Georg Cantor; sonsuz ve sonsuz ötesi kümelerle süreklilik hipotezine adanmış bir ömür



(i) - Georg Cantor: Sonsuzluğun peşinde bir yaşam

Kümeler kuramının(0) (temellendirmek anlamında) kurucusu; sonsuz ve sonsuz ötesi kümelerle kardinal ve ordinal sayıların mucidi, Süreklilik Hipotezi'ni, çok uzun süre uğraşmasına karşın, ne doğrulayabilen ve ne de yanlışlayabilen, öte yandan, buna dair yaptığı çalışmalarla, gelecek kuşakların çözmesini kolaylaştıran katalizör mahiyetinde bir telif üreten Alman matematikçi Georg Cantor (3 Mar 1845, St. Petersburg - 6 Ocak 1918, Halle) matematik, pozitif bilimler, felsefe ve teolojiyi derinden etkileyen devrimci görüşleriyle öylesine anlaşılması zor, öylesine sağ duyuya aykırı bir müktesebata imza atmıştı ki, bu durum hayatı boyunca meslektaşlarının bir kısmı tarafından reddedilmesine, dışlanmasına, küçümsenmesine neden olmuştur(1), (2), (3).

(ii) - Bipolar bozukluk (Manik Depresif Psikoz) ne yaman hastalık öyle

Bipolar bozukluk rahatsızlığı, yaptığı çığır açan matematiksel hamlelerinin

meslektaşlarının büyük kısmı tarafından reddedilmesiyle katmerlendi, depresyon ve manik ataklar şeklindeki zıt kutuplarda tezahür eden nöbetleri derinleşti, ağırlaştı. Bu yüzden de 1884 - 1918 arasındaki çeşitli dönemlerde, sinir hastalıkları tedavisi gördüğü sanatoryumlarda uzun süreler kaldı.
1884 Mayıs'ında geçirdiği bir majör depresyon atağından sonra, doktoru ve dostları bir müddet sonsuzluk probleminden uzak durmasını tavsiye ettiler. Aslında bu telkine hiç gerek yoktu: zirâ, Cantor, uzun süre, sonsuzluk temelinde yaptığı icatları ele alacak gücü zaten kendisinde bulamayacaktı. Bu süreçte matematiğe sağladığı yeni açılımların felsefi sonuçlarıyla edebiyata odaklandı.

(iii) - Shakespeare saplantısı

Cantor'un edebiyata yönelmesi ise ne yazık ki dramatik sonuçlar doğuracaktı. Alman matematikçi, bahse konu o depresif hali yaşadığı 1884'den ölene değin geçecek olan 34 yıl boyunca Shakespeare külliyatının gerçek yazarının Francis Bacon olduğunu (bu iddia zaten uzunca bir süredir her dönemin komplo / fesat teorisyenlerince sürekli köpürtülmüş, buna dair literatür de giderek büyümüştü)

kanıtlamak için uğraştı durdu. Bu uğurda yazdıklarının toplamı binlerce sayfalık devasa bir toplama ulaştı. Cantor, bunlardan derlediği iki kitabını 19 asrın son yıllarında, 1896 ve 1897'de bastırdı. Bu kitaplarında zirve yapan 'Shakespeare takıntısı', insanlık tarihinin en büyük beyinlerinden birisinin, akıl sağlığındaki bir problem (ya da, nörolojik bir dejenerasyon) yüzünden, bir olgu / olay / kişi / süreç üzerine nasıl da insanüstü bir gayretle odaklanıp gerçeklikle olan irtibatını kaybedeceğinin trajik bir numunesi olması bakımından ibretliktir, tarihseldir, pedagojiktir.
Cantor, bahse konu süreçte, depresyon ya da mani atakları yaşamadığı nispeten sağlıklı zamanlarında, matematiğe katkı vermeye devam ediyor; yanı sıra da, döneminin teoloji ve felsefe alanlarında temayüz etmiş önemli kanaat önderleriyle, sonsuzluk ve ötesine dair buluşlarıyla matematiğe sağladığı yeni ufuklar ve imkânların, felsefe ve teolojiye ne gibi yeni açılımlar sağlayabileceği konusunda sürekli yazışıyordu. Bu yazışmalardan yaptığı bir seçkiyi 1888'de bastırdı Cantor.

Cantor'un doğduğu ve 9 
yaşına kadar yaşadığı
St. Petersburg'daki eve çakılı
plaket.
(iv) - Meslektaşlarının negatif tutumu

Sık sık akıl hastalıkları tedavisi görmesi buluşlarıyla konforlarını bozduğu bazı meslektaşlarının ona daha da yüklenmelerine ve alenen 'deli' muamelesi yapmalarına yol açmıştı. Bunların arasında, ne yazık ki, matematik, mantık, felsefe ve bilimin (sadece kendi dönemlerinde değil, günümüzde de) önemli simaları arasında gösterilen Henri Poincaré ve Leopold Kronecker de vardı.

Henri Poincaré, Cantor'un sonsuzlukla ilgili görüşleri için 'matematiği istila eden korkunç bir hastalık' demişti; Leopold Kronecker ise Cantor'a alenen 'şarlatan' diyordu.

Öte yandan, dönemin David Hilbert, Dedekind ve Weierstrass gibi bazı matematikçileri de Cantor'u destekliyordu. Örneğin Hilbert Cantor'u şöyle savunmuştu: 'Cantor'un yarattığı cennetten bizi kimse kovamayacaktır'.

Cantor'un matematiğe yaptığı son devrimci katkılar, 1895 ve 1897'de ikiye bölereek yayımladığı makalesine mündemiçtir. Mezkûr makalesinde Cantor, altkümenin tanımlanmasını ilk kez yapmış, kardinal ve ordinal sayılar ve kümeler üzerinden yapılan aritmetiği geliştirmiş ve süreklilik hipotezinin kanıtlanması doğrultusunda epeyce çaba sarf ettiğini kanıtlayan görüşlerini paylaşmıştır. Öte yandan, süreklilik hipotezini kanıtlamayı, dehasını onca zorlamasına karşın, bir türlü becerememiştir.

(v) - Süreklilik Hipotezi'ni kanıtlama çabası en büyük başarısızlığıydı

Öncelikle Süreklilik Hipotezi nedir, kısaca ona bir bakalım:

'Bütün sonsuzlar eşit değildir. 19. yüzyılı sonunda Alman matematikçi Georg Cantor'un ispatından beri gerçek / gerçek sayılar'ın sayısının doğal sayılar'ınkinden fazla olduğu biliniyor. Daha da doğrusu gerçek sayılar'ın sayısının doğal sayılar'ın alt kümelerinin sayısına eşit olduğudur. Genelde  ile doğal sayılar'ın sayısı ifade edilirken, bu durumda gerçek sayılar'ın sayısının  olduğunu görüyoruz. Süreklilik hipotezi bu iki sonsuzluk arasında başka mertebelerde sonsuzluk olup olmadığı sorusunu sorar.

Avusturyalı matematikçi Kurt Gödel bu soruya verilecek negatif bir cevabın kümeler teorisi ile tutarlı olduğunu, Amerikalı matematikçi Paul Cohen ise bu soruya verilebilecek pozitif bir cevabın da kümeler teorisiyle tutarlı olduğunu ispatlamışlardır. Dolayısıyla bu soru bir matematik sorusu olmaktan çıkıp bir matematik felsefesi sorusuna dönüşmüştür(4).'

Wikipedia'dan iktibas ettiğim bu süreklilik hipotezi tanımını ben basitleştirerek şu şekilde dillendiriyorum:

Eleman sayısı bakımından doğal sayılar kümesinden büyük, buna karşın gerçel (= gerçek = reel) sayılar kümesinden(5) ise küçük olan (o zamana değin varlığına ya da yokluğuna dair ileri sürülen argümanların tamamının, kanıtlamadıkları için, spekülatif düzeyde kaldığı) bir ara kümenin 'varlık' kategorisinden 'var olanlar' kategorisine geçişinin imkânsız olduğunun (bir diğer deyişle, 'ara küme'nin nâ-mevcut olduğunun, ya da, mevcut olduğunun) Cantor tarafından ispatlanamaması, 20 asrın ikinci çeyreğinden itibaren tekrar yoğun bir şekilde mercek altına alınmıştır.

Bu bağlamda yaptıkları çalışmalarla Kurt Gödel ve Paul Cohen ispatlamışlardır ki, Cantor'un kümeler kuramını dayandırdığı aksiyomlardan yola çıkarak süreklilik hiptotezinin doğrulanması veya yanlışlanması mümkün değildir.

(vi) - Evlât kaybına katlanmak çok zor

Küçük oğlunun öldüğü 1899 Aralığından ölümüne kadar geçen 17 yıl ve bir aylık süreçte bir türlü toparlanamayan Cantor, bu dönemde matematikte yeni ve devrimci atılımların önünü açacak yeni buluşlara imza atamamıştır. Öte yandan, sağlığının nispeten iyi olduğu dönemlerde mesleğiyle ilgilenmeye, ulusal ve uluslararası matematik kongrelerine katılmaya, makale ve bildiriler kaleme almaya devam etmiştir. Bu yıllar onun hipotezlerinin, giderek daha çok sayıda meslektaşı tarafından benimsendiği bir süreci oluşturur.

Müktesebatı temelinde yapılan ağır saldırılar (özellikle de yukarıda dillendirdiğim müzmin muhaliflerince) devam etse de, artık daha fazla onaylanan Cantor'un görüşleri bugün genel kabul görmekte, Alman matematikçi bütün çağların en önemli matematikçileri arasında gösterilmektedir.

(vii) - Russell Frege'yi çürüttüğünde, aslında yanlışlanan Cantor'du!

Russell Paradoksu ile ilgili bir yazımda, Bertrand Russell'ın(6), matematiği kümeler üzerinden yeniden kurarak, onu mantık gibi, eksiksiz - hatasız - boşluksuz - kesin bir şekilde baştan aşağıya inşâ etmeye çalışan Gottlop Frege(7) ile olan ilişkisini şöyle özetlemiştim:

'***Frege, Cantor ve modern mantığın doğuşu:

Gottlop Frege
(8 Kasım 1848 - 26 Temmuz 1925)

Modern mantığın başlangıcı Gottlob Frege'nin 1879'da yayınlanan 'Begriffsschrift' kitabıdır (iv). 
Begriffsschrift (İngilizcesi ideography) 'fikirlerin simgelerle / sembollerle ifade edilmesi demektir. Bu kitabıyla Frege, Leibniz'in 'Kanıt Teorisi' temelinde inşaa ettiği bir önermeler mantığı teklif eder. 

Ancak Frege'nin 'sayıları, teklif ettiği bu önermeler mantığına uygun olarak formüle (sembolize) edememek' gibi çok ciddi bir sıkıntısı vardı. İmdadına, dönemin bir başka anıtsal matematikçisi, mantıkçısı ve felsefecisi olan Cantor'un Kümeler Kuramı yetişti. Gottlop Frege, 'kümeler kuramı temelinde eksiksiz ve çelişkisiz bir aritmetik kurmak adına' yazdığı Aritmetiğin Temelleri (1. cilt: 1893, 2. cilt. 1903) isimli çığır açan eserini borçlu olduğu Cantor'un Kümeler Kuramını şöyle selâmlamıştı: 'kümeler akla gelebilecek en temel matematiksel şeylerdir.'

Frege'nin tıkandığı yerde, ona ihtiyaç duyduğu devrimci matematiksel aletleri, Set Teorisi'ni sağlayan Cantor'un, bu doğrultudaki öncü çalışmalarından birisinin  yayınlandığı 1871 tarihi Mathematische Annalen.
***Russell vs. Frege

grundgesetze der arithmetik ile ilgili görsel sonucu
Frege'nin Russell tarafından
yanlışlanan ünlü eseri
Aritmetiğin Temelleri'nin
ilk baskısı.
Frege'nin 1893'de Jena'da Hermann Pole Yayınevi tarafından basılan 'Aritmetiğin Temelleri' eserini adeta didik didik ederek okuyan Bertrand Russell, 1901'de onda çok önemli bir çelişki olduğunu gördü. Russell (Berber ya da Katalog Kitap) Paradoksu işte bu çelişkiye dayanır.

Frege, hem yayınladığı ilk cildi istediği ilgiyi görmediğinden, hem de özelde aritmetiği, genelde ise matematiği çelişkisiz ve eksiksiz bir bilim haline getirmek hedefi bir insanın (o ne denli deha sahibi olursa olsun) kapasitesini çok aşan bir ülkü olduğu için, Aritmetiğin Temelleri'nin 2. cildini ancak 1902'de matbaaya teslim edebilmişti.

Kitap matbaaya verildiğinde, ismi bilim çevrelerinde yeni yeni duyulmaya başlamış olan 30 yaşındaki 'çaylak' Russel, Frege'ye bir mektup gönderdi (16 Haziran 1902). Bu, bilim tarihinin en dramatik gelişmelerinden birisinin fitilini ateşleyen tarihi bir olaydı. Genç Russell mektubunda, eserin ilk cildini çok yararlanarak okuduğuna, onu çok sevdiğine ve ikinci cildi dört gözle beklediğine işaret ederek yazarını göklere çıkarır. 

Övgülerle ilerleyen mektubun ortalarında patlatır bombayı Russell: 'Kümeler, tanımları gereği, kendi kendilerinin elemanıdırlar. Bu durumda, 'kendilerinin elemanı olmayan kümelerin kümesi'nin de kendisinin elemanı olması gerekir. Bu açık bir çelişkidir!'

Russell, ünlü meslektaşının 'aritmetiği kümeler kuramı temelinde çelişkisiz ve eksiksiz olarak yeniden inşâsı' ülküsünü, yazdığı bir kaç satırlık bir mektupla 'alnının tam ortasından' vurmuştur. Bu mektubu 6 gün sonra, 22 Haziran'da cevaplayan Frege'nin satırlarında, yaşadığı derin psikolojik yıkımın ve amansız depresyonun izleri hakimdir. Aynı psikolojinin, bu mektuplaşmadan birkaç ay sonra, 1903'ün başlarında, yine Jena'daki Hermann Pole yayınevi tarafından basılan eserin 2. cildine eklenen sonsöz'ünün de karakterini ve rengini tayin ettiği görülür. 
kurt gödel ile ilgili görsel sonucu
Kurt Gödel (1906 - 1978)

*** ...ve Gödel tabuta son çiviyi çakar
Özetle, ne Frege'nin 'Aritmetiğin Temelleri', ne onu takip eden Russell ve Alfred North Whitehead'in anıtsal ve kült eseri 'Principia Mathematica ve ne de, başta geometri olmak üzere matematiğin birçok disiplinini aksiyomatize etmeye çalışan David Hilbert'in insan ötesi gayretlerle kurduğu 'formalist mimari' eksiksiz ve çelişkisiz bir matematik inşâ etmeye yetmemiştir. İnsanlığın bu doğrultuda yarattığı o muhteşem müktesebata son ve en ölümcül darbeyi indiren ise Kurt Gödel'in 1931'de verdiği 'Principia Mathematica Gibi Dizgelerin Biçimsel Olarak Karar Verilemeyen Önermeleri Üzerine (Über formal unentscheidbare Sätze der Principia Mathematica und verwandter Systeme)' başlıklı doktora tezidir(8), (9), (10), (11)
(viii) -  Son yılları
Kümeler kuramının içerdiği bir probleme işaret ederek, Gotlop Frege'nin eseri üzerinden aslında kendi tezlerini hedef alan ve kümeler kuramının yeni neslin yıldızlaşan uzmanı sayılan Bertrand Russell'la 1911'de doğan birlikte olma ve doğrudan tartışma imkânını, sağlık problemi yüzünden davet edildiği İskoçya'daki St. Andrews Üniversitesi'nin 500. kuruluş yıldönümü kutlamalarına gidemeyerek, kaybetmişti.  Aynı üniversitenin bir yıl sonra kendisi fahri doktorlukla onurlandırmasına karşın, yine seyahat edecek durumda olmadığından, bu payesinin nişanesi de alamamıştı.

Hayatı boyunca kıt kanaat geçindi Georg Cantor. Bunun nedeni, üniversiteden aldığı maaşın çok yetersiz oluşuydu. O yıllarda akademyanın, Cantor düzeyindeki yıldız hocaları için bile sunabildiği özlük paketi son derece yetersizdi. Şayet babasından kalan miras olmasaydı, eşi ve 6 çocuğuyla birlikte 8 kişinin geçimini temin etmek zorunda olan ünlü matematikçinin ne hallere düşeceğini insan düşünmek bile istemiyor. 

1913'te emekliye ayrılan Cantor, maaşından olmuş, maddi açığını kapattığı mirası da bitme noktasına gelmişti. Bunun üzerine bir de 1. Dünya Savaşı'nın neden olduğu ekonomik sıkıntılar eklenince, Georg Cantor ve ailesi 'fakirlik sınırı'nda bir hayat sürmeye başlamıştı. 

Tarihin en önemli düşünce insanlarından olan Cantor, sağlık problemlerinden ve dar kafalı meslektaşlarından çektikleri yetmiyormuş gibi, üstüne üstlük bir de 5 yıl boyunca ailesiyle birlikte yaşadıkları geçim sıkıntısından sonra, 6 Ocak 1918'de, 7 aydır bakımının yapıldığı sanatoryumda, kalp krizinden hayata veda etti. 

(ix) - İşte o şimdi, onun gibilerle birlikte, o Sonsuzluk Ülkesi'ndedir belki

Besbelli ki 'Kozmik Şakacı', zihninden geçenleri deşifre etmeye ve tekeline aldığı sonsuzlukla ilgili hakikati deşifre etmeye uğraşan bu Alman matematikçiyi affetmemiş, bu yüzden de ona bir gün bile olsun, rahat yüzü göstermemişti.

İşte bu yüzdendir ki, benim nazarımda Georg Cantor (vıcık vıcık bir santimantalizmin bataklığına saplanmadan ve aşırı bir romantizasyona da teslim olmadan ifade etmeye çalışacağım); kendi göz yaşlarıyla yoğurduğu balçıktan yaptığı ve o haliyle çok aciz olan insanı bilge, kreatif, medeni, alim kılmak için, Demirci Tanrı'nın (Hephaistos) ocağından çaldığı kıvılcımı (bilgi, bilim, medeniyet, yaratıcılık) ona (insana) armağan ettiğinde, Zeus tarafından Kafkas (Kaf) Dağı'na zincirlenen ve mitolojinin en acımasız cezalarından birisine çarptırılan Prometheus'un(12); yaklaşılmasının dahi memnu olduğu Bilgi / Bilme / Bilgelik Ağacı'nın meyvesini yedi diye Cennet'ten kovulan Adem ve Havva'nın; efendilere / egemenlere / yöneten sömürücü ve tiran karakterli oligarşik zümreye karşı tarihin kaydettiği ilk köle ayaklanmasının lideri, öncüsü, sözcüsü ve martyr'i olan Spartaküs'ün yanında, o muhayyel ve mutasavver Sonsuzluk Ülkesi'ndedir.

Cantor'un hayatı boyunca peşinden koştuğu sonsuzlukla ilgili Nihai Hakikat'i bulduğunu ve artık neredeyse orası, mezkûr 'Sonsuzluk Ülkesi'nde Dünya'daki çileli yaşamına kıyasla çok daha rahat ve mesut bir şekilde yaşıyor olduğunu hayal etmek beni rahatlatıyor doğrusu.


dipnotlar ve bibliyografya:

Daha kapsamlı ve doyurucu bir kümeler kuramı açıklaması için:
Reel sayılara dair daha kapsamlı bir kaynak:
(6): Bertrand Russsell'ın hayatı, asârı ve entelektüel mirasına dair olan şu iki metinden İngilizce olanı oldukça kapsamlıdır:
(7): Gottlop Frege hakkındaki aşağıdaki kaynaklardan İngilizce olanı, (6) numaralı dipnottakiyle aynı niteliktedir; bir diğer deyişle, İngilizce olanı kapsamlı, Türkçesi ise özetin özetidir:
*** Bu metinde işlenen temalarla aynı dalga boyundaki içeriğe sahip bir başka metnim için:
(9): Şu ana değin erişimi kolay ve bedelsiz olan, kompakt - komprime referansları paylaştım. Lâkin, okurun da teslim edeceğine inandığım üzere, bu popüler metinlerle yetinilemeyecek denli önemli bir konu hakkında tartışıyoruz burada. Dolayısıyla da, bu blogda dillendirilen konuları genişletmek ve derinleştirmek isteyenler için okunması 'sine qua non - olmazsa olmaz - a necessary condition without which something is not possible (https://dictionary.cambridge.org/tr/s%C3%B6zl%C3%BCk/ingilizce/sine-qua-non) olan ve okunulan satırların kendilerine çok şey borçlu olduğu üç önemli kitaba da vurgu yapmak durumundayım. Bu ve takip eden 2 dipnotta bunlar tanıtılacaktır.
İşte onlardan ilki:
Logicomix, fikir - öykü: Apostolos Doksiadis - Hristos H. Papadimitriu, senaryo: Apostolos Doksiadis, karakter tasarımı ve resimleyen: Alekos Papadatos, vd..., İngilizceden çeviren: Özge Özgür, Albatros Kitap, faydalanılan bölüm: s.: 118 - 196, Albatros Kitap, İstanbul, Ekim 2012, tamamen renkli ve mat kuşe kâğıda basılı, 345 s.
Logicomix'in yukarıda işaret edilen 79 sayfası, okunulan satırların derinlemesine anlaşılması bakımından, mutlaka okunmalıdır. Öte yandan, bu kadarını okumaya niyetlendiğinizde, aslında yapmanız gereken en anlamlı şeyin, bu olağanüstü başarılı grafik eseri baştan sona okumak olduğu da aşikârdır.
Her vesileyle Yunanistan'dan nüfusça 10 misli, GSM

H bakımından (2020 rakamlarıyla) 6 misli (1 $ = 1 TL civarında olduğu 2006 - 2008 döneminde bu oran Türkiye lehine 10 misline kadar çıkmıştı!), okuyan öğrenci ve üniversite sayısı bakımından 9 misli olduğumuzun altını çizer ve bundan da gurur duyduğumuzu saklamayız. Makro göstergelerin bir toplumun her alandaki gelişmişliğinin göstergesi olamayacağı, yukarıda referans verdiğim Logicomix ayarında ve kalitesinde bir
grafik felsefe kitabını halâ yaratamamış olmamızla bir kez daha kanıtlanmaktadır diye düşünüyorum.
(10): Russell'ın 'Felsefi Gelişimim' başlıklı kitabının 68 sayfası (s. 73 - 140) okunulan satırlarla doğrudan, kitabın geri kalanı ise dolaylı olarak ilişkilidir; bu yüzden de, bu metinle ilgilenenlerin tamamını okumalarında fayda gördüğüm bir kaynaktır bu eser.
Söz konusu kitabın künye bilgileri:
Felsefi Gelişimim - Entelektüel bir Otobiyografi, çeviren: Halil Kayıkçı, Fol Kitap, İstanbul, Ekim 2020, 311 s.
(11): Bu yazı üzerinde çalışırken, kısa bir süre önce ve (10) numaralı dipnota konu olan eserle birlikte kitaplığıma kattığım ve alır almaz da bir solukta okuduğum Russell'ın 'Otobiyografi'ni yeniden gözden geçirdim, altını çizdiğim kısımlarla derkenarlar şeklinde notlar düştüğüm bölümleri tekrar okudum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu oldukça kapsamlı kitabın okuduğunuz bu metinle doğrudan alâkalı olan kısımları, çok kısa pasajlar halinde olmak üzere, kitabın tamamına dağılmış vaziyettedir. Bu yüzden de, bu metnin ilgilisinin, bu otobiyografiyi baştan sona okumasını şiddetle öneririm. Kitabın 772 sayfa olması korkutmasın gözünüzü; çok rahat okunan bir eser bu. Meselâ, kitabın önemlice bir bölümünü teşkil eden ve Russell'ın yazdığı özel ve mesleki temalı mektuplarla, bunlara verilmiş cevapların oluşturduğu kısımlar bir çırpıda okunuveriyorlar. Bu arada işin magazinine de gireyim: Russell'ın karşı cinse yazdığı mektuplar, okudukça siz de hak vereceksiniz diye düşünüyorum, onun oldukça flörtöz birisi olduğuna işaret etmekte. Madem gıybete başladım, bu minvalde azıcık daha devam edeyim öyleyse. Principia Mathematica'yı birlikte yazdıkları Alfred North Whitehead'le gerçekleştirdikleri uzun soluklu / yıllara sâri müşterek çalışmanın mekânı, çoğunlukla, Whitehead'in konutuydu. Russell'in bu vesileye tanışıp yakın arkadaş oldukları ve ona 'Bertie' diye hitap eden Evelyn Whitehead'le (ANW'in güzeller güzeli eşi) yaşadıkları aşk, dönemin akademyası ve (Lord ünvanlı Bertrand Russell da 'mavi kanlı olduğundan, ona dair haberlere daima kulak kesilen) aristokrasinin gündeminden uzun süre düşmemişti. Bu kadar magazin iktifa eder, tekrar bilimin asil coğrafyasına avdet etmekliğimizin vaktidir. İşte bu dipnotta bahsedilen Otobiyografi'nin künye bilgileri:
Bertrand Russell - Otobiyografi, çeviren: Halil kayıkçı, İtalik yayınları, İstanbul, Temmuz 2019, 772 sayfa.
Bu bahsi kapatmadan önce, bir hususa daha dikkatinizi çekmek isterim; mezkûr otobiyografinin sonunda açıklayıcı notlar, referanslar / kısa bibliyografya ve dizin bölümleri bulunmamaktadır. Bu durum beni şaşırttı doğrusu. Orijinalinde de durum böyle midir, yoksa İtalik Yayınları basım masraflarından tasarruf etmek adına onları okuyucusundan esirgemiş midir, orasını bilemiyorum. Bu noktadaki temennimi paylaşabilirim ancak: umarım orijinalinde de işaret ettiğim bölümler bulunmuyordur ve bahsettiğim kitap eksiksizdir.
hamiş: (10) ve (11) numaralı dipnotlarda bahsettiğim her iki kitabı da, değerli dostum MUrat HAser'le sosyal medya üzerinden yürüttüğümüz istişareye müteakip edinmiştim. Bertrand Russell konusundaki takıntı düzeyindeki alâkası ve bu merkezdeki koleksiyonuyla o, benim Russell hakkındaki sorularımın ilk muhatabıdır bundan böyle😊👋👍✅


1 yorum:

  1. Russell sevdalısı, uzmanı ve koleksiyoneri değerli dostum MUrat HAser, Facebook üzerinden yaptığımız görüşmede, Russell'ın orijinali üç cilt olan biyografisi hakkında bilgi verdi. Onun mezkûr ifadelerini gördüğümde, ben de ilgili kitabın orijinalinin peşine düşmüştüm. Özetle durum şu: İtalik Yayınları, maalesef, orijinalinde yer alan indexleri basmamış. Böylesi bir tercihin, söz konusu olan bu derece önemli bir eserse, ciddi bir savsaklama ve özensizliğe tekabül ettiğini söylemeliyim. İşte MUrat HAser'le gerçekleştirdiğimiz o verimli muhavere:
    https://www.facebook.com/ziyaver.sencan/posts/3852735044786690?notif_id=1615138108582276&notif_t=comment_mention&ref=notif

    YanıtlaSil