01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o alâimisemâ mahiyetli muhteşem mimari ve muhtevanın referans verdiği eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan bahis konusu entelektüel hasılanın 12 Ağustos - 16 Ağustos haftasında yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.
161) Maçkalı Hasan
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver
Şencan'ın metnini yazdığı,
Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza
Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının
bugünkü konusu Maçkalı Hasan.
Maçkalı Hasan olarak bilinen türkücü, bestekâr, kemençe sanatçısı ve derleyici Hasan
Tunç 1912’de Trabzon’un Maçka ilçesinin, eski adı Mağura olan, Örnekalan
köyünde doğdu. İstiklâl Harbi sonrasındaki mübadelede, Maçka’nın köylerinde yaşayanların önemlice bir bölümü
Yunanistan’a gönderilirken, Mağura nüfusunun neredeyse tamamının Müslüman
oluşu, mezkûr beldeyi bu sürecin dışında bırakacaktı. Babası ailesini
geçindirmek için İstanbul’da çalışan Hasan, 7 çocuklu yoksul
ailesinin en büyük evlâdıydı. 9 yaşında bir kazada sağ gözünü yitiren Hasan,
fakirlik yüzünden ancak ilkokul üçe kadar okuyabilmiş, akabinde annesiyle yaylacılık
yaparak geçimlerine yardımcı olmuştu. 12 yaşında kemençeyle tanışan, doğuştan
gelen yeteneğiyle kısa sürede bu enstrümanın icrasında ustalaşan ve yöre
türkülerini derlemeye başlayan sanatçı, 18 yaşında gittiği İstanbul’da, babasıyla
birlikte yorgancılık yapmaya başlamıştı. Cumhuriyetin erken dönemine hâkim olan
ana akım kültür anlayışının fazla itibar etmediği kemençe sanatı ve mahalli Trabzon
müziğiyle olan tutkulu ilişkisinin çıtasını sürekli yukarıya taşıyan Hasan, babasının
yorgancı dükkânının olduğu Kocamustafapaşa’da komşuları olan dönemin efsanevi
ses sanatçısı Hamiyet Yüceses tarafından keşfedilmiş, onun aracılığıyla yerel
sanatçı statüsünden İstanbul Radyosu'na girmişti. Eş zamanlı olarak yorgancı çıraklığını
bırakan Hasan, o yıllarda, Yüceses gibi bir avuç süper star dışındaki müzisyenlerin geçim sıkıntısı çekmesi
yüzünden, önce Haseki Hastanesi'nde, ardından da, emekli olacağı 1973’e kadar
aralıksız çalışacağı Çapa Tıp Fakültesi Yukarı Gureba Hastanesi’nde hademe
olarak mesai yapmıştı. Müzik alanında bir okula devam etmediği gibi, bir
hocadan da ders almayan, annesinin güzel ve yanık sesiyle söylediği türkülerin
açtığı yolda yeteneğiyle ilerleyen Hasan Tunç, birlikte çalıp söylediği yakın
dostları Salim Akpınar ve Fehmi Alan gibi kemençe ustalarıyla
gerçekleştirdikleri meşklere olan borcunu her vesileyle dillendirecekti. Gerek
radyo programlarında, gerekse de plâk kayıtlarında birlikte çalıştığı Sadi Yaver Ataman, Cemile Cevher Çiçek,
Ahmet Yamacı, Fatma Türkan Yamacı, Ömer Akpınar, Metin Eryürek gibi dönemin önemli sanatçıları, Maçkalı Hasan’ın müzik hayatına önemli katkılar sağlamıştır.
Ününü duyan Atatürk’ün huzurunda da
sanatını icra eden Maçkalı Hasan, coşkuyla
çaldığı kemençesine tempo tutarak eşlik eden Gâzi’nin kendisini ‘çal evlat çal, Karadeniz havaları bizim
milli musikimizdir’ diyerek teşvik edip onurlandırmasını ölene değin unutamayacaktır.
Kemençenin ordinaryüsü olarak anılan
Göreleli Osman Gökçe’den sonra, gelmiş geçmiş en büyük kemençe virtüözü
kabul edilen Hasan Tunç, Karadeniz kültürüne ve Türk Halk Müziği’ne katkılarından
dolayı 1983’de Kültür bakanlığı
tarafından ödüllendirildikten 3 yıl sonra, 1 Mayıs 1986’da vefat etmiştir. Hemşehrîsi olan gazeteci, yazar, tv
programcısı Nihat Genç’in ‘Maçkalı Hasan iki büyük savaş gördü,
gurbet gördü, sevda yaşadı... onu dinlemeden kimse Karadeniz türküsü dinledim
diyemez. Her biri Karadeniz’in milli marşı hüviyetindeki eserlerini bir kez
olsun ağlamadan dinlemek mümkün değildir. Yörenin tarih ve coğrafyasının
konuştuğu eserlerinde bu muhteşem adam, Karadeniz’in bütün sırlarını verir bize.’ diye tanımladığı Maçkalı Hasan’ın ‘ben
senu sevduğumi’, ‘divane aşık gibi’, ‘oy benum sevduceğum’ gibi en
popüler 16 eseri, 2001 yılında ‘divâne âşık gibi’ ismiyle Kalan Müzik tarafından cd ve kaset
olarak basılmıştır.
Sanatçının eserleri Kâmil Sönmez, Fuat Saka, Kâzım Koyuncu, Volkan Konak, Şevval Sam, İsmail Türüt ve Davut Güloğlu gibi çok sayıda sanatçı tarafından sayısız kere icra edilmiştir. Maçka’nın meydanına heykelinin dikilmesini hak eden sanatçı hakkındaki yegâne kaynak, bizim de referans metnimiz olan, Ekşi Sözlük’te adına açılmış başlıktır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver
Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza
Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının
bugünkü konusu Alfred Lothar Wegener.
Liberal görüşlü teolog ve eğitimci bir babanın oğlu olan Alman meteorolog, klimatolog, jeolog, jeofizikçi, kutup araştırmacısı Alfred Lothar Wegener, 1 Kasım 1880’de Berlin’de doğdu. Doğayı incelemeye ve spora kendisi gibi meraklı ağabeyi Kurt’la birlikte yürüyüş, dağcılık, yelken ve balon yolculukları yaptığı mutlu ve özgür bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşayan Wegener, balonla çıktıkları atmosferin üst tabakalarındaki gözlemleriyle meteoroloji ve klimatoloji kariyerine de giriş yapmış oldu. 5 Nisan 1906’daki balon seyahatinde 52 saat havada kalmayı başaran Wegener kardeşler, bir Dünya rekoru kıracaklardı. Fizik, meteoroloji ve astronomi alanlarındaki üniversite eğitimini 1905’de tamamladığı astronomi doktorasıyla taçlandıran Wegener, Danimarkalı etnolog, yazar, seyyah ve kaşif Ludvig Mylius-Erichsen’in başkanlığındaki ekiple 1906 – 1908’de gerçekleştirdikleri ilk Grönland gezisinin izlenimlerini Atmosferin Termodinamiği ismiyle kitaplaştırdı. Grönland’da ilk kışını geçirdiği ve önemli meteorolojik araştırmalar yaptığı ikinci Kuzey seferinin ardından evlenen, hemen ardından patlayan 1. Dünya Savaşı’ndaysa Batı Cephesi’nde savaşan Wegener, cephede yaralanınca orduya zeplin trafiğini yönlendirerek ve hava durumu tahminleri yaparak hizmet etti. Okyanus ve kıtaların kökenleri, dinamikleri ve jeolojik formasyonları hakkında düşünmeye yirmili yaşlarında başlayan Wegener, Güney Amerika ile Afrika’nın birbirine bakan kıyılarının bir yap-bozun parçalarıymışçasına uyumlu olmasının oluşturduğu derin bir sezgi kazanmıştı. Bu sezgisi, kara parçalarının jeolojik zamanlar içinde yükseldiklerini fark etmesiyle dikey hareket ediyorlarsa, yatay da hareket etmeliler fikrine evrilen Wegener, böylelikle, konudan ilk kez bahseden Francis Bacon’ın, çığır açan opus magnum’u Novum Organum’da dillendirdiği kayıp Atlantis Kıtası merkezindeki temayı; kıtaların kaymasını esas alan Levha Tektoniği teorisine dönüştüreceği büyük buluşunun da eşiğine gelmişti. Güney Amerika ve Afrika’nın fauna ve florasının benzerliğini, iki kıtanın fosillerinin neredeyse örtüşmesi ve kıyılarının legovari jeolojik formasyonuyla birleştiren Wegener, 6 Ocak 1912’de, Frankfurt Jeoloji Derneği genel kurulunda yaptığı konuşmayla, alanında köklü dönüşümlere yol açacak Levha Tektoniği kuramını bilim camiasıyla ilk defa paylaştı. Bu kuramı içeren 1915 tarihli Kıtaların ve Okyanusların Kökeni kitabını ilerleyen yıllardaki araştırmalarıyla güncelleyerek yeniden yayımlayan Wegener’in mezkûr devrimci teorisi özetle şöyleydi: Dünyanın litosfer dediğimiz taşküresi, kıtaları ve okyanus tabanlarını oluşturan iki katmanlı katı bir yapıdır. Daha düşük yoğunluklu ve hafif olan silisyum – alüminyum temelli SiAl tabakası, daha yoğun ve ağır olan silisyum – magnezyum karakterli SiMa tabakası üzerinde sürekli kaymaktadır. Yüzlerce milyon yıl önce, günümüzdeki bütün kıtaların ve kara parçalarının birleşmesiyle oluşan ve Pangea denilen tek bir kıta vardı. Pangea kıtasını oluşturan SiAl tabiatlı levhaların SiMa üzerinde kaymasıyla levhalar birbirinden uzaklaşmış, zaman içinde de günümüzdeki kıtalar şekillenmişti. Karasal levhaların arasındaki boşluklar ise Pangea’yı çevrelen devasa su kütlesi tarafından doldurularak bugünkü okyanus ve denizleri ortaya çıkarmıştı. Levhaların birbirlerine göre hareketleri, bunların sınırlarında dağ silsilelerini, okyanus diplerindeki sırtları, büyük deprem zonlarını ve volkan hatlarını doğuracaktı. Çıktığı dördüncü Grönland seferi sırasında, Kasım 1930’da, yıllardır çektiği rahatsızlığı nükseden Wegener, aşırı yüklendiği kalbinin
iflas etmesiyle, henüz 50 yaşındayken vefat etmişti. Önceleri görmezden gelinen, ardından da bilim dışı ilân edilerek reddedilen görüşleri, 1950’den sonra yapılan araştırmalarla, özellikle de bunların okyanus tabanlarında gerçekleştirilen kısmıyla kanıtlananınca, Wegener; Newton, Darwin, Freud ve Einstein gibi alanlarında radikal dönüşümler yapan bilimcilerin arasında anılmaya başlanacaktı.
Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü hocalarından Prof. Dr. Ramazan Kadir Dirik’in ders notlarından derlenmiş 31 slaytlık görsel şölen mahiyetindeki Levha Tektoniği başlıklı powerpoint sunumu, mercek altına aldığımız konuya giriş için mükemmel bir başlangıç noktasıdır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.