Bilimsel Gelişme; Tarkovski Sineması; Neden? Niçin? Nasıl?; Şövalyelerin Sonuncusu; Moda >>> metinler - 8










,


01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 19 Şubat - 23 Şubat döneminde yayınlanması plânlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek söz konusu programı Dünya'nın her yerinden dinleyebilirsiniz.


36) Konu: Bilimsel gelişme, kitap: Bilimsel Devrimlerin Yapısı

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Bilimsel Gelişme, bahsedeceğimiz kitap Bilimsel Devrimlerin Yapısı. 

1922'de ABD'nin Cincinnati kentinde doğan Thomas Samuel Kuhn Harvard'da fizik okumuş bir bilim tarihçisi ve filozof olup, 1993'de ölene değin Harvard, Berkeley ve Princeton'da bilim tarihi okuttu. Thomas Kuhn, düşüncelerini etkileyen Gaston Bachelard, Stephen Toulmin, Alexandre Koyré, Paul Feyerabend, Michael Polanyi gibi bilim felsefesi, sosyolojisi ve tarihi ile uğraşan meslektaşlarıyla birlikte tavizsiz bir antipozitivist olarak tarihteki yerini aldı. Bilim tarihi ve felsefesinin bir başka abidevi şahsiyeti, Kuhn'un da çağdaşı ve en büyük düşünsel rakibi olan Karl Popper'ın yanlışlamacılık temellindeki bilim felsefesi metodu, Kuhn'un tavizsiz tutumu kadar köşeli olmadığı için olsa gerek, felsefi bir hataya düşülerek, doğrulamacılık ve tümevarım gibi temel enstrümanlarını reddettiği mantıksal pozitivist ekol içerisinde değerlendirilir çoğu zaman. Bilim insanının, bilimsel bilgiye erişirken kullandığı imkân, yöntem, metot ve araçlar setinin toplamına işaret eden model kavramına paradigma diyen Kuhn, bunun, bilimcinin değer yargıları, inançları, kabulleri, ideolojik bagajı, tarihsel ve sosyolojik aidiyetlerinden etkilendiğini, bu yüzden de, verili bir paradigma içerisinden üretilen bilimsel bilginin tarihsel, ideolojik ve öznel olduğunu savundu. Bir paradigmanın, meselâ Newton fiziğinin, terk edilip, yerine, onunla ciddi bir rekabet içerisinde olan bir başkasının, meselâ Einstein fiziğinin, ikame edilmesi, Thomas Kuhn'a göre, doğrulukları sorgulanmadan kabul edilmiş, bu yüzden de adeta bilinen değil de inanılan argümanlar toplamına dönüşmüş olan eski bir paradigmanın yerini, olguları açıklamakta daha başarılı olması sayesinde, bilimin içine düştüğü aktüel epistemolojik krizi ve olan bitenin bilimsel temsili konusundaki anomalileri ortadan kaldıran, son tahlilde de, doğruluğuna iman edilen yeni bir modelden başka bir şey olmayan bir paradigmanın almasından ibarettir. Gerçekleşen bu fikri atılıma bilimsel devrim, ona yol açan görüş, tercih ve inanç değişikliğine ise paradigma değişimi diyen Thomas Kuhn, bilimsel nitelikleri daima tartışma konusu olan sosyal ve beşeri bilimlerdekinin yanı sıra, 'kanıtlanmış' iddialarına akademyanın çoğunlukla tartışmaya kapalı doğrular olarak baktığı doğa bilimlerindeki paradigma değişimlerinin de mantıksal ve rasyonel açıklamalarının olmadığını savunduğu için, çağdaşı Karl Popper tarafından adeta tekfir ve aforoz edilmişti. Varoluş halleri hakkında uzlaştırılamaz açıklamalar getiren rakip paradigmalardan birinin diğerine tercih edilmesi konusunda getirdiği bu öznellik kriteri ve bir paradigmadan diğerine sıçramalarla gerçekleşen bilimsel gelişme anlayışı, bilimin doğrusal bir hat üzerinde ilerlediği, ya da, taş üzerine taş konularak inşa edilen görkemli bir katedral gibi daima gökyüzüne yükseldiği şeklindeki nesnel ve lineer bilimselci yaklaşımdan temelde farklı olsa da, Kuhn, başta en büyük rakibi Popper olmak üzere, karşıt görüşteki bilim felsefecileri gibi, bilimin, medeniyetin ve insanlığın sürekli gelişip olgunlaştığını da teslim ediyordu. 

ABD'de 1962'de, Nilüfer Kuyaş'ın özenli çevirisiyle dilimize kazandırdığı Türkçesi ise 1982'de yayınlanan Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Thomas Kuhn'un başyapıtı olup, bilim tarihi, sosyolojisi ve felsefesi alanlarında çığır açmış bir metindir. Edebi lezzet bakımından beklentisi olanları tatmin edebilecek renkli bir üslûbu olmasa da, ele aldığı konuları, buz kıran gemilerin yol açmasına, ya da, Kartacalı general ve devlet adamı Hannibal'ın 'ya bir yol bulacağız, ya da bir yol yapacağız' özdeyişiyle özetlediği problem çözme yöntemine benzer şekilde, radikal bir metotla analiz eden eser, türün meraklılarının uzak duramayacağı bir klasik yapıttır.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.














37) Konu: Tarkovski Sineması, kitap: Mühürlenmiş Zaman

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Tarkovski Sineması, bahsedeceğimiz kitap Mühürlenmiş Zaman. 

Sovyetler Birliği döneminde Rus sinemasının Dünya'ya armağan ettiği Andrey Tarkovski, tarihin en önemli ve etkileyici yönetmen, senarist, aktör, yazar ve film teorisyenlerinden olupFrançois Truffaut tarafından sinema literatürüne kazandırılan auteur teorisinin tanımladığı çok yönlü, orijinal, ekol oluşturmuş, tarz sahibi sinemacı kavramının da adeta vücut bulmuş, ete kemiğe bürünmüş hali gibidir. 1935'de doğan Tarkovski'nin babası, yönetmenin bir çok filminde şiirlerini senaryolarına eklediği meşhur şair Arseniy Tarkovski'dir. 28 yıllık sinema hayatı sırasında birkaç belgesel ve kısa filmin yanı sıra, sadece 7 uzun metrajlı konulu film çeken Tarkovski, çok üretken değilmiş gibi algılanabilir belki. Oysa, bahse konu filmografinin unsurları, sinefillerin, sektör profesyonellerinin ve sinema tahsil edenlerin döne döne izledikleri kült yapımlar olmaları ve kendilerine göndermeler içeren sayısız filme ilham vermeleri yüzünden, sinema tarihinin en heyecan verici koleksiyonlarından birini oluştururlar. 1962'de İvan'ın Çocukluğu, 1969'da Andrey Rublev, 1972'de Solaris, 1975'de Ayna, 1979'da Stalker, 1983'de Nostalji, 1986'da Kurban vizyona girerek seyircisine kavuşmuştur. Metafizik gerilimler içeren mistik göndermelerle dolu bu filmler, lirik sinema türünün de önde gelen örneklerindendir. Dünyanın en önemli film festivallerinden alınmış çok sayıda ödülle onurlandırılan Tarkovski külliyatı, sanatçıya Sovyet rejimi karşısında bir dokunulmazlık zırhı oluşturmuş, sansüre maruz kalmak, yurt dışına çıkmak ve uluslararası festivallere katılmak gibi kritik konularda dönemdaşı olan diğer Sovyet yönetmenlerine kıyasla kendisine çok daha müsamahakâr davranılmasına yol açmıştır. Soğuk Savaş sırasında ABD önderliğindeki Batı Bloğuyla hayatın hemen her alanında büyük bir rekabet, yarış ve hegemonya mücadelesi içinde olan Sovyet Rusya yönetimi, 1968'de vizyona giren ve Arthur Charles Clarke'ın, 1951'de yayınlanan kısa öyküsü The Sentinel'dan hareketle, yönetmen Stanley Kubrick'le birlikte senaryosunu yazdığı 2001: Bir Uzay Destanı filminin yarattığı küresel etkiden çok rahatsız olmuştu. Doğaötesi göndermeler ve pasajlar içeren filmin, tesis etmeye çalıştığı kültürel hegemonyasına verdiği zararı telafi etmesi adına, Tarkovski'den, alternatif bir bilimkurgu filmi çekmesini isteyen komünist rejim, sanatçının bu süreçte kotardığı Solaris'in de metafizik temalar içermesi yüzünden amacına erişememişti. Öte yandan, henüz çekim sürecinde iken prodüksiyonu büyük bir kampanyayla Dünya'ya tanıtan Moskova, ortaya çıkan ürün beklentilerinden çok uzak olmasına rağmen, filmi vizyona sokmak zorunda kalmıştı. Tarkovski'nin, filmin, Sovyetlerin ideolojik bagajını tahkim etmek adına verilmiş bir sipariş olduğunu reddetmesine karşın, paylaştığımız anekdotun, meselenin hakikatiyle mutabık olduğu hususunda mutmainiz biz.

1970 - 1986 döneminde aldığı notlardan yola çıkarak yazdığı ve ölmeden kısa bir süre önce yayınladığı otobiyografisi Mühürlenmiş Zaman'da Tarkovski, yaşamının yanı sıra; sık sık başvurduğu bilinç akışı, dile ve hafızaya yapılan vurgular, zamanda geri ve ileri gidişler gibi teknikler ve tablo niteliğindeki görseller zemininde çektiği uzun plânlarla örülü filmlerinin arka plânına dair önemli bilgileri paylaşmakla kalmamış, metnin satır aralarına yerleştirdiği alt metinlerle de hayata, ölüme, insana, aileye, sanata, sinemaya, edebiyata, medeniyete, varoluşa, inanca, manaya ve daha pek çok şeye dair olan görüşlerini, bir kısmı vecizeler şeklinde olmak üzere, dillendirmiştir. Okuru için ilham verici olan eser, ülkemizin en yetkin Rusça tercümanlarından Malum Beyhan'ın elinden çıkmış güvenilir çevirisi ile; biyografi, felsefe, sanat ve sinema okumaları yapmak isteyenler için vazgeçilmesi zor bir kaynaktır.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.



















38) Konu: Neden? Niçin? Nasıl?, kitap: Merak.

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Neden? Niçin? Nasıl?', bahsedeceğimiz kitap Merak

Merak etmek özelliğimizin dilsel yansımaları olan 'neden?, niçin?, nasıl?' soruları, insanın varoluşuna dair olan ontolojik ve bilgisinin mahiyet ve kıymetine dair olan epistemolojik açılımlar sağlayan İsviçre Çakısı misali, çok kullanışlı ifade imkânlarıdır. Neden? ve niçin? kavramları, gündelik pratiklerimizde birbirlerinin yerlerine kullanılırlar; oysa bunlar akraba olmalarına karşın, ikame kavramlar değildir. 'Neden?' sorusu, öğrenmeye çalıştığımız şeyin önceki aşaması için, 'niçin?' sorusu ise aynı şeyin sorguladığımız sonraki aşaması sırasında kullanılır. Şurada olduğu gibi: 'neden işe gitmedin?, 'hastaydım', 'niçin doktora gitmedin?', 'param yoktu!'. Bu programımızda 'galat-ı meşhûr lügatı fasîhten evlâdır' düsturu gereği, neden? ve niçin? birbirlerinin yerlerine de kullanılabilecektir.

Merak, başta bir çok memeli hayvan türü ve kuşlar olmak üzere çok sayıda canlının ortak özelliğidir. Öte yandan, insan özelinde merak olgusu çok boyutlu bir antitedir. Yaşam pratiklerimiz bağlamında merak bir his, bir düşünce, bir dürtü, bir içgüdü, iradi bir aksiyon, bilinçsiz bir tepki gibi birbirinden çok farklı niteliklerde tezahür edebilir. Onca çeşitliliklerine karşın, bunların tamamı, insanın öncelikle hayatta kalması, yaşam konforunu geliştirmesi ve parçası olduğu mevcudatı etkileme ve değiştirme kapasitesini arttırması gibi az sayıdaki hedefe hizmet eder.

Türümüzün, benliğinin derûnuna yerleşmiş merak özelliği doğrultusunda attığı adımlar, bu fiillerin failleri olan bireyler bazında tehlikeli sonuçlara yol açabilse de, son tahlilde, müşterek tecrübe havuzumuzu zenginleştirdiği için, insanlığın gelişmesine hizmet eden pratiklerdir. İnsanın 5 milyon yıla erişen geçmişine baktığımızda gördüğümüz manzara kabaca şudur: ateşten faydalanmasının geçmişi 1.4 milyon yıl önceye gitse de, pratik ateş yakma teknikleri geliştirmesi 15,000 yıl öncesine dayanan atalarımız, tarım toplumuna ve yerleşik yaşama geçtiği 12,000 yıl öncesine kadar avcı-toplayıcı, göçer-konar, talancı bir yaşam sürüyordu. Kuraklık ve kıtlıklar, düşman kabileler, vahşi hayvanlar, salgın hastalıklar, depremler, volkan patlamaları, küresel iklim anomalileri, seller, büyük orman yangınları, devasa asteroid çarpmaları, uzun süreli buzul çağları gibi tehdit ve tehlikeler yüzünden tarım toplumu öncesindeki Dünya nüfusu 3 - 5 milyonu geçmiyor, geçemiyordu. O dönemde atalarımız, hayatta kalabilmek adına, genetik kodlarımızın ürünü olan merak etmek özelliği temelinde, tamamı epeyce riskli olan mağaralar girmek, savanları dolaşmak, tepelere çıkmak, ovalara inmek, denizlere ve okyanuslara açılmak, nehirlerde yüzmek, sazlıklarda pusuya yatmak, düşman kabilelerle kapışmak, barınma ve yiyecek bulma imkânlarını zorlamak mecburiyetindeydi. Yaşamsal pratikleri sırasında, söz konusu bu riskleri almak ve olası tehlikelere göğüs germek, insanın merak özelliğinin ontolojik tezahürleriydi. Beynimizi, nörolojik sistemimizi tedirgin eden ve korkutan şeyler, yukarıda saydığımız tehdit ve tehlikelerden çok, bilmediklerimiz, tanımadıklarımız, anlamadıklarımızdır. İnsanın merak özelliği temelinde, işte bu bilmediklerini öğrenmek adına yaptıkları, epistemolojik ihtiyaçlarının karşılar.

Yazı, kitap, okumak, kütüphane, bibliyofil kavramları eksenindeki kitaplarıyla tanınan Alberto Manguel'in Merak isimli son kuramsal eseri 'Dil nedir?', 'Hakikat nedir?', 'Hayvan nedir?'in de arasında olduğu 17 soruya; Odysseia'dan teolojik metinlere ve Don Quijote'den Alice Harikalar Diyarında’ya kadar olan anlatılar üzerinden ve merak etme özelliğimiz temelinde verdiği cevaplarla okurunu bilgilendirirken, bunu samimi bir sohbet üslûbuyla gerçekleştirmekte. Manguel’i okumak, hem zevk, hem bir bilgilenme yolu, hem de bir çeşit terapi adeta. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.



39) Konu: Şövalyelerin Sonuncusu, kitap: Don Quijote

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Şövalyelerin Sonuncusu', bahsedeceğimiz kitap Don Quijote

Modern romanın kurucu babası kabul edilen İspanyol şair, piyes yazarı ve romancı Miguel de Cervantes Saavedra 1547'de doğdu. Karıştığı bir kavga yüzünden kanunla başı belâya girince kaçtığı Roma'da Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Papalığın düzenlediği sefere katıldı. 1571'deki İnebahtı Deniz savaşında göğsünden yaralandı, sol eli kullanılamaz hale geldi. Eylül 1575'de Cezayirli korsanlarca esir alınan Cervantes, 5 yıl fidyesinin ödenmesini bekledi. Fidyesi ödenip özgürlüğüne kavuşunca 1580'de döndüğü İspanya'da kendini tam zamanlı yazmaya adadı. Bu süreçte yayınlanan şiir ve piyesleriyle yazar olarak tanınsa da, kazancı ve ünü onu tatmin etmemişti; bu yüzden de yaşadığı bölgenin yerel idaresi adına vergi tahsildarlığı yapmak gibi ek işlere de girişti. Bu sırada muhatap olduğu bir yolsuzluk suçlaması yüzünden atıldığı hapiste Don Quijote'yi yazmaya başladı. Hapisten çıkınca tamamladığı romanını 1605'te La Mancha'lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote adıyla yayınladı. Eser sadece İspanya'da değil, bir çok Avrupa ülkesinde beğeniyle okundu, üst üste baskıları, hatta korsan baskıları yapıldı. 1614'de Alonso Fernandez de Avellaneda takma ismini kullanan meçhul bir yazar tarafından yazılmış Don Quijote'nin çakma 2. cildi yayınlandı. Aslının kalitesinden öyle 1 ya da 2 değil, tam 10 gömlek aşağıda olan zavallı ve sefilane bir taklitti bu. Eserinin elinden kayıp gidebileceğini düşünmüş olmalı ki, Cervantes, epeydir kafasında şekillendirdiği 2. cildi hızla tamamlayıp 1615’te Marifetli Şövalye La Mancha'lı Don Kişot'un İkinci Bölümü ismiyle yayınladı. Yazar, sahte devam ciltlerinin önünü kesmenin çaresini, bu ciltte kahramanını öldürmekte bulmuştu. Böylelikle de bu efsanevi anlatı noktalanmış oldu. Edebiyat tarihçileri ve kritikçilerin, Don Quijote'yi modern romanın kurucu eseri, Cervantes'i de modern anlatının babası olarak takdim etmeleri 1960'lardan sonra yeni boyut kazanmış; yazarın Don Quijote'de kullandığı kimi teknikler, özellikle de romanın kendisine göndermeler yapması yüzünden, onun aynı zamanda postmodern anlatının da ilk örneği ve prototipi olduğu dillendirilmiştir.

Dünyanın da önemli sömürgeci ülkelerinden ve deniz güçlerinden olduğu 16. asırda, İspanya'nın dini örgütlenmesinin yozlaşması, kırsal kesimin yoksulluğu, burjuva ve aristokratların yoksul halk kesimlerine olan yabancılaşması, bir kurum olarak ömrünü tamamlayan şövalyeliğin hamasetini yapan gerçeklikten uzak anlatıların insanlar üzerindeki olumsuz tesirleri, kara sevdaya dönüşen platonik aşkın insan ruhunu verdiği zarar gibi çok sayıda temayı, o güne değin sadece Shakespeare'in piyeslerinde görebildiğimiz ustalıkta ve olgunlukta işleyen Don Quijote, zamanının asırlarca ötesinde olan dahice bir eserdir.

Dünya'nın neredeyse bütün dillerine çevrilip halâ da büyük bir zevkle okunan roman, sayısız kere filmlere, tv dizilerine, belgeseller, çizgi romanlara, animasyonlara konu olmuş, epeyce pastişe, kolaja, nazireye malzeme sağlamıştır. Sıskacık Don Quijote'nin kendisi gibi kaditi çıkmış yaşlı beygiri üzerindeki mağrur ve absürd duruşuyla, ona eşlik eden ve epeyce kilolu hali yüzünden efendisiyle ironik bir tezat oluşturan Sancho Panza'nın eşeği üzerindeki sempatik halinin oluşturduğu görsel, insanlığın hafızasına nakşolmuş, popüler kültürün vazgeçilmez ve ikonik malzemelerinden olmuştur.  

İlk defa Roza Hakmen tarafından İspanyolcadan tam metin halinde dilimize kazandırılan, şiirlerini ise Ahmet Güntan'ın çevirdiği Don Quijote baskısı 'edebiyatın immortalleri olan klasik eserlerin olmadığı bir kütüphane noksandır!'  diyen kitapseverlerin vazgeçilmezlerindendir.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.













40) Konu: Moda, kitap: Moda ve Gündemleri

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Moda', bahsedeceğimiz kitap Moda ve Gündemleri

Belirli bir tarihsel dönemde bir toplulukta ortaya çıkan, eyleyicisi gerçek kişiler ve / veya kurumlar olabilen, maddi ya da gayrı maddi avantajlar sağladığı, farklı - öncü - özel - ayrıcalıklı hissettirerek statü temin ettiği, yaşam konforunu arttırdığı, faydalı olduğu, beğenildiği için söz konusu toplumun bu gelişmeye tanıklık eden diğer fertleri ve kurumları tarafında da benimsenen bir davranış biçiminin, bir yaşam tarzı tercihinin, belirli bir fikir ya da ideoloji unsurunun, akla gelebilecek herhangi bir mal veya hizmetin tüketim ya da üretim içeriği ve formunun iletişim ve / veya ulaşım imkânları sayesinde, diğer coğrafyalardaki topluluklar tarafından da benimsenerek içselleştirilmesi ve gündelik pratiklerin parçası haline getirilmesine moda, modaya konu antiteye kimlik kazandıran karakteristik özellikler bütününe ise moda akımı denir.  Mümkün en genel tanımlaması üzerinden kuşatmaya çalıştığımız moda kavramının en bilindik gerçekleşme alanları giyim - kuşam, makyaj, saç stili, takı - aksesuar - dövme - pircingtir. Tarihsel süreç içerisinde moda akımlarının yayılma örüntüsü ve karakteri ciddi farklılıklar göstermiştir; 1. Dünya savaşına kadar olan binlerce yıllık bilinen tarihi dönemlerde moda akımları daha çok sınıfsal karakterler gösteriyor, belirli bir sosyal kesim ile sınırlı bir yayılma ve benimsenme patterni çiziyordu. 1920'den günümüze değin geçen 125 yılda ise moda süratle demokratikleşmeye başladı, sosyal kesimler ve sınıflar arasındaki sınırlar ve engeller eriyerek ortadan kalktı. Bu süreç internetin ve akıllı telefonların insanlığın ezici çoğunluğu tarafından kullanıldığı günümüzde tamamlanmış, tüketim kültürünün eşitleyiciliği sayesinde 8 milyar 100 milyon kadın ve erkek herhangi bir yaşam alanındaki bir moda akımının, bir şekilde, parçası olabilir hale gelmiştir. Burada 'bir şekilde' anahtar kavramdır. Kapitalist kitlesel üretim çarkının kalite piramidinin en tepesinde konumlanmış astronomik seviyede pahalı olanından, taklit - çakma - sahte olarak sınıflandırılabilecek kalitesiz  - çürük çarık - ucuzun da ucuzu olanına kadar yayılan geniş bir tanım aralığındaki üretim imkânları, bir mal ya da hizmetin potansiyel müşterileri arasına aynı anda hem servetleri yüzlerce milyar doları bulan Elon Musk, Bernard Arnault, Jeff Bezos, Larry Ellison ve Mark Zuckerberg gibi ultra zenginleri, hem de günlük geliri birkaç doları ancak bulabilen, açlık sınırında yaşayan toplumun en yoksullarını dahil edebilme becerisini göstermiştir. 

Binlerce yıllık gelişim süreci içinde insanlığın yapıp ettikleri mercek altına alındığında, herhangi bir alanda boy veren moda akımlarının tamamında, şu veya bu oranda olmak kaydıyla; proje, plân, taammüd, niyet unsurunu tespit ve teşhis etmemiz neredeyse kaçınılmazdır. Moda akımlarının bu kurgusal karakteri 2. Dünya Savaşı sonrasında belirginlik kazanmış, informasyon çağının aktüel aşaması olan son 20 yılda ise tayin edici olmuştur. Bir diğer deyişle, epeydir ortaya çıkan bütün moda akımları, ya başlangıçlarından, ya da toplumca benimsenmeye başlandıkları tarihsel momentten itibaren, insanlığı kontrol etmenin, yönlendirmenin ve yönetmenin bir enstrümanı olarak kurgulanır olmuşlardır. 

ABD'li kıdemli sosyolog Diana Crane'nin yazdığı Moda ve Gündemleri kitabı, kuşattığı konuyu giyim kuşam üzerinden ele alan, bunu yaparken de işarete ettiğimiz hususları da ıskalamayan bir entelektüel gayrettir. Bu gibi metinler, kazandırdıkları farkındalık sayesinde, herhangi bir modanın parçası olurken, kullanılmanın ve bir şekilde istismar edilmenin önünü alan imkânlardır. Programımızı, sivri diliyle edebiyat ve düşünce tarihine mal olmuş Oscar Wilde'ın bir sözüyle tamamlıyoruz:  'Moda, sadece tahammül etmesi çok zor bir çeşit çirkinliktir, bu yüzden her 6 ayda bir değiştirmek zorundayız.' Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

------------------------------

Önceki 35 metne erişmek için bknz.

https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/01/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder