George Kennan: ABD emperyalizminin stratejik aklı - portreler 2



















Önceki uluslararası politika analizlerimin birinde söz konusu alanda öne çıkmış kanaat önderlerinden Atlantik İttifakı’yla organik artikülasyon içinde olanlar hakkında şu tespitleri yapmıştım: 

'Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve jeopolitik sahalarında çalışan fikir insanlarını, devletleriyle olan ilişkileri bakımından, ikiye ayırmak mümkündür: 

1- proje sipariş edenler: Bunlar George Kennan, Zbigniew Brzezinski, Henry Kissinger, Samuel Huntington ve Francis Fukuyama gibi, çığır açan çalışmaları sayesinde, uzmanlık alanlarında küresel ölçekte tanınan kişilerdir. Akademya ve iş çevrelerinin yanı sıra, en elit politikacı ve teknokratlarla, hayatın her alanında sivrilmiş etki ajanlarından oluşan göz kamaştırıcı bir ilişkiler ağına sahip olan bu eşhas; aktüel uğraktaki global gelişmeleri çok iyi okur, konjonktür analizlerini de fevkalâde ustaca yapar; bunlar, küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımıdır. Yakın ve orta vadeli fırsat ve risk olasılıklarına dair önemli argümanlar içeren tezlerini, âdeta, ‘bunlar ev ödeviniz, üzerinde çalışın, onlara uygun strateji ve politikalar geliştirin!’ dercesine, yerel ve uluslarüstü karar alıcıların önüne koyan bahse konu entelektüellerin bazı argümanlarının hayat tarafından yanlışlanması, onlara dair olan küresel ilginin azalmasına neden olmaz. 

2- proje sipariş edilenler: Daha çok güvenlik bürokrasisi, istihbarat çevreleri ve iliştirilmiş medya mecralarıyla organik eklemlenme içerisinde olan ve küresel kapitalist sistemin ideolojik B Takımını oluşturan Daniel Pipes, Graham Fuller, Richard Perle, Henry Barkey, Paul Dundes Wolfowitz gibi figürler, ülkemizin de parçası olduğu İslâm coğrafyasına dair manipülatif ve provokatif söylem ve eylemleriyle öne çıkmış tartışmalı kanaat önderleridir. Küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımının verdiği ev ödevi çerçevesinde, bürokrasinin geliştirdiği politika ve stratejilerin taktik evrelerini oluşturmak üzere, bürokrasi tarafından vazifelendirilen B TakımıA Takımıyla karşılaştırıldığında, gerek sektör profesyonelleri, gerekse de ortalama insan nezdindeki bilinirlik ve itibarları bakımından, çok da imrenilecek bir mevkide değildir.’












Elektrokimyasal süreç Olarak Bilinç ve Yapay Zekâ - Kozmik Muhabbet 4

 













Sinir sistemimizin işleyişini taklit eden ve derin öğrenme gibi daha karmaşık yapıların temelini oluşturan algoritmik / matematiksel modeller olan yapay sinir ağları; metin analizi ve dil modeli oluşturma, strateji geliştirme ve karar verme, pazar tahmini ve dolandırıcılık tespiti, görsellerdeki nesneleri tanıma, tıbbi teşhis koyma gibi sayılamayacak kadar çok işlevleri olan yapay zekânın asal unsurlarındandır. 

Yapayını anlamak için, taklit ettiği organik aslını, insanı alacağız mercek altına. Sinir sistemimiz, beynimizden omuriliğimiz vasıtasıyla bütün vücudumuza yayılmış olan bir sinir ağıdır. Nöronlar, yânî, sinir hücreleriyse, bu ağın temel unsurlarıdır. Nöronların aralarındaki bağlantıyı sağlayarak sinir ağının oluşmasını gerçekleştiren unsurlar, nörotransmitterlerle, elektrik sinyallerine neden olan iyonize atomlardır. Bir nöron, çekirdeğini ve diğer organellerini içeren ‘baş’ kısmı, uzun ve ince yapılı gövde, gövdeden çıkmış saçaklar biçimindeki 'kollar' ve 'bacaklar', bunların nihayetindeki (canlının bilinçli ve bilinçsiz bir çok edimini gerçekleştirmesini sağlayan elektriksel ve kimyasal alışverişlerin adresi olan) sinapslar, nörotransmitterleri salan verici uç (akson), diğer nöronlardan gelen nörotransmitterleri alan alıcı uç(dandrit) gibi kısımlardan oluşur. Hücre içindeki mesajlaşmalar, sodyum, kalsiyum ve potasyum gibi iyonize atomların hücre zarı üzerinden gerçekleştirdikleri giriş ve çıkışların yol açtığı elektriksel süreçlerdir. 

Fikirden fikire - potpuri 1




Kökeni birçok sebzeyle baharatın etle pişirildiği, türlü diyebileceğimiz, Fransız mutfağına ait bir yemek çeşidine dayanan; ilerleyen çağlardaysa, sevilen, popüler müzik eserlerinden seçilmiş bölümlerin, uyumlu geçişlerle birbirine bağlanarak aranje edilmesiyle oluşturulmuş müzik parçaları için kullanılan potpuri, günümüzde, ilk bakıldığında, birbiriyle alâkasız gibi görülen, derinlemesine incelendiğindeyse, bir, ya da birden çok sahada ilişkili olduğu anlaşılan konu ve temaların armonik bir şekilde kompoze edilmeleriyle ortaya çıkan çok katmanlı, zengin alt metinli fikri olguların isimlendirilmesinde de tercih edilmektedir. İşte varoluşun o sonsuz görüngülerinden birkaçına değinen ontik & epistemik bir fikri potpuri:

***Yaşamak için enerjiye, bunun için de beslenmeye gereksinen canlıları bekleyen potansiyel bir tehdit, harcadıklarından fazla kalori alarak süreç içinde obez olmalarıdır. İnsanın ortalama ömür diyebileceğimiz 75 yılda alacağı besinlerin toplamı, ağırlıkları 5 ton olan Afrika fillerinden 6 tanesine, yânî, 30 tona eşittir. Bunların içerdiği kalori, yaşamsal aktiviteler sırasında harcanırsa, kişi fit, harcanamazsa obez, hatta, morbid obez olabilir.

***Beslenme konusu mevzubahis olduğunda ipekböceklerine değinmemek olmaz; varoluşa ipek gibi artistik ve estetik bir katkı yapan bu küçük canlı türü, 2 aylık ortalama yaşam süresinde, vücut ağırlığının tam 80,000 katı besin alır. Bu, bütün canlılar içinde bilinen en büyük vücut kitlesi / alınan besin oransızlığıdır.

Nezihe Muhiddin: Türk Feminizminin ötekileştirilen protagonisti - Portreler 1


Osmanlı İmparatorluğu'nun son demleriyle erken Cumhuriyet döneminde kadınların 
toplumsal yaşama daha fazla katılması ve siyasal haklarını kazanması mücadelesine önemli katkılar vermiş bir fikir ve aksiyon insanı; 20 romanla, sayıları 300’ü bulan senaryo, operet, öykü ve piyes yazmış verimli bir yazar, gazeteci, Cumhuriyetin ilk partisi olan Kadınlar Halk Fırkası’nın, Türk Kadın Yolu Dergisi’nin ve Türk Kadınlar Birliği’nin kurucusu Nezihe Muhiddin 1889’da Kandilli’de doğdu. 

Anne tarafından II. Mahmud’un atadığı ilk serasker olan Ağa Hüseyin Paşa’nın soyundan gelen, babası ceza hakimi Muhiddin Bey olan Nezihe Muhiddin, babasının desteğiyle aldığı özel dersler sayesinde Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca öğrendi, asla eve kapanmadı, at binmenin ve boğazda tek başına kürek çekmenin de arasında olduğu çeşitli sporları yaptı. ‘Kendi tabiriyle kadınlık mefkûresiyle, istibdat karşıtı, hürriyet sever annesinin evlatlığı ve entelektüel bir kadın olan Nakiye Hanım vasıtasıyla tanıştı. Fatma Aliye Hanım'ın fikirlerinden etkilenen bir çevrenin mensubu olan Nakiye Hanım, onun ilk feminist öğretmeni oldu.’ 





















Kuantum çipi Willow 'çoklu evren' dedi - Kozmik Muhabbet 3

9 Aralık 2024, Pazartesi günü Google’un yaptığı açıklama, sadece teknoloji ve bilim çevrelerini değil, gezegenimizin konudan haberdar olan bütün sakinlerini heyecanlandırdı. 

Şirketin CEO’su Sundar Pichai’nin, ‘şu anda kullandığımız klasik / konvansiyonel bilgisayarla çok uzun süren hesaplamalar, Santa Barbara’daki laboratuvarımızda geliştirdiğimiz yeni kuantum çipi Willow’la çok kısa sürede gerçekleştirilirken, kuantum bilgiişlem süreçlerinde önceden oluşan hatalar da, Willow’un sahip olduğu 105 kübitlik bilgiişlem kapasitesi sayesinde, minimize edildi’ şeklindeki mezkûr açıklaması; Quantum Artificial Intelligence Lab’in kurucusu ve lideri Hartmut Neven’ıngünümüzün en güçlü süper bilgisayarının 10 septilyon yılda yapacağı bir hesaplamay, Willow 5 dakikadan kısa bir sürede tamamlıyor’ deyişiyle desteklendi. 

Bu başarının temelinde, Google’ın Kuantum Yapay Zekâ ekibinin, Willow’un kübitlerini, sayıları arttıkça, hata oranını üstel olarak azaltacak şekilde birbirine bağlamayı başarmaları yatmakta.



Bilişsel kapasitemizin Russell Paradoksu'yla ifadesi, Kozmik Çeviri Döngüsü, üretken yapay zekânın çeviri performansı, homo deus, isim ve sıfatların ikame kullanımı sorunsalına dair bir zihni idman teşebbüsü - kozmik muhabbet 2

 












*** prologue / medhal

Magnus Quaestione (big questions, büyük sorular) nedir ve meselenin hakikatiyle mutabık olarak cevaplanabilirler mi? Yapay zekâ (ai) nereye evriliyor? Çevirinin o bildik, o konvansiyonel ve o konservatif tarifine alternatif olarak önerdiğim Kozmik Çeviri ve onun öznesi olduğu Kozmik Çeviri Döngüsü ne anlama geliyor? O dar, o her günkü kullanımıyla ele alındığında çeviri ve çevirmen kavramlarının referans verdiği antiteleri bekleyen gelecek nelere gebe? Türümüz homo sapiens sapiens'in (ai'ın imkân ve kâbiliyetlerini de kattığında  bünyesine) transandan (aşkın, müteal) bir antite olan HOMO DEUS'a evrileceği iddiaları gerçekçi  mi? Aynı kökten gelen, anlam daireleri müşterek olan (akraba) sıfat ve isimlerin İKĀME kullanımı problem yaratır mı?

İlerleyen satırlarda bu soruları mercek altına alacağım,  onların işaret ettiği problematikleri ve problem alanlarını sorgulayacağım. 

*** Metnin merkezi mevzuu: Kozmik Çeviri ve Kozmik Çeviri Döngüsü

Çeviri, (sözlüklerdeki konservatif, konvansiyonel tanımlanışına göre) kaynak dildeki bir metnin hedef dilde ifade edilmesidir. Benim bakış açıma göre ise bahse konu edim bundan çok daha fazlasıdır, varoluşun merkezindedir, âdeta bütün iş ve işlemlerin en karmaşığı, en kapsamlısı ve en hayatisidir. Dillendirdiğim bu haliyle 'bütün fiillerin anası ve cümle failliğin babası' olduğunu düşünüyorum çevirinin. ZÜBDE-İ ÂLEM diyorum çeviriye yüklediğim geniş içeriğe ve Kozmik Çeviri diye adlandırıyorum onu. Bir başka metnimde ayrıntılı olarak gerçekleştirdiğim bir argümantasyonu yinelemenin tam sırası sevgili okur: Sürekli devinerek akışın içindeyken, aynı zamanda anda kalmayı başaran, bu niteliğiyle de varoluşun temel fonksiyonlarından ve her şeyin kök nedenlerinden olan Kozmik Çeviri, varlıklar kozmosunun bütün katlarını, seviyelerini, kümelerini, branşlarını birbiriyle konuşturduğu ve her birini yek diğerine dönüştürdüğü için Kozmik Çeviri Döngüsü olarak telif ve teklif ettiğim bir kozmik faaliyetin de failidir, öznesidir, eyleyicisidir. 

Yukarıdaki radikal kavramsallaştırmamı ilerleyen satırlarda açımlayacağım, ancak metnimin mimarisi (setaksı) ve semantiği gereği, lâfın tam da burasında, çeviri ediminin genel kabul gören konvansiyonel (dar, muhafazakâr) fonksiyonu içerisinden konuşacağım biraz da. ChatGPT başta olmak üzere büyük dil modeline göre makine öğrenmesi yapan çok sayıda üretken yapay zekâ ajanı var ve kimi sektör profesyonellerine göre bunların bazılarının (sürekli kendilerini geliştirmeleri sonucu) yapay genel zekâ (bir başka deyişle beşeri zekânın önce dengi, ardından da daha fazlası) seviyesine erişmesine de çok az zaman kaldı. Çeviri etkinliği yapay zekâ ajanlarının en başarılı oldukları alanlardan. Kötü çeviriden çok çekmiş olan Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun bir ferdi olarak bu durumdan derin bir memnuniyet duyduğumu söylemeliyim. 

Üretken yapay zekânın gelişim performansı onun yakın gelecekte şimdikinden daha iyi ve uzak gelecekte de yakın gelecektekinden daha iyi çeviri yapacağını imâ etmekte bize. Bunu okunulan metnin gelişiminde bir örnekle ete kemiğe büründüreceğim. Öncesinde Kozmik Çevirinin faili olduğu Kozmik Çeviri Döngüsünü kabaca teorize etmemde fayda var.

*** 'Nedir Kozmik Çeviri Döngüsü?'

Şudur:

Kozmik Çeviri Döngüsü (döngü >>>özdeştir>>> çevrim, unutulmasın bu) olarak kavramsallaştırdığım bir süreç gerçekleşir ezelden ebede varoluşta (ne denli metafizik bir argümantasyon yaptığımın, nasıl da spekülatif bir önerme serdettiğimin farkında olmadığım sanılmasın). Altını şöyle  dolduruyorum bu iddiamın: 

i) Fizik ötesinin nicelleştirilebilen unsurları metafiziğin matematiğe tercümesi; ii) ideal matematik nesnelerin kusurlu simulakrası olan maddi varlıklar matematiğin fiziğe tercümesi; iii) maddi varlıkların temel yapı taşları düzeyinde gerçekleşen elektriksel süreçler fiziğin kimyaya tercümesi; iv) cansız moleküllerin canlı protein moleküllerine transforme olmaları kimyanın biyolojiye tercümesi; v) canlı organizasyonların bir 'kendilik', bir 'persona' sahibi olduklarının farkına varması biyolojinin psikolojiye tercümesi; vi) bilinçli varlıkların varoluşun problemlerine türdeşleriyle birlikte çözüm aramaları psikolojinin sosyoloji, iktisat, politik bilimler, tarih gibi sosyal bilimlere tercümesi; vii) yaratılan toplumsal iş bölümüne, gerçekleştirilen kitlesel işbirliğine ve bu süreçte yaratılan kayda değer ortak akla karşın, çözülemeyen problem alanları için verili bilimsel sınırları aşarak spekülatif argümantasyonlara müracaat edilmesi başta sosyoloji olmak üzere beşeri - sosyal - doğal (pozitif?) bilimsel disiplinlerin teolojiye ve metafiziğe tercümesi; viii) fizik ötesinin matematize edilmesine dair gayretler metafiziğin matematiğe tercümesidir. 

Görüldüğü üzere Kozmik Çeviri Döngüsü tekamül etti; (i) aşamasında başlayan tercüme / transformasyon / mutasyon süreci (viii) fazında yeniden (i) menziline erişti; bitiş başlangıç oldu ( i >>> viii >>> i), ejderha kuyruğunu ısırdı; bidayet nihayetin bağrından tekrar sadır oldu. Çeviri ediminin varoluşun çeşitli seviyelerini birbirine tahvil eden kozmik döngüsü işte  böyle bir haller bütünüdür bana kalırsa. 

*** Çeviri ve çevirmenin geleceği hakkında

Çeviri antitesinin gündelik dilde referans verdiği o dar (konservatif, konvansiyonel) anlam dairesi üzerinden konuşmaya devam ediyorum.

Bilişsel psikoloji, sinirbilim, yapay zekâ ve bilgisayar bilimi, dilbilim, zihin felsefesi,  epistemoloji, mantık ve matematik gibi temelde formel ve aksiyomatik olan disiplinler, antropoloji, eğitim bilimleri, sosyal psikoloji, bilişsel robotik, davranışsal ekonomi, karar alma ve oyun teorileri gibi disiplinlerin en tartışmalı (isteyen 'muhataralı' diye de okuyabilir) mevzularından olan 'bilebileceklerimizin sınırları sorunsalı' ile, mantığın paradoks bahsinin müşterek alanındaki (tam 25 yıl önce eğitim maksadıyla Kaliforniya'ya gitmeden önce yazdığım) bir metnimi ChatGPT'ye çevirttim, üstelik de 4 farklı stilde olmak kaydıyla. Ortaya çıkan sonuç 'çevirmenlere ihtiyaç kaldı mı?!?' sorusunu sordurttu bana. 

Çeviriye konu kaynak metnim şöyle:

Şayet zihnin / aklın / kişiliğin öğrenme, belleğe kaydetme, unutma, ilham, yaratıcılık, demans gibi hallerini mümkün kılan nitelikleri, onları tam olarak anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, akıl / zihin / kişilik tam olarak anlaşılmasını sağlayacak karmaşık düşünce süreçlerini gerçekleştiremez ve anlaşılmaz olurdu. Aksine zihin / akıl / kişilik, mahiyetini anlamamızı engelleyecek kadar karmaşık olsaydı, onu tam olarak anlamamızı sağlayacak karmaşık bilişsel süreçlerin ortaya çıkmasını sağlar ve anlaşılır olurdu. Bir diğer deyişle zihin / akıl / kişilik anlaşılabilirse anlaşılmaz, anlaşılmazsa anlaşılabilirdir. Son dillendirdiğim argümanın 'bir şey neyse o değildir ve ne değilse odur' şeklinde vulgarize edilebilecek olan Russell Pradoksu'nun özel bir hali olduğu mantık ve felsefe disiplinlerinin, bilhassa da paradokslar bahsinin meraklılarınca teslim edilmiştir diye düşünüyorum(1).



Bir tramvay yolculuğunda ontolojiye giriş - Kozmik Muhabbet 1

 

Batı Gar Durağı'nda bindiğiniz tramvay, varış noktanız olan, Antalya’nın en yoğun lokasyonlarından, Murat Paşa durağına doğru seyir halinde ve takvim de 27 Haziran 2025’e işaret etmekte. Tramvaydaki istisnasız herkes gibi siz de cep telefonunuza odaklanmışsınız ve e-mail kutunuzu kontrol ediyorsunuz. Birden saatin 14.53 olduğunu fark ediyor ve ‘Hafta içi her gün yaptığım üzere, '14.55 – 15.00 arasında yayımlanan 'Filanca programı' dinlemek üzere 'Falanca Radyo'yu izlemeye alma zamanı!' diyorsunuz. 15.08’de MarkAntalya’nın önünde iniyor ve Işıklar Caddesi’ne doğru yürüyorsunuz. 14.52’de gelecek zamana ait olan Falanca Radyo'yu dinleme fikri14.53’de şimdiki zamana ait bir edim, 'Nedir Zaman?' başlıklı Filanca Program'ı takip eden 15.00 haberlerini izlemenizden sonra, X’teki trend topicleri kontrol etmeye başladığınız 15.03’te ise, geçmiş zamana dair bir tecrübe, bir anı halini almıştır. Tecrübelerimizin oluşturduğu sezgimiz, sağduyumuz ve evvelki kuşakların yaşamlarından beslenen (ve atalarımızın hayatta kalmasına destek verdikleri için seçilmiş olan sosyokültürel / gayri maddi unsurların biyokimyasal kodlara dönüştürülerek nöral ağlara işlenen görüngülerinden beslenen) genetik edinimlerimiz sayesinde, geçmişten şimdiye gelen ve oradan da geleceğe doğru ilerleyen bir zaman akışı olduğuna kati surette inanırız. 

Naşid Baylav: 'Fatih Sultan Mehmet zehirlendi!'





İstanbul'un Fethi - Vikipedi

0 - medhal / prologue / bidayet:
Bu blog, Hedef Alliance Holding'in yayın organı Hedef Sağlık Dergisi'nin Kasım 2011 tarihli 40. sayısı için kaleme alınan metnin geliştirilmiş / genişletilmiş halinin değişik tarihlerde defalarca elden geçirilip yeniden yazılmasıyla çıktı ortaya. Mezkûr dergide yayımlanmasına müteakip, ilk revize edilmiş haliyle 2015'de yine bu platformda paylaşmıştım onu. Karagöz ve Hacivat konusunda araştırmalar ve çalışmalar yapan, benim de Gezegen Sahaf'ta, kitabiyat sohbeti ve kültür muhabbeti muhtevasında ve (bir miktar da) talk show kıvamında gerçekleştirdiğim kitap müzayedeleri vesilesiyle tanıdığım değerli dostum, bibliyofil, arşivci Aziz Murat Aslan'la aramızda geçen bir telefon görüşmesi üzerine onu tekrar gözden geçirip güncelleyerek paylaştığım tarih ise, hafızam beni yanıltmıyorsa şayet, 2017 ortası olmalı. 2024'ün sonuna geldiğimizde, bahse konu yılın 28 Aralık günü, bir kez daha aldım aşağıdaki satırları mercek altına ve bu sefer de onu, (ix) numaralı dipnotta işaret ettiğim dokunuşu yapıp yeniden revize ederek, ekleyiverdim blogumun tepesine. Bu haliyle onu 25 Haziran 2025 günü sosyal medya mecralarında paylaştığımda, Üstat Emin Nedret İşli, mezkûr paylaşımlarımın İnstagram'daki versiyonuna kısa fakat fevkalâdenin fevkinde bir katkı yaptı. İşli'nin bahse konu ettiğim katkısını da (birebir paylaşıldığı şekliyle) içeren ilerleyen satırlar, okunulan medhalin başlangıcında altını çizdiğim Kasım 2011'den bu yana devam eden yazım sürecinin aktüel uğraktaki son semeresini teşkil etmekte. Yazım tarzımı deşifre eden bu giriş okurda, mevzuya dair yeni bilgiye eriştiğimde, onları da metnime katarak çalışmamı derinleştirip genişleteceğim merkezinde bir kanaat oluşturduysa şayet, doğrusu buna itiraz etmem.

1 - Naşid Baylav niçin gözleri açık terk etti bu dünyayı?
Eczacılık tarihi ve farmasötik bitkiler alanlarındaki çığır açıcı çalışma ve eserleriyle Türkiye bilim tarihinde kalıcı izler bırakmayı başaran eczacı - kimyager Naşid Baylav (1903 - 1982), Türkiye Toplumsal Formasyonunun ve entelijansiyasının kadri bilinmemiş ve unutulmaya yüz tutmuş kıymetlerindendir ne yazık ki. 
ECZACILIK TARİHİ VE DEONTOLOJİSİ




Baylav, ilerleyen satırlarda paylaşılacak olan nedenler yüzünden, genel olarak akademik camiaya, özel olarak da İstanbul Ünivesitesi'yle onun Eczacılık Fakültesi branşına dargın ayrılmıştır bu dünyadan; bir diğer deyişle o, gözleri açık intikal etmiştir ebediyete. 

Bahse konu bu 'küskün ruh hali'nin ve 'sürekli gadre uğradıklarına inananlar'ın kuşandıkları o eziklik psikolojinin kaynaklarına inerek Naşid Baylav'ın hayatına dair bazı ayrıntıları mercek altına almanın, onun kamuoyu tarafından bilinmesine ve hatırlanmasına katkı vereceğini düşünüyorum. 

Öte yandan, eczacılık camiasının önemli ve fakat unutulmuş bir figürünü yeniden ramp ışıkları altına taşımanın, 1980 - 2008 döneminde eczacılara hizmet veren bir sektörde, ilaç dağıtım kanallarında (2000'ler öncesi dönemdeki kavramsallaştırmaya göre 'ecza depoları'nda) çalışmış olan bu satırların yazarı için, kuvvetli bir manevi değere ve yüksek bir sembolik anlama sahip olduğu da, doğrusu, altı çizilesi bir husustur.

ku - hai

 


                                                                                                                               


dayanamam ahh,

senin öyle kendini

Atatürk'ün tabancasını kim çaldı?

26 Eylül 2012 tarihli Chiristie's müzayede katalogu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk


An itibarıyla Dünya'da kaç kişiyiz?

'Dünyanın aktüel nüfusu nedir?';

'Bunun ne kadarı kadın, ne kadarı erkektir?';

'Bugün / bu yıl kaç kişi doğdu, kaç kişi öldü?' gibi aklınıza gelen gelmeyen saysızı soruya cevap veren çevrimiçi kaynaklar var.

Bunlar içinde tercih ettiğim seçenek, bahse konu niceliklere dair aktüel bilgileri sürekli güncellenen sayaçlar olarak sunan worldometers.info'dur'.

radical ontology





1/ biz...

basit ve derin hakikattir: ölüm/lü/dür kış, zebercet bir ayaz o, ısıran. itirazi şerhi kardelenin - ki, biter uzda: odur yeniden ama doğuşu doğuran, ücret diye ödenen tuzda.

2/ ...zât

karanlık, gece ve kış kahinedir ki, bilir; bilmeden bile bilir onlar. gölgesiyle çünki gelir ışık, mesrur ve şık.  uçuruma bakar üçüncü çoğulluğu kuşanan dip, ki dur/uçurum. aslının aksi olmaya yazgılı olandırlar onlar işte bu kendi olmamaklığıdır. 'yukarı var, olduğundan aşağı' diye/bilen yine onlar, onlardır.

mâverâ - mâsivâ diyalektiği




Mavera'nın İngilizce ve Fransızcasını ChatGPT'ye sordum, aldığım cevabı paylaşıyorum:

ZŞ: Merhaba dostum, the great beyond ve le grand vide ifadelerinin en iyi türkçe çevirilerini paylaşır mısın?

ChatGPT: Merhaba dostum! Elbette, her iki ifadenin de Türkçeye çevrilmesi bağlama göre değişebilir ama en iyi ve anlamı koruyan çevirileri şöyle olabilir:

1. "The Great Beyond"

Bu ifade genelde ölümden sonraki hayatı, bilinmeyeni veya fiziksel evrenin ötesini anlatır. En uygun Türkçe çeviriler:

  • Ulu Öte (şairane/epik bir ton taşır)

  • Büyük Öte (doğrudan ve anlamı koruyan bir çeviri)

  • Öte Alem (mistik ve yaygın kullanımda)

  • Sonraki Diyâr veya Sonraki Âlem (ölüm sonrası bir boyutu çağrıştırır)

  • Meçhul Ötesi (bilinmeyeni vurgular)

Manga kozmosu, İkigami ve Akira ve 'kim ne eder, kendine; yine döner kendine!' - çizgi roman kültürü yazıları - 16



İlk defa 14 Ocak 2021'de, ikinci olarak da 11 Temmuz 2022'de yeniden paylaştığım yazımı 32 ay sonra bir kez daha paylaşıyorum.



giriş:

İlk edisyonunu 14 Ocak 2021'de paylaştığım ve içeriğini esas olarak çizgi roman ve grafik roman kültürüyle ilgili temaların oluşturduğu, yanı sıra 'ödeşme', ya da Karma olgusu, manga kozmosunda kendilerini ele verdikleri halleriyle Japonya ve Japonlar hakkındaki kimim antiteler, 'isim - cisim diyalektiği' ve 'ad - adlandırılan dikotomisi', çizgi roman dünyasıyla tanışmamın tarihçesi, mangalarla zaman içinde evrilen ilişkim ve koleksiyon, kütüphane ve arşivimin gelişim seyri gibi konulara değinen metnimi, onun meraklısıyla buluştuğu tarihten tam 1.5 yıl sonra, güncelleyerek yeniden ramp ışıklarının altına, entelektüel kozmosun sahnesine terk ediyorum muhterem kârîm.

0 - prologue / medhal / bidayet / introduction

İlerleyen satırlarda ilk olarak manga dünyasıyla kurduğum ilişkinin cemaziyelevvelini(1) mercek altına alacak; akabinde çizgi roman ve grafik roman okuma, bunları arşivleme ve koleksiyonunu yapma davranışlarımın zaman içinde nereye ve nasıl evrildiğini değerlendirecek; bilâhare, ağırlıkla İkigami serisi olmak üzere, çığır açmış mangaların okuduğum bazıları hakkında tespitlerde bulunacağım.

Yanı sıra, çizgi roman ve grafik romanla olan 57 yıllık irtibat ve iltisakımın bende oluşturduğu toplam müktesebatın - konunun meraklısının ilgiyle okuyacağını ve faydalanacağını umduğum / düşündüğüm - bazı unsurlarını da, bu metnin bazen ana gövdesine, kimi zaman da referanslar ve dipnotlar bölümüne yedirmek suretiyle, paylaşacağım. Ve yine bahse konu o referanslar ve dipnotlar kısmında kendisine yer bulacak linkler üzerinden, çizgi roman ve grafik roman kültürüne dair son 10 yılda yazdığım metinlerden on beşini ramp ışıklarının altına, hayat sahnesinin o baş döndürücü hercümercinin içine (bir kez daha) atarak, bu blogun 'Dokuzuncu Sanat'a gönül verenler için bir kaynak text olmasını sağlamaya gayret edeceğim.

Yukarıda işaret ettiğim temaların / olguların yanı sıra, onlarla - şu veya bu şekilde ve şu veya bu düzeyde - organik ya da inorganik artikülasyon içinde olan hususlar da yer buldular, bu metnin uzay-zaman sürekliliğinde, kendilerine. Öte yandan, severek ve keyif alarak yazdığım bütün metinlerde olduğu gibi, bunda da, metnin ne ana temasıyla ve ne de onunla şu veya bu düzeyde irtibatlı olan (burada 'irtibatlı olan' ifadesinin, onu önceleyen '..ne...ne de...' olumsuzlama ekleri yüzünden 'İRTİBATLI OLMAYAN' bağlamına oturduğu kaçmamıştır diye düşünüyorum dikkatlerden) tâlî temalarıyla alâkalı olan ('alâkalı olan' = 'alâkalı olmayan'>>> bir önceki parantez içindeki gerekçe nedeniyle) birçok sürpriz tema ve olgu da yer bulacaklar kendilerine.

'Ahha, müellif yapmış gene ziyaverliğini, ziyaverce yazmış' dedirtmek isterim doğrusu size. İs(m)imden hareketle sıfat kategorisisinde addedilebilecek bir kavramsallaştırmaya müracaat etmişken, 'isim - cisim diyalektiği' ('isim - cisim diyalektiği', 'isim - olgu / varlık / şey diyalektiği' genel ifadesinin bir özel halidir / branşıdır / kipidir) bahsine dair de bir parantez açmanın anlamlı olacağını düşünüyorum, ama gelin onu burada, metnin ana gövdesinde değil, dipnotlar ve referanslar faslında görelim, - ki, bir parantez içi ifadeye en yakışan da (hüzün nasıl ki en çok yakışan ise bize) bu kabil bir ikâmetgâhdır(2).

Ola ki, bu metnin nihayetinde neşvünema bulan dipnotların, yer yer, metnin esas gövdesinden daha enteresan ve (edebi manada) daha lezzetli olduğunu düşünen çıkarsa, on(lar)a vereceğim tepki, şapkamı çıkarıyormuşçasına yapacağım bir jesti bütünleyen reveransla önlerinde eğilirken, 'chapeau' diye ünlemek olacaktır.

Muradım ve maruzatım özetle budur değerli okur; umarım okumanı itmam etiğinde, sen de 'evet, yazar dediğini yapmayı becermiş, amacına erişmiş' dersin. Umarım....

1- Ettiğim mangalara, aslında kendime ettiğimdi

Samimi bir itirafta bulunacağım: Ne yazık ki uzun süre ön yargı ile yaklaştım mangalara. Okumadığım gibi bu türü, onlara dair yapılan çalışmalara ve tartışmalara da olabildiğince uzak durmayı, bigâne kalmayı tercih ettim onca yıl boyunca. 'Niye?!?' diye hesaba çektiğinizde beni, cevabım, 'onları çocuksu bulduğum; kimi panellerini (resimli romanın çizgi roman halinde, ya da, grafik romanın tarih öncesinde, buna 'kare' diyorduk, öyle değil mi?) domine eden kahramanlarının içine düştükleri şaşkınlık / çaresizlik / korku / dehşet / hayret / sevinç / coşku gibi çeşitli insanlık hallerini / duygu durumlarını temsilen yapılmış kocaman açılmış ağızlarla, yüzün büyük bir kısmını kaplayan devasa gözlerin alâmet-i farikası olduğu grafik tarzları bana antipatik geldiği için' diyebilirim. Şimdi düşünüyorum da, bundan başka - dişe dokunur, elle tutulur - bir itirazi şerhim gelmiyor aklıma. 'Sadece bu yüzden mi koskoca bir dünyaya kapattın kendini onca zaman?!?' diye üstelendiğinde ise cevabım kısa ve nettir: 'Maalesef evet!...'

Dedim ya, ön yargılıydım ve böylesi bir psikolojik bagaja sahip olmanın da öyle sağlam gerekçeleri, mantıklı nedenleri, haklı arka plânları ol(a)maz zaten. Benim manga alemine ördüğüm duvar da, az önce tarife çalıştığıma benzeyen, son derece de sudan sebepler üzerine temellendirilmiş eften püften hipotezlerle, (bütün ön yargıların vaz geçilemezlerinden olan) gövdesi sislerle çevrilmiş, konturları flû ve belli belirsiz olan duygu durumlarının üzerine inşâ edilmişti. Aslında haksızlık ettiğim mangalar değildi, bizatihi kendimdi. Koskoca bir kültür dairesinin fenomenlerine yabancılaştırarak bilincimi, esasen kültürel müktesebatımı kısırlaştırıyor, insanlık - dünya - varoluş hallerinin güçlü bir yorumundan idrakımı mahrum bırakıyordum. Özetle, bu bölümün başlığında dillendirdiğim üzere: 'ettiğim mangalara aslında, kendime ettiğimdi!'(3).

Mehmet Ali Türkmen'in Kozmosu; samimiyet, özgecilik, tekinsizlik, dasein ve post truth

Therapia'nın kapağı(*).


İlk paylaşımımdan 45 ay,  son paylaşımımdan ise 32 ay sonra yeniden blogumun zirvesine seyahat eden bir başka metin de budur.

