TRT Radyo 1 , Sayfaların Dilinden programı, metinler - 5










01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 05 Şubat - 09 Şubat döneminde yayınlanması plânlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek söz konusu programı Dünya'nın her yerinden dinleyebilirsiniz.

26) Konu: Medeniyet ve at
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Medeniyet ve At, bahsedeceğimiz kitap Yoldaşımız At. 
At; hızıyla mesafeleri kısaltarak insan, malzeme, bilgi ve haber naklini süratlendirmiş; askeri aksiyonlara önemli imkân ve istidatlar kazandırmış, farklı tarihi, sosyolojik, teolojik, kültürel birikimlere sahip toplulukların temas ve tanışmalarını, organik, eklektik ya da senkretik bir araya gelişlerini; hibrid, kolaj karakterli yeni medeniyet, kültür ve inanç havzaları oluşturmalarını kolaylaştırmıştır. Seslerin sembollerle gösterildiği ilk alfabe olan Fenike abc'sinin başlangıç harfi alef'in, tarım devriminin itici gücü kara sabanı çeken, bu bakımdan da insanlık için çok önemli olan sığırın başından stilize edildiği malûm; işte at, sığırdan fazla katkı sağlamıştır insanlığa. Tarihçilerin serdettiği ‘Türklerde devlet, at üzerinde kurulur, at üzerinde yönetilir'; onlar bir çok yaşam pratiğini at üzerinde gerçekleştirir' ifadesi, bu hayvanın geçmişimizdeki ağırlığına vurgu yapan nesnel bir tespittir. Hem Cengiz Han’a, hem de Attila’ya nispet edilen ‘Sakın bir Çiviyi küçümseme; bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır!’ sözü çokça tekrarlanır kültürümüzde. Hz. Muhammed’in Miracına vasıta olan Burak, Antik Yunan Mitolojisindeki kanatlı at Pegasus, kadim Çin ve Hind medeniyetlerinden Yunan mitolojisine intikal eden tek boynuzlu at Unicorn, Hind mitolojisindeki at kafalı, insan gövdeli Gandharvar'la, ondan esinlenmiş Grek mitolojisi figürü, kafası ve gövdesi insan, belden aşağısı ise at olan Sentor, Büyük İskender’in atı Bukefalos, Napolyon Bonapart'ın atı Marengo, Enver Paşa'nın atı Derviş, son halife Abdülmecid Efendi’nin atı Hayyam ve nihayet ünlü çizgi roman sanatçısı Morris'in çizip Rene Goscinny’nin yazdığı Frankofon 'bande dessinée' havzasının prima kahramanlarından olan Red Kit’in atı Düldül bu marifetli canlının medeniyet dediğimiz toplamın çeşitli katmanlarındaki tezahürlerinin ilk akla gelenlerindendir. 
10,000 yıl önce Dünya'nın en az 6 farklı havzasında evcilleştirilen at, bozkırların efendisi olan göçer / konar – avcı – toplayıcı – hayvan besleyici eko-sistemler inşâ etmiş Türklere 5,500 yıldır hizmet etmekte. MÖ 3,500'de tekerleği icat eden Sümerlerin sığırları arabaya koşmalarına müteakip, M.Ö. 2,000’de ilk defa arabaya koşulan at, sivil lojistik ve harp teknolojilerinde büyük bir sıçrama, kapasite artışı, sürat ve verimlilik sağlamıştır. Atasözlerimiz, deyimlerimiz, masal, destan, öykü ve türkülerimizde geniş yer bulan at, edebiyatımızın da temel izleklerindendir. Yahya Kemal'in ‘Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik /Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik / Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi "İlerle! / Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle''; Arif Nihat Asya'nın ‘O zafer getiren atlıların nalları altındanmış / Gidişleri akına, gelişleri akındanmış’ dizeleri, Nazım Hikmet'in 'Nal sesleri sönüyor perde perde, atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar!’, Turgut Uyar'ın 'Eylül toparlandı gitti, işte Ekim falan da gider bu gidişle, Tarihe gömülen koca koca atlar, Tarihe gömülür o kadar’ dizeleriyle, ata olan sevgisi sınırsız olan Necip Fazıl'ın, ona beslediği emsalsiz sempatiyi ölümsüzleştiren Ata binilmez, ata yükselinir’ ifadesi buna örnektir.
Kudret Emiroğlu ve Ahmet Yüksel'in yazdıkları Yoldaşımız At, kapsamlı içeriği, şölen mahiyetindeki görselleriyle atın küresel hikâyesini, Anadolu'daki binlerce yıllık geçmişiyle bugününün bütün veçhelerini mercek altına almakta, konunun meraklısının başucu eseri olmayı hak etmektedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.




27) Konu: Başka bir Kütüphane Mümkün mü?

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Başka Bir Kütüphane Mümkün mü?, bahsedeceğimiz eser Ahmet Kot Kitaplığı.
Ezberleri bozan, alışılmışın bütünüyle dışında olan bir kütüphane EVET, MÜMKÜNDÜR! Sadece ülkemizde değil, bütün Dünya'da benzersiz olan 'Beş Element' esasına göre tertiplenmiş Balıkesir Millet Kütüphanesinden bahsediyoruz. Bahsettiğimiz kurum, asırlar boyunca revize edile edile günümüze erişen konvansiyonel kütüphane düzen ve tasnif sisteminin radikal bir şekilde değiştirildiği alternatif bir kitabiyat kurumudur. Şair, yazar, yayıncı, çevirmen, editör, gazeteci, gazete genel yayın yönetmeni, koleksiyoner, kitap eksperi ve kültürel etkinlikler düzenleyicisi gibi çok sayıda vasfı kişiliğinde meczeden Ahmet Kot, söz konusu kütüphanenin içerdiği kitap, gazete, dergi ve efemera koleksiyonlarının bağışçısı ve aynı zamanda da bu kültür kurumunun yöneticisidir. 1953'de Eskişehir'de doğan Ahmet Kot İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümü mezunu. Çok sayıda dergi ve gazetede yayınlanan şiirleri 2 kitapta toplanan, İngilizceden fikir eserleri çeviren, İsmet Özel ve Nabi Avcı ile kurduğu Yeryüzü Yayınları'nı 1979 - 1983 döneminde yöneten Ahmet Kot, Grafikerler Meslek Kuruluşu, Bilim ve Sanat Vakfı ve 2002 - 2005 yıllarında Genel Başkan yardımcılığını yaptığı Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olup, İstanbul

2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı bünyesinde gerçekleştirilen çok sayıda projenin de müellifi ve uygulayıcısı idi. Dünyanın dört bir tarafındaki sahaflar, sahaf festivalleri, kitap fuarları, müzayedeler, sanat bienalleri ve bit pazarlarından 50 yıl boyunca, âdeta iğneyle kuyu kazarcasına ve büyük zahmetlerle toplayıp bir araya getirdiği 250,000 civarında kitap, gazete, dergi, atlas, ansiklopedi, sözlük, fotoğraf, vesika ve efemerayı bağışladığı vakfın, bunların kullanım hakkını
Balıkesir Büyükşehir Belediyesine devretmesiyle vücut bulan Ahmet Kot Kitaplığı'nda varoluşun bütün alanlarını kuşatan 400 tema, ağırlıkla Türkçe ve İngilizce olmak üzere 50’ye yakın dilden âsar, sürekli eklenen yeni sayılarla mütemadiyen gelişen 300 süreli yayın var.
Balıkesir şehrinin tamamını gören 6,000 metrekare taban alanına kurulu cam cepheli 4 katlı kütüphane binası 3.5 km kitap rafı, 120 kişilik konferans salonu, Fikir Coğrafyası Odası, Sesli Kitap Okuma Kabini, Görme Engelliler Okuma Masası, Edebiyat Kahvesi, Kütüphane Dükkanı ile Kitap Kültürü, Mutfak Kültürü ve 50'den fazla dilde basılmış 600 civarında Binbir Gece Masalları'nı içeren masal odası gibi üç özel koleksiyon odasını içermekte. Kütüphaneyi emsallerinden ayıran husus, gezegenin en çok tercih edilen kütüphane tasnif sistemleri 1Dewey Onlu Sınıflandırma Sistemi, 2- Evrensel Bibliyografya Repertuvar Sistemi, 3- ABD Kongre Kütüphanesi Sınıflandırma Sistemi yerine kitapların 'BEŞ ELEMENT'e, yânî 'ATEŞ - HAVA - SU - TOPRAK - İRFAN' esasına göre tertiplenmesi; 400 tematik başlık altında toplanan eserler, muhtevalarına göre bu beş elementten birisine dahil edilerek raflanmakta. İlk 4 element, yâni ANÂSIR-I ERBAA, insanın ve onu kuşatan muhitin maddi dokusunu, İRFAN ise varoluşumuzun ruhi - fikri - hissi boyutlarını teşkil ederek 'Kütüphane = İNSAN' denklemini kurmakta. Yeri gelmişken, tarihin en büyük bibliyofillerden Jorge Luis Borges'in 'Kütüphane = Cennet' denklemini de hatırlatmış olalım. Sayfaların Dilinden'de, sohbetimize konu olan meseleyi destekleyen bir metne referans verirdik hep; bu sefer bir metinden değil, yüzbinlerce, hatta milyonlarca metni hâvî bir kitabiyat kurumundan, alternatif mahiyetteki bir kütüphaneden alıyoruz desteğimizi. Ezcümle, kitap sevgisi, okuma - öğrenme tutkusu sahibi eşhasın bulunmaktan bahtiyar olacağı bir mekân Balıkesir Millet Kütüphanesi Ahmet Kot KitaplığıBir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.


28) Konu: Zaruri ihtiyaçlar

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Zaruri İhtiyaçlar, bahsedeceğimiz kitap İnsan Neyle Yaşar?
Asırlardır medeniyetimizi domine eden kapitalist üretim tarzı temelli yaşama pratiğimiz, sık sık düştüğü yapısal - devrevi krizlerini her seferinde atlatarak hayatiyetini sürdürüyorsa, bunu, başta eğitim olmak üzere iktisat, kültür, bilim, sanat, hukuk, çalışma hayatı gibi faaliyetleri güdüleyen ideolojik tahakküm araçları sayesinde başarmakta. Bu tahakkümünün önemli vasıtalarından olan İktisat disiplinini 'insanın sınırsız ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılanma sanatı' şeklinde tanımlamak bu zihniyetin karakteristik vasıflarındandır. Tepeden tırnağa ideolojik olan bu tarifi ters yüz edip onu 'sınırlı olan ihtiyaçlarımızı sınırlı kaynaklar üzerinden karşılayarak sürdürülebilir bir hayatı yaşama sanatı' haline getirip bununla uyumlu bir medeniyet kurmuş olsaydık şayet; verili sistemin her gün yenilerini icat ettiği tüketilmesi sözde zorunlu mal ve hizmetlerin çoğuyla ilgilenmeyerek küresel iklim değişikliğini doğuran ekosistemi kirletme ve tüketme faaliyetlerine girişmez, pandemileri tetikleyecek ve besleyecek iş ve işlemlerin eyleyicisi olmaz; açık ve örtük sömürgecilik yöntemleri, savaşlar ve işgaller vasıtasıyla giderek derinleşen gelir adaletsizliği ve yoksulluğa, açlığa, şiddeti sürekli artan zulümlere, büyük yıkımlara, kitlesel ölümlere ve yığınsal göçlere yol açmazdık. Evet, sınırsız ve sonsuz değildir insanın ihtiyaçları. Verili sistemin âkil, makul, vicdanlı kanaat önderlerinden psikolog Abraham Maslow'un İnsan Motivasyonuna Yönelik Bir Teori başlıklı makalesinde formüle ettiği 'Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi' olarak bilinen argümantasyonu, zaruri ihtiyaçlarımızı, her biri farklı insani gelişmişlik seviyesine tekabül eden 5 temel başlık altında kategorize eder: 5nefes alma, su, beslenme, boşalma, uyku, cinsellik gibi fizyolojik ihtiyaçlar; 4- bedenin, sağlığın, ailenin, neslin, namusun, mülkiyetin, işin, kaynakların korunması temelli güvenlik ihtiyacı; 3- aile, arkadaşlık gibi sosyal ortamlarda aidiyet, sevgi ve mahremiyet ihtiyacı; 2- özsaygı, özgüven, başarı, başkalarından saygı, başkalarına saygı gibi saygınlık ihtiyacı; 1- ahlâk, doğallık, yaratıcılık, önyargısız olmak, problem çözme, hakikatleri kabul gibi kendini gerçekleştirme ihtiyacı. Maslow, psikologların, insanın bu 5 temel ihtiyaç kategorisinin en üstünde yer alan kendini gerçekleştirme düzeyine kadar yükselmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına yardımcı olması gerektiğini savunur. 

Anna Karenina, Harp ve Sulh, Diriliş, Kreutzer Sonat gibi edebi şaheserlere imza atan Rus edebiyatının abidevi simalarından Lev Nikolayeviç Tolstoy, 83 yıllık hayatının son 30 yılında insanın kendisiyle, ailesiyle, inanç ve inançsızlık halleriyle, beşeri idrakte bedii zevkler uyandıran her türden sanat eseriyle, sevgi ve nefretle, toplumsal yapı ve devletle, özgürlük ve boyun eğme dikotomisiyle, isyan ve itaat tercihleriyle olan temasları sırasında yaşadıklarına odaklanmıştı. Bunların üzerine inşâ etmeye çalıştığı yeni bir ahlâk anlayışını, bahse konu dönemde kaleme aldığı kısa öykülerinde dramatize eden Tolstoy, bu sohbetimizin de istinat ettiği 'İnsan Neyle Yaşar'da 'insanda ne var? sorusuna 'sevgi'; 'insana ne verilmemiştir?' sorusuna 'gerçek ihtiyaçlarının ne olduğu' ve 'insan neyle yaşar? sorusuna da Rabbani merhamet olarak tezahür eden 'Yaradan' cevabını vermiştir. Mentollü tıraş köpüğüm varken, markette görüp 'dur, bir de şu 'okyanus esintili'yi ve şu 'Kilimanjaro'nun karı' kıvamında olanları alıp deneyeyim' dediğimde yaptığım, kapitalizmin çılgın tüketim çarkının kölesi olmak; Tolstoy ve Maslow'un işaret ettiği ihtiyaçların zaruri olduklarını teslim ederek yürümek ise sürdürülebilir, yalın, adil ve faziletli bir hayatın müellifi  ve mümessili olmaktır.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.


29) Konu: 
Yusuf Franko Paşa 

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Yusuf Franko Paşa, bahsedeceğimiz kitap  'Yusuf  Bey - On Dokuzuncu Yüzyıl Sonunda Pera'nın Yüklü Portreleri' 

