Yusuf Franko Paşa Albümünün Serencamı ve esrarı / Sanat Tarihinde Doğru Sanılan Yanlışlar - 2

yusuf franko paşa ile ilgili görsel sonucu
Yusuf Franko Kusa Bey'in karikatür albümünün Ömer Koç koleksiyonunda yer alan unique orijinali.



o - prologue: sanat tarihinde doğru sanılan yanlışlar

Sanat kozmosu gibi insanlığın sahne aldığı diğer varoluş uzay-zaman süreklilikleri olan ekonomi, siyaset, teoloji, mitoloji, ideoloji, hukuk, etik ve kültür düzlemleri de 'tahayyül - tasavvur - tasarım - teori - pratik - eleştiri & özeleştiri - geri besleme & revizyon' alt kırılımlarını içerir. Ve bunların hepsi de önemli bir zaafa dûçardır. Bahse konu bu ortak problem alanı onların azımsanmayacak miktarda olan ve iki kategoride tasnif edilebilen 'doğru sanılan yalnışlar'ı içermeleridir. Bunların ilk kategoride yer alanları konunun uzmanı denilebilecek küçük bir kesim dışında kalan büyük kalabalıklar tarafından doğru sanılan 'sözde gerçekler (pseudoreality)'dir. Mütehassıs / eksper olarak vasıflandırılan söz konusu küçük azınlığın, mercek altına alınan meselenin doğrusuna vakıf olmaları hali bu ilk kategorinin temel metriğidir. Sanat tarihinde doğru sanılan yanlışlar başlığıyla paylaşacağım yazılarımın bazıları uzman diye tarif ve tavsif edilen zikrettiğim kesiminin zaten bildiği, bu bakımdan benim ancak nakilcisi olabileceğim birinci kategoriye dair metinler olacak. Ele alacağım ikinci kategorideki 'doğru sanılan yanlışlar'a gelince, bunlar, (Kasım 2025 itibarıyla planetimizde yaşayan kabaca) 8.3 milyar kadın ve erkek insan kardeşimizin tamamının doğru sandıkları yanlışlardır. Konunun uzmanları da (yaptığım tanım gereği) doğal olarak bu yanlış bilginin tesiri altındadır ve bu nitelik bu kategorinin kalitatif parametrisidir. Bir diğer deyişle bu ikinci kategoriye giren 'doğru sanılan yanlışlar' birisi onların yanlış olduğunu iddia edene (haykırana) değin mutlak manada doğru muamelesi görürler. Sanat tarihinde doğru sanılan yanlışlar başlığıyla paylaşacağım yazılarımın başka bazıları işte bu ikinci kategoriye dahil olup 'Kral ÇIPLAK!!!' diye haykırarak insanlığın tamamı tarafından doğru kabul edilen yanlışlardan bazılarının düzeltilmesi sürecinin startını verdiğim metinler olacak. Türümüz homo sapiens sapiensin entelektüel semeremle ('Kral ÇIPLAK!!!' haykırışımı içeren metinlerimle) doğrudan ilişki kurarak, ya da (orijinal çalışmalarımı kaynak gösterenlerin veyahut satori anlarımın meyvelerine çökerek intihalci tayfaya yazılan emek hırsızlarının anlatıları vasıtasıyla) dolaylı yoldan keşfimle yüzleşerek bir'doğru sanılan yanlış'ın hakikatle mutabakat noktasındaki zafiyetini aşabilenler, (NAKİLCİSİ DEĞİL!') akılcısı olduğum ikinci kategorideki bir metnin sağladığı aydınlanmanın münevverleridir. 

İkinci türden olgular'a dair yaptığım etütlerin ilk semeresi olan okunulan satırlarda, en alt seviyeden başladığı memuriyet kariyerinin finalinde iki kere vezirlik (nazırlık, bakanlık) yapmış, bu bakımdan da 'önemli bir Osmanlı üst düzey bürokratı' nitelemesini hak ettiğini düşündüğüm Yusuf Franko Paşa'nın kelimenin hakiki manasıyla 'enigmatik' denilebilecek karikatür albümünün [şimdiye değin kimse tarafından dillendirilmemiş (keşfedilmemiş?)] çok önemli bir parametresine dair olan bir hipotezimi atacağım sahne ışıklarının altına(1)

i - Dünyanın en büyük koleksiyonlarından Ömer Koç arşivi

Ömer Koç, büyük hissedarı ve tepe yöneticisi olduğu Koç Holding’e bağlı kurumlar tarafından gerçekleştirilen sergi, yayın, panel ve benzeri kültürel etkinlikler üzerinden, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en önemli kitap, efemera, harita, gravür, resim koleksiyonlarından olan şahsi arşivinin çeşitli unsurlarını yerelde toplumumuzla, globalde de insanlıkla paylaşan işadamlarındandır. 

Vehbi Koç Vakfı’nın Ekim 2016’da bastığı ve özel ambalajında bir set halinde birlikte satışa sunduğu iki kitap, akabinde, bu kitaplar temelinde 2017’de yapılan 'Yusuf Franko'nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri' başlıklı sergi ve panel söz konusu kültürel faaliyetlerin yakın zamanda hayatımızı zenginleştiren örneklerindendi. Türk karikatür ve grafik sanatlar tarihinin karanlıkta kalan, esasen çok da enteresan olan, bir sayfasını aydınlatan bu önemli kitapların künye bilgileri şöyledir:

1 - Youssouf Bey – The Charged Portraits of Fin-de-Siecle Pera – Ömer M. Koç Collection,
İngilizce, ‘Yusuf Franko’nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri’ başlığıyla Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi'nde (ANAMED) 26 Ocak – 1 Haziran 2017’de döneminde gerçekleştirilen serginin katalogu, Küratör – editör: Bahattin Öztuncay, yazarlar: Bahattin Öztuncay – Sinan Kuneralp – Guillaume Doizy – K. Mehmet Kentel, Vehbi Koç Vakfı Yayını, İstanbul, Aralık 2016, 120 sayfa (metin içinde 120’den fazla renkli ve s-b görsel vardır), orijinal hard cover’ında(2).

2 - Youssouf, Types et Charges 1884, tıpkı basım, 104 sayfa (124 renkli ve s-b karikatür 84 çerçevede birleştirilmiştir), 36.5 x 28.5 cm ebatlarında; Vehbi Koç Vakfı yayını, December 2016, Yusuf Franco Paşa’nın karikatürlerini içeren ve orijinalı Ömer Koç koleksiyonunda olan defterin tıpkı basımı 500 adet yapılmış olup, her nüshası hard cover kapak içlerinde numaralı sertifikalar taşımaktadır.

Toplumsal mücadeleler tarihi ışığında Eugène Delacroix'nın 'Halka Yol Gösteren Özgürlük' tablosu / Sanat Tarihinde Doğru Sanılan Yanlışlar - 1


Fransa'da Sarı Yelekliler'e gösteri yasağı! - Dünya haberleri



1 - prologue: Fransızlar sever sokağı ve protestoyu

17 Kasım 2018'de Paris'te patlak veren, takip eden günlerde ise Fransa'nın neredeyse bütün büyük şehirlerine yayılarak 'Horozlar Diyarı'(i) sallayan halk ayaklanmasına damgasını vuran Sarı Yelekler Hareketi Macron'a geri adım attırmış, Fransa cumhurbaşkanı, başta akaryakıt zamları olmak üzere imzaladığı  bir dizi uygulamayı askıya almak zorunda kalmıştı. Akabinde İtalya, Hollanda ve Belçika gibi ülkelere de sıçrayarak uluslararası mahiyet kazan gösteriler kelimenin gerçek anlamıyla neoliberal kapitalist sisteme güçlü bir küresel itiraz hüviyeti kazanacaktı. Buna dair haberlerin ajanslara düşmesinin ardından, yukarıdaki görsel sosyal medyada hızla yayılmaya başlamış, görseli paylaşanların 'Sarı Yelekliler Hareketi 2. Fransız İhtilâli'ni gerçekleştirerek Macron'a diz çöktürdü' şeklinde yorumlar yaptıkları dikkatlerden kaçmamıştı. Bu değerlendirmenin dayandığı temel argüman örgütlenmiş halkın vereceği sosyopolitik mücadelenin başarıya ulaştığına işaret etmek olsa da, yukarıdaki görselin ima ettiği bir detay da yapılan bu analojinin arkaplânında rol oynamıştı kuşkusuz.  Yukarıdaki fotoğrafın, Eugene Delacroix'ya (1798 - 1863) ait olan ve Fransız İhtilâli'nin zirvesi diyebileceğimiz bir olayı, Paris halkının 14 Temmuz 1789'da Bastille'i ele geçirerek mahkûmları özgürlüklerine kavuşturmasını resmettiği hususunda umumi bir mutabakatın olduğu 'Özgürlük Halka Liderlik Ediyor (Liberty Leading The People)' isimli imajını aşağıda paylaştığım tabloyu, aynı plastik ve estetik kalitede olmasa da, tematik bakımdan andırıyor oluşuydu bahsettiğim o detay(ii).

Acaba durum gerçekten de böyle midir? Delacroix'nın bu tablosu gerçekten de 1789'un 14 Temmuz'unda Bastille Zindanı'nın zapt edilmesini mi temsil etmektedir?


11 Eylül 2001 günü Los Angeles'da yaşadıklarım, confession - 2


September 11 attacks | History, Summary, Timeline, Casualties, & Facts |  BritannicaWorld politics explainer: The twin-tower bombings (9/11)
ABD'nin tarihinde ilk defa ana karasında vurulması ortalama insanda tarif edilmesi neredeyse imkânsız bir korku, panik, şaşkınlık, kabul edeme ve öfke kabarmasına neden olmuştu

0***medhal / prologue / takdim:
24 yıl önce El Kaide'nin üstlendiği terör eylemleri dalgasıyla sarsılmıştı, saldırılara muhatap olan ABD ve bunlara şahitlik eden Dünya'nın geri kalanı. Hemen akabinde ABD, Kürre-i Arz'ı, tarihte benzerine az rastlanan bir tarzda ve adeta misli görülmemiş bir şiddette yeniden dizayn etmeye girişmiş; gezegenimizin etkili emperyal - hegemonik gücünün bu atağı bütün insanlığı ve ama en çok da İslâm coğrafyası ve Müslüman halklar olumsuz etkilemişti.
09/11/2001 saldırılarının sene-i devriyesi vesilesiyle olayın hemen akabinde sıcağı sıcağına yazıp paylaştığım konuya dair tanıklığımı, elden geçirip, yeniden ramp ışıklarının altına, konunun meraklısının görüş alanına bırakıyorum muhterem kârîm. İşte 'confession - 2' alt başlığı ile blogumun başına aldığım o mezkûr tanıklığım: 

1***11 Eylül 2001, 06.30, Los Angeles, Venice Boulevard
Hafta içi her gün olduğu gibi, çalar saatim 06.30’da uyandırdı beni.
TV’yi açtım, abc’de canlı yayında haber programı vardı. Amerikan tarzı açık mutfakta yulaf ezmemi hazırlarken, biran gözüm tv’ye takıldı. Sunucu çok heyecanlı bir sesle, bağırarak konuşuyor, ekranda görülen ve her yanından dumanlar tüten bir gökdelen hakkında yorum yapıyordu. Yulaf ezmesi kabını alıp tv karşısına oturdum. Olağanüstü bir şeyler oluyordu. Görüntü NY’daki Dünya Ticaret merkezine aitti ve alt yazı ‘America under atac!’ biçimindeydi. Kanallar arasında hızla zap yaptım. NBC, CBS, Fox ve California’nın yerel kanallarında hep aynı görüntüler vardı. İkiz Kulelere uçakla saldırı yapılmıştı. Sabah mahmurluğunu atmış, meselenin vahametini anlamıştım. Amerika ana yurdunda vurulmuştu. Bunun savaş nedeni olduğunu anlayacak kadar dünya meselelerini izlediğimden, saldırıyı takip edebilecek gelişmelerden ister istemez paniğe kapılmıştım. ‘Şayet, Rusya ya da Çin bu saldırıyı yapmışlarsa’ diye düşündüm, ‘bu ABD için nükleer bir savaş nedeni sayılacaktır’. 
Evet, dünya nükleer bir küresel savaşa son 30 yıldır hiç bu denli yakın olmamıştı.





İkiz Kuleler çöktükten sonra yakınlarındaki insanların yaşadığı şaşkınlık, çaresizlik, korku ve paniği yansıtan bir enstantane.

İlhan İrem, Vedia Bülent Çorak ve Türkiye'deki New Age Spiritüalisti UFO tarikatları


























(1 Nisan 1955, Bursa - 28 Temmuz 2022, İstanbul), 

0 - sıfır noktası anlatının

2022 Ağustos başı gibi, ilk versiyonunu paylaşmamın üzerinden 10 yıl 3 ay geçtikten sonra, yeniden yazarak bloguma eklediğim aşağıdaki metnimi, 17 Eylül 2025'de bir kez daha revize ederek paylaşıyorum.


1*** bidayet / prologue / medhal / giriş

28 Temmuz 2022'de aramızdan ayrılan İlhan İrem Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun büyük kesimi tarafından popüler müziğin romantik janrının başarılı ve duayen temsilcilerinden olan bir besteci, söz yazarı ve yorumcu olarak tanınır. İlhan İrem'in teolojik yanı, yâni, inanç dünyası ise çok az kişinin malûmu olan bir mahiyete sahiptir: o, 'yeni-çağ maneviyatçılığı (new age spiritualism)' denen post-modern holistik bir teolojinin, İbrahimi tasavvur kozmosunun müntesipleri tarafından nevzuhur ve bidat olarak nitelenen tekno-teolojik bir sektin / tarikatın lideriydi, şeyhiydi(1). İrem'in eylem ve söylemlerinin parçası olduğu mistik argümanlar kozmosu, metafizik iddialar cümlesi, idealist hipotezler uzay-zaman sürekliliği ve spiritüalist kodlar ve normlar küresi Türkiye'deki Ufolojistlerin (Ancient Alliens / Antik Uzaylılar olarak da okunabilir; ilerleyen satırlarda bu kavramsallaştırmalara referans vermek istediğimde, AU inisiyallerini kullanacağım) amentüsüdür dediğimde, yanılma payı çok düşük ve mevzunun hakikatiyle olan mutabakatı da çok yüksek olan bir argüman serdetmişimdir diye düşünüyorum. 

Mayıs 2012'de yazdığım metni, sanatçının ebediyete intikali vesileyle, Ağustos başı 2022 gibi, genişletip güncellemiştim. Yukarıda işaret ettiğim üzere, bugünlerde (Eylül 2025'in ikinci yarısında) ikinci kez revize ettim o metni. Yazımın bu son edisyonunu İlhan İrem'in müziğini sevenlerin merak duygusuna, yanı sıra da; İrem'in, AU (ufo tapınımı) paradigmasını mistik, metafizik, neo-spiritüalist ve yeni çağ maneviyatçılığı ögeleriyle, özellikle de antik Mısır inancının İsis - Osiris kültüne dair olan motifleriyle birleştirerek oluşturduğu senkretik inanç sistemine ve bunun temelinde inşaa edilmiş külte / tarikata inananların ve nihayet 'Yaw biz onu şarkıcı bilirdik; adam tarikat lideri çıktı, ne iş anlamadım!' diyen genel okurun ilgisine emanet ediyorum. AU (ufo tapınımı) demişken, İlhan İrem'in 'Gemiler döner geriye' isimli ve senfonik rock genre'ını andıran tarzıyla dikkat çeken şarkısının bahse konu kültün inanlıları için çok özel anlamlar ifade ettiğinin altını çizmeden geçmeyeyim(2). Dipnottaki linke tıklayıp bu müzik eserini mutlaka izleyin derim.

İlerleyen satırlarda İlham İrem 'in lideri olduğu ufo tarikatının inanç umdeleri, ufo inancını mistik, spiritüel, metafizik iddialarla senkretik bir metotla birleştirmeye çalışan bir başka yeni çağ maneviyatçısı olan Vedia Bülent Çorak'ın vaz'ettiği 'din' ile karşılaştırılarak alınacaktır mercek altına. 

2*** İrem Bağı ve Sevecenler, İhsan Güven ve Dost Tarikatı ve Vedia Bülent Çorak 

Dünya'nın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi bizde de işlerini, çalışmalarını ve eserlerini metafizik ve kozmik gerilimler ve spiritüel temeller üzerinde bina etmeye çalışan sanatçılar ve kanaat önderleri daima var olmuştur. Asla ciddiye alınmaması gereken Mustafa Topaloğlu gibi dekadans ve şarlatan sîmâları tartışacak değilim hiç kuşkusuz, onlar asla giremediler görüş alanıma ve ilgi odağıma. Benim radarıma girenler İlhan İrem gibi ciddiye alınması gerektiğini düşündüğüm figürlerdir.

Seküler tandanslı ve tekno-teoloji tabanlı bir new age yapının konvansiyonel mahiyetli İbrahimi inanç dizgelerinin tarikat ve cemaatleriyle kıyaslanması bazı ciddi problem alanlarına kapı açacağından, ilerleyen satırlarda bu bağlamda bir mukayeseye girişilmeyecektir. Bu mahiyette bir etüt, kapsamlı bir müstakil incelemeyi gerektirmektedir. Bu yüzden de biz şimdilik İlhan İrem ve Vedia Bülent Çorak kıyası üzerinden ilerleyeceğiz.

İlhan İrem'in lideri / şeyhi olduğu tarikatı, 2004 yılında öldürülen emekli asker İhsan Güven'in lideri olduğu (popçu Çelik'in İhsan Güven'in göz bebeği olduğu ve ondan sonra yerine geçebileceğinin dillendirildiği hatırlansın lütfen) Atatürkçü - spiritüalist Dost Tarikatı ile ya da Vedia Bülent Çorak'ın (VBÇ) lideri olduğu tarikatla karşılaştırmak anlamlı olacaktır(3). Dost tarikatı liderinin öldürülmesine müteakip dağıldığından, bahse konu kıyaslamayı VBÇ üzerinden ilerleyerek yapacağım. Yeri gelmişken şu hususun altını çizmeyi faydalı görüyorum: Coğrafyamızda ve hariçte kurulmuş ve İbrahimi dinlere alternatif olarak gelişen tarikat ve kültlerin ortak noktaları AU inancını post-modern mistisizm ve new age spiritüalizmine dair motiflerle desteklemeleridir. Bunların bir diğer ayırt edici vasfı, çok ileri bir dünya dışı medeniyetten, ışık gibi elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla, kozmik bilincin tezahürü olduğu kabul edilen mesajlar alan karizmatik kişilikli bir liderin bahse konu kültün / tarikatın merkezi figürü olmasıdır.

Vedia Bülent Çorak'ın faaliyetleri 1960'ların ortasından bu yana, 60 yıla yakın bir zamandır üzerinde çalışarak geliştirdiği Dünya Kardeşlik Birliği Mevlâna Yüce Vakfı organizasyonuna ve müellifi olduğu ve müritlerine Dünya'daki bütün dinlerin bilgeliğinin müşterek metni olarak sunduğu ve okuttuğu Bilgi Kitabı'na dayanmaktadır. 1923 doğumlu ve lise mezunu birisi Bülent Hanım. Mevlâna'nın reenkarnasyonu olduğunu ve ölümden münezzeh tutulduğunu savunan, peygamberlik ve hatta Tanrılık iddiası güden VBÇ, Türkiye'de ve dışında 2.000 - 3,000 kadar tutkulu inanana sahip (1996 - 1997 yıllarında, bunlardan bazılarını tanımış ve Bülent Hanım'a olan iman ve sadakatlerinin gücüne de şaşırmıştım doğrusu). İnanlıları üzerinde psikolojik baskı oluşturduğu ve onların mal varlıklarını ellerinden aldığı merkezinde şikâyetlerle karşılaşan Bülent Hanım, Church of Scientology ve Moon Tarikatı gibi benzer yapıların sebep olduğu problem alanlarını bünyesinde barındırdığı anlaşılan tarikatına / dinine dair konuşmaktan kaçınıyor(4).

VBÇ'ın vaz'ettiği anlatı, benzerleri gibi senkretik bir yapı arz etmekte; onun telif ettiği Bilgi Kitabı'nda Mevlâna gibi mistik, spiritüel kaynaklar, bazı Kemalist umdeler Kadim Mısır bilgeliği ve Antik Uzaylılar paradigmalarıyla harmanlanarak sunulmakta.

İlhan İrem'e inananlar ise İrem Bağı / irembağı isimli topluluklar / kulüpler oluşturmuşlar, sanatçının konserlerine katılmayı dini vecibe bilmişler ve konserleri 'ayin' olarak isimlendirmişlerdir. Tarikat mensupları birbirlerini 'sevecenler' olarak çağırmakta ve her vesileyle birbirlerine 'ışık ve sevgiyle' diye selâmlamaktadırlar. Bu selâmlama yöntemi, bir masonun 'ateş!' diye bağırması halinde, onunla aynı ortamı paylaşan diğerlerinin de aynı şekilde mukabele etmeleriyle, ya da, bir Müslümanın selamünaleyküm dediğinde, diğerlerinin  aleykümselâm demeleriyle aynı anlamı taşımaktadır. 

3*** AU paradigmasının kökenleri

AU anlatısı yaklaşık 2 asırdır geliştirilmekte; kuramın teorik evrimine baktığımızda, onun, farklı yataklarda akan ve değişik karakterlere sahip olan akarsuların birleşmesiyle oluşmuş heterojen karakterli bir yapı / paradigma / kuram / inanç sistemi olduğunu teşhis etmemiz işten bile değildir. Helena Petrovna Blavatsky (1831 - 1891) ve Teosofistler, Rudolf Steiner (1861 - 1925) ve Antroposofistler, Georgi Gürciyev (1866 - 1949) ve Dördüncü Yolcular, Zecharia Sitchin (1920 - 2010) ve tilmizleri, Erich Anton Paul von Däniken (1935) bu paradigmayı besleyen kuramsal / düşünsel / ideolojik / teolojik kaynakların belli başlılarındandır. Öte yandan, 7 Temmuz 1947'de ABD'nin New Mexico eyaletinin Corona Beldesi'ndeki hava üssü yakınlarında gerçekleşen ve kayıtlara Roswell Kazası, ya da Roswell UFO Olayı olarak geçen vak'a, AU anlatısına ve paradigmasına, sıraladığım tüm kuramsal gayretlerin ve katkıların nerdeyse tamamından daha fazla katkı sağlamıştır, bilinirlik kazandırmıştır, popülerlik izafe etmiştir.

4*** AU anlatısı ne diyor?

Arthur C. Clark'ın kısa bir öyküsünden hareketle Clark & Kubrick tarafından yazılan senaryo temelinde Stanley Kubrick'in çektiği 2001: A Space Odyssey (1968) filminin tamamı, ama özellikle açılış sekansları, AU anlatısının popüler kültürdeki en kaliteli ve estetik yansımalarındandır. Bahse konu anlatı kabaca şunları söyler muhataplarına:

İnsana göre çok daha zeki olan, bu sayede de bizden  milyonlarca, belki de milyarlarca yıl daha ileri bir teknoloji ve medeniyet inşaa etmiş olan bir uzaylı ırk, Evreni dolaşarak, akıllı canlıların yaşayabilecekleri gezegenleri tohumlamakta, oralarda, geleceğin uygarlıklarının embriyonlarını oluşturmaktadır. Bu nitelikteki uzaylılar Dünyamıza da gelmiş ve homo sapiens sapiens'in de dahil olduğu hominidler sınıfının bazı unsurlarının genetik malzemesini modifiye ederek, milyonlarca yıl sürecek bir evrim süresi sonunda, onların gezegenin mutlak hakimi olmasını, akabinde de uzay yolculuğu yapabilecek bir uygarlık inşaa edecekleri teknolojik gelişmişlik düzeyine kavuşmalarını sağlamıştır. AU, tohumladıkları gezegenleri gözlemeye ve orada işler ters gittiğinde müdahil olarak sorunların çözülmesine katkı vermeyi kesintisiz sürdürürler. Yanı sıra, onlar, planetimizde Hz. Musa, Buddha, Hz. İsa, Konfüçyüs, Hz. Muhammed, Plato, Mevlana, Aristo, Kant, Newton, Einstein, George Washington, Atatürk, de Gaulle, Churchill gibi sıra dışı figürlerle bire bir ilgilenmiş, onları eğitmiş, hatta, genetik yapılarına geliştirici / mükemmelleştirici müdahalelerde bulunmuşlardır. Bu yüzden de insanlığın gerçekleştirdiği bütün önemli atılımlarda, büyük devrimlerde ve çağ değiştiren buluşlarda AU'ın ciddi manada rehberliği ve katkısı vardır.

Kıymeti bilinmemiş, mirası yağmalanmış bir münevver, Naşid Baylav'ın iddiası: 'Fatih Sultan Mehmet zehirlendi!'





İstanbul'un Fethi - Vikipedi

0 - medhal / prologue / bidayet:
Bu blog, Hedef Alliance Holding'in yayın organı Hedef Sağlık Dergisi'nin Kasım 2011 tarihli 40. sayısı için kaleme alınan metnin geliştirilmiş / genişletilmiş halinin değişik tarihlerde defalarca elden geçirilip yeniden yazılmasıyla çıktı ortaya. Mezkûr dergide yayımlanmasına müteakip, ilk revize edilmiş haliyle 2015'de yine bu platformda paylaşmıştım onu. Karagöz ve Hacivat konusunda araştırmalar ve çalışmalar yapan, benim de Gezegen Sahaf'ta, kitabiyat sohbeti ve kültür muhabbeti muhtevasında ve (bir miktar da) talk show kıvamında gerçekleştirdiğim kitap müzayedeleri vesilesiyle tanıdığım değerli dostum, bibliyofil, arşivci Aziz Murat Aslan'la aramızda geçen bir telefon görüşmesi üzerine onu tekrar gözden geçirip güncelleyerek paylaştığım tarih ise, hafızam beni yanıltmıyorsa şayet, 2017 ortası olmalı. 2024'ün sonuna geldiğimizde, bahse konu yılın 28 Aralık günü, bir kez daha aldım aşağıdaki satırları mercek altına ve bu sefer de onu, (ix) numaralı dipnotta işaret ettiğim dokunuşu yapıp yeniden revize ederek, ekleyiverdim blogumun tepesine. Bu haliyle onu 25 Haziran 2025 günü sosyal medya mecralarında paylaştığımda, Üstat Emin Nedret İşli, mezkûr paylaşımlarımın İnstagram'daki versiyonuna kısa fakat fevkalâdenin fevkinde bir katkı yaptı. İşli'nin bahse konu ettiğim katkısını da (birebir paylaşıldığı şekliyle) içeren ilerleyen satırlar, okunulan medhalin başlangıcında altını çizdiğim Kasım 2011'den bu yana devam eden yazım sürecinin aktüel uğraktaki son semeresini teşkil etmekte. Yazım tarzımı deşifre eden bu giriş okurda, mevzuya dair yeni bilgiye eriştiğimde, onları da metnime katarak çalışmamı derinleştirip genişleteceğim merkezinde bir kanaat oluşturduysa şayet, doğrusu buna itiraz etmem.

1 - Naşid Baylav niçin gözleri açık terk etti bu dünyayı?
Eczacılık tarihi ve farmasötik bitkiler alanlarındaki çığır açıcı çalışma ve eserleriyle Türkiye bilim tarihinde kalıcı izler bırakmayı başaran eczacı - kimyager Naşid Baylav (1903 - 1982), Türkiye Toplumsal Formasyonunun ve entelijansiyasının kadri bilinmemiş, 2025 Temmuz'unun sonu itibarıyla tamamen unutulmuş ve mirası yağmalanmış bir münevveridir; ilerleyen satırlar Baylav'a bir ihtiram duruşu, bir borç tediyesi olarak değerlendirilmelidir.  

Baylav, nedenlerini paylaşacağım bir dizi faktör yüzünden genel

olarak akademik camiaya, özel olarak da İstanbul Ünivesitesi'yle onun Eczacılık Fakültesi branşına dargın ayrılmıştır bu dünyadan; bir diğer deyişle o, gözleri açık intikal etmiştir ebediyete. 


Bahse konu bu 'küskün ruh hali'nin ve 'sürekli gadre uğradıklarına inananlar'ın kuşandıkları o eziklik psikolojinin kaynaklarına inerek Naşid Baylav'ın hayatına dair bazı ayrıntıları mercek altına almanın, onun kamuoyu tarafından bilinmesine ve hatırlanmasına katkı vereceğini düşünüyorum. 

Öte yandan, eczacılık camiasının önemli ve fakat unutulmuş bir figürünü yeniden ramp ışıkları altına taşımanın, 1980 - 2008 döneminde eczacılara hizmet veren bir sektörde, ilaç dağıtım kanallarında (2000'ler öncesi dönemdeki kavramsallaştırmaya göre 'ecza depoları'nda) çalışmış olan bu satırların yazarı için, kuvvetli bir manevi değere ve yüksek bir sembolik anlama sahip olduğu da, doğrusu, altı çizilesi bir husustur.

Ertuğrul Özkök ve Ayşe Arman 'habercilik'i' ne menem bi şeydi?




















Mayıs 2012'de, yâni günümüzden 13 yıl 2 ay önce yazdığım bir metni çok katmanlı içeriğine binaen blogumun başına taşıyorum. 

İlerleyen satırlarda muhatap olacağınız bahse konu metnimle onun dipnotlar ve referanslar bahsinde yer alan diğer metinlerimin söz konusu tarihsel momentin tayin ettiği sosyo-politik, sosyoekonomik, kültürel ve psikolojik koşulların dominatörlüğünde şekillendiğinin dikkatlerden kaçmaması gerektiğine önemle vurgu yapıyorum.

Okuyacağınız metin Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun bazı temel ÖZ KÖKLER'ine milyarlarca ışık yılı uzaktaki bir uzay-zaman sürekliliğinde yer alan paralel bir evrende yaşayan Ertuğrul Özkök'e dairdir. Aralık 2016'da revize ederek ikinci kez paylaştığım metni bu kez noktalama işaretlerine bile dokunmadan, sadece yayım tarihini güncelleyerek tekrar sunuyorum dikkatlerinize (23 Temmuz 2025, Kepez). 

Bugün blogumun istatistiklerine göz attığımda, yıllarca önce yazdığım ve Ertuğrul Özkök'le Ayşen Arman 'haberciliği'ni eleştirdiğim bir yazımın (aslında 5 yazı desem daha isabetli olur; zirâ,2011, 2012 ve 2016 yıllarında yazıp blogumda paylaştığım, birbiriyle bağlantılı olan diğer 4 yazıma referans vererek onları meczeden bir 'çatı yazı', 'şemsiye metin'dir bu) olağanüstü bir alâka ile karşılandığı gördüm.

Hal böyle olunca da, o blogumu - noktalama işaretlerine bile dokunmaksızın - tarihini güncelleyip okunulan bu kısa giriş yazısını ekleyerek blogumun başına yerleştirmenin isabetli bir tercih olacağına kanaat getirdim.

İşte, bahse konu iki 'ex-haberci'ye cepheden ve fevkalâde şedid bir tonda tavır aldığım o 'çatı yazı', o 'şemsiye metin' muhterem kârîm.

'Güncel bir gelişme üzerine, Ayşe Arman hakkında yaptığım bir kritiği  (aktüalitesini zerrece yitirmemiş olduğuna inandığımdan) 'Ayşe Arman 'dişi Ertuğrul Özkök', Özkök ise 'erkek Ayşe Arman'dır' başlığıyla yeniden paylaştım bugün 
(http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2011/11/turkiyenin-en-cok-okunan-kadn.html).

Bahse konu son aktüel polemiklerin ışığı altında, 4 yıl önce yazdığım (ve yine güncelliğinin zerre miskal mertebesinde dahi erozyona uğramadığını düşündüğüm) Ertuğrul Özkök'le ilgili bir yazımı tekrar paylaşmanın da, hem fikri takip idesine ve hem de ele aldığım söz konusu medya figürlerinin oluşturdukları resmin daha belirgin hale gelmesine hizmet edeceği kanaatindeyim.

İşte 4 yıl önce paylaştığım o mezkûr Ertuğrul Özkök yazım:

***Bu denli ‘cehalet’ ya tahsille, ya kötü niyetle, ya da Kalenderilikle

mümkündür ancak!

Ertuğrul Özkök’ün 10 Mayıs 2012’de yayınlanan ‘Bir Beyaz Türk’ün Hatim İndirişi’[i] başlıklı yazısı, onun İslâm’ı konu alan öteki yazıları gibi, ibretlikti. Diğer konulara dair olan metinlerinde, çoğunlukla kayda değer maddi bilgi hatasına düşmeyen; en azından kendi içinde tutarlı kalmayı becerip, geçersiz (invalid) mantıksal çıkarımlarda bulunmayan Özkök’ün, konu İslâmiyet olduğunda ‘tel tel dökülmesi', bana kalırsa üzerinde durulması gereken bir husustur. Okunmakta olan yazı, söz konusu meselenin mercek altına alınarak; Özkök’ün, İslamiyet’e dair olan tespitlerinin hatalarla mücehhez oluşunun, onun cehaletinden mi, kötü niyetinden mi, yoksa Kalenderilik tarzı bir esoterik (batıni) geleneğin müntesibi oluşundan mı kaynaklandığının analiz edilmesine katkı verebileceği düşüncesiyle yazıldı.

Çizgi Roman Bildiğiniz Gibi Değil - türler, yazarlar, çizerler, yayıncılar, ülkeler

 




Ötüken Neşriyat tarafından 2024'de yayımlanan NODUL 2023 Kültür, Sanat, Edebiyat Almanağı'nda geniş bir özeti Çizgi Roman Bildiğiniz gibi değil başlığıyla yer alan metnimi, bahse konu yayınevinin önümüzdeki günlerde yayımlayacağı NODUL 2024 Kültür, Sanat, Edebiyat Almanağı'nda yer alacak olan Türkiye'de Çizgi Roman'ın Serencamı: 2024 Z Raporu başlıklı bir diğer çalışmamla birleştirme sürecindeyim. 2023 ve 2024 almanaklarında yer alarak okuruyla buluşan bahse konu iki etüdümün revize edilip birleştirilmiş yeni versiyonu önümüzdeki günlerde Ötüken Neşriyat etiketiyle kitap olarak da basılacak. Aşağıdaki metin, söz konusu ettiğim kitabımın ilk versiyonu ve çok kapsamlı bir özetidir. 

Yazarı, metninin  potansiyel okuru tarafından 'serdedilen görüşlere katılıp katılmamaktan bağımsız olarak bu anlatının muhteviyatı, popüler kültür kozmosunun çizgi roman / grafik roman uzay-zaman alt kırılımında şimdiye değin söylenMEmişleri dillendiren bir entelektüel hasıla, söylenmiş olanları da farklı bir biçemde söyleyebilen bir araştırma - inceleme gayreti' olarak tarif ve tavsif edilmesini ummaktadır.  

Orijinini hatırlayamadığım (belki de telif ve teklif sahibi olduğum)  bir mottonun dillendirdiği üzere:

'Ümit üretimin gıdası, yaratışın jeneratörü, inovasyonun mitokondrisidir.'








                             

α

'Homo sum , humani nihil a me alienum puto - 

İnsanım, insana dair her şeye aşinayım.'

Publius Terentius Afer

 

‘Sed omnia praeclara tam difficilia

Quam rara sunt – Ama, mükemmel olan her şey nadir

Olduğu kadar zordur da.’Spinoza,

Ethica’nın son cümlesi.

 

'Ben buradayım sevgili okuyucum, 

sen neredesin acaba?' Oğuz Atay, 

Demiryolu Hikâyecileri, Korkuyu 

Beklerken 

 

'Ancora imparo - Halâ öğreniyorum’ 

Miguel Ángel Buonarrotti


'Eşit olmayan şeylere eşitsizlikleri nispetinde

eşit olmayan muamele eşitlik ilkesiyle çelişmez' Kâdim 

bir adalet prensibi (mealen)


'İlgi alanları sınırsızdır ZŞ’ın; 

çok okur, az yazar, çok az paylaşır!' Ahmet Kot


‘Perdam ignorantiam ignari - cahillerin 

cehaletini yok edeceğim!’ ZŞ([1])



 


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

 

                                                                                                              
















içindekiler

 

künye-----------------------------------------------------------------------------------001

asal epigraf----------------------------------------------------------------------------002

içindekiler([2])------------------------------------------------------------------------003

teşekkür--------------------------------------------------------------------------------004

bütün bunlar böyle belirdi burada; zarûrî ve faideli bir izahat-------------007

medhal / prologue / bidayet / girizgâh; ya da, mecburi bir iade-i itibar 

teşebbüsü-----------------------------------------------------------------------------010

çalışmanın dönemselliği-----------------------------------------------------------013

nedir çizgi roman?-------------------------------------------------------------------013

etimolojik bir nazar------------------------------------------------------------------017

nedir bu 'panel' Allah aşkına?!?--------------------------------------------------020

çizgi roman ve grafik roman farklı şeyler midir?------------------------------021

çizgi roman kaçıncı sanattır?-----------------------------------------------------023

çizgi romanın muhtasar tarihçesi-------------------------------------------------025

küresel çizgi roman havzaları ve çizgi roman türleri-------------------------027

mangamania: nedir bunun niçini?------------------------------------------------029

Türkiye'de çizgi roman--------------------------------------------------------------037

Çizgi roman tarihimizin en efektif ve en özgün 25 sanatçısı---------------047

2023 Türkiye'sinde çizgi romanlar ve yayıncıları-----------------------------071

Çizgi roman sadece çizgi roman değildir!--------------------------------------085

sonuç - hüküm - prologue - nihayet----------------------------------------------088

bibliyografya / kaynakça------------------------------------------------------------092

 

 

 

 

***) teşekkür


Orijinal olmayı, özgünlük tahtında değerlendirilmeyi, tamamıyla olmasa bile hiç olmazsa bazı bölümleriyle (müspet manada) provokatif ve ufuk açıcı olarak tasvir ve tavsif edilmeyi hedefleyen okunulan te(k)lifin, hiç kuşkusuz 'klişe'lere, konservatif anlatı matrislerine, kabul görmüş verili ifade pattern'lerine en ziyade yaslanan (teslim olan) bölümü olmaya namzet bu bahis, münevver ahlâkının icbar ettiği bir husus ve kapsamlı bir makale formatındaki kurgu dışı bir metnin formel bakımdan sine qua non'u olması hasebiyle dillendirilmiştir.