPad’i seviyorlar, değil mi?' sorusunu 'Hiç kullanmadılar, evde çocukların kullanabileceği teknolojik imkânları sınırlıyoruz.' diye cevaplamıştı. İnsanlığın hayatını domine eden mezkûr teknolojinin mucidinin bu cevabı bizi alarma geçirmeli, kendimizin, özellikle de çocuklarımızın ekranla olan birlikteliğini sorgulatmalıdır. Çok değil 15 sene önce ebeveynler, öğretmenler ve mahalleden komşularıyken çocukların rol modelleri, artık bu işlevi ne idüğü belirsiz 'internet fenomenleri' üstleniyor ne yazık ki! Ekran karşısında harcadığımız süre kadar, hatta belki de daha çok, ekranla temasımızın kalitesine, 'bu ilişki bizi tüketiyor mu, yoksa değer katıp zenginleştiriyor mu?' sorusuna verdiğimiz cevaba, ekran ara yüzünü bilinçsiz - verimsiz - sağlıksız kullanıp kullanmadığımıza göre değişen bir haldir ekran bağımlısı olup olmadığımız. Önüne koyduğumuz yemeği yesin diye, ağlamasın diye, ayağımızın altında dolaşmasın diye, bizi meşgul etmesin diye, birlikte çıktığımız alış verişte hoşuna giden her şeyi isteyerek aşırı talepkâr bir profil çizmesin diye sürekli eline ekran tutuşturduğumuz çocuğumuzun ekran bağımlısı olmaktan başka bir varoluş tarzını benimsemesini nasıl bekleyebiliriz ki?!? Kundağında cep telefonuyla doğan çocuklarımız hiç kuşkusuz bizden daha fazla vakıflar teknolojiye; ama, bir o kadar da korumasızlar sanal alemin tehditleri karşısında. İşte bu yüzden, zararlı içeriklerle çocuklarımız arasında bariyer oluşturacak 'çocuk dostu uygulamalar' hayati önemdedir. Sadece tehlikelerinden bahsederek ya da müeyyideler, kısıtlamalar ve cezalar tatbik ederek ekrandan uzak tutamayız çocukları; onlara ekransız bir hayatın da pekalâ olabileceğini yaparak göstermeli, kendimiz yaşayarak bunun yaşanabileceğini kanıtlamalıyız. Günün belli saatlerinde ailecek telefonları, tv'leri, tabletleri kapatıp, yânî, bir çeşit 'desekranizayon' tatbik edip hep beraber sohbet etmek, müzik dinlemek, kitap okumak, oyunlar oynamak ekran bağımlılığıyla mücadele hususunda denenmesi gereken pratiklerden ve olumlu rol modeli örneklerindendir.  

Bu sohbetimizin referans metni olan Meltem Küskü Schimidt'in yazdığı Ekran Çocukları; ölüm oranı çok yüksek bir pandemiden, yüzlerce atom bombasının patlatıldığı küresel bir nükleer savaştan, 66 milyon yıl önce Meksika Körfezi açıklarına çarparak yeryüzündeki hayatın büyük kısmını yok eden asteroide denk büyüklükteki bir gök taşının gezegenimize çarpmasından, bir dizi süper volkan patlaması ya da art arda vukû bulan süper yıkıcı seri depremlerden, küresel iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının zirveye çıkmasından daha büyük ve daha yakın bir tehdit olan 'ekran bağımlısı çocuklar ve gençler üzerindeki bütün etki ve kontrolümüzü kaybetmemiz olasılığı'na karşı neler yapılması gerektiğini anlatmakta bütün açıklığı ve basitliğiyle. Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

20)  Konu: Küresel nükleer savaş



TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Küresel Nükleer Savaş', bahsedeceğimiz kitap 'Yalınayak Gen'.

2023'e damgasını vuran filmlerden Oppenheimer'da ayrıntılı olarak gösterildiği üzere, nükleer silâhların babası olarak bilinen fizikçi Robert Oppenheimer'ın Manhattan Projesi çerçevesinde Los Alamos Laboratuarı'nda liderliğini yaptığı binlerce bilim insanı, teknisyen ve askerle birlikte 16 Temmuz 1945'de gerçekleştirdikleri ilk atom bombası denemesiyle nükleer silah çağını başladı. Oppenheimer, mezkûr patlamanın hemen ardından Hindu kutsal kitabı Bhagavad-Gita'nın Krişna'ya izafe edilen en popüler cümlesini mırıldanmıştı: 'şimdi ben ÖLÜM oldum, dünyaların yok edicisi.' 

Teslim olması an meselesi olan Japonya'yı Pearl Harbor baskını yüzünden cezalandırmak ve savaş sonrası Dünya paylaşımı meselesinde de SSCB'ye göz dağı vermek adına, 1945 yılının 6 Ağustos günü Hiroşima'ya, 9 ağustos günü ise Nagazaki'ye attığı atom bombalarıyla yüzbinlerce sivilin ölmesine neden olan ABD, insanlık tarihinin en büyük savaş suçluları listesinde zirveye yerleşmişti. Dünya tarihinin 1947 - 1991 dönemine uluslararası ilişkiler bakımından damgasını vuran Soğuk Savaş sırasında, ABD ve SSCB defalarca nükleer savaşın eşiğine gelmiş, ancak tarafların nükleer imkân ve arsenallerinin müsavi olmasının yarattığı 'nükleer dehşet dengesi' buna mâni olmuştu. Soğuk savaşın ilk yıllarında, konvansiyonel silahlardaki olağanüstü gelişmelerin yanı sıra; ABD, SSCB, Çin, Birleşik Krallık ve Fransa gibi ülkelerin art arda nükleer silah teknolojisine sahip olmasının yol açtığı küresel tedirginlik ve korku ikliminde gazeteciler tüm zamanların en ikonoik ve popüler bilim insanı Albert Einstein'a sormuştu: '3. Dünya Savaşı hakkında ne düşünüyorsunuz?' Einstein'ın verdiği cevap gerçekten de antolojilere lâyık bir vecizeydi: '3. Dünya Savaşını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı taş ve sopalarla olacak'. 

Küresel savunma sanayii otoritelerinin tahminlerine göre 2024 Ocak itibarıyla Rusya'nın 5,900, ABD'nin 5,250, Çin Halk Cumhuriyeti'nin 410, Fransa'nın 290, Birleşik Krallık'ın 225, Pakistan'ın 170, Hindistan'ın 165, İsrail'in 90 ve Kuzey Kore'nin ise 20 nükleer başlığı bulunmaktadır. 1991'de Soğuk Savaş'ın bitmesine müteakip yaşanan görece barış ortamı, ABD'nin 11 Eylül 2001 saldırılarını bahane ederek giriştiği küresel zorbalık ve insanlık suçları serisiyle bozulmuş; global gerilim 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı istilası ile ivme kazanmış, 3.5 aydan beri Filistin'de devam eden İsrail devlet terörüyle katmerlenmiştir. Uzmanlar, bütün bu küresel gerilim ve fay hatlarına ilâveten, Çin'in Tayvan'a olası bir müdahalesinin nükleer silahların kullanılmasını tetikleyebileceği hususunda müttefiktir. 

Gerçekleşmesi halinde milyarlarca insanın yok oluşunun yanı sıra, küresel faunada ve florada asırlar, belki de binyıllar sürecek bir tahribata neden olabilecek karşılıklı olarak nükleer silahların kullanıldığı bir hesaplaşmaya en yakın olduğu dönemi yaşayan gezegenimizi ve onu evi bilen bizleri bekleyen felâketin boyutlarını ve ayrıntılarını anlamak için, Hiroşima'ya atom bombası atıldığı gün 6 yaşında bir ilkokul talebesi olan Japon çizgi roman sanatçısı Keiji Nakazawa'nın baş yapıtı, Türkçe de dahil dünyanın bütün önemli dillerine çevrilmiş, milyonlarca satmış, filmleri, dizileri ve animasyonları yapılmış Yalınayak Gen manga serisini okumak yeterlidir. Bir çizgi roman şaheseri ve destansı bir barış manifestosu olan eser 10 kitaptan oluşmakta. Şans eseri ölümden kurtulan sanatçının, yaşadıklarını, kendisi kadar şanslı olmayan ailesi, komşuları ve arkadaşlarının başından geçenlerle birlikte, 1935 - 1955 döneminin Japonya tarihine yedirerek çizgi romanlaştırdığı mezkûr eseri, bu sohbetimizin içeriğine ilgi duyan dinleyenlerimiz için şâyân-ı tavsiyedir.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

---------------------------------

Önceki 15 metne erişmek için bknz. https://ziyaversencan.blogspot.com/2020/08/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program.html




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder