2014'ün en enteresan selfieleri




Sel gider, kum kalır;
yıl gider, selfieleri kalır.

İşte 2014'ün, bana göre, en yaratıcı ve enteresan selfie'leri:

Karabey Aydoğan'dan canlı Ruhi Su dinletisi 3 Ocak 2015'de Gezegen Sahaf'ta



1 - 3 Ocak 2015, Cumartesi günü canlı Ruhi Su türküleri dinleyeceğiz

Gezegen Sahaf Sohbeti'nin 3 Ocak 2015, Cumartesi konuğu Karabey Aydoğan Ruhi Su'nun hayatı, sanatı ve eserleri hakkında konuşacak. Sadece konuşmakla da kalmayacak, Ruhi Su'nun eserlerinden bazılarını canlı performansla dinleyenlerine sunacak.

Opera ve Türk Halk  Müziği sanatçısı Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985), şehirlerde türkü dinlenmediği, aydınların türkü dinlemeyi alaturkalık, gericilik, avamlık, basitlik, köylülük olarak değerlendirdikleri bir dönemde, Türk Halk Müziğini kent sakinlerine ve aydınlara dinletmiş, sevdirmiş ve halkın öz malı olan sanatın itibarının iade edilmesini sağlamıştı.

Joe Cocker ve Unchain my heart: beyaz tende bir siyah ruh


Joe Cocker da gitti işte gidilecek o son yere. Evet, belki bir süper star değildi, ama çok iyiydi, çok sahiciydi; adeta damardan söyleyen bir sanatçıydı! 'Beyaz gövdede bir 'Siyah Ruh!' deyişini ispatlarcasına kullandığı o çok özel gırtlağı; ateşe doğru koşan pervanelerin adanmışlığını ve diğerkâmlığını andıran o tarzıyla Cocker, müthiş güzel blues ve rock söyledi tam 58 yıl boyunca. Bir de emekçi, ezik, proleter, gariban bir yanı vardı. Ki, işte o yanıyla yakalamıştı ilkin beni. 

Doç. Dr. Abdülhamit Kırmızı 'Tarih ve Oto/Biyografi' konulu sohbetiyle 'Gezegen Sahaf' 3. Yaş Günü Etkinliği'nde

Abdülhamit Hoca, son kitabının ismini Twitter'daki takipçilerine danışarak bir hoşluğa imza attı.


1 - Gezegen Sahaf Kitap Müzayedesi'nin 3.üncü yaşını kutlayacağız

27 Aralık 2014, Cumartesi günü gerçekleştireceğimiz 'Gezegen Sahaf Kültür Sohbeti ve Kitap Müzayedesi'nin Gezegen Sahaf Ailesi için ayrı bir önemi var. Zirâ o gün, söz konusu etkinliğimiz 2 yaşını doldurup, 3.üncü yaşından gün almış olacak. Bu bakımdan da, dostlarımızın, sosyal paydaşlarımızın ve kamuoyunun huzuruna, bu özel güne yakışan bir gündemle çıkma gayreti ve hazırlığı içerisindeyiz. 

Zikrettiğim nedenden dolayı, diğer Cumartesi etkinliklerimizden daha zengin kılmaya gayret ettiğimiz 27 Aralık buluşmamızın zaman plânlaması şöyle olacak:

Doç. Dr. Ferhat Özçep 'Bilim, Felsefe ve Tarih İlişkileri' sohbetiyle 20 Aralık'da Gezegen Sahaf'ta



1 - Gezegen Kitap Sahaf Müzayedesi ve Kültür Sohbeti tüm canlılığıyla sürüyor

Her Cumartesi gerçekleştirdiğimiz ve artık 'oturduğu'nu ve gelenekselleştiğini umduğumuz 'Gezegen Sahaf kitap Müzayedesi ve Kültür Sohbetleri'miz olanca canlılığı, heyecanı ve zenginliğiyle devam ediyor efendim. Eleştiri, yorum ve önerileriyle mezkûr faaliyete güç ve kıymet katan değerli dostlarımızın bazılarının, zaman zaman 'etkinliğin tiryakisi oldukları' merkezindeki yaklaşımlarına muhatap olmanın, bizi; bahis konusu organizayonunun içeriğini ve kalitesini sürekli olarak yukarıya taşımak husunda hem motive ettiğini ve hem de icbar ettiğini paylaşmadan geçemeyeceğim doğrusu. 

Bu Cumartesi, 20 Aralık 2014 günü, konuğumuz Doç. Dr. Ferhat Özçep olacak

Higgs Bozonu (Tanrı Parçağı) tarihçesi, dünya bilim - teknoloji ligi ve eğitim sistemimiz (1)


1 - ‘And, Nobel Prize in Physics goes to ‘The Goddamn Particle!’


Sosyal medya ve bilimsel forumlar başta olmak üzere dijital alem; 8 Ekim 2013 günü, 
Nobel komitesi'nin o yılın fizik ödülü sahiplerini açıklamasına müteakip, adeta 'viral' 
karakter göstererek ışık hızıyla yayılan ‘Nobel Fizik Ödülü Tanrı’nın lânet parçacığına verildi!’ mealindeki capslar ve yorumlar yüzünden, kelimenin hakiki manasıyla sallanmıştı. 

Öte yandan, konuyla 'bir şekilde' ilgili olan taraflar ise 'beklenen buydu, olması gereken buydu, doğrusu da buydu!' diyerek yapılan tercihin isabetliliğine referans veriyordu. Onlarca yıldır sürdürülen ve bilim tarihinin en maliyetli deney programına konu olan 'Higgs Bozonu; Peter Higgs, David Wineland, François Englert, Gerald Guralnik, Richard Hagen, Tom Kibble, ve Robert Brout tarafindan 1960'ların ilk yarısında yayınlanan bir dizi makalede ortaya atılarak modellenmişti. Buna göre, 'Standart Model'deki fermiyonlara kütle kazandıran ve 'spini 0 olan' bir temel parçacık olmalıydı. Higgs Bozonu olarak tanımlanan mezkûr temel partikülün, kuramsal olarak ortaya atılmasının üzerinden tam 48 yıl geçtikten sonra, nihayet gözlenebilmiş olması, yukarıda zikredilen bilim insanlarından üçünün, Peter Higgs, David Wineland, François Englert'in 2013 yılına ait Nobel Fizik ödülüne uzanmasını sağlamıştır (1), (2), (3), (4).


Большое спасибо (Teşekkürler ve sağ olun)*




В последнее время мой блог чаще посещали пользователи из России, чем из Турции. 

Jules Ralph Feiffer: politik karikatür, grafik roman ve illüstrasyonda bir zirve isim

1 - Türkiye'de tanıyanı az

Jules Ralph Feiffer (1929, New York City; yazının ilerleyen satırlarında JRF olarak anılacaktır)ülkemizdeki tanınırlığı sanat alemi ve kültür sektörümüzün profesyonelleri, meraklıları ve izleyenleri ile sınırlı olan yetenekli, çok yönlü ve mütebahhir bir sanatçıdır (1). Galerileri, arşivleri, özel ve kamusal müzeleri ve koleksiyonları süsleyen binlerce sanat eserinin oluşturduğu görkemli retrospektifi ve bunların parçası olduğu 40'a yakın kitabının (bunlardan henüz bir tanesi bile dilimize kazandırılmamış, ülkemizde basılmamıştır) yer aldığı milyonlarca kitaplıktaki entelektüel ve estetik varlığıyla JRF; insanlığın belleğinde kolay kolay unutulamayacak ve silinemeyecek izler bırakmasını bilmiştir. Sanatçı, 86.ıncı yaşının arefesinde olmasına karşın, halâ üretmeye devam ederek, aktif sanat hayatını sürdüren en kıdemli yazar ve çizerlerin hizasına yazdırmaya muvaffak olmuştur adını. Bu vasfıyla o, ABD'nin (hatta belki de dünyanın) en uzun süreli politik karikatür çizen sanatçısı olarak da temayüz etmektedir.


Jules Feiffer, McGraw-Hill Yayınevi'nin 1958'de bastığı ilk kitabı 'Sick Sick Sick'  üzerinde çalışırken.

Alican Sekmeç 'Türk Sineması 100 yaşında' başlıklı sohbetlerinin ikincisiyle 13 Aralık'da Gezegen Sahaf'ta

Alican Sekmeç

1 - Alican Sekmeç ve 'Türk Sineması 100 yaşında'

Çok uzun süren bir hazırlık evresine müteakiben başladığımız 'Gezegen Sahaf Medeniyet Muhabbetleri ve Kültür Sohbetleri'nin ilkini geçen Cumartesi, 6 Aralık 2014 günü, 'Gezegen Sahaf Kitap Müzayedesi' öncesinde gerçekleştirmiştik. İlk etkinliğimizin konuğu, sinemamızın 100. doğum yıl dönümünü idrak ettiğimiz 2014'de olmamız hasebiyle, değerli sinemacı dostumuz Alican Sekmeç'ti (bknz. http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/12/sinemac-alican-sekmec-cumartesi.html#more) (1).

'Ars longa, vita brevis', ya da memleketimizden müzayede manzaraları


Seferberlik ilânı afişi İstanbul
Müzayede'nin 34. Müzayedesi'nin
2083. lotuydu.

0 - Medhal ya da Prologue: Gönlümden geçen başlık

Bu metni 'İstanbul Müzayede, Alif Art Müzayede, Denizler Kitabevi, Portakal Sanat ve Kültür Evi, Burak müzayedecilik, Gezegen Sahaf Kitap Müzayedesi, Antalya Antik Art Müzayede, Çengelköy Müzayede, Moda Mübadele, Mamati Koleksiyon Mübadele vs. Sotheby's, Christie's, Bonhams, China Guardian; ya da, 'memleketimden müzayede manzaraları' başlığıyla takdim etmeyi düşündüysem de, pratik gerekçeler yüzünden vazgeçmek zorunda kaldım bundan (1). 

Merkezinde İstanbul Müzayede'nin 30 Kasım'da gerçekleştirdiği iki önemli açık arttırmanın olduğu ilerleyen satırlarda, mezkûr olayın detayları paylaşılırken; yeri geldikçe de (bazen ana metinde, bazen de, metnin akışı gereği, dipnotlarda olmak kaydıyla), ülkemiz müzayedecilik sektörüne (müellifinin aklının erdiği, dilinin döndüğü nispette) kuş bakışı bakılmaya; mercek altına alınan sahanın bazı önemli problemlerine ve onların halli doğrultusunda gündeme getirilen kimi problematiklere referanslar verilmeye; dünyadaki aktüel trendlerle güncel gelişmelerin bizdeki yansımalarına ve Türkiye ile dünya müzayedecilik endüstrilerinin bazı parametrelere ve rasyolara göre kıyaslamalarının yapılmasına teşebbüs edilecektir. Yapılmış ve kısa bir süre içerisinde yapılacak olan bazı müzayedelere dair kısa notlarla bir epilogue, bu etüdün diğer kısımlarını oluşturmaktadır.

Guillaume Berggren'den İstanbul fotoğrafları (1870 - 1910)







1 - Guillaume Berggren koleksiyonu müzayedeye çıkıyor!

Koleksiyonerleri, araştırmacıları, akademisyenleri, müzayede evlerini, müzeleri, yayıncıları, kütüphaneleri, sahafları, galerileri, medya aleminin bütün mecralarındaki habercileri, konuyla ilgili enstitüleri, başta kültür bakanlığı olmak üzere ilgili kamu kurumlarını ve belediyeleri ilgilendiren çok önemli bir etkinlik yapılacak bu pazar.

Sinemacı Alican Sekmeç Cumartesi Sohbetlerimiz'in 6 Aralık konuğu



1 - Cumartesi Sohbetlerimiz başlıyor!

Evet 'okumadan, araştırmadan, arşiv ve koleksiyon yapmadan, musiki dinlemeden, film izlemeden, müze, sanat galerisi, tarihi eserler ve ören yerleri gezmeden, paylaşmadan ve ama en çok da sohbetsiz ve muhabbetsiz yapamam diyen dostlara, aylardır haberini ve sözünü verdiğimiz 'Cumartesi Sohbetleri'miz nihayet başlıyor efendim.

6 Aralık 2014, Cumartesi, 12.30 - 13.50 arasında, Galatasaray, Aslı Han Sahaflar Çarşısı'ndaki Gezegen Sahaf salonunda, yapacağımız ilk sohbetimizin konuşmacısı sinemacı dostumuz Alican Sekmeç.

7 Aralık 2014, Pazar günü Defterdar Abdullah Ağa Yalısı'ndaki Çengelköy Müzayedesine davetlisiniz




0 - Medhal:

Çengelköy Müzayede, bugün (7 Aralık 2014, Pazar) 14.30 - 17.30 saatleri arasında, Çengelköy'deki tarihi Defterdar Abdullah Ağa Yalısı'nda (Çengelköy Sütiş) yapılacak olan 'kitap, obje, efemera, plâk müzayedesi ve kültür muhabbeti'ne bütün okuma, araştırma, arşiv ve koleksiyon yapma, musiki dinleme, film izleme, müze-sanat galerisi-tarihi mahaller-ören yerleri gezme meraklısı olan dostlara tavsiye eder muhterem kârim. 

Şimdi gelin birlikte, mezkûr (1) 'Çengelköy Müzayedesi' ne menem bir şeymiş, bunu mercek altına almaya çalışalım.

1 - İstanbul kitap müzayedeleriyle daha bir güzel sanki

Birkaç yıldan beri İstanbul'un Galatasaray, Tophane, Balat, Kadıköy, Üsküdar, Fatih, Unkapanı, Koca Mustafa Paşa gibi birçok semtinde, haftanın belirli günlerinde periyodik olarak yapılan müzayedeler peydah oldu. Bu durumun hem İstanbul'umuzun ve hem de ülkemizin kültür ve sanat atmosferine çok olumlu katkılar sağladığını söylemek mümkündür. 

'Peki, bu müzayedelerde neler el değiştirmekte?' diye sorulduğunda, buna kısaca 'kitap dergi, gravür, harita, minyatür, hat, ebru, efemera, pul, kartpostal, fotoğraf, vesika, çeşitli objeler' diye cevap vermek mümkündür. Bahis konusu etkinlikler aslında sadece müzayede değil, aynı zamanda da mübadele kavramıyla tarif edilmeyi hak eden bir mahiyet taşımaktalar. Yâni, müzayededen bir şeyler almak için gelen dostlarımız, aynı zamanda kendilerine ait çeşitli eserleri de müzayede sürecine dahil edebiliyorlar. Böylelikle, hem elinizde olan ihtiyaç fazlası eserleri değerlendiriyor, hem de, ilgi alanlarınıza giren yeni eserlere sahip olmak şansına erişebiliyorsunuz.

Acun Ilıcalı ile Adriana Lima evliliğini 'Yeni Türkiye' üzerinden okuma teşebbüsü



1 - 1 Aralık 2014 günü her yıl kutlanılası önemde bir olaya sahne oldu

An itibarıyla artık kamuoyundan saklanamaz hale gelmiş olan, pek yakında da nikahlâ taçlanması beklenen Acun Ilıcalı ile Adriana Lima aşkını ve ilişkisini, salt beşeri ilişkiler boyutuyla ve bir erkekle bir kadın arasındaki o kadim 'bir arada yaşama formatı' prizmasından kırıldığı haliyle değerlendirmek yanlış olur. Bu olayı, parçası olduğu o muhteşem 'Yeni Türkiye' büyük resminin içerisinde ele aldığımızda ancak doğru anlamlandırabiliriz. İlerleyen satırlarda, bu misyonu ifaya gayret edeceğim.

İstanbul cangılında ruh sağlığını korumak için sanata, kültüre ve muhabbete sığınmak


Böyle fotoğrafına bakması çok güzel de, kameraya yakalanmış olan araçlardaki insanlar acaba mutlular mı, asıl ona bakmak gerekiyor sanıyorum.

1 - İstanbul'da yaşamak büyük dert!

İstanbul 17 milyonluk devasa ve vahşi bir cangıl. Burada yaşamak insanı had safhada yormakta ve strese sokmakta. 'İstanbul'un insanı öğüten ve sağlığından eden acımasız temposuna dayanmak adına ne yapabiliriz?' diye sorduğunuzda, size vereceğim cevap 'kültürel ve sanatsal etkinliklerle, bunların muhabbetine sığınmaya ne dersiniz?' şeklinde olacaktır.

Ahmet Muhtar Kızıltan: Antalya'da idealist bir sanat aşığı ve hakiki bir kültür şövalyesi

Antalya'daki Ahmet Muhtar Kızıltan Kültür Merkezi'nden bir görünüm.

1 - Kimdir Ahmet Muhtar Kızıltan?

Ahmet Muhtar Kızıltan'dan; Antalya'da yaşayan halis ve hakiki bir sanat aşığından, hasbi bir idealistten, kelimenin en geniş manasıyla gerçek bir kültür şövalyesi ve 'derviş-i umran'dan bahsedeceğim size.

İstanbul Müzayede'nin 30 Kasım 2014'de yapılacak 33. ve 34.müzayedeleri


34. müzayede kataloğunun kapak görseli Lot numarası 2085 olan seferberlik afişidir. Osmanlı Erkân-ı Harbi'nin 1. Cihan Harbi için bastırdığı bilinen 2 afişten birisi olan söz konusu duyuruda 'seferberlik var / asker olanlar silah başına / seferberliğin birinci günü ......dür' ibaresi ve Sultan Reşat'ın tuğrası bulunmaktadır. Çok nadir ve değerli olan afiş asılmadığı için tarih kısmı boş bırakılmıştır. 

Meninski Lugatı (1) ve Atatürk'ün yazıp imzaladığı Çanakkale Savaşları vesikaları (bknz. 34. Müzayede Kataloğu, lot no 2095) gibi tarihimizin ve kültürümüzün çok önemli eserlerinin ve vesaikinin meraklısının huzuruna çıkacağı İstanbul Müzayede'nin 30 Kasım 2014 tarihli 33. ve 34. müzayedeleri serbest araştırmacılar, koleksiyonerler, ilmi enstitülerin kadrolu araştırmacı ve uzmanları, müze yöneticileri ve eksperleri, akademisyenler, kütüphaneciler, sahaflar, gazeteciler, yayıncılar, çevirmenler, ciltçiler, kitap delar'ları, çok sayıda kamu kurumunun ve sivil toplum örgütünün çeşitli sahalardaki uzman ve danışmanları tarafından heyecanla beklenmektedir.

Bahse konu etkinlik, zikredilen tarihte Avantgarde Hotel'de arka arkaya gerçekleştirilecektir (müzayede lokasyonu için bknz. http://avantgardelevent-istanbul.h-rzn.com/index.htm?lbl=ggl). 

Eskiden yerinde dutluk olan o nevzuhur sitelerden rezidans sahibi olduklarım



Lebiderya gibi 'fevkalâde mevki' denilebilecek muhitlerin (aktüel lisanda artık 'kupon arsa' olarak tavsif ve tasvir edildiği hatırlanacaktır)yakın zamana kadar dutluk, bostan, bağ, bahçe, tarla, yeşil alan, park, birkaç katlı mütevazi bina arsası, 'deprem sonrası toplanma yeri' olan lokasyonlarında inşa edilmiş olan rezidans dairelerimin ve çeşitli evsaftaki diğer gayrımenkullerimin parçası oldukları modern ve nev-zuhur sitelerden bazıları şunlardır muhterem kârim:

Ayşe Arman'a özendim, kendime dair yazdım; ya da, 'tomalara göğüs geren, işte benim Zeki Müren'


ayşe arman ile ilgili görsel sonucu


0 - Medhal: 
Canlarım, işte ben buyum: bir mevzudan girer, bambaşka olan bir diğerinden çıkarım; bir alemde gezerken, paralel ve alâkasız olan diğer bir alternatif evrene kaçıveririm. Sağ vuracak gibi yaptığını görüp de 'tamam, şaşırtmaca veriyor, aslında soluyla vuracak' diyerek vaziyet aldığında, inadına sağ vurarak yine yanıltan ve illâ da şaşırtan var ya, işte ben O'yum.
1 - Gönlümden geçen ne idi, gerçekleşen ne oldu?

Dürüst olmak gerekirse, aslında lâkırdıya 'Ziyaver Şencan iftiharla takdim eder!' diyerek girmenin gönlümde yatan arslan olduğunu itirafa mecburum. Lâkin, bu kabil bir takdimin 'bu yazar müsveddesi had safhada ego-centrique bir uzay-zaman sürekliliğinde konumlanmış olmalı' şeklindeki bir algıyı dominant kılması ihtimalinin göz ardı edilemeyecek kadar yüksek olduğu zehabından hareketle, vazgeçiverdim bu devam yolundan(1).
Aman bi yanlış anlama olmasın lütfen: bu blog insanımızı seviyo, Ayşe Armanımızı seviyo, İnci Sözlüğümüzü seviyo, mütahitimizi seviyo; bu blog zaten her kesi çok seviyo.

Değişik bir Aşure tarifi



Aleviler, Şiiler, Sünniler ve hatta Museviler bakımından kutsal ve çok önemli olan Aşure (Aşura, Aşara) Günü (Muharrem ayının onu) içinde bulunduğumuz 2014’de 3 Kasım’a tesadüf etti. İslam coğrafyasındaki farklı mezheplerin neredeyse tamamında adet olduğu üzere, bu sene de 3 Kasım’da, yüzlerce milyon Müslüman tencerelerde ve kazanlarda aşure tatlısını yaptılar ve erişebildikleri herkese de dağıttılar(1).
Ben de, bu vesileyle, bir miktar gecikmiş de olsam,  bir aşure tarifi paylaşacağım.

Türkiye'deki seçimlerde Çinliler de oy kullanmalıdır.

Çinlilerin oy kullanmasıyla birlikte Türkiye'deki seçimler sırasında, her sandıkta karşılaşacağımız manzara böyle olacaktır.

Başlıktaki harika fikir 'rektörleri halk secmelidir' önerisini okuduğumda geldi aklıma. Rektör seçimine dair olan bu önemli teklif, siyasetimizin ileri demokrasiye yakışır bir şekilde yeniden dizayn edilmesinin bir parçası olan 'Türkiye'deki seçimlerde Çinliler de oy kullanmalıdır' önerisinin, adeta bir ampul gibi yanmasına neden oldu zihnimde.

Evet, bütün siyasilerimizi seçme işini Çinlilerin de oy kullandıkları seçimler sonucunda yapmalıyız.

Yırca Zeytin Katliamı ve 'Kral David'in Kutsal Kadim Zeytin Kardeşliği Örgütü'





prolegomena / prologue / medhal / mukaddeme: 

Zeytin katliamı öyle vahşice yapıldı ki, iktidar cenahı bile bunu savunmakta epeyce zorlandı. Neo-muktedirlerimizin, memleketimizin aktüel 'Neo-White'larının her durumda 'zeytinyağı gibi üste çıkmalarına'; hiç bir kusur, kabahat, hata ve noksanın kendilerine eklemlenmesine izin vermeyen o müstekbir ve pervasız duruşlarına; yapılan en insaflı ve izanlı eleştirinin bile, teflon tavadaki malzeme misali, bünyelerine tutunmasına asla izin vermeyen o bıktırıcı 'untouchable' profillerine öylesine alışmıştım ki, bu son facia karşısındaki suskunlukları bana epeyce bir dokundu doğrusu. 

Kral David'in Gizli Kutsal Zeytin Kardeşliği Örgütü Türkiye ve dünyaya kurulmuş en büyük komplodur!



1 - Mesih'in teolojik ve etimolojik kökeni

Mesih için Vikipedi'ye müracat ediyor ve oradaki giriş cümlesini aynen iktibas ediyorum: 
Mesih (Aramiceܡܫܝܚܐ Mşiho, Arapçaالمسيح El-Mesih, İbraniceמָשִׁיחַ Maşiah, YunancaΜεσσίας Mesias;) "kutsal yağ ile ovulmuş, meshedilerek kutsanmış", "ayrıca birtakım inanç grupları tarafından kurtarıcı olarak beklenen" kişi'.

'Yahudi & Hristiyan inancına göre, ahir zamanda (kıyametten önce) zuhur etmesi beklenen Mesih'in Kral David'in (Davut Peygamber) soyundan geleceğine inanılır(1)

Değerli sahaf (sahhaf) dostlarıma açık mektubum ve aleni teşekkürümdür


***Kitaplar benim için ne anlama geliyor?

Değerli sahaf dostlarım, kıymetli kitap dostları;

Öncelikle gönülden bir merhaba diyerek meramımı-muradımı paylaşma teşebbüsüme başlıyorum efendim. 

1 - Birçoğunuzun da malûmu olduğu üzere, internetin sosyal medya, forumlar, sözlükler gibi çeşitli alt kırılımlarında 'hadim-ül kütüp' mahlasını kullanalı bir 15 yıl kadar oldu. yine bazılarımızın bilgisi dahilindedir: hayatta benim için çocuklarımdan sonra en muazzez ve en kıymetli addettiğim varlıklar; fikri rehberlerim, düşünsel önderlerim, spiritüel mentorlarım bildiğim kitaplar ve yazarları olmuşlardır.

Kitap dostları, sizlere, Denizler Kitapevi'nin '1001 Güzel Kitap' müzayedesinden bildiriyorum



Sadece İstanbul'un değil, bana göre, dünyanın en güzel kitaplı mekânlarından olan Denizler Kitabevi'nin zemin katının içeriden dışarıya doğru genel görünüşü.
1 - Denizler Kitapevi'nin 2014 sonbahar müzayedesi yapıldı 

Denizler Kitabevi, müzayede evi ve
yayınevinin kurucusu ve YK Başkanı
Turgay Erol (Kaptan)
Turgay Erol'un (nam-ı diğer Kaptan) kurucusu ve sahibi olduğu Denizler Kitabevi'nin '1001 Güzel Kitap, Gravür, Harita, Fotoğraf, Efemera' isimli geleneksel sonbahar müzayedesi 1 Kasım 2014, Cumartesi günü Point Hotel'de yapıldı (1).

Kaptan, dünya standartlarında bir uzmanlaşmış (spesiyalist) sahaflık yapmakla kalmıyor, aynı zamanda, yayıncılık ve bu metne konu olan etkinliğin de içerisinde olduğu müzayedeciliği de büyük bir başarıyla sürdürüyor. Turgay Erol'un Denizler Kitabevi etiketi altında basarak meraklısına sunduğu eserlerin tamamı hem içerdikleri metinlerin muhtevası, hem görsel ögeleri ve hem de baskı kaliteleri bakımından göz dolduran cinstendir. Bu kitaplar, büyük yayınevlerinin; önemli mali kaynaklara sahip üniversiteler-vakıflar ve enstitülerin; kamu kurumlarının basmaya cesaret edebilecekleri türden olan çok önemli ve yüksek maliyetli projelerdir.

Şu ana değin bastığı eserlere kuş bakışı bir göz atıldığında bile, Kaptan'ın, Denizler Kitabevi markasıyla yaptığı yayıncılığın, özelde ülkemizin, genelde de insanlığın ortak hafızasına, kollektif bilincine ve kültürel hazinesine sağladığı katkıları kavramak mümkündür (2).

Müzayedenin ayrıntılarına girmeden önce, etkinliğin gerçekleştirildiği otele dair de minicik bir parantez açmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Mazhar Osman: Türkiye'de deliye akıl hastası, tımarhaneye ise akıl hastanesi denilmesini sağlayan doktor


Mazhar Osman Uzman, binbir emekle yarattığı Bakırköy Emrazı
Akliye ve Asabiye Hastahanesi'ni, Sağlık Bakanlığı bürokratlarına gezdiriyor (c. 1926).
Bu başlığın içeriğine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz: 
http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/12/mazhar-osmandan-gunumuze-akl-hastalklar.html
 

 
 

 

 


 

 


 





Bîrûnî'ye yapılan 'maitre aliboron' terbiyezisizliğine sessiz kalmamalıyız

Maitre aliboron'un, La Fontaine'in fabllarında kullanılışı oldukça masum ve naif bir karakter arz eder. 

1 - Maitre aliboron'a ilkin Aydın Sayılı'da rastladım

Bilim tarihiyle ilgili gerçekleştirdiğim sistematik bir okuma süreci sırasında, Türkiye'nin ilk bilim tarihçisi olan Aydın Sayılı'nın  slâm Bilim Tarihi'yle ilgili bir makalesinde rastlamıştım maitre aliboron deyişine. Oldukça ilginç bir ayrıntı olan bu hususu, bir bilgi notu şeklinde, ekleyivermiştim arşivimdeki ilgili dosyaya (Aydın Sayılı için bknz. link verilen metnin birinci alt başlığı, ve, üçüncü dipnotu: http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2011/09/biruni-beyruni-11-asra-damgasn-vuran.html#more).

Selim Sırrı Tarcan, olimpizm, sağlık için spor ve Gençlik Marşı

Selim Sırrı Tarcan (1874 - 1957)
1 - Selim Sırrı Tarcanın Çocuklara Sağlık Öğütleri


Şu an elimde 'Selim Sırrı Tarcanın Çocuklara Sağlık Öğüdleri’ kitabı var. Çok  enteresan, nadir ve önemli bir eser olan söz konusu kitap hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, yazarı hakkında da bir parantez açacağım. Böylelikle, ülkesine ve insanına yaptığı diğer birçok hizmetin yanı sıra, halkının spor yapmasına yönelik çalışmalarıyla da öne çıkan enteresan bir dava adamının, günümüzde artık ismi anılmayan idealist bir eğitimci ve halk sağlıkçısının, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinin en önemli spor insanlarından birisinin; terk edildiği unutulmuşluğun zalim karanlığından çekip çıkarılmasına, ve, toplumsal belleğimizdeki hak ettiği yerini almasına bir nebze de olsa katkı vermek istedim.


'Cumhuriyet'in en iyi oniki şiirini siz seçin' yarışması vesilesiyle: şiir yarıştırılabilir mi?





1 - Şiir yarıştırılabilir bir şey midir?

Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nin, '18 - 23 Ekim Şiir Günleri' vesilesiyle düzenlediği 'Cumhuriyet'in en iyi oniki şiirini siz seçin' http://onikisiir.com/ anketi vesilesiyle, 'şiirlerin yarıştırılması (kapıştırılması şeklinde de okunabilir) makul mudur, edebi midir?' sorusunu taşımak istedim mercek altına.

Zia-vr Shen-quan: kadim bir Berberi kahini

3,000 yıl yaşadığına inanılan
Zia-vr Shen-Quan, nargile'nin de mucidi olarak bilinir.




Zia-vr Shen-quan ismini deforme edip, Ziyaver Şencan
haline getiren, ve, onu internette nickname olarak
kullanan bu satırların yazarının, dolaşımda olan tek görseli.





















okunulan entry haricinde, bir de zia-vr shen-quan'a ilişkin bilgilerin otantik referansı, (bkz: gotham city state university library)'de bazı ciltleri bulunan Robert James Howard Chuchward'ın külliyatının 78. cildidir.

Gotham Kenti Devlet Üniversitesi Kütüphanesi

Gotham City State University Library
Orijinal adı 'Gotham City State University Library' olan, ve, sadece Gotham City ahalisine hizmet veren, gayrıya kapalı efsanevi kitaplık.

Gizli Kutsal Tuareg Parşömenleri (1)



bu yazıyı yazıp, burada paylaşan değin, dünyada varlığından, benimle birlikte, sadece 2 kişinin haberdar olduğu çok gizli bir dokümandır bu.

öyküsüne gelince.....

İnternette nickname olarak kullanılan tarihi şahıs isimleri, ait oldukları hakikati karartıyor, gerçekleri örtüyor!

1 - Bir internet raconu olarak nickname kullanmak

Kullanıcıların, internetteki forumlarda; başta Ekşi Sözlük olmak üzere, sözlüklerde, sayısı her geçen gün artan bloglarda, haber sitelerinin de arasında olduğu sayısız dijital adreste yaptıkları yorum ve katkılarda, yaşayan ya da ölmüş tarihi şahsiyetlere ait olan isimleri nickname (takma isim, mahlâs) olarak kullanmalarının yarattığı karmaşa ve bilgi kirliliğinin boyutları her geçen gün daha da artmaktadır.

Epeydir üzerinde düşündüğüm bir husustu bu problematik. Dün, Ekşi'de sörf yaparken okuduğum metin (https://eksisozluk.com/entry/46195940), konuya dair ani bir bilinç sıçramasını, ve, kış uykusundan yeni uyanmış bir canlının aylar sonra gördüğü ilk dış dünya manzarasının, onun retinasında ve görme merkezinde oluşturacağı o berrak ve duru gerçeklik duygusunun benzerini yaşattı bana.

Bildimcik böceği esas olarak Google'dan beslenen bir türdür.



Bildimcik böceği,bu bebe kadar cahil, ama, çok da bilmiştir!



Bildimcik böceği hem bebeler kadar cahil, hem de ukalâdır!

Her şeyi bildiğini sanan; ukalâ; çoğunlukla cehaletinin farkına varamayacak denli echel derekesine düşmüş; kendisiyle tartışan aklı başında kişileri de cehaletin ve aptallığın o derin gayya kuyusuna çekmekte doğuştan gelen bir kabiliyetle donatılmış; had safhada iddiacı; muhatabını asla dinlemeyen ve onu mütemadiyen küçümseyerek değersizleştiren bir tarzın yılmaz tatbikçisi; bıktırıcı seviyede dayatmacı; üç kuruşluk fikri-entellektüel-beşeri zenginlik, donanım ve varlığıyla, sığlığın ve kalitesizliğin taa dibine vurmuş olmasına karşın, bilgeliğin, hikmetin ve ilmin zirvesini işgal ettiğini zannının uyuşturucu efektine teslim olmuş kişileri tarife ehil olduğunu düşündüğüm bir isim tamlaması olarak kullanılmasını teklif ettiğim kavramdır bildimcik böceği