2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı bünyesinde gerçekleştirilen çok sayıda projenin de müellifi ve uygulayıcısı idi. Dünyanın dört bir tarafındaki sahaflar, sahaf festivalleri, kitap fuarları, müzayedeler, sanat bienalleri ve bit pazarlarından 50 yıl boyunca, âdeta iğneyle kuyu kazarcasına ve büyük zahmetlerle toplayıp bir araya getirdiği 250,000 civarında kitap, gazete, dergi, atlas, ansiklopedi, sözlük, fotoğraf, vesika ve efemerayı bağışladığı vakfın, bunların kullanım hakkını Balıkesir Büyükşehir Belediyesine devretmesiyle vücut bulan Ahmet Kot Kitaplığı'nda varoluşun bütün alanlarını kuşatan 400 tema, ağırlıkla Türkçe ve İngilizce olmak üzere 50’ye yakın dilden âsar, sürekli eklenen yeni sayılarla mütemadiyen gelişen 300 süreli yayın var. Balıkesir şehrinin tamamını gören 6,000 metrekare taban alanına kurulu cam cepheli 4 katlı kütüphane binası 3.5 km kitap rafı, 120 kişilik konferans salonu, Fikir Coğrafyası Odası, Sesli Kitap Okuma Kabini, Görme Engelliler Okuma Masası, Edebiyat Kahvesi, Kütüphane Dükkanı ile Kitap Kültürü, Mutfak Kültürü ve 50'den fazla dilde basılmış 600 civarında Binbir Gece Masalları'nı içeren masal odası gibi üç özel koleksiyon odasını içermekte. Kütüphaneyi emsallerinden ayıran husus, gezegenin en çok tercih edilen kütüphane tasnif sistemleri 1- Dewey Onlu Sınıflandırma Sistemi, 2- Evrensel Bibliyografya Repertuvar Sistemi, 3- ABD Kongre Kütüphanesi Sınıflandırma Sistemi yerine kitapların 'BEŞ ELEMENT'e, yânî 'ATEŞ - HAVA - SU - TOPRAK - İRFAN' esasına göre tertiplenmesi; 400 tematik başlık altında toplanan eserler, muhtevalarına göre bu beş elementten birisine dahil edilerek raflanmakta. İlk 4 element, yâni ANÂSIR-I ERBAA, insanın ve onu kuşatan muhitin maddi dokusunu, İRFAN ise varoluşumuzun ruhi - fikri - hissi boyutlarını teşkil ederek 'Kütüphane = İNSAN' denklemini kurmakta. Yeri gelmişken, tarihin en büyük bibliyofillerden Jorge Luis Borges'in 'Kütüphane = Cennet' denklemini de hatırlatmış olalım. Sayfaların Dilinden'de, sohbetimize konu olan meseleyi destekleyen bir metne referans verirdik hep; bu sefer bir metinden değil, yüzbinlerce, hatta milyonlarca metni hâvî bir kitabiyat kurumundan, alternatif mahiyetteki bir kütüphaneden alıyoruz desteğimizi. Ezcümle, kitap sevgisi, okuma - öğrenme tutkusu sahibi eşhasın bulunmaktan bahtiyar olacağı bir mekân Balıkesir Millet Kütüphanesi Ahmet Kot Kitaplığı. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Yusuf Franko Paşa, bahsedeceğimiz kitap 'Yusuf Bey - On Dokuzuncu Yüzyıl Sonunda Pera'nın Yüklü Portreleri'
1855'de Payitaht'da doğan, Osmanlı tebâsından Halep kökenli Katolik bir Rum olan Yusuf Franko Paşa, imparatorluk bürokrasinin en üst kademelerinde 2 kere nazırlık yapmış, karikatürist olmak gibi hafî bir marifeti olan enteresan bir inhitat dönemi devlet adamıdır. 1868 - 1873 yıllarında gördüğü eğitimine müteakip Hariciye Nezareti'nde memuriyete başlayan Yusuf Franko, Hariciye Muhaberat Dairesi müdürlüğü, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’nın özel kalem müdürlüğü, ilk Lahey Barış Konferansı delegeliği gibi önemli mevkilerde hizmet verdi. O sırada Midilli Adası yüzünden Fransa ile yaşanan problemi müzakereci olarak çok iyi idare eden Yusuf Franko, adanın Osmanlı idaresinde kalmasını sağladığı için Sultan 2. Abdülhamit'in takdirine mazhar olmuş, paşa ünvanıyla birlikte terfî-i rütbe almıştı. Daha önce babası ve eniştesinin yaptığı Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığını 1907 - Aralık 1912 döneminde îfâ eden Yusuf Franko Paşa, 18 Aralık 1918 - 24 Şubat 1919 periyodunda Posta ve Telgraf nazırlığı yaptı. Pera muhiti eşrafının en önemli simalarından olduğu için, dönemin en zengin ve aristokratik Frankofon - Levanten bankacı ve müteşebbisi Alfred Caporal’in kızı Lucie Caporal’le evlenmiş, ondan 2 kız evlâdı olmuştur. 18 Ekim 1918'de imzalanan ve hukuken olmasa da fiilen Osmanlı İmparatorluğu'nu bitiren Mondros Mütarekesi'nin ardından, 2/3 Kasım gecesi Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşalar bir Alman torpidosu ile gizlice Sivastopol üzerinden Berlin'e kaçtıkları sırada, yeni kurulan Ahmet Tevfik Paşa kabinesi, İttihat ve Terakki ileri gelenlerini tutuklatmaya başlamıştı. Devri sâbıkın vezirlerinden olan Yusuf Franko Paşa'nın, arkadaşları etrafında bir cadı avı sürdürülürken, 24 Şubat 1919’da Dışişleri Nazırlığına atanması, bu görev 9 gün gibi sembolik bir süreyi kapsa da, ayrıksı bir hadisedir ve şayan-ı dikkattir. Büyük resimle uyuşmayan bu detayın sebebi, Yusuf Franko Paşa'nın kariyeri boyunca partizan bir İttihat Terakkici profili vermemiş olması, yanı sıra da, kendisinin ve eşinin ailesinin Cihan Harbi'ni kazanan devletlerle olan yakın ilişkileri olsa gerektir. 4 Mart 1933’te vefat eden Paşa, Feriköy Katolik Kabristanı’nda medfundur.
Yusuf Franko Paşa, 1884 – 1896 döneminde, devlet işlerinden arta kalan zamanlarında, tanıdığı yerli ve yabancı neredeyse bütün önemli eşhasın çok başarılı, adeta belgeselci titizliğiyle, karikatürlerini çizmiş, bunları 'Tipler ve Yükler' ismini verdiği bir defterde toplamış, ama bir tanesini bile yayınlamamıştır. Onun mezkûr defterindeki 124 desen, tiplemelerinin gerçekliği, model aldıkları asıllarıyla benzerlikleri, art alan zenginliği, perspektifin mükemmel olması gibi bir çok grafik, estetik ve plastik kriter bakımından, figüratif Türk resminde önemli bir aşamaya denk düşmektedir. Mirasçılarının 1957'de Kapalıçarşı'daki bir halıcıya, akabinde de onun bir ABD dışişleri mensubuna sattığı defter; İran, Afganistan, Hindistan, Nepal, Burma, Kamboçya, Vietnam, Endonezya, Japonya, ABD, Kanada ve İzlanda'yı kapsayan kıtalararası çok uzun bir yolculuğa çıkmış, nihayet 23 Mart 2016’da Ömer Koç Koleksiyonu'na dahil olarak 59 yıl sonra ülkesine geri dönmüştür. Yusuf Franko'nun hayatı ve gizli sanatkârlığı hakkındaki Yusuf Bey - On Dokuzuncu Yüzyıl Sonunda Pera'nın Yüklü Portreleri kitabı, yakın tarih anlatısı, soluk soluğa bir dedektiflik öyküsü ve bir grafik sanat tarihçesi özellikleriyle ilgiyi fazlasıyla hak etmektedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Hırs, bahsedeceğimiz eser Fikirler Tarihi - Ateşten Freud'a.
Hz. İbrahim'den kaynaklanan semâvî dinlerde, kadim düşünce geleneklerinde, büyük felsefe ekollerinde, ahlâk doktrinlerinde ve beşeri bilimlerde hırs duygusunun aşırısı; mal, mevki, şöhret, sevilen kişi, ilim, başarı, sağlık gibi akla gelebilecek maddî ve gayri maddi herhangi bir olguya anormal odaklanmayı, benliği bütünüyle esir alan çok şiddetli bir tutkuya teslimiyeti ve bu bağlamda içine düşülen güçlü gözü doymazlığı vasıflandırmak ve tanımlamak için kullanılır. Deve, çölde biten dikenleri yediğinde ağız mukozası kanar; sıcak kandan hoşlanan hayvan diken çiğnemeye devam ettiğinde, kan kaybı aşırı olursa, ölür. Arapçada devenin diken yemesine HARESE, yânî, kendi kanında boğulmak denir. Muhteris, ihtiras, hırs işte bu kaynaktan beslenir. Kişiler, kurumlar, topluluklar için, ölçülü olmak kaydıyla, hırs sosyoekonomik ve sosyokültürel ilerlemenin ve gelişmenin itici güçlerindenken, HARESE mertebe ve niteliğindeki hırsın sonuçları, devenin diken yemesinde olduğu gibi, yıkıcı hata ölümcül olabilir. Tarımı keşfedip yerleşik hayata geçmeden önceki milyonlarca yıl boyunca avcı - toplayıcı - konar / göçer - talancı yaşam tarzını benimsemiş uzak atalarımızın, hayatlarını idame ettirmek ve soylarını sürdürmek adına 'yiyecek, hayvan postu, silah, araç gereç, evcilleştirilmiş hayvan, çocuk doğuracak kadın, kısacası her neye ihtiyacın varsa işte onu, ailenin - klanının dışındakilerden, zorla da olsa, alabilirsin, almalısın; yoksa sen -ailen - klanın hayatta kalamayacaksınız!' prensibine göre davranması; elde etmek adına mutlak bir konsantrasyonla arzu nesnesi olan şeye doğru yönelmenin, bütün imkân ve kabiliyetlerini onun üzerinde yoğunlaştırmanın, bir diğer deyişle hırsın kabul edilebilir varyasyonlarıdır. Hem bu saydıklarımız, hem de yine tarihin o uzak çağlarına damgasını vuran 'ölmemek için öldür!' mottosu bize şimdi bencilce, grotesk ve vahşice gelebilir. Öte yandan, her tarihsel olay, gerçekleştiği tarihsel dönemin koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir, yoksa anakronizme düşülür, yanlış okuma yapılır. Hırsın en aşırısını arıyorsak, trilyonlarca hücremizin her birinin içindeki genlerimize bakmamız gerekir. Replika ettiği kopyasını türümüzün müşterek gen havuzuna, HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN, mümkün en fazla sayıda eklemeyi amaç edinen genlerimiz, varlıklar hiyerarşisinde görüp görebileceğimiz en muhteris organizasyon olmalarına karşın, kozmik kodlarımız olduklarından mıdır nedir, bu tutumlarından ne zarar görür, ne de kanunlar, teolojik ilkeler, etik prensipler, felsefi mülâhazalar tarafından hesaba çekilirler. Bu halleriyle de, bir araya gelerek oluşturdukları bireylerden ve onlardan oluşan toplumlardan çok farklı bir yaşam çizgisi sürdürürler.
Peter Watson'ın yazdığı, bizim de bu sohbetimizde faydalandığımız Fikirler Tarihi - Ateşten Freud'a, insanın milyonlarca yıllık görkemli geçmişini fikirler üzerinden anlatan büyük boy ve 1088 sayfalık destansı bir popüler bilim kitabı, anıtsal bir insanlık tarihi anlatısı. Bahse konu süreçte cereyan eden sayısız olayla, onları doğuran ve onların doğurdu, kâh ölçülü hırslarımızdan beslendikleri için yapıcı olmuş, kâh ölçüsüz hırslarımızın tesirinde geliştikleri için yıkıcı sonuçlara yol açmış tarihsel öneme sahip fikirler arasındaki diyalektik etkileşimi büyük başarıyla ve akıcı bir üslupla veren söz konusu yapıt, türün meraklılarının uzun süre başuçlarından ayıramayacakları gerçek bir kaynak eser mahiyetindedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
-----------------------------------
Önceki 25 metne erişmek için bknz.
https://ziyaversencan.blogspot.com/2020/08/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program-4.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder