01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. Mezkûr metinler, muhtasar bir ifadeyle, insanın kendisiyle, diğer insan kardeşleriyle, bitki - hayvan - böcek - mikroorganizma - toprak - su gibi bileşenlerinin oluşturduğu o kaleydoskopik mimari ve muhtevasıyla hayran bırakan, şaşırtan ve bazen de korkutan eko-sistemle, tarihsel mirasla, eşyayla, mekânla, zamanla, uzayla teması sırasında deneyimlediği olgu - mesele - süreç - olay gibi Varoluş Dairesi'nin fenomenlerinden / tezahürlerinden birisinin, ana hatlarıyla da olsa, kuşatılma teşebbüsüdür. 2025 yılında kitaplaştırılması düşünülen bahis konusu entelektüel hasılanın yılın 49. haftasına denk düşen 02 Aralık - 06 Aralık döneminde yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.
241) Paleogenetik
Radyo 1'in
değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan
Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Paleogenetik.
Grekçe eski, en eski, kâdîm manalarındaki palaisos kelimesinden gelen önek paleo, başına eklendiği kavramların tarih öncesine ait olduğunu niteler. Geçmişi milyonlarca yıl önceye kadar gidebilen fosillerden elde edilen genetik malzeme üzerinde DNA dizilenmesi temelinde yapılan çalışmalarla, söz konusu antik canlıya ve parçası olduğu kâdîm ekosisteme dair bilgi edinilmesini sağlayan ve kadim DNA, kadim patojen genomiği, paleoarkeoloji, arkeogenetik, paleobiyokimya, paleoviroloji gibi kavram, teknik ve disiplinlerle irtibatlı ve iltisaklı olan bilim dalı manasındaki paleogenetik, adını, bu filolojik zeminde edinmiştir. Tıpta hastalıkların teşhis süreçleriyle, viroloji, kriminoloji, biyoteknoloji gibi biyolojiyle doğrudan irtibatlı bilim disiplinlerinin temel tekniklerinden olan bahsettiğimiz DNA dizilenmesi, DNA molekülündeki 4 asal nükleotit olan adenin – guanin – sitozin – timin’in nasıl sıralandığının tespitidir. Başta insan olmak üzere, mikroorganizmalardan, en büyük memeli olan ispermeçet balinasına değin, biyo-organizasyonların DNA dizilenmesinin gerçekleştirilmesi, bu tekniğin paleogenetikteki kullanımının yanı sıra, gezegenin biyosisteminin aktüel unsurları olan canlıların genomlarının deşifrasyonunun ve onların mikro-biyolojik süreçlerinin dekodifiye edilmesinin de temelidir. Moleküler evrimin nesnel yorumunun ve moleküler saat kavramsallaştırmasının mucidi biyolog Émile Zuckerkandl’la, kristalografer, kuantum kimyageri, biyokimyager, moleküler biyolog ve medikal araştırmacı Linus Carl Pauling, DNA dizilenmesinden epeyce önce, 1963’de, fosillerden elde edilen polipeptiti dizilerinden hareketle, ata dizisi rekonstrüksiyonunun gerçekleştirilebileceğine, bunun da, ata rekonstrüksiyonunu mümkün kılacağına işarete ederek, paleogenetik kavramsallaştırmasını bilimsel literatüre sokmuş ve mezkûr disiplinin kurucu babası olmuşlardır. Biyokimyacı, filogenilerin yeniden yapılandırılmasında moleküler yaklaşımın öncüsü, Mitokondriyal Havva hipotezinin kurucularından Allan Charles Wilson ise, müzede korunan bir fosilden izole edilen antik genetik malzeme üzerindeki ilk DNA dizilemesini, lideri olduğu araştırma grubuyla 1984’de gerçekleştiren bilimciydi. Yüzlerce milyon yıllık evrimsel süreçte soyu tükenen türlerin paleogenetik metotlarıyla DNA dizilemesinin yapılmasına ve bunun üzerinden gidilerek bahsettiğimiz rekonstrüksiyonlara erişilebilmesine verebileceğimiz en güncel ve bilindik örnekler, 2021’de, 1.5 milyon yıldır donarak korunan bir Sibirya mamutunun dişi ve 2022 sonunda da Grönland’da bulunan donmuş bir genetik materyal üzerinde yapılan çalışmalardır. Homo sapien sapiensin milyonlarca yıl boyunca, ağırlıkla avladığı hayvanlardan elde ettiği protein temelinde beslendiğini, ihtiyaç duyduğu enerjinin bir kısmını tahıllardan, yânî, nişasta ve selüloz bazlı karbonhidratlardan almasının milâdının ise 12,000 yıl önceye tarihlenen neolitik tarım devrimiyle olduğu şeklindeki köklü ezber, yerleşik klişe, paleogenetik tarafından çürütülmüştür. Buna göre, türümüzün karbonhidratla beslenmesi, nişastayı, vücudumuzun enerji için kullanabileceği basit şekerlere parçalamasını sağlayan AMY1 genini edindiği 500,000 yıl önceye gitmektedir. Bazı otoritelerin aleyhine onca konuşmasına karşın, faydasına kuşku duyulamayacak tahıllardan vazgeçemememiz boşuna değil anlayacağınız.
Paleogenetiğin popüler
kültür sahasında çok kuvvetli
izdüşümleri vardır; Jurassic Parkmania’ya
yol açan olgu, bunun en önemlisidir. Michael
Crichton tarafından yazılıp 1990’da
yayımlanan Jurassic Park romanından Steven Spielberg tarafından uyarlanıp
çekilerek 1993’de vizyona sokulan ve
65 milyon yıl önce yok olan dinozorların
bazı türlerinin, onlardan kalan fosillerden izole edilen genetik malzemenin
klonlanmasıyla canlandırılmalarını konu alan bilimkurgu, korku, gerilim
türlerindeki Jurassic Park filmi,
sonuncusu 2025’de vizyona girecek olan 7 filmlik serinin ilkiydi. Bu seriyle
birlikte çok sayıda çizgi film, belgesel, kısa film, bilgisayar oyunu, çizgi roman,
makale, tez, inceleme – araştırma kitabı, hediyelik eşya, figürin, tekstil ürününden
oluşan kabaca 10 milyar dolarlık devâsa bir ekonomik varlık üreten bir kozmosun içini dolduran Jurassic Park fenomeni,
gezegende yaşayan yüz milyonlarca sıradan kadın ve erkeği, paleogenetik gibi sofistike bir bilimsel antiteye duyarlı hale getirerek, çok faydalı bir işlev görmüştür. Bahse konu 6 Jurassic Park filmiyle,
Haftalık Oksijen Gazetesi’nin 1 – 7 Kasım
tarihli 199. sayısındaki yer alan Özge
Öner imzalı Dr. Gülşah Merve Kılınç
röportajı ve Karbonhidrat Aşkımız Nereden Geliyor? başlıklı imzasız metin
başvuru kaynaklarımız, konunun meraklısı için de izleme ve okuma
önerilerimizdir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak
dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.
242) Armageddon
Radyo 1'in
değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan
Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların
Dilinden programının bugünkü konusu Armageddon.
5 Kasım 2024’de ABD’nin 47. Başkanı seçilen ve ‘savaşları sona erdireceğim!’ vaadi yüzünden, geleneksel olarak Cumhuriyetçilere destek vermeyen kesimlerin de onayını devşiren Donald Trump’ın geçmişten gelen pro-israil ve İsrailofil tutumu herkesin malûmuydu aslında. Bununla birlikte, tahminleri aşacak düzeyde şahin tandanslı bir siyonist - evanjelik, yânî, Hristiyan – Siyonist kabine oluşturması, siyonist rejimin Filistin’deki soykırımıyla, Lübnan’daki katliamını destekleyen Demokrat yönetimin tabanından kendisine yönelen Müslümanlarla, merkez sol, demokrat, liberal eğilimli kesimlerde derin bir hayal kırıklığına ve endişeye neden oldu. Çin, İran, Küba, Filistin ve Türkiye karşıtı söylemleriyle tanınan Cumhuriyetçi Florida senatörü Marco Rubio’yu dışişleri bakanlığına; Amerikan ordusunun global savaş suçlarını aklayan, kadınlara karşı ayrımcı politikalar izlenmesini savunan, güneyimizde tesisine çalışılan Kürt devletine hayırhah yaklaşan Fox News sunucusu Pete Hegseth'i savunma bakanlığına; tanınmış bir komplo teorisyeni olan ve aşı karşıtı tutumuyla bilinen Robert F. Kennedy Jr’ı sağlık bakanlığına; Gazze Şeridi’yle Batı Şeria’nın Filistinsizleştirilmesinden sonra, bu coğrafyaları uluslararası sermayenin yatırımına ve Yahudi iskânına açacak küresel konsorsiyumun lideri olması beklenen emlak milyarderi Steven Witkoff’u Orta Doğu Özel Temsilciliğine atayan; Yahudileri ‘Tanrı’nın seçilmiş halkı’, Filistin’i ‘Yahudilerin Tanrı tarafından vaat edilmiş tapulu malı, tapunun da Bible’ olduğunu savunan koyu Hristiyan – Evanjelik eski Arkansas valisi Mike Huckabee'yi İsrail’e büyükelçisi adayı ve veteran asker ve eski temsilciler meclisi üyesi Tulsi Gabbard’ı da, aralarında CIA, FBI ve NSA’in da olduğu 18 istihbarat kurumunun yöneticisi olan çatı örgütü Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne aday gösteren Trump’ın bu tercihleri, Protestan inancının Amerika’daki en büyük ve en etkili cemaati olan Evanjeliklerin, yânî, Hristiyan – siyonistlerin ve onların inandıkları Armageddon Savaşı anlatısı’nın uluslararası politika gündeminin zirvesine yerleşmesine neden oldu. Evanjeliklerin ABD nüfusunun %25’ini oluşturan 86 milyondan fazla inananının, Trump'ı iktidara taşıyan koalisyonun jeneratörü olması, objektiflerin üzerine çevrildiği mezkûr Armageddon miti ekseninde şekillenen felâket senaryolarının, küresel sosyopolitik gelişmeleri domine edebilme olasılığını güçlendirmekte, bu da, ister istemez, aklı başında herkesi endişelendirmekte. Hristiyanların kıyamete, yânî, hesap gününe ve kurtarıcı kral ve tanrı kabul ettikleri İsa Mesih’e dair kanonik inançlarıyla, Yahudiliğin kıyamet ve Mesih îtikadını meczeden Evanjelikler, Musevilerden çok Musevilik taslayan eskatolojik / dispensationalist bir nihai savaşı, yânî, Armageddon’u öngörürler. Buna göre, zulüm tavan yapacak, dökülen kan, at sırtındaki bir savaşçının boğazına değin yükselecek, doğduğu topraklara ikinci kez gelen İsa Mesih önderliğindeki Evanjelik – Yahudi ittifakı, Deccal önderliğindeki insanlığın geri kalanını yok edecektir. Akabinde başlayacak 1000 yıllık barışı, İsa ve inananlarının göğe yükselişleri izleyecektir. Trump’ı iktidara taşıyan Hristiyan - Siyonistler, özetlediğimiz teolojik kehanetlerin gerçekleşmesi ve İsa’nın Filistin’e yeniden gelmesini hızlandırmak, bir diğer deyişle,
Tanrı’yı kıyamete zorlamak için Filistinlileri ülkeden sürmenin, Mescidi Aksa’yı yıkarak, yerine Süleyman Tapınağı’nı inşâ etmenin, mukaddes toprakları tamamen Yahudi yurdu yapmanın ve zulmü ve dökülen kanı maksimize etmek için de, gerekirse nükleer silahların kullanıldığı bir nihai savaş çıkararak, seçilmiş evanjeliklerle Yahudiler dışındaki herkesin yok edildikleri bir kıyamet projesinin hayalini kurmakta. Trump’la Evanjeliklerin birbirlerini enstrümantalize ettikleri bu beyin yakan irrasyonel projede, Elon Musk gibi başarılı ve vizyoner aktörlerin nasıl olup da yer alabildikleri, aklı başında aktörlerce sorgulanıyor olsa gerektir.
1923 – 2000 döneminde yaşayan eksantrik yazar, gazeteci, azınlık hakları savunucusu Grace Halsell’ın ölmeden kısa bir süre önce, 1999’da, yayımlanan Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak: ABD – İsrail İttifakının Dini Temelleri kitabı, dilimizdeki karşılığı kıyametçi olan eskatolojik, yânî, dispensationalist tezleri eleştiren bir eser, bibliyografyamızın temel unsuru, mercek altına aldığımız konun ilgilisinin de kaçırmaması gereken bir kaynaktır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.