2021 yılının Temmuz ayında paylaştığım metni, onun asal eksenini oluşturan sanatçının son kitabının baskısının tükeniyor olması ve akabinde de yeni baskısının yapılması olasılığının çok da yüksek olmadığını düşünmem yüzünden, güncelleyerek yeniden dikkatlerinize arz ediyorum değerli kitapseverler.

Mehmet Ali Türkmen'i (bundan böyle MAT inisiyali ile belirtilecektir) tanıyanların malûmu olan bazı önemli bilgileri, onu tanımayanlar için, ana hatlarıyla paylaşacağım.

Günümüzün önemli grafik sanatçılarındandır MAT. İşleri sadece ülkemizde değil, yurt dışında da beğenilmekte; kitap kapakları ve illüstrasyonları, ticari afişler, sanat posterleri, tablolar, limitli özgün baskılar, önemli markalara ait logolar şeklinde hayatımıza girmekte, grafik sanat sevdalılarını derinden etkilemektedir. Ulusal ve uluslararası sergilerde sık sık sanatseverlerle buluşan MAT'ın bir çok işi özel ve kurumsal koleksiyonlarda kendisine yer bulmuştur. 

Sanatçının hayat arkadaşını kaybetmesinin ardından, hayatını, evliliğini ve genel olarak beşeri ve kozmik olan her seviyeden varoluş hallerini ve Dünya vaziyetlerini sorguladığı bir dönemine denk düşen ve retrospektifi mahiyetindeki kitabı Ağustos 2019 başında, 500 adet yapılan sınırlı bir baskıyla, çıktı piyasaya. 
Ciltli basılan bu yaklaşık 330 sayfalık, (adeta görsel bir şölen mahiyetindeki) tamamı illüstrasyonlardan oluşan grafik eserin kalitesindeki bir sanat kitabının, yaşadığımız enflasyonist süreç ve yüksek kaliteli sanat kitaplarının fiyatları dikkate alındığında, 1,000 Lira'dan aşağıya bir ederle satılmadığı kitapseverlerin malûmudur. Söz konusu eserin, üstelik de sanatçıdan ıslak imzalı ve ithaflı olmak üzere, az sayıda kalmış olan nüshalarının halen 280 liraya satılması kapitalist piyasa mantığıyla açıklanabilecek ve anlaşılabilecek bir şey değildir doğrusu. Ben bunu MAT'in çelebi kişiliği, derviş tabiatı ve rindmeşreb tutumuyla açıklayabiliyorum, ki, Therapia'daki her resim, her kompozisyon ve bütün temalar da bu tanımlamalarımı destekler mahiyettedir.

Sanatçı'nın İnstagram hesabında paylaştığı ve benim aşağıdaki metni yazdıktan sonra fark ettiğim şu açıklamayı çok önemsiyorum:
 
'Birlikte güzel yaşlanacağımız eşimi, Ceylan’ı kaybettiğimde duygularımın epey geriye gittiğini ve duygularımla mutlaka temas kurmam gerektiğini farkettim. uzun zamandır ara verdiğim çizimlerime, boyalarıma böylece tekrar geri döndüm. yeni yaptığım işlerin yanına, daha önceki bazı işlerimi de ekleyerek bir kitaba dönüştürdüm. İsmi de terapi olunan yer anlamıma gelen “therapia”. bu kitaptakiler, terapi anlamında kafamı serinleten çalışmalar. bana iyi geldi, umarım size de iyi gelir.'

Şu hususun altına şeddeli olarak çizmekte faide görmekteyim; şayet sanatçının bu paylaşımını Temmuz 2022'de değil de, meselâ 2021'in Temmuz ayı gibi okumuş olsa idim, Ağustos 2021'de ilk defa görücüye çıkan metnimde yapacağım kayda değer değişiklik, sanatçının yukarıya aldığım açıklamasını ilerleyen satırların 'Kimi therapia, niçin therapia, nasıl therapia?'  ara başlığı altındaki 8. bölümüne eklemek olurdu.

Bu girişi, bibliyofillerle koleksiyonerlere yönelik bir öneri ile tamamlıyorum.

Sıra dışı sanat kitapları ile kaliteli, derinlikli, nitelikli, zengin alt metinli, epeyce ironik bir bakış açısı ve sık sık da kara mizaha başvuran grafik işlerle bezeli, bazen de gerçeküstü ile gerçekliğin ortak alanında var olan kompozisyon ve illüstrasyonlardan hoşlanan bibliyofil ve grafik sanatlar tutkunlarının, bu imzalı, ithaflı, limitli baskılı mükemmel eseri koleksiyonlarına katmak konusunda geç kalmamalarını öneririm. Eser tükendiğinde, onu internetten ve sahaflardan $100'dan aşağıya alabilmemin mümkün olmayacağına kuvvetle inanmaktayım. 

MAT müktesebatı (ve bunların zihnime serbest çağrışımla davet ettikleri çok sayıdaki olgu, antite ve tema) hakkında kapsamlı bilginin yanı sıra, Therapia'nın satın alınmasını sağlayacak linki de içeren aşağıdaki metnin, konunun meraklısı için faydalı olmasını dilerim. 




1***prologue / medhal : 'bundan ötesi.....'

Çok beğendiğim ve yüksek bir sadakatle parmak izlerini, ayak izlerini ve tabii ki gri hücrelerinin işlerini takip ettiğim bir grafik sanatçısını, şimdiye değin ybaşına bardaklar çekilmişayımlanan 5 kitabı (ama en çok da son albümü olan Therapia) üzerinden tanıtan bu metinle, doğrusu, sadece grafik sanatlarla ilgilenenleri hedeflemedim. Onun yanı sıra, okunulan satırlar, felsefe (özellikle de onun fenomenoloji ve varoluşçuluk disiplinleri), psikiyatri, popüler kültür, koleksiyonerlik, kitabiyat, sinema, kozmoloji, edebiyat, çizgi roman evreni, Payitaht'ın (Âsitâne, Der Saadet) kültür haritası ve halîtası, kuramsal fizik, bilim kurgu.... gibi onlarca başka alt metin ve izleğin dolayımları üzerinden de kendisini var ederek, çok daha geniş bir okur kitlesi için cazibe merkezi olmayı arzulamaktadır (olası bir yanlış anlaşılmayı kestirmeden bloke etmek adına diyorum ki: 'eserin arzusu, müessirinkine, telifin beklentisi müellifinkine bitişiktir, ayrı ayrı var olamazlar, düşünemezler ve düşünülemezler). 

Metni(mi)n çok sayıda farklı disiplin üzerinden / içinden yürüyor oluşu, temelde, referanslar verdiğim müktesebatı oluşturan karikatür / desen / resimleri çok önemsiyor, (çok sayıda alt metni içermeleri bakımından) farklı bir eşikte değerlendiriyor ve beğeniyor oluşumla doğrudan alâkalıdır tabii ki. Birlikte dillendirilmesi çoğunlukla alışılmışın, rutinin dışında olan antiteleri meczederken satırlarımda, sanatçıya gösterdiğim ihtimamın ayna simetrisi olan bir ihtimamı da esirgememiş oluyordum metnimden / okurumdan: okudum, araştırdım, düşündüm, tartıştım ve çokça ihtimam gösterip ehemmiyet verdim bu işe - ki, ortaya, hakkında konuştuğu külliyatı kelimenin hakiki manasıyla ve lâyığıyla kuşatabilen kapsamlı, özel ve sıra dışı bir metin çıkabilsin(0)

Therapia'nın elime geçtiği 25 Ocak 2021'de bu yazının taslağını çıkarmaya başlamıştım. 2021 Ağustos'unun başında, nihayet tamamladım onu işte. 

'Uçurum gözlü ve bıyıkları beş okka o Prusyalının tarzında ve kalitesinde, adeta gök gürültüsü kıvamındaki cümlelerle ve muhatabının suratına ve şuuruna kırbaç gibi şaklayarak inen satırlarla konuşamayacaksam şayet...' demiştim kendime ve devam etmiştim o mezkûr Ocak itmam olur iken klavyenin başında, 'öyle bir yazı olsun ki bu, hiç olmazsa...okuyan desin şöyle: 'bundan ötesi, doktora tezi!

2***Beklemediğimiz darbe n'eder bize?

Birçok bölümü, başlangıcında son derece güvenli, emniyetli, sakin, âsûde bir gelişme ve final vaat etmesine karşın, beklenmedik sahnelerle, şok edici gelişmelerle ve adeta ters köşe yapan finallerle seyircisini allak bullak eden bir dramatik kurguya evrilen tv serilerinin belleğimize kazınması ve popüler kültür kodlarını kökten değiştirmesi (Alfred Hitchcock Presents, dizinin ilk bölümünün gösterildiği yıl: 1955 ve The Twilight Zone, dizinin ilk bölümünün gösterim yılı: 1959); kavurucu yaz sıcaklarının ultraviyole indeksini 10'un çok üzerine taşıdığı oldukça uzun bir sahili dolduran mahşeri kalabalığın, okyanusun serin sularında yaşadıkları konforlu ve keyifli anlarının, kopmuş kol ve bacaklardan fışkıran kanlarla kızarmış köpüklü dalgalarla birlikte, yerini görülmemiş bir korku ve dehşet kasırgasına terk etmesi (Jaws, gösterime giriş yılı: 1975); adeta usta bir ressamın mahir fırça dokunuşlarıyla özene bezene çizdiği izlenimini uyandıran nefis bir pastoral manzaranın ortasından geçen bir yolda, insanı dingin bir ruh mood'una sokan bir klasik müzik parçasını dinlerken, beraberinde seviyeli şakalar yapmayı da ihmal etmeyerek, yelkenlilerini çeken lüks bir station model otomobille, hafta sonu tatili için, göl kenarındaki villalarına doğru ilerleyen anne, baba ve çocuklarından oluşan bir çekirdek üst-orta sınıf Avrupalı ailenin, kendilerini uzaktan bile tanımayan, daha önce yollarının asla kesişmediği ve fakat hayatın, Evren'in, insanlık vaziyetlerinin ve Dünya hallerinin o gizemli ve o saçma sapan rastlantısallığıyla karşılarına çıkıveren, kendileri gibi üst orta sınıftan oldukları izlenimini uyandıran iyi görünümlü, 'bebek yüzlü', bembeyaz ve tertemiz giysili ve beyaz eldivenli  iki genç tarafından, olmadık işkenceler sonucunda, katledilecekleri trajik ve absürt bir devam yoluna sürüklenmesi (Funny Games, Michael Haneke tarafından çekilen orijinalinin gösterime giriş yılı: 1997)(1)kanun kaçaklarını kovalayan şerifin, çatışmada aldığı yaralarla girdiği komadan, 'sakin ve emniyetli' kavramlarının, adeta, sözlüklerdeki mütekabili sayılabilecek bir yoğun bakım odasının sterilliğine, güvenilirliğine ve dinginliğine uyandığında, Dünya'nın artık bir pandemiyle mutasyona uğramış 'yaşayan ölüler'in hakimiyeti altında olduğunu ve medeniyet adına yarattığı her ne varsa, onun ezici çoğunluğunun, insanlığın ellerinden kayıp gittiğini, derin bir dehşet ve çaresizlik hissiyle, anlaması (The Walking Dead, sagayı başlatan ilk comics fasikülünün yayımlanış tarihi 2003) ve bu minvaldeki diğer pek çok üst kültür ve popüler kültür fenomeni, bize, bildiğimiz, sevdiğimiz, idealize edip her koşulda bağrına sığınmak istediğimiz güvenli ve sevimli (home sweet home kıvamındaki) ortamların aslında, bilinenin ve sanılanın aksine, çok da tekin olamayabileceklerini epeydir göstermekteydi zaten.