1855'de Payitaht'da doğan, Osmanlı tebâsından Halep kökenli Katolik bir Rum olan Yusuf Franko Paşa, imparatorluk bürokrasinin en üst kademelerinde 2 kere nazırlık yapmış, karikatürist olmak gibi hafî bir marifeti olan enteresan bir inhitat dönemi devlet adamıdır. 1868 - 1873 yıllarında gördüğü eğitimine müteakip Hariciye Nezareti'nde memuriyete başlayan Yusuf Franko, Hariciye Muhaberat Dairesi müdürlüğü, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’nın özel kalem müdürlüğü, ilk Lahey Barış Konferansı delegeliği gibi önemli mevkilerde hizmet verdi. O sırada Midilli Adası yüzünden Fransa ile yaşanan problemi müzakereci olarak çok iyi idare eden Yusuf Franko, adanın Osmanlı idaresinde kalmasını sağladığı için Sultan 2. Abdülhamit'in takdirine mazhar olmuş, paşa ünvanıyla birlikte terfî-i rütbe almıştı. Daha önce babası ve eniştesinin yaptığı Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığını 1907 - Aralık 1912 döneminde îfâ eden Yusuf Franko Paşa, 18 Aralık 1918 - 24 Şubat 1919 periyodunda Posta ve Telgraf nazırlığı yaptı. Pera muhiti eşrafının en önemli simalarından olduğu için, dönemin en zengin ve aristokratik Frankofon - Levanten bankacı ve müteşebbisi Alfred Caporal’in kızı Lucie Caporal’le evlenmiş, ondan 2 kız evlâdı olmuştur. 18 Ekim 1918'de imzalanan ve hukuken olmasa da fiilen Osmanlı İmparatorluğu'nu bitiren Mondros Mütarekesi'nin ardından, 2/3 Kasım gecesi Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşalar bir Alman torpidosu ile gizlice Sivastopol üzerinden Berlin'e kaçtıkları sırada, yeni kurulan Ahmet Tevfik Paşa kabinesi, İttihat ve Terakki ileri gelenlerini tutuklatmaya başlamıştı. Devri sâbıkın vezirlerinden olan Yusuf Franko Paşa'nın, arkadaşları etrafında bir cadı avı sürdürülürken, 24 Şubat 1919’da Dışişleri Nazırlığına atanması, bu görev 9 gün gibi sembolik bir süreyi kapsa da, ayrıksı bir hadisedir ve şayan-ı dikkattir. Büyük resimle uyuşmayan bu detayın sebebi, Yusuf Franko Paşa'nın kariyeri boyunca partizan bir İttihat Terakkici profili vermemiş olması, yanı sıra da, kendisinin ve eşinin ailesinin Cihan Harbi'ni kazanan devletlerle olan yakın ilişkileri olsa gerektir. 4 Mart 1933’te vefat eden Paşa, Feriköy Katolik Kabristanı’nda medfundur.  

Yusuf Franko Paşa, 1884 – 1896 döneminde, devlet işlerinden arta kalan zamanlarında, tanıdığı yerli ve yabancı neredeyse bütün önemli eşhasın çok başarılı, adeta belgeselci titizliğiyle, karikatürlerini çizmiş, bunları 'Tipler ve Yükler' ismini verdiği bir defterde toplamış, ama bir tanesini bile yayınlamamıştır. Onun mezkûr defterindeki 124 desen, tiplemelerinin gerçekliği, model aldıkları asıllarıyla benzerlikleri, art alan zenginliği, perspektifin mükemmel olması gibi bir çok grafik, estetik ve plastik kriter bakımından, figüratif Türk resminde önemli bir aşamaya  denk düşmektedir. Mirasçılarının 1957'de Kapalıçarşı'daki bir halıcıya, akabinde de onun bir ABD dışişleri mensubuna sattığı defter; İran, Afganistan, Hindistan, Nepal, Burma, Kamboçya, Vietnam, Endonezya, Japonya, ABD, Kanada ve İzlanda'yı kapsayan kıtalararası çok uzun bir yolculuğa çıkmış, nihayet 23 Mart 2016’da Ömer Koç Koleksiyonu'na dahil olarak 59 yıl sonra ülkesine geri dönmüştür. Yusuf Franko'nun hayatı ve gizli sanatkârlığı hakkındaki Yusuf  Bey - On Dokuzuncu Yüzyıl Sonunda Pera'nın Yüklü Portreleri kitabı, yakın tarih anlatısı, soluk soluğa bir dedektiflik öyküsü ve bir grafik sanat tarihçesi özellikleriyle ilgiyi fazlasıyla hak etmektedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.


30) Konu: 
Hırs

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden  programının bugünkü konusu Hırs, bahsedeceğimiz eser Fikirler Tarihi - Ateşten Freud'a.

