bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir - hoc unum scio me nihil scire mantıken sorunlu (mu?)




medhal - prologue:

bu metni ilk olarak 15 ağustos 2013'de blogumda ve ekşi sözlükte paylaşmıştım: 

Üzerinde biraz çalıştıktan sonra ortaya çıkan 2. versiyonunu ilk versiyondan yaklaşık olarak 2 sene sonra paylaşıyorum. 2. versiyon, 'bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir' maksimini, yine 15 ağustos 2013'te paylaştığım ve bir başka kâdim grek mottosunu konu alan 
blogundaki 'nemesis versus hubris' maksiminin merkezindeki 'kibir' temasıyla birlikte ele almaktadır.
böylelikle, bir taraftan sokrates'in onca bilgeliğine karşın, kendisini cahil ilân etmesi üzerinden tevazu meselesi ele alınacak, öte yandan da, bilmeye dair mottosunun, sokrates'in mükemmel tatbik ettiğini bildiğimiz aristocu mantıkla çeliştiği iddiası dillendirilecektir.

işte o blogumun revize edilmiş 2. versiyonu:

'felsefenin, insanı olgunlaştıran, mütevazi kılan çok önemli bir işlevi vardır hiç kuşkusuz.


lâkin, onun (felsefenin) bir de insanı baştan (yoksa yoldan mı demeliydim?) çıkaran bir tesiri de yok değildir doğrusu. işte, felsefenin bu veçhesi, onun tehlikeli (muhataralı) muhtevasına işaret eder.

felsefenin bu tehlikeli muhtevasının işaret ettiği husus, onun, bazı bünyelerde çok ciddi kontr-endikasyonlara yol açması keyfiyetidir.


okuduğu felsefi metinleri özümseyemeyenlerin (eskilerin 'mabadıyla okumuş' dedikleri' tarzda) bir hazımsızlık sergiledikleri; bunu da, her vesileyle  'BEN felsefeyle uğraştım, BEN bildim, BEN öğrendim, BEN oldum; BEN'i görün, BEN'im bu yanımı fark edin ey ahali!' mealindeki hal, hareket ve beyanlarla kanıtladıkları; bu suretle de, parçası oldukları ekosferin iklimini kirletmek gibi menfi bir işlev gördükleri vakidir.


bu kabil büyüklenmelere, müstekbirliklere aslında felsefe dairesinden anlamlı, özlü cevaplar verilmiştir.


socrates'ın dillendirdiği 'hoc unum scio me nihil scire (bildiğim yegâne şey, hiçbir şey bilmediğimdir)' özdeyişi bu özlü cevapların en ziyade bilineni ve adeta bu bağlamdaki bütün bir literatürün özü, özeti, ekstrası, mostrası, muhtasarıdır denilebilir.

evet, bilenler bilir, pek bi baba lâftır ('ana lâf' yerine 'baba lâf'ı tercih ederek maço bir zaviyeden, maskülenist bir pencereden problematiğe baktığımın, tartışma malzememi ihata etmeye çalışırken, fevkalâde erkek egemen bir diskur üzerinden lâkırdımı istimal etmeye başladığımın farkında olmadığımı mı zannediyorsun ey benim feminist kârîm! lâkin, gel gör ki, ruhuma mündemiç bu maço muhteva öylesine derûni ki; onu söküp atamamakta ve de maçoizm denen bu belâ illetinden bir türlü kurtulamamaktayım) ve de pek bi mühimdir socrates'a nispet edilen bu motto. 

esasen bu vecize, socrates'ı socrates yapan mottolardan, mantralardan birisidir (şu ferd-i hakir-i fakir-i pür taksir-i taliban-ı hakikat'ın, şu zavallı ve değersiz yazarınızın 'motto' ve 'mantra'yı arka arkaya ve çok dar alana sığdırdığı paslaşmalara müteakip kullanmasının, onun hem doğu ve hem de batı kültür ve medeniyet dairelerine nasıl da vakıf olduğuna delâlet ettiği teslim edilecektir umarım). 


ve fakat, mes'elenin bir de 'amma' faslı vardır. 

ammaaa....?!? 

o amma faslı pek bi enteresan, çok bi ehemmiyetli ve de bi o kadar da eksantrik olmasına karşın, nedense tartışılmaz, bilinmez ve dahi gündeme getirilmez. 


öyleyse, şu hakir yazarınızın, bu mevzuya dair bir işaret fişeği atmasının zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir bile değerli kârîm. 

socrates'a ait olan mezkûr ifade, aslında, yine socrates'a nispet edilen sisteme halel getirmektedir. 

nasıl mı? 

işte şöyle: 

hoc unum scio me nihil scire; yânî, hiçbir şey bilmediğim bildiğim yegâne şeydir argümanı, oryantalist zihniyete göre, bütünüyle socrates'ın sistematize ettiği, telifi ve patenti hususunda da diğer hiçbir medeniyet dairesine borçlu olunmayan ve 'sokratik mantık', 'ikili mantık', 'düz mantık', 'suri mantık' diye de bilinen helenistik düşünce silsilesinin temel koyucu unsurlarından olan çelişmezlik prensibiyle çelişmektedir. 

öyle ya, hiçbir şey bilmediğini bilmenin, bildiği tek şey olduğunu imâ ve iddia etmek, aynı zamanda, 'bildiğim her şey, hiçbir şeyi bilmediğimdir' manasına da gelir. 


nasıl mı?


işte şöyle:


bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir (1)

bildiğim her şey hiçbir şey bilmediğimdir (2)
muhteva örtüşmesi yüzünden, yukarıdaki argümanlar eşdeğer addedilebilirler.

bu durumda da:

(1) = (2)

denklemi ortaya çıkmaktadır.


bu denklemin, argümantasyon sahasına davet ettiği zorunlu sonuçlardan en önemlisi şudur:


her şey = tek şey


oysa, 'her şey' ve 'tek şey' farklı kavramsallaştırma, farklı soyutlama ve farklı akıl yürütmelerle (istidlâl) elde edilmiş olan farklı içerikli kavramlardır.


bu durumun, socratik mantığın temellerini oluşturan 'özdeşlik' ve 'çelişmezlik' ilkeleriyle çeliştiği; bunu ise, socrates'çı mantığın köküne kibrit suyu dökmek potansiyeli taşığını teslim etmek mantığa olan borcumuz olsa gerektir.


socrates'ın felsefe, mantık ve düşünce tarihine damgasını vuran bu mottosu, işte, yukarıdaki gibi bir mantıksızlığı mantıksal doğru mertebesine yerleştirerek, ciddi bir mantık hatasının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.


bu durumda, hiçbir şeyi bilmekle, her şeyi bilmek bir ve aynı mülâhaza edilmekte, bu ise; 'her şeyi bilen hiçbir şeyi bilemez' dilemasına - paradoksuna tahvil etmektedir yürüttüğümüz istidlali. 


işte, felsefe, matık ve düşüncenin büyük ustası socrates'a ait olduğu sanılan 'hoc unum scio me nihil scire' mottosu, böylesi bir mantıksızlığın menşeyidir.
hamiş: oksidentalist açıdan meseleye yaklaşanların, oryantalistlerin aksine olarak, sokrates'a izafe edilen bahse konu akıl yürütme metodunun, köklerini, kadim mısır ve hint medeniyetlerinden ödünç aldığı merkezindeki bir karşı duruşu sergilediğini de eklemeden geçmemek icap eder.

2 yorum:

  1. Merhaba. Bu yazınızı geçenlerde okumuştum, bugün bir kez daha okudum. Anlamakta zorlandığımı belirtmeliyim. Yazının girizgahı ile geri kalanı arasında bir bağ kuramadım bir türlü.

    Felsefenin insanı olgunlaştıran işlevinden, bir de ne olduğunu tam olarak anlamayanları yoldan çıkarabilecek etkisinden söz ediyorsunuz. Felsefenin üzerine hakkıyla eğilmeyenlerin, bir zaman sonra edindikleri yarım yamalak bilgilerle böbürlendiklerini, BEN'cilleştiklerini söylüyorsunuz ve bu tür böbürlenmelere verilebilecek yanıtların da yine felsefe tarihinde bulunduğunu, bunların en ünlüsünün de Sokrates'in o ünlü sözü olduğunu belirtiyorsunuz.

    İşte tam da bu noktada bağlamdan kopuyorsunuz, bana mı öyle geldi yoksa? Tam, söz konusu böbürlenmelere Sokrates'in sözünden hareketle karşı çıkacağınızı umarken, siz kalkıp "Bildiğim tek şey vardır, o da hiçbir şey bilmediğimdir." sözünü çürütmeye girişiyorsunuz. Bağışlayın, gerçekten bir şey anlamadım.

    Bir de, Sokrates'in bu sözü söylemekteki asıl amacını örtbas etmek istiyorsunuz gibime geldi. İroni'nin Sokrates'in en bilindik yöntemlerinden biri olduğu daha lisede öğretilen bir şey. Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir. diyen filozofun yaptığı, ironiden başka bir şey değil ki sayın hocam. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan misali bir tartışmayı Sokrates'in bu sözü üzerinden yürütebilir miyiz? Bilemiyorum.

    Bu arada, merakımı bağışlayın, neden Socrates diye yazıp Sokrat diye okuyorsunuz? Socrates'ın, Socrates'a, Socrates'çı biçiminde yazıyorsunuz örneğin. Socrates diye İngilizler yazar ve okunuşu da Türkçedekine yakındır, yani sondaki s'yi yutmaz İngilizler. Türkçede bazılarının Sokrat demesinin nedeni Fransızları örnek almalarıdır, çünkü Fransızcada Socrate diye yazılır, Sokrat diye de okunur.

    Sağlıkla kalınız.

    YanıtlaSil
  2. haklısınız değerli dostum. yazımda biraz çetrefilli bir işe giriştim, ancak, bunu lâyığıyla yerine getirememişim gibi gözüküyor. evet, socrates'e izafe edilen o lâf hem bahse konu filozofun, hem de felsefenin en önemli mottolarından birisi ve maximlerindendir. bunu zaten yazım da teslim ediyorum.
    yazımın 2. adımında, hakkını teslim ettiğime inandığım o argümanın, sahip olduğuna inandığım çok ciddi bir zaafa da işaret etmek istedim.
    o zaaf da, bahse konu iddianın (maxim, motto, slogan, argüman), mantıksal geçerlilik (formel mantık) bakımından taşıdığı derin çelişkiydi. ki, bu çelişki, tek şey = her şey denklemini doğrulayan vahim bir husustur.
    ne yazık ki, yazının 2 farklı kısmı arasındaki geçiş yeterince belirgin ve güçlü olmadığından, haklı itirazının gündeme geldi. katkınız için çok teşekkür ederim....

    YanıtlaSil