Hz. İbrahim'den kaynaklanan semâvî dinlerde, kadim düşünce geleneklerinde, büyük felsefe ekollerinde, ahlâk doktrinlerinde ve beşeri bilimlerde hırs duygusunun aşırısı; mal, mevki, şöhret, sevilen kişi, ilim, başarı, sağlık gibi akla gelebilecek maddî ve gayri maddi herhangi bir olguya anormal odaklanmayı, benliği bütünüyle esir alan çok şiddetli bir tutkuya teslimiyeti ve bu bağlamda içine düşülen güçlü gözü doymazlığı vasıflandırmak ve tanımlamak için kullanılır. Deve, çölde biten dikenleri yediğinde ağız mukozası kanar; sıcak kandan hoşlanan hayvan diken çiğnemeye devam ettiğinde, kan kaybı aşırı olursa, ölür. Arapçada devenin diken yemesine HARESE, yânî, kendi kanında boğulmak denir. Muhteris, ihtiras, hırs işte bu kaynaktan beslenir. Kişiler, kurumlar, topluluklar için, ölçülü olmak kaydıyla, hırs sosyoekonomik ve sosyokültürel ilerlemenin ve gelişmenin itici güçlerindenken, HARESE mertebe ve niteliğindeki hırsın sonuçları, devenin diken yemesinde olduğu gibi, yıkıcı hata ölümcül olabilir. Tarımı keşfedip yerleşik hayata geçmeden önceki milyonlarca yıl boyunca avcı - toplayıcı - konar / göçer - talancı yaşam tarzını benimsemiş uzak atalarımızın, hayatlarını idame ettirmek ve soylarını sürdürmek adına 'yiyecek, hayvan postu, silah, araç gereç, evcilleştirilmiş hayvan, çocuk doğuracak kadın, kısacası her neye ihtiyacın varsa işte onu, ailenin - klanının dışındakilerden, zorla da olsa, alabilirsin, almalısın; yoksa sen -ailen - klanın hayatta kalamayacaksınız!prensibine göre davranması; elde etmek adına mutlak bir konsantrasyonla arzu nesnesi olan şeye doğru yönelmenin, bütün imkân ve kabiliyetlerini onun üzerinde yoğunlaştırmanın, bir diğer deyişle hırsın kabul edilebilir varyasyonlarıdır. Hem bu saydıklarımız, hem de yine tarihin o uzak çağlarına damgasını vuran 'ölmemek için öldür!' mottosu bize şimdi bencilce, grotesk ve vahşice gelebilir. Öte yandan, her tarihsel olay, gerçekleştiği tarihsel dönemin koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir, yoksa anakronizme düşülür, yanlış okuma yapılır. Hırsın en aşırısını arıyorsak, trilyonlarca hücremizin her birinin içindeki genlerimize bakmamız gerekir. Replika ettiği kopyasını türümüzün müşterek gen havuzuna, HER NE PAHASINA OLURSA OLSUNmümkün en fazla sayıda eklemeyi amaç edinen genlerimiz, varlıklar hiyerarşisinde görüp görebileceğimiz en muhteris organizasyon olmalarına karşın, kozmik kodlarımız olduklarından mıdır nedir, bu tutumlarından ne zarar görür, ne de kanunlar, teolojik ilkeler, etik prensipler, felsefi mülâhazalar tarafından hesaba çekilirler. Bu halleriyle de, bir araya gelerek oluşturdukları bireylerden ve onlardan oluşan toplumlardan çok farklı bir yaşam çizgisi sürdürürler.

Peter Watson'ın yazdığı, bizim de bu sohbetimizde faydalandığımız Fikirler Tarihi - Ateşten Freud'a, insanın milyonlarca yıllık görkemli geçmişini fikirler üzerinden anlatan büyük boy ve 1088 sayfalık destansı bir popüler bilim kitabı, anıtsal bir insanlık tarihi anlatısı. Bahse konu süreçte cereyan eden sayısız olayla, onları doğuran ve onların doğurdu, kâh ölçülü hırslarımızdan beslendikleri için yapıcı olmuş, kâh ölçüsüz hırslarımızın tesirinde geliştikleri için yıkıcı sonuçlara yol açmış tarihsel öneme sahip fikirler arasındaki diyalektik etkileşimi büyük başarıyla ve akıcı bir üslupla veren söz konusu yapıt, türün meraklılarının uzun süre başuçlarından ayıramayacakları gerçek bir kaynak eser mahiyetindedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

-----------------------------------

Önceki 25 metne erişmek için bknz. 

https://ziyaversencan.blogspot.com/2020/08/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program-4